15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
SAYFA CUMHURİYET 11 KASIM 2010 PERŞEMBE 4 HABERLER DÜNYADA BUGÜN ‘Aykırı Sorular’ Başlık, sevgili dostum, değerli genç meslektaşım Enver Aysever’in çok başarılı TV programından alınma. Bilmiyorum, sizin de aklınızda çengelleniyor mu, sık sık “aykırı sorular”. Kimilerinin yanıtlarını bulmakta zorlandığım bu aykırı soruların bizatihi kendileri bile Türkiye’nin içinde bulunduğu durumu anlatmaya yetiyor. Aykırı soruların sık sık aklıma takılanlardan birini 9 Kasım günkü “Yorum Farkı” programında Mehmet Barlas soruyordu. Mehmet, Boğaz Köprüsü üzerinde de yoğunlaşan trafik tıkanıklığından yakınırken kendisinin kurullara uyduğunu, çoğu sürücü gibi normal şeritten gittiğini, ama kimilerinin fütursuzca emniyet şeridinden vızır vızır seyrettiklerini söylüyor ve şöyle diyordu: Bu durumda ister istemez kendi kendime soruyorum: “Acaba ben budala mıyım?” Soruyu genelleştirerek şu şekle sokmak mümkündür: Türkiye’de kurallara uyanlar budala mı? Bundan sonra sorular çorap söküğü gibi gelir: Ceberut devlet, neden uyulmasını sağlayamayacağını önceden bildiği yasakları koyarak, kendisini cart curt düzeni haline getirir? Çağdaş dünyada yasak olan her şeyin serbest, serbest olan her şeyin yasak olduğu bir düzen nasıl bir çağdaş düzendir? Bir kez aykırı soruların zihninizde çengellenmesi alışkanlığını edinmeyegörün, ondan sonra her karşılaştığınız olay size bu tür soruları sorduragelir. Örneğin, TSK’de sözleşmeli olarak 50 bin kadar er ve erbaş istihdam edileceği haberi beni çok düşündürdü. Hemen belirtelim, bütün dünya ordularında yaygınlaşmakta olan bir eğilim bu. Üzerinde uzun uzun düşünmeden, artıları ile eksilerini tartmadan, daha baştan reddedilmesi doğru olmasa gerek. Ama hemen akla şu aykırı soruyu da getirmiyor değil: Bu uygulama bedelli askerliğe de kapıyı açmayacak mı? Sözleşmeli er projesi ve bedelli askerliğin yürürlüğe girmesiyle, “paralı askerler” dönemi başlamayacak mı? ABD’nin Irak ordusunda da görülen bu olgu, askerliğin vatan müdafaası olmaktan çıkıp bir meslek haline dönüşmesi sonucunu doğurmayacak mı? Nihayet, ilk kez Irak’a sevk edilen Amerikan askerleri ile ilgili olarak aklıma düşen şu fevkalade aykırı soru gelip çatıyor: Askerlik paralı olunca, bunların yaşamlarını kaybetmeleri halinde “şehit”, yaralanmaları durumunda “gazi” olarak nitelenmeleri hâlâ mümkün olabilecek mi? Yoksa bütün bu olaylar artık iş kazası olarak mı nitelenecek? İş kazası olarak nitelenmesi halinde, kazanın meydana gelişinde, işverenin kusurlu olması durumunda, ondan tazminat istenmesi hakkı doğacak mı, doğmayacak mı? Sözleşmeli askerin tazminat hakkının doğması halinde “işveren” kim olacak? Eğer işveren, askeri istihdam eden devlet ise savaşın haksız yere açılmış olması da bir işveren kusuru olarak sayılacak mı? İşçi, (yani bu durumda paralı asker) imzaladığı sözleşme dolayısıyla haksız savaşlara katılmakla da yükümlü olacak mı? Aykırı soruları akla getiren yalnızca sözleşmeyle istihdam edilecek paralı asker konusuyla sınırlı değil. Örneğin, Tuğgeneral Zeki Es’in durumu geliyor akla: Döşettiği mayınlar yüzünden altı erin şehit olmasına yol açtığı için askeri mahkeme tarafından tutuklanan Tuğgeneral Zeki Es suçlu bulunursa, olayda canlarını kaybedenlerin yakınlarının tazminat talep etme hakkı doğacak mı? Aklıma bir süredir takılıp duran bir başka aykırı soru da şu: PKK’nin başı Abdullah Öcalan devlet denetimindeki İmralı’dan örgütünü özgürce yönetirken, devlet de kendisiyle pazarlık ederken, yurttaşına dönüp “ülkenin bölünmez bütünlüğü için PKK ile savaş gerekirse şehit ol!” demek hakkına sahip midir? Sahipse de bu hakkın kullanılması ne derecede etiktir? Bunların can sıkıcı olduklarını biliyorum ama yine de demokrasiye aykırı sorular değil. ‘İlköğretimde türban olmaz’ diyemeyen Erdoğan, sorunun yeni anayasa ile çözüleceğini söyledi ALİ SİRMEN ‘İnancım çok farklı’ Abdullah Gül ve Hayrünnisa Gül’ün “ilköğretimde türban olmaz” açıklamasına katıldığını söyleyemeyen Erdoğan, “Çünkü, özgürlüklere olan inancım çok farklı” dedi. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün, eşi Hayrünnisa Gül’ün “İlköğretimde türban söz konusu olamaz” sözlerine “aynen katılıyorum” diyerek destek vermesine karşın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, “ilköğretimde türban olmaz” diyemedi. Erdoğan, Esenboğa Havaalanı’nda, Güney Kore ve Bangladeş ziyaretleri öncesinde yaptığı açıklamanın ardından soruları yanıtladı. Bir gazetecinin, Hayrünnisa Gül ve Abdullah Gül’ün açıklamalarını anımsatarak görüşünü sorması üzerine Erdoğan şunları söyledi: “Bütün bu konularla ilgili olarak özellikle milletvekili seçimlerinin sonrasını ben çok önemsiyorum. Yeni anayasayı çok önemsiyorum. Ve bu yeni anayasa ile birlikte aslında bu tür soru işaretlerinin netliğe kavuşacağı düşüncesindeyim ve biz halkımızla bütünleşmek suretiyle inşallah bu soruları netliğe kavuşturmanın da mücadelesini vereceğiz. Ben özgürlüklerin tanımı noktasında bireysel açıklama yapma noktasında değilim. Çünkü, özgürlüklere olan inancım çok farklı. Bunu da karar merciinde olan özellikle yargı kesimiyle paylaşmanın ne kadar zor olduğunu geçmişte de maalesef gördük. Onun için bu süreç inanıyorum ki milletvekili seçimlerinden sonra...” Erdoğan, bir muhabirin ilkokulda başörtüsü tartışması ile ilgili “Özgürlüklere inancım çok farklıdır” sözünü açmasını istemesi üzerine ise “Bu konuyla ilgili geçmişte verdiğim birçok cevaplar var. Ben bu konunun üzerinde fazla durmuyorum. Toplumu bu konular artık rahatsız ediyor. Ben zaten söylemiyorum, yaşıyorum” dedi. Başka bir gazetecinin CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun dansöz kıyafeti içinde gösteren bir karikatürü anımsatarak “Sizce bu sınır çerçevesi içerisinde miydi? Bunu değerlendirebilir misiniz” sorusu üzerine ise Erdoğan, bunu kendisinin değerlendirmeyeceğini, karikatüristlere sorulması gerektiğini söyledi. Erdoğan, “Tayyip Erdoğan’ı kediye benzettikleri zaman bir şey söylemediniz. Köpeğe benzettikleri zaman bir şey söylemediniz. Hepsini sevimli hayvan yaptınız. O zaman hep savunuyordunuz. ‘Karikatüristler bunları yapar’ diyordunuz. Bilemiyorum, bunu bizzat karikatüristlerin kendisine sorarsanız herhalde çok daha isabetli olur. Çünkü, ben karikatüristlerin özgürlük sınırının ne olduğunu öğrenemedim” diye konuştu. Erdoğan, bir gazetecinin sorusu üzerine de, bedelli askerliğin kesinlikle gündemlerinde olmadığını söyledi. ‘BASIN ÖZGÜRLÜĞÜNÜN DE BİR SINIRI VAR’ ir gazetecinin, AB İlerleme Raporu’nda bazı noktalarda eleştiriler getirildiğini anımsatarak “Basın özgürlüğü, dini özgürlükler, yargılama süreçleri ve demokratik açılım konusunda somut adım atılmadığı şeklinde... Eleştirilen adımlar noktasında kısa, orta ve uzun vade bir adım atmayı planlıyor musunuz” sorusu üzerine Erdoğan, şunları söyledi: “Hükümet olarak, biz atılması gereken bütün adımları basın özgürlüğü noktasında göreve daha ilk geldiğimizde yaptığımız basın şurası ile en güzel şekilde ortaya koyduk ve bu basın şurasında alınan kararlara da iktidarımız sadık kalmıştır. Şu andaki süreç hükümetimizle alakalı bir süreç değil, tamamen yargıyla alakalı bir süreçtir. Burada basın özgürlüğü dediğimiz olay sınırsız mıdır? Onun da bir sınırı var. Eğer basın mensupları bu sınırı çiğniyorsa, bu konuda da yargı devreye girmektedir. Onun için de tabii ki basın mensupları içerisinde, köşe yazarları içerisinde bu süreci de iyi değerlendirmesi gereken arkadaşlarımızın olması gerekir diye düşünüyorum. Bizim için de çünkü, herhangi bir sınırsız davranış şekli söz konusu değil. Bize de nelerin uygulandığı ortadadır. Yani eğer dokunulmazlık deniliyorsa, siyasetçinin öyle sınırsız bir dokunulmazlığı yok. Sadece görev yaptığı süre içerisindedir. Görevi bittiği andan itibaren onun da dokunulmazlığı ortadan kalkar ve hemen Demoklesin kılıcı sallanmaya başlar. Bunu biliyorsunuz.” B Özcan misyonunu açıkladı Anadolu Ajansı’nı ziyaret eden YÖK Başkanı, üniversitede türban sorununu çözdüğünü, katsayı sorunu konusunda da küçük bir şey kaldığını söyledi ANKARA (AA) YÖK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan, göreve geldiği dönemde en önemli sorun olarak katsayı ve başörtüsünü gördüğünü belirterek “İkisini görüyordum, ikisi de hallolmuş durumdadır. Mümkün olduğu kadar insanları tatmin edecek derecede halloldu. Yüzde yüz olmadıysa bile katsayıda küçük bir şey kaldı” diye konuştu. Anadolu Ajansı’nı ziyaret eden Özcan, görev süresinde yaptığı çalışmaları anlatarak, gündemdeki konularla ilgili değerlendirmelerde bulundu. Görevinde üç yılı 10 Aralık 2010’da tamamlayacak olan Özcan, soru üzerine şu değerlendirmeyi yaptı: “Sizin gözünüzde benim yaptığım iki tane şey çok önemli olabilir; bir tanesi katsayı, bir tanesi başörtüsü ama benim gözümde önemli olan şeyler onlar değil. Benim gözümde önemli olan Danıştay’ın maalesef yürütmeyi durdurma kararı verdiği, öğretim üyeleri dışındaki elemanların üniversiteye alınmasıyla ilgili düzenlemedir. Üniversiteye en iyinin iyisini almak çok önemli bir iştir. Bu, üniversitenin 2025 yılını garanti eden bir şeydir. Ama maalesef Danıştay düzenlemeyi durdurdu.” “Başörtüsü sorunu bitti mi üniversitelerde” sorusuna Özcan, “Bize göre bitti ve biz artık o işe karışmıyoruz. Artık siyasilerin işidir, onlar yapacaklar. Biz üniversiteler tarafını hallettik gibime geliyor. Üniversite zaten istiyor bunu. Herkesin üniversitelerde başörtüsünün serbest olması konusunda konsensüsü var. Bütün partilerin var, halkımızın da var. Bence bitmiştir” yanıtını verdi. “Rektörler arasında da konsensüs var mı” sorusu üzerine Özcan, “Yüzde 98 var. Belki biriki tane üniversitemiz vardır, bu konuda farklı görüşe sahip. Bence onlar kendileri hallederler bundan sonra” diye yanıt konuştu. “YÖK Başkanlığı’na geldiğinizde en önemli sorun olarak katsayı ve başörtüsünü mü görüyordunuz” sorusunu Özcan, “İkisini görüyordum, ikisi de hallolmuş durumdadır. Mümkün olduğu kadar insanları tatmin edecek derecede halloldu. Yüzde yüz olmadıysa bile katsayıda küçük bir şey kaldı” diye yanıtladı. asirmen cumhuriyet.com C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle