15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
SAYFA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER CUMHURİYET 11 KASIM 2010 PERŞEMBE EVET / HAYIR OKTAY AKBAL TürkiyeAB İlişkilerinde Yeni Arayışlar TürkiyeAB ilişkilerinde bazıları mecburiyetten (stratejik diyalog), bazıları iyi niyetten (aşamalı üyelik) gündeme getirilmeye başlanan farklı formüllere olumsuz olmasa bile dikkatli yaklaşılmalı ve önerilerin olası fayda ve zararları ciddi bir şekilde incelenmeden bağlayıcı bir tepki verilmemelidir. ONUNCU KÖY BEKİR COŞKUN Deniz Som da mı Gitti? Gidenlerin arkasından yazmak!... Onlar çekip gitmiş, sen yerinde duruyorsun. Bu bir çeşit utanç!.. Hele belli bir yaştaysan, nice nice yılları, anıları geride bırakmış biriysen?.. “Ölenlerin ardından bir şeyler yazmak istemiyorum” derdi İlhan. Yine de dayanamaz yazardı. İnsanoğlunun her biri ayrı bir romandır. “Ben bir yaşadıklarımı yazsam..” diyenler haklıdır. Kişinin her günü, her yılı, yaşantısının tümü başka, bizimkine hem benzer, hem benzemez. En sevdiğim, her sabah yazdıkları ile güne başladığım yazarlardandı, Deniz Som... Hem yazarlıkta usta, hem gazetecilikte... Zordur ikisini bir araya getirmek. Kimi yalnız gazetecidir, kimi de yalnızca yazar... Deniz çok sigara içerdi. Gazetedeki odası dumanla dolarmış hep. Ben yıllardır gazetemizin yeni binasına gitmiyorum. Cağaloğlu’ndaki tarihsel yapı artık uzak bir masal. Deniz Som, İlhan’ın ardından bizleri bıraktı gitti başka bir dünyaya. Ölmek değildir o, başka bir yaşamda olmaktır. Sevenlerin, daha da çok yıllar yılı yazdıklarını okuyanların, o yazılarla yaşamlarını anlamlaştıranların... Böyle işte bu yaşam denen oyun! Kaç perdeliktir bilinmez. Bazen perdelere yenileri eklenir. Bir aynaya baktın mı, kim bu dersin. Başka biri olmuşsun, sanki ölmüşsün de yerini bilinmedik biri almış!.. Yaşarken yok olmak diye bir şey var! Öyle olmamak için kaç yaşında olursan ol varlığını duyacak, duyuracaksın. Başarabilirsen!.. Ben Deniz Som’un gündelik yazılarını arıyorum yine! Yazısının başındaki “solcuları götürdüler, onu da bunu da götürdüler, aldırmadım, bir gün beni de götürdüler, ama savunacak kimse kalmamıştı” öyküsünü her gün yinelemesi, Türkiye’de Cumhuriyet devrimini alıştıra alıştıra yok etmeye çalışanlara karşı en sert çıkışları yapması... Kimse, kimsenin yerini alamaz. Deniz yok, yeri bomboş. Biri gider başkası gelir. O da gider bir gün. Bu bir bitmez yolculuk. Ama güzel anılardır ölümsüz olan. Sizi de ölümsüz kılan... Nilgün Arısan ERALP AB Enstitüsü Direktörü, TEPAV on zamanlarda Türkiye’nin AB katılım yasi aktörler tarafından gündeme getirildiyse sürecinde yaşanan tıkanma ve Türki de, Türkiye ve AB’de Türkiye’nin üyeliğini ye’nin uluslararası platformdaki aktif po destekleyen kesimler tarafından hiç kabul litikalarının bazı kesimler tarafından “eksen görmedi. Burada “ayrıcalıklı ortaklık”la “aşamalı kayması” şeklinde yorumlanması sonucunda Türkiye’nin “yeni dış politikası”nın arka üyelik” önerilerini birbirlerinden kesinlikle sındaki etkenlerden birinin AB’nin Türkiye’yi ayırmak gerekiyor. Ayrıcalıklı ortaklık, tam dışlaması olduğu şeklinde değerlendirmeler ya üyeliğin bir alternatifi, onun yerini alıyor; oysa aşamalı üyelik tam üyelik yolunda bir ara pılmaya başlandı. AB, Türkiye’ye ilişkin “eksen kayması” en aşama olarak sunuluyor. 2007 yılında Europe’s World dergisinde yadişeleri konusunda üstüne düşeni yapmak ve ülkenin uluslararası platformda artan ekono yımlanan bir makalede (“Türkiye’nin AB mik ve stratejik öneminden faydalanmak için hırsları konusunda bir uzlaşı çözümü”) diEylül 2010’da Türkiye ile dış politika alanında namik üç aşamalı bir bütünleşme modeli ön“stratejik diyalog” kurulmasını gündeme görülmekteydi. Her aşamanın süresi karşılıkgetirdi. NATO Genel Sekreteri de, aynı za lı mutabakatla belirlenecekti. Statik nitelik tamanlarda özellikle Kıbrıs sorunu nedeniyle şıyan ayrıcalıklı ortaklığın aksine bu bütünABNATO işbirliğinin aksaması sorununa leşme modelinde Türkiye’nin statüsü “üyelik çözüm için Türkiye’ye AB’nin güvenlik po adayı” olmaya devam edecek, tam üyelik tüm litikasında bir rol verilmesi önerisinde bulundu. aşamalar tamamlandıktan sonra gerçekleşeEkim ayı içinde “Avrupa Dış İlişkileri cekti. İlk aşamada genişletilmiş gümrük birKonseyi” tarafından yayımlanan “Çok ku liğinin yer alması düşünülüyordu. Türkiye, AB tuplu Avrupa kâbusu” adlı raporda da Av ile bütünleştiği alanlarda karar mekanizmasırupa güvenliği konusunda AB, Rusya ve Tür na dahil olacak, ancak veto hakkı bulunmakiye arasında üçlü bir yapı kurularak Türki yacaktı. Ekim 2008’de Ekonomi ve Dış Poliye’ye bu yapıda kararları belirleyici bir konum tika Araştırmalar Merkezi’nin düzenlediği verilmesi, enerji ve ortak dış ve güvenlik po yuvarlak masa toplantısında ise “Türkiye’yi litikası gibi stratejik müzakere fasıllarının AB’ye toptan sokmak çok fazla zaman açılarak müzakere sürecine hız verilmesi ve alacaksa ve AB’nin koca ülkeyi bir anda sinTürkiye’nin Avrupa perspektifinin güçlendi dirmesi zor olacaksa, Türkiye’yi AB’ye aşamalar halinde sokalım ve bunu yapmaya en rilmesi önerilmekteydi. Bu arada, Türkiye’nin AB üyeliğini des mümkün ve en işlevsel olan alanlardan baştekleyen Avrupa Parlamentosu Sosyalist ve layalım” şeklinde bir tartışma gündeme gelDemokratlar parti grubu Türkiye’nin AB ka di. Tartışılan formüle göre “Türkiye önce satılım sürecine yeni bir ivme kazandırmak dece enerji ve güvenlik ve savunma boyuiçin “aşamalı üyelik” üzerinde çalışmaya baş tunda AB’ye girecek ve bu politikaların beladığını duyurdu. Bu formül Türkiye’yi dış lirlenmesi ve uygulanması ile sınırlı kalmak lamayı değil, aşama aşama sürece dahil etmeyi koşuluyla bir tam üyenin bütün yetkilerihedeflemekte. Bu formül kabul edilirse Tür ne sahip olacak”tı. kiye oy hakkı olmasa da AB’nin tüm kurum ve organlarında yerini alacak ve tartışmalara Değerlendirme katılacak, tam üyelikle birlikte oy hakkını da Gerek “stratejik ortaklık” gerek “aşamalı elde edecek. üyelik” konusunda öneriler net olmasa da, TürTürkiye için “alternatif üyelik formülle kiye’nin AB perspektifindeki tıkanıklığı aşmak ri” ilk defa tartışılmıyor. Her ne kadar bugü için dönemin gerçeklerini gözeterek biçimne dek kesin bir tanımı yapılmasa da Türkiye lendirilmiş fikirlere ilişkin olarak şöyle bir deAB ilişkilerini birkaç alanla sınırlamak ve ül ğerlendirme yapılabilir: kenin AB’deki statüsünü “ortak” olarak bıDış politika alanında bir “stratejik diyalog” rakmak isteyen “ayrıcalıklı ortaklık” formülü kurulması önerisinde en önemli unsur Türki2000’li yıllardan başlayarak bazı Avrupalı si ye’nin AB’nin bu alandaki karar mekaniz S malarına oy hakkına sahip olarak dahil edilip edilmemesidir. Eğer bu olmazsa, Türkiye kendi dışında gelişen karar ve uygulamalara uyumda ciddi zorluklarla karşılaşacaktır. Ayrıca, AB’ye sadece “stratejik diyalog” ile bağlanmış ve üyelik perspektifi zayıflamış bir Türkiye’nin “bölgesel güç” niteliğinin zayıflayacağı unutulmamalıdır. Bölge ülkeleri açısından önem taşıyan “AB üyelik perspektifi”nin her şeye rağmen varlığını sürdürdüğü bir durumdan, dış politika alanında AB ile bir “stratejik diyalog” kurularak, üyelik perspektifinin yitirildiğine dair bir algı yaratılması Türkiye’nin bölgesindeki önemini zedeleyecektir. Bu öneriye iyimser yaklaşan sınırlı bir kesim de, bu formül benimsenirse Türkiye’nin AB dış politika kararlarının alınması aşamasında olmasa bile tasarlanması aşamasında bir rol oynayabileceğini öne sürmektedir. Aşamalı üyelik Bu formül bazı kesimler tarafından Türkiye’yi karar alma süreçlerine dahil etme ve uzun dönemde üyeliğini garantilemesi bakımından dikkatle üzerinde durulması gereken bir alternatif olarak değerlendirmekte ise de, endişeler önerinin nasıl hayata geçirileceği konusunda yoğunlaşmaktadır: Katılım müzakereleri yeniden mi tanımlanacaktır? İçinde bulunduğumuz bütünleşme düzeyinin tespitinin yapılması gerekli değil midir? Bütünleşme aşamalarında yer alacak alanlar nasıl tespit edilecek ve bütünleşme aşamaları arasında geçişin prosedürü nasıl olacaktır? Türkiye bütünleşme aşamaları için belirlenen alanlarda AB karar alma mekanizmalarında oy hakkına sahip olacak mıdır? Aşamalı üyelik için, AB’nin genişleme politikasını düzenleyen hukuk yapısında kapsamlı değişiklik yapılması gerekir. Bu değişiklik, içinde Türkiye’nin üyeliğine itiraz eden üyeler de dahil olmak üzere tüm üyelerin ikna edilmesini gerektirir. Aşamalı üyeliği “ikinci sınıf üyelik” şeklinde değerlendirebilecek Türkiye kamuoyunun da ikna edilmesi gerekir ki, Türkiye bütünleşme aşamalarında kapsanan alanlarda karar mekanizmalarına oy hakkı ile dahil edilmezse bu mümkün değildir. Dolayısıyla TürkiyeAB ilişkilerinde bazıları mecburiyetten (stratejik diyalog), bazıları iyi niyetten (aşamalı üyelik) gündeme getirilmeye başlanan farklı formüllere olumsuz olmasa bile dikkatli yaklaşılmalı ve önerilerin olası fayda ve zararları ciddi bir şekilde incelenmeden bağlayıcı bir tepki verilmemelidir. Buna kısaca “alkış disiplini” de diyebilirsiniz; Başbakan konuşurken, AKP milletvekilleri aynı anda ayağa kalkıyorlar, aynı anda ellerini açıyorlar, aynı anda çırpıyorlar ve aynı anda kesip oturuyorlar... Bu bir eğitim meselesi... Görüyorsunuz, sosyal demokrat partilerde bu gibi disiplin yok. Beğenmedikleri bakanı sırtlarına alıp konuşma kürsüsü yerine iki mahalle öteye götürüp bırakıp geldiklerinde bunu görmüştüm. Oysa Başbakan yeri geldiğinde ses tonu ile adeta “Şimdi alkış” komutu veriyor, aynı anda alkış başlıyor. Burada kulaklar da önemlidir... Cenaze namazına durmuş ateist kuzen gibi yan gözle yandakinin eline bakmak yanında, kulaklarla da ilk “şak” sesini kaçırmamalıdır insan... “Alkış disiplini” tamam da… Aynı anda ağlamayı nasıl yapıyorlar, onu bilemiyorum... Bu da bir disiplin gerektiriyordur. Başbakan’ın “şimdi ağlanacak” sinyali beklenir belki. Bu genelde bir başkasının şiirini, bir başkasının adı ile okumakla olur ki, burada önemli olan, ses tonundaki “dertlenmeyi” yakalamaktır. Ağlamaya hazırlık aşamasında milletvekili aklına ölmüş amcasını getirse de, daha garantili olanı, Bülent Arınç’a tabi olmaktır. Ve ilk “fırt” sesi duyulur... Ne bilelim biz... Demek istediğim; biat kültürüne sahip partilerde; tartışma, bireysel görüş, karşı öneri, değişik fikir, farklı ses, tepki, itiraz, mitiraz olmaz... Kesin itaat vardır... Biat kültürüdür bu... Sosyal demokratların içinden çıkamadıkları ise; unutamadıkları birey özgürlükleri, terk edemedikleri kişilikleri, vazgeçemedikleri görüşleri ve tutamadıkları dilleridir... Bu onların kalitesidir, ama aynı zamanda zafiyetleri... Şimdi siz bunu izliyorsunuz; bir yanda rejimin altını üstüne getirmiş, devletin canına okumuş, rezaletlerin bile alkışlandığı bir AKP... Öte yanda hiçbir şey yapmadığı halde içinde kıyametler kopan bir CHP... Biraz farklı gibi... [email protected] Niye AKP Yerine CHP Karışıyor?.. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle