22 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B 76 HAZİRAN 2009 CUMARTESİ Yalakalık yapsaydım Andrea Urfa milletvekili olurduBekir Coşkun, “Tanığıyım” başlõklõ yazõsõnda anneannesinin Ermeni olduğunu yõllar sonra öğrendiğini, eşinin babasõnõn nasõl bu ülkeden gitmek istediğini yazmõştõ. Ve Başbakan Erdoğan’ın “Farklı etnik kimlikte olanlar ülkemizden kovuldu. Bu aslında faşizan bir yaklaşımın neticesiydi” sözlerine “Bana ‘Çek Git’ diyen yanlış adam söylemiş bile olsa söyledikleri doğrudur” diye destek vermişti. Eleştirenler de oldu, destekleyenler de. Yaşadõklarõ ve zihninde biriktirdikleriyle dõşa vurmuştu hikayesini. Eşi Andrea Coşkun’un ailesinin Türkiye’de azõnlõk olarak nasõl sõkõntõ çektiğine, nasõl huzursuz ve tedirgin bir yaşam sürdüklerine de tanõk olmuştu. Biz de Bekir ve Andrea Coşkun’la ‘Tanığıyım’õ yazdõran hikayelerini dinlemek üzere sözleştik. Ayvalõk’ta yazlõklarõnda bulduk kendimizi. Birbirlerine bakarken tüm mimikleri yumuşayan, aşklarõndan söz ederken gözleri õşõk saçan ancak konu azõnlõklarõn yaşadõklarõ sõkõntõlara ve Türkiye sorunlarõna gelince bir anda bakõşlarõ donuklaşan hassas ve duyarlõ bir çiftle tanõştõk. Çok yara aldõklarõ ve onarmak için birbirlerine tutunduklarõ her hallerinden belli olan Andrea ve Bekir Coşkun’la yaptõğõmõz söyleşiye elbette Postal başta olmak üzere diğer hayat arkadaşlarõ kedi ve köpekler de katõldõ. Bizleri kabul etmiyorlar - Türkiye’de yaşayan Fransız bir ailenin çocuğu olarak nasıl başladı yaşamınız? Nasıl sıkıntılar çektiniz? Andrea Coşkun: Ailem Türkiye’de oturuyordu. Babam mimardõ. Birkaç kişiyle ortak bir mimarlõk bürolarõ vardõ. Ortaklardan ikisi de Rumdu. Sonra 6-7 Eylül olaylarõ patlak vermiş ve büro talan edilmiş. Babamõn da parmağõ sakatlanmõş ve ondan sonra mesleğini bõrakmak zorunda kalmõş. Ankara’ya gelerek elçilikte çalõşmaya başlamõş. O dönem, azõnlõklar hakikaten çok sõkõntõ çekiyordu. Kendini sürekli rahatsõz hissediyordu babam. Yanlõş bir şey yapmaktan korkuyordu. Annem ve bizler sõkõntõ çekmemek için Türk vatandaşlõğõna geçmiştik. Babamsa 6 ayda bir pasaportunu yeniliyordu. Babamda “Bize gavur gözüyle bakõyorlar” kanaati vardõ. Çok sõk tekrarlardõ bunu. Bekir Coşkun: Kapõcõdan ekmek isterken bile çekinirdi, tedirgin olurdu. A.C: Çünkü burada kurulu bir düzeni vardõ ve diğerleri gibi ülkeden gönderilebilir diye korkuyordu. - Aidiyet sorunu yaşadınız mı? A.C: Çok zorlu dönemlerden geçti ailem. Ama yine de Türkiye’yi çok seviyorlardõ. Çünkü Türkiye’de yaşadõğõn sõcaklõğõ batõda yaşayamõyorsun. Ben, 6-7 Eylül olaylarõnõ yaşamadõğõm için daha bir Türk hissediyorum kendimi. Babam bunlarõ yaşadõğõ için yabancõ hissediyordu belki de. Çünkü “Bizleri kabul etmiyorlar” diyordu. Ben Türkiyeliyim - Siz yaşamadığınız ama 6-7 Eylül olaylarının size yansıması nasıl oldu? A.C: Ben Türkiye’de annemlerin yaşadõğõ sõkõntõlarõn hiçbirini yaşamadõm. Bize kesinlikle yansõtmadõlar. Sadece çekiniyorlardõ. Dõşarõ çõkarken haç takmamõ pek istemezlerdi. Türkiye’nin bugünkü ortamõnda dahi çok da büyük bir haç takarak sokakta geziyorum. Çünkü ben buyum. - Yükselen milliyetçilik akımı sizde bir tedirginlik yaratmıyor mu? A.C: Yaratmõyor. Türk mü Türkiyeli mi tartõşmasõ olmuştu. Sonuçta “Ben Türkiyeliyim” diyorum. Ben bir yabancõ olarak Türkiye’de doğduysam ve bu ülkede yaşõyorsam demek ki Türkiyeliyim. Burada doğdum, bir günahõm yok ki. Eğer doğduğum topraklarõ benimsiyorsam, onlar da beni benimsemeli. TC kimliği taşõyorum ben. - Çifte vatandaşlığı da reddettiniz. A.C: Kabul etmedim. Nerede yaşõyorsam oranõn vatandaşlõğõnõ almalõyõm. Kaldõ ki eşim gazeteci. Doğru olmayacağõnõ düşündüm. Ben bu şekilde hassasiyet gösterirken özellikle iktidar ve iktidara yakõn olanlar Bekir’i benim kötü etkilediğimi, yoldan çõkardõğõmõ düşünüyorlar. Benim etkimde kalõp dinden uzaklaştõğõnõ ifade eden mailler dahi geliyor. B.C: “Urfalõyõ gavur ettin” diyorlar. Ben ciddiye almõyorum. Alõştõm, kaşarlandõm artõk. Andrea tedirgin olur diye söylemiyorum hiçbirini. Hatta yanõma geldiğinde kapatõyorum bilgisayarõ. Anneannem söylememi istemedi - Siz anneannenizin Ermeni olduğunu nasıl öğrenmiştiniz? Neden yıllar sonra dile getirdiniz? B.C: Ermeni olduğunu o ölünceye kadar kimseye söylemedim. Söylememi istemedi çünkü. Annem, ben 4 yaşõndayken ölmüş. Anneannemle büyüdük. Anneannemiz upuzun boylu, yemyeşil gözleri olan, sarõşõn ve inanõlmaz güzel bir kadõndõ. Diğer kadõnlardan farklõydõ. Ne huy ne de fizik olarak benzerdi. Liseyi bitirdiğimde öğrendim ki aslõnda anneannem ölmüş. Ümmühan ninem de bir Ermeni’ymiş. - Kendisi mi anlattı size? B.C: Dedikodu olarak vardõ, kendisine sordum, anlattõ. “Kimseye anlatma sakõn” diye de uyardõ. Gümüşhane’de oturuyorlarmõş. Bir gece evleri basõlmõş ve yakõlmõş. Gözünde kalan son bir manzara vardõ. İçeride yanan kõz kardeşinin demir parmaklõklara tutunmuş eli. Daha sonrasõnõ çok iyi hatõrlamõyor. Bir köye sõğõnmõş ve dedemle karşõlaşmõş, evlenmişler. Kimseye söylememi istemedi. Demek ki yõllar geçse de hâlâ korkularõ vardõ. Bu böyle bir hüzündür. Ermeni Ümmühan ninenin torunu Urfa’dan gelir, 6-7 Eylül olaylarõnõ yaşayan bir adamõn kõzõyla bir kavşakta çarpõşõr. Acõlar harmanlanõr. Peki biz nasõl affettireceğiz kendimizi? Kafamõzdan silip atabilecek miyiz yaşananlarõ? Özür dilemek geliyor içimden. Bunun gidenlere faydasõ olmasa da gelen kuşaklara etkisi olur. ZUHAL AYTOLUN Yaşadığı acılara dair aklında kalan son görüntü, yanan bir evin içinde kız kardeşinin demir parmaklıklara tutunmuş eli. Gümüşhane’deki baskından kaçarak bir köye sığınan ve evlenerek yeni bir yaşama başlayan, adını da değiştiren Ümmühan nine, yaşadıklarını içine gömüp yıllarca Ermeni olduğunu saklar korkusundan. Torunu bile yıllar sonra gerçeği öğrenmesine rağmen ona verdiği sözü tutup anneannesi ölene kadar sessizliğini korur. Ve o torun gün gelir, Urfa’dan çıkar, 6-7 Eylül olaylarını yaşayan ve bir elinin üç parmağı sakat kalan bir adamın kızıyla bir kavşakta çarpışır. Acılar harmanlanır. Büyük bir aşk ve büyük bir hüzün barındıran Bekir ve Andrea Coşkun’un hikâyesidir bu. İşte ben buyum dedim - Peki sizce Türkiye’de yaşayan farklı din, dil, ırk ve mezhepler kaynaşabilmiş mi? A.C: Birbirine karõşmõş aslõnda. Mübadeleler yaşandõ. Ayvalõk’a bakarsanõz, bir gecede mübadele yapõlmõş. İnsanlarõn sofralarõnõ bõrakõp gittiği, masada tabak çanağõn durduğu söyleniyor. İstanbul’a bakõn. Rumlar, Ermeniler, Museviler hepsi bir arada yaşõyor. B.C: Mübadele dediğimiz şey karşõlõklõ zalimlikten başka bir şey değil. Sen yap zalimliği, ben de yapayõm. Andrea’nõn anlattõğõ Anadolu’da da yaşanmõş. Çatallar, zeytinler değil, bõraktõklarõ kendi yaşadõklarõ, büyüdükleri yurtlarõ oluyor. Bunlarõ anlamakta zorlanõyoruz. İnsanõn karşõsõndakini önce insan değil başka bir şey görmesi söz konusu. A.C: 6-7 Eylül’den bahsettik. Evet Rumlara karşõydõ ama bu bir komploydu. Özellikle yapõldõ. İnsanlar çok üzüldü. Kendi toprağõydõ, burada yaşõyorlardõ. Ben Türkiyeli olarak, burayõ kendi ülkem kendi toprağõm olarak görüyorum. İnsan tabii ki doğduğu yerde olmak ve orada ölmek ister. Önce insanım diyebilmek... - Yalnızlık hissettiğiniz oldu mu hiç? A.C: Türkiyeli lafõ ortaya atõldõktan sonra kimliğimi buldum diyebilirim. Kendime isim bulamõyordum. O zaman “İşte ben buyum” dedim. Bana şimdi nerede yaşamak isterdiniz deseniz, yine Türkiye derim. - Peki babanız da öyle mi düşünüyordu yoksa gitmek istemiş miydi? A.C: Doğruyu söylemek gerekirse gitmek istemişti. - Onu tutan ne oldu? A.C: Biz. Çünkü burada olmak istiyorduk. B.C: Babasõyla konuşmalarõmõzda “Endişe duyduğum ve başõma bir şey gelir mi diye korktuğum için gitmek istiyorum, isteyerek değil” demişti. Aslõnda babasõnõn sonu da çok hazin oldu Andrea’nõn. Biz henüz evli değiliz, kõrõştõrõyoruz o dönem. Bir gün babasõnõ köpek õsõrõyor ve kuduz aşõsõ yaptõrmaya gidiyor. Babasõ aşõnõn yapõldõğõ gün ayaklarõndan itibaren felç olmaya başladõ. Sonra da kurtaramadõlar. Ben de “Fransa Urfa’yõ işgal ettiğinde dedelerimizi öldürmüşlerdi, benim milletim de senin babanõ öldürdü. Ödeşmiş olduk” diye şaka yaptõm ama babam çok kõzmõştõ tabii bu şakaya. Aslõna bakarsanõz her yerde bir acõ, hüzün ve kimsenin mutlu olmadõğõ bir ortam var. Günlük yaşamdaki minik mutluluklarla o büyük mutsuzluklarõmõzõ örteriz. Aslõnda biz büyük bir mutsuzluğun tam ortasõndayõz. - Peki nasıl aşılabilir bu mutsuzluk? B.C: Bir sürü duygunun altõnda, sağdan soldan çekiştiriliyoruz. Yunan mõ, Arap mõ, Kürt mü, kadõn mõ, erkek mi, dindar mõ dinsiz mi... Ne kadar çok şeyin altõnda ezilip gidiyoruz. Aslõnda bir anahtar lazõm bunlarõ çözmek için. Adama sorarlar sen nesin diye. Önce Müslümanõm derse, dinler arasõ çatõşma başlõyor. Önce Türküm ya da Kürtüm derse õrklar arasõ çatõşma başlõyor. Demokratlõktan, laiklikten söz ederse Ergenekon gibi şeyler çõkõyor ortaya. Tek bir anahtar var aslõnda. İnsan olmak ve önce insanõm diyebilmek. Onun için Ermeni anneannemi yazõyorum, Andrea babasõnõ anlatõyor. Yüzleşebilmemiz gerekiyor. Tek bir anahtar var aslında. İnsan olmak ve önce insanım diyebilmek. Onun için Ermeni anneannemi yazıyorum, Andrea babasını anlatıyor. Yüzleşebilmemiz gerekiyor. TRT’nin T’si gitti, ben de gittim...- Yollarınız bir gün kesişti ve aşık oldunuz. A.C: Hem de nasıl... Hayatımızın en büyük aşkı. Elçilikte basın bürosunda çalışırken gazetecilik yapmak istediğimi bilen bir arkadaşım tanıştırdı. Bekir de bir ajansın genel yayın yönetmeniymiş. Arkadaşım iş görüşmesine gidecekti. Bekir, yarın arkadaşını da getir demiş. B.C: Hemen görüşmek istedim gerçi. A.C: Elçilikte iyi bir maaşım ve garantim vardı. Ertesi gün gittiğimde de iki katı maaş istedim. Bekir hemen kabul etti. Zamanla aşık olmuştuk ama Bekir’e yapmadığımı bırakmadım. - Bu çok kültürlülük nasıl etkiledi sizi? A.C: Kültür farklılıklarını saygıyla atlattık. Farklı yaşamlarımızı ve alışkanlıklarımızı da anlayışla karşıladık. Evde hem Meryem Ana heykeli, hem de Kuran duruyor. B.C: Bizim ev Birleşmiş Milletler gibi. Katolik, Ermeni, Türk, Fransız. Andrea yakınlarını kaybettiğinde hem kilisede ayin yapmıştır hem de mevlüt okutmuştur. Bunu kimse bilmez, yazıp çizmem. Ayıp bulurum. Bu adamlar bize dinsiz der. Ne kimseye yalan söyledik, ne de dolandırdık. Adam dindar, hacca gidiyor, ama dolandırıcılık yapıyor. Ramazan veya Kurban bayramında Andrea benim dinimin gereklerini yapar, ben de paskalyada yumurtayı spreyle boyarım. Bu karşılıklı bir hoşgörüdür. Laiklik bizim için önemli. - Andrea Hanım, sizi nasıl etkiler? B.C: Bizim meslekte yatağında rahat ölen gazeteci çok azdır. Ya masa başında ölür, ya da vurularak. Yaralı berelidir gazeteci, çok yıpranır. Ben çok yara aldım, çok canımı yaktılar. Böyle bir yaşamda insanın sevgilisi yanında olmalı, onu onarmalıdır. Andrea benim gizli kahramanım. Bir gazetecinin herkesten çok bir hayat arkadaşına ihtiyacı vardır. - Siz destek verdiniz ancak neden devam etmediniz kendi mesleğinize? B.C: Dört kez yazılarım yüzünden kovuldu. A.C: En son TRT’deydim. Program yapıyordum. Bir gün Bekir TRT’nin T’si düştü, RT kaldı diye bir yazı yazdı. Madem TRT’nin T’si gitti Andrea da gitsin dediler. Ben yine işimden oldum. - İçinizde kalmadı mı hiç? A.C: Kalmaz mı? Çok istiyordum işimi yapmayı. Ama çalıştığım yerde bir usulsüzlük varsa Bekir yazıyordu hemen. B.C: Doğruları yazdım. Yalakalık yapmam ben. Yapsaydım Andrea şimdi AKP Urfa milletvekili olurdu.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle