Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
6 HAZİRAN 2009 CUMARTESİ10
CMYB
C M Y B
Sergi
Japon Haikuları ve
Anadolu Manileri
Bahçeşehir Üniversitesi Görsel Sanatlar
ve Görsel İletişim Tasarımı bölümü ikinci
sınıf öğrencilerinin Japon Haikuları ve
Anadolu Mânilerinin grafik yorumlarını
içeren çalışmaları Schneidertempel Sanat
Merkezi ve Bahçeşehir Üniversitesi
Beşiktaş yerleşkesi dış cephesinde
sergileniyor. Son yüzyılda tüm dünyaca
takdir edilmeye başlanmış bir Japon
edebiyat formu olan Haiku, en basit
tanımı ile üç mısra ve 17 Japon
karakterinden (veya heceden) oluşan kısa
şiir anlamına geliyor. Mani ise hemen her
konuda dörtlükler halinde yazılabilen
Anadolu’dan bir halk şiir türü.
Öğrencilerin, söze dayalı bu yaratıcı
ürünlere dair grafik yorumları komik ve
absürt olan kadar, hüzünlü ve gerçek
olanın da sınırlarında dolaşan illüstrasyon,
fotoğraf ve tipografinin bir aradalığından
oluşuyor. Metinler genç tasarımcıların
elinde görsel olarak yeni anlamlar
kazanıyorlar. Sergi, 21 Haziran’a dek
görülebilir. (Tel: 0 212 249 01 50)
Bakışlar
Fotoğraf Sanatçısı Merih Akoğul
yönetimindeki Fotoğrafçılık Kulübü’nün
2008-2009 öğretim yılında yaptıkları
çalışmalardan seçilmiş 35 fotoğraf,
“Bakışlar” başlığı altında Eyüboğlu Eğitim
Kurumları Genel Müdürlük Binası’nda
bulunan Bedri Rahmi Eyüboğlu Sanat
Galerisi’nde ziyaret edilebilir. 10
Haziran’a dek açık olan sergi;
öğrencilerin kendi yaşamlarından
çektikleri fotoğraflar, okuldan anlar ve
fotogramlar olmak üzere üç ayrı türde
gerçekleştirilmiş fotoğraflardan oluşuyor.
Vur/Yağmala/
Yeniden
Ekim 2008’de başlayan ve sekiz ay
boyunca her ay yeni iki kısa oyunun
prömiyer yaparak ilerlediği
Vur/Yağmala/Yeniden Projesi, yaklaşık 10
saat sürecek olan Toplu Gösteriler’le
sona eriyor. Tüm sezon boyunca 17 kısa
oyunun sahnelendiği ve Murat
Daltaban’ın tüm oyunları yönettiği büyük
tiyatro projesinde 33 oyuncu yer aldı.
Projede yer alan oyuncular; Ayçe Abana,
Saadet Işıl Aksoy, Serkan Altunorak, Enis
Arıkan, Hatice Aslan, Öykü Başar, Beste
Bereket, İpek Bilgin, Şebnem Bozoklu,
Cemil Büyükdöğerli, Çağ Çalışkur, Murat
Daltaban, Ece Dizdar, Gizem Erdem,
Tülay Günal, Melike Güner, Veda
Yurtsever İpek, Serhat Kılıç, Rıza
Kocaoğlu, Alper Kul, Mürüvvet Kurt, Mark
Levitas, Hakan Meriçliler, Ezgi Mola, Mert
Öner, Cem Özeren, Melina Özprodomos,
Uğur Polat, İbrahim Selim, Pınar Töre,
Mine Tugay, Tuğrul Tülek, Gonca
Vuslateri. 6, 7, 13 ve 14 Haziran
Cumartesi ve Toplu gösteriler Pazar
günleri. (Tel: 0 212 251 45 45)
Kafeste Bir Kuş Uçtu
Pan Lojistik’in çalışanları, ünlü tiyatro
eseri “Kafesten Bir Kuş Uçtu” (One Flew
Over The Cuckoo’s Nest) oyununu
sahnelemeye hazırlanıyor. “Kafesten Bir
Kuş Uçtu” adlı tiyatro oyunu, Ali
Düşenkalkar yönetiminde gerçekleştirilen
uzun süreli çalışmalar sonucunda
sahnelenmeye
hazır hale
getirildi. Mesai
saatlerinden
sonra bir araya
gelen ekip;
öncelikle
temel iletişim
becerileri, dili
etkili
kullanabilme
ve vücut dili gibi egzersizler yaptı. Yoğun
ve yorucu provalarla Kenneth Elton
Kesey’in ünlü eseri seyirciyle buluşmak
için ortaya çıktı. “Kafesten Bir Kuş Uçtu”
oyunu, 1960 Amerikası’nda yaşanan sınıf
ve ırk ayrımının yanısıra, katı toplumsal
kurallar çevresinde oluşan sözde
demokrasilerin sorgulandığı ve
yargılandığı dönemi anlatıyor. Yarın ve 8
Haziran’da Cevahir Alışveriş Merkezi’nde
sahnelenecek oyunu izleyen seyirciler,
istedikleri takdirde, Cevahir Alışveriş
merkezinde kurulan Lösev Standına
bağış yapabilecek.
[email protected]
Iz-İzlenimIz-İzlenim ÜMRAN BULUT [email protected]
Beyoğlu yüzlerce insanın geçip gittiği ya da durup ilgisine
uygun zaman geçirdiği bir semtimiz. Müzeleri, tiyatroları,
sinemaları, sergi salonları gibi birçok mekanıyla sanatla dolu
dolu yaşamayı öneriyor. Buluşmalara öncülük eden
kurumlardan biri kuşkusuz Yapı Kredi Kazım Taşkent Sanat
Galerisi öncelikle çağdaş sanata açık bir galeri. Dikkat çekici
sanatçıları ile hep gündemde kalıyor. Şimdilerde Nasan Tur
konuk.
Tur 1974 Offenbach doğumlu. Politikanın insan yaşamına
yansımalarına, günlük yaşamla ilgili konulara sanatsal
yaratımları ile yaklaşıyor. Ele aldığı her olumsuzluğun bir de tam
tersine, yani olumlu olana uzanıyor. Bombalanmamış, yakılıp
yıkılmamış, köleye dönüştürülmemiş, hakları yenmemişliği
deniyor. “Rüya gibi” dedirtiyor.
Tur’un ‘Ortak Duyuru’ isimli sergisi (15 Mayıs - 21Haziran
2009) Kazım Taşkent Sanat Galerisi’nin giriş salonunda izlenen
video enstalasyonu ile unutulmaz bir görsellik sunmakta.
Biçimsel dil malzemenin sınırsızca kullanılması ile zenginleşmiş.
Serpiştirilmiş on video ve karşılarındaki sandalyelerle görüntü
davetkar olduğu kadar düşündürücü de. Desteğini
aydınlatmadan yani sandalyelerin ve bilgisayarların üzerine
düşürülmüş ışıktan alıyor. Salon sessiz, ortam durağan biraz da
gergin kılınmış. Teatral bir durum içindesiniz. Adeta biri
çıkagelecek, bir ses duyulacak ya da bir feryat figan…
Salonda çağdaş sanatın meraklandıran, sorduran durumu
çok belirgin. Ne o? Ne var videolarda derken geçen ilk
dakikadan sonra sanatçının duyarlı olduğu konuya girilip işin
farklı boyutuna geçiliyor. Nasan Tur siyasi faaliyetlerinden ötürü
tutuklanmış, kaybolmuş ya da yok edilmiş kişilerin portrelerinin
çizimlerini gösterdiği videoları ile faşist gaddarlığa
göndermelerde bulunuyor.
Kim bu insanlar? Niye yok olmuşlar? İzlerini bulmak
gerçekten olanaksız mı? İnceleyin, portreler duvarda da asılı.
Heyhat! Hepsi gerçek. Durum korkunç.
Monitörlerde çizilmekte olanları sadece portreler olarak
izlemek yeterli olabilir mi? “Tabii ki hayır”. Onlar sadece
ülkelerindeki değil, dünya siyasi geriliminin, terörün, anlamsız
savaşların göstergeleri. Kargaşaların ürünleri… Başka bir
deyişle, gördüğümüz herşeyin birlikteliğinde algıladıklarımız,
sanatçının güncel vahşete ve yaşama haklarının ellerinden
alınanlara bir seslenişi. Tutuklananlar, özgürlüğünü kaybedenler,
düşüncelerinin suçlusu ilan edilenler ya da vahşice yok
edilenler… Fark etmiyor, hepsi insan kıyımı ve hepsi son derece
hesaplı planlanan vahşet...
Bizde, onlarda, diğerlerinde ya da berikilerde hep yapılıyor
bu. Çağımızda insanın kurban edilişine örnek hepsi. Canlı mı
canlı bir alımlama sunan video enstalasyonları daralmış,
küsmüş, ümitsiz her vatandaşı derinden etkileyecektir.
Sergi, güncel sanatın
görsel ve zihinsel
oluşumlarının
sınırsızlığında hazırlanmış
ve öylece gezilmekte.
Etkileyici. İzleyicinin
eserle bütünleştiği o
tarifsiz andaki
duygularına örnek:
Goya’nın “3 Mayıs
Katliamı”nda hissedilen
ürperti gibi, Picasso’nun
“Guernica”sının bıraktığı
vahşi duygularla kahroluş
gibi. Toplumsal
çıkmazların girdabindaki
insanı işliyor. Ne
diyelim? “İnsanlık
ölmesin, yok edilmenin,
adaletsiz tavrın, insan
kıyımının sonu gelsin”
Çocukça geldi değil mi?
Güncel sanatçı Nasan Tur
Yannis Mavritsakis, Yunan bir oyun yazarı. Kahramanlarını kazanan ve kaybedenlerin
dünyasından seçiyor. Sistemle, aşkla, ölümle ve en çok da kendiyle çatışan bireylerin
yaşadığı çarpık ruh halini anlatmanın peşine düşüyor. Çünkü hayatlarımızı hatalarımıza
göre ördüğümüzü düşünüyor. Oyunlarında insanları tahrik etmeyi seviyor ama
provokasyon onun için kolay bir yol. Değişim için ise her zaman şansımız var.
Değişim için her zaman
şansımız var
Yunan oyun yazarõ Yannis Mavritsakis; “Ve Diğer
Şeyler Topluluğu” tarafõndan, İstanbul 2010 Avrupa
Kültür Başkenti Ajansõ Sahne ve
Gösteri Sanatlarõ Yönetmenliği’nin
katkõlarõyla düzenlenen “Yeni Metin
Yeni Tiyatro” projesi kapsamõnda
İstanbul’a geldi. Yunanca’dan
Türkçeye çevrilen, “Kazanmak ve
Kaybetmek Arasõnda Sõkõşmõş Hayatlar: Bir Çõkõş Yolu
Mümkün mü?” sorusuna cevap aradõğõ “Kör Nokta”
oyunuyla tanõnan Mavritsakis 1964 Montreal doğumlu.
Atina Üniversitesi’nde iki yõl boyunca Çağdaş Yunan
Edebiyatõ eğitimi almõş daha sonra da hayatõnõ tiyatro
yaparak sürdürme kararõ alõp, Yunanistan Devlet Tiyatro
Okulu’nda oyunculuğa başlamõş. Yorgos Michailidis,
Spyros Evaggelatos, Yannis Kakleas ve Stathis
Livathinos gibi hatõrõ sayõlõr yönetmenlerle de çalõşma
fõrsatõ bulan Mavritsakis’in “Kör Nokta” (2006),
“Wolfgang” (2007) ve “Fucking Job” (2008) isimli üç
tiyatro oyunu var. Yazarõn en çok ses getiren oyunu “Kör
Nokta.” Bu oyun Avrupa Çeviri Atölyesi’nin yönetim
kurulu tarafõndan 2006 yõlõnda “LabelEuropa”
koleksiyonuna alõnmõş ve bugüne dek Fransõzca,
İngilizce, İtalyanca ve Rumence gibi çeşitli dillere de
çevirilmiş. “Kör Nokta” kazananlar ve kaybedenlerin
dünyasõnda kendi yolunu bulmaya çalõşan bir kahramanõn
yaşadõğõ içsel çatõşmayõ anlatõyor. Bunu da yaşam ile
ölüm arasõnda kalan insanõn yaşadõğõ ironik ruh halini
eleştirerek yapõyor.
Mutluluk hep geç geliyor
İnsanlar hayatõ sorgulamak için hep travma anlarõnõ
bekliyorlar. Zira bu yaman bir çelişki. Karamsarlõk ve
çõkõşsõzlõk, sorgunun kapõsõnõ açõyor. Yannis Mavritsakis
de bunun nedenini kimsenin tam bilmediğini söylüyor.
“İnsanlar mutluyken sorgulamayõ unutuyor. Belki de
mutluluk bu kadar zor ve geç geldiği için bu böyle”
diyor, “Herkesin hayatõndaki doğru ve yanlõşlar göreceli.
Hayatõmõzõ da hatalara göre örüyoruz. Bu farklõ bir
mekanizma ve varoluşsal bir sorun. Ayakta ve hayatta
kalmak bununla bağlantõlõ. Tüm sistem kendini bunun
üzerinden kurguluyor” diye ekliyor.
Peki mutluluk eleştiriden neden bu kadar uzak?
Mavritsakis durumu “Evet, katõlõyorum. Sanõrõm işin
doğasõ bu. Mutluluk kendine müdahale ettirmiyor. Zaten
mutluluk kalõnmak istenen bir durum, bir sonuç değil”
diye özetliyor.
Şu ana sahip çıkmak gerekli
İnsanlar kendilerini mutlu olmamak konusunda
zorluyorlar, çünkü bu çelişki verimliliği ve üretkenliği
besliyor. Üretim, verimlilik ve yaratõcõlõk, mutluluktan
vazgeçmenin ödülü. Mavritsakis de böyle düşünüyor.
“Bu esatorik bir bakõş açõsõ. Yaşadõklarõmõzõn tanõmlarõ
herkese göre farklõ algõlanõyor. 21. yüzyõlõn da zamansõz
bir dünya olmasõnõn payõ bunda büyük.” Zaten o da
oyunlarõnõ bu zamansõzlõk üzerine kuruyor.
Bir de geçmişi yaşamak ve geleceği planlamak
arasõnda bugünü kaybetmek söz konusu. Cevabõ hazõr;
“Bugün aslõnda yok gibi. Şimdinin eksikliği öğretilen bir
davranõş. Sistem bizi buna hazõrladõ.” Mavritsakis sistemi
eleştiren tavrõna rağmen oyunlarõnõ mesaj kaygõsõndan
uzak kurguladõğõnõ söylüyor, “Öğretmen değilim, mesaj
vermiyorum. Benim için önemli olan organik bir şeyler
yaratmak. Bir deneyimi, yaşanmõş bir şeyi aktarabilmek.”
Yeteneğinin insanlarõ hareket geçirme dürtüsü olduğuna
inanõyor. Oyunlarõnda insanlarõ rahatsõz edecek kadar
gerçekçi ve çõplak olmasõnõn nedeni de bu. Mavritsakis,
alõştõğõmõz ve düşünmeden sindirdiğimiz yeni hayat
düzenimizin taşlarõnõ yerinden oynatmak istiyor. Ama
bunu emirle, istekle ya da öneriyle yapmanõn peşinde
değil. Provokasyon ise onun için en kolay yol. O yüzden
bunu tercih etmiyor. Bazen, günümüz dünyasõnõn
sõkõştõrdõğõ insanõn fazla çõkõşõ olmadõğõnõ düşünüyor.
Çünkü kendimizden kurtulma şansõmõzõ pek yok. Elbette
bu çabalamayacağõmõz anlamõna gelmiyor. Değişim,
hareket ve eylem için şansõmõz hep var. Yeter ki
isteyelim.
ALİ DENİZ
USLU
Meslek yaşamım boyunca hüzün denen
duygunun gelip, içime oturmaması için çok
çaba harcadım, ama
beceremedim!
38. yılımdayım.
Dostların bazen sesiz,
bazen ağlamaklı yok
oluşlarına, ustaların
aramızdan ayrılan alkışlı yolculuklarına hep
yüreğim kanadı.
Oyuncular tuhaf insanlardır!
Ağladıkları anda, gülücükler açar
bedenlerinde ya da güldükleri anda, acı çıkar
oturur göz bebeklerine.
Anlaşılmaz olurlar.
Alkışla örterler hüzünlerini. Tuhaf!
Bu kez alkışa gerek yok. Bu kez hüzün içinde
öfke ve umarsızlık var.
Kolay değil, 47 yıldır Türkiye Tiyatrosunun en
gözde sahnesi olmayı hak etmiş, ürettikleri ile
hem alanında hem Tiyatro tarihimizde
yeniliklerin ilk adımı olmuş, yüzlerce metnin
seyirciye aktarılması için amansız savaşmış,
baskılara göğüs germiş, Tiyatromuza en
değerleri oyuncuları yetiştirmiş bir topluluk olan
AST, Ankara’da perdelerini kapatıyor.
Satılan salon, yeni sahibine, ‘kürkçü dükkanı’
olmaya hazırlanıyor!
Hüzün dedim ya, işte bu kez yüzden!
Gözümün önünden akıp giden zaman, kelime
kelime kazılmış, dört duvar içinde gri bir bahçe
gibi.
Evet yanlış okumadınız. Uzunca bir zamandır
“can çekiştiği” söylenen AST Ankara sayfasını
kapatıyor.
Ne oldu, nasıl olduysa oldu.
Ülkenin koşulları, sistemin sistematik biçimde
süren her tür baskısı, salonun el değiştirmesi,
ilgisizlik! derken sona gelindi.
Hiçbir dostumuzu arkadaşımızı orta yere atıp,
‘ne yaptınız siz’ deme hakkına elbette sahip
değiliz.
Orada yaşananları orada yaşayanlar, orayı
yaşatmaya çabalayanlar bilirler.
Ancak, son yıllarda sahne üstünden başlayan
‘yitim’ her şeyin çağrıcısı gibiydi.
Meslek yaşamım boyunca, perdesini
kapamak zorunda kalan bir çok topluluk
gördüm.
Bir kaçının içinde de oldum.
Halk Oyuncuları’nın kapanış süreci, iç burkan
bir Pir Sultan türküsü gibidir.
Tiyatromuz o yüreklerin yaktığı ateşle ısınıyor
halen.
Çağdaş Sahne süreci ise, sözcüklerimizin
üstüne atılmış kezzap.
Birileri ellerimizden umutlarımızı hırsızlayıp,
Devlet’in ellerine teslim ettiler salonu .
Küçük bir sosyal demokrat cambazlığı!
Ne yazık!
Öfkemiz gözlerimiz de büyümüştü!
Binlerce doğru sözcüğe eşlik etmiş bir salon,
birden bire ŞİNASİ adıyla çıktı ortaya.
Elbette, geçmişinin üstüne kara çizgiler
çekilemedi henüz!
Ankara Halk Tiyatrosu’nun da, Erkan Yücel
sonrası, hayata simsiyah bir ışık saçarak, kendi
önünü karartması da içimi acıtır.
Ülkenin kan gölünden geçtiği o amansız
zamanlarda, on yıl boyunca Anadolu’daki köy
meydanlarını, Cami avlularını, Okul bahçelerini,
Grev çadırlarını, Üniversite avlularını oyun
alanına çevirmiş olan Halk Tiyatrosu geleneği,
Erkan’ın hüzün taşıran sevdası ile birlikte,
toprak oldu.
Metin Coşkun-Nuri Gökaşan-Ayhan Önem
tarafından kurulan Yeni Tiyatro’nun perde
kapatması sürecini de yaşadım.
Onca düzeyli yaratıyı yaşamla buluşturmuş
bir inat, öyle kendiliğinden bir anda
sönümleniverdi.
‘Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim’ diye diye
uçup gitti avuçlarımızdan umutlar!
Metin’in uykusuz-hırçın geceleri replik replik
aklımdadır!
2005’te Zeki Göker öldü.
Onunla birlikte Ankara Birlik Tiyatrosu’nu da
yolcu ettik!
Ne kötü!
Zeki, yüreği yanardağ ağzı gibi adamdı.
Doğruyu kovaladı kendince!
Geriye ne kaldı? Koca bir hiç!
Daha niceleri. Ama bu başka. Bu durum, şu
yaz sarılığında, yüreğimize kar yağmasına
neden oldu!
AST aradan yüz yıl da, bin yıl da geçse
Ankara da ki salonu ile birlikte anılacaktır.
O salondan hayata taşan tüm sözcükler
hepimizindir. Kendini barışın kanatlarına
bırakmış tüm yaratıcıların yani.
Eşitliğin-özgürlüğün ve buna dair kavganın
sözüdür o salon!
Sahnesinde, binlerle beden devindi acılar-
sevinçler içinde. Hepsi bizimdir.
Sindiremiyorum. Öfkem paramparça.!
Bu ülkenin alnı ak namuslu yurttaşları, o
salonda sevince, hüzne, öfkeye yatmış binlerce
seyirci, ey onurlu çoğunluk, neredesiniz?
AST deyince saygıyla ayağa kalkanlar, yan
yana gelip saf olanlar ve de sahnesinden birer
yıldız gibi yaşama kayan a dostlar, neredesiniz?
Neredesiniz AST’ın kapısında; Gorki, Brecht,
İbsen, Gogol, Nazım Hikmet, Aziz Nesin, Kerim
Korcan, Güner Sümer, Asaf Çiğiltepe, Oktay
Arayıcı, Oktay Rifat, Uğur Mumcu gibi onlarca
yaratıcıyla birlikte, yaşama dair selam duran
insanlık?
Emekçiler, gençler, yurtseverler, gerçeğin iz
sürücüleri neredesiniz?
Alkışlarınızın hapsedilmesine, üstüne dozerler
sürülmesine, ezilip yok edilmesine, şarkılarınıza
kelepçe vurulmasına, umutlarınıza kül
atılmasına nasıl seyirci kalırsınız?
Yoksa, o salon 47 yılık bir hüzne mi eşlik etti?
[email protected]
Hüzün
ORHAN
AYDIN
Fotoğraf: VEDAT ARIK
Tiyatro