18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 6 HAZİRAN 2009 CUMARTESİ 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Bayatlık YORUMCULARIN çoğu ABD Başkanı’nın Kahire nutkunu “tarihî konuşma” diye nitelen- dirmeyi sürdürdü. Beklenti de öyleydi. Ama ne beklenti gerçekleşti ne de konuşma tarihte ye- ni bir sayfa açtı. Artık suyu çıkmış olan “uygarlıklar ittifakı” yeni bir kavram mıdır? Obama, bu kavramdaki temel yanlışı düzelteceğine, özünü aşağı yukarı tekrar- ladı. Olsa olsa, İslamın katkısından söz ederek uy- garlığın hamurundaki çeşitliliğe dolaylı bir atıfta bu- lunmuş oldu. Oysa bu düşünceyi genişletebilir ve “ittifak” şaklabanlığını vurgulayarak ortaya doğru dürüst sentezci bir uygarlık kuramı koyabilirdi. Ayrıca “esselam”la başlayan ve ayet alıntılarıy- la devam eden bir konuşmanın basit bir hoşa git- me çabası mı, yoksa İslamın özüne inmeye yönelik bir derinlik mi taşıdığı da pek belli olmadı. Kaldı ki, bütün bu yaklaşımlar dolayısıyla asıl ya- nıtlanması gereken temel soru şuydu: Şim- dilerin dünyasında olup bitenler, daha doğrusu hiç bitmeyenler, Irak, Afganistan, Pakistan olayları, ya- ni yüzünü her fırsatta değişik biçimde gösteren şid- det, çoğunlukla ileri sürüldüğü gibi dinsel inanç- lardan, uygarlık farklarından mı kaynaklanıyor? Yoksa, önce basit sömürgecilikle başlayıp yakın çağlarda emperyalizmle devam eden ve şimdi de kapitalist dünya sisteminin henüz tam açıklan- mamış birtakım tertipleriyle sürüp giden yeni he- gemonya hesapları mı söz konusudur? Obama, İslama sesleniş yeri olarak “genişletil- miş Ortadoğu”nun orta yerindeki Mısır’ı seç- tiğine göre, Filistin sorununa ABD’nin bakış açı- sı nedir? “İki devletli çözüm” demekle iş bitiyor mu? Ya da Filistin’in Hamas’ına şiddetten vazgeçme tavsiyesinde bulunurken İsrail’in savaş suçlarıy- la dolu son saldırısından hiç söz etmemek olur mu? Kısacası, ABD’nin bu bölgede aradığı ya da gü- vence altına almak istediği, petrolden başka bir şey midir? Aslına bakarsanız, Amerikan demokrasisinin ürü- nü bir Obama’dan ABD’nin temel çıkarlarına ve genel felsefesine ters düşücü sözler beklenir miydi? Ama, hiç değilse F. D. Roosevelt’in 1929 bunalımı sonrasında ortaya koyduğu kalkınma fel- sefesine biraz daha yakın konuşabilir ve azgelişmiş ülkelerdeki yarı aç halkların işine yarayacak söz- ler edebilirdi. ABD’de, özellikle Bush’tan sonra Obama’ya bü- yük umutlar bağlanmış olması pek şaşırtıcı sayıl- maz. Yalnız, unutmamak gerekir ki bu umutlar an- cak Amerikan sisteminin genel felsefesi çerçe- vesinde gerçekleşebilecek umutlardı. Şaşılacak olan, bütün dünyada ve hele Türki- ye’de aynı umut bağlayışın ortaya çıkmış olmasıdır. Bunda bir çeşit teslimiyet, yani her bakımdan Ame- rika’nın önderliğine bağlı kalmak gibi bir sakınca yok mu? Hiç değilse Türkiye’de daha bağımsız bir düşünce tarzının ve dolayısıyla farklı umutların doğmuş olması gerekirdi. [email protected] “Türk Alman Dostluğu” nun tarih- çesi çok eskilere dayanõr: Kimi zaman herhangi bir anlaşma olmadan ama çoğu zaman anlaşmalarla, Türkiye ile Almanya iki dost ülke olduklarõnõ dün- ya kamuoyunun gözünde de pekiştir- meye çaba sarf etmişlerdir. Mustafa Kemal’in ölümünden iki yõl sonra İs- met İnönü ile Hitler arasõnda yapõlan 25 Temmuz 1940 tarihli 40 milyon mark hacmindeki Ticaret Anlaşmasõ, as- lõna bakõlõrsa, Türkiye’nin bütünlüğü- nü korumak, yani o zamanki Alman- ya’nõn faşist iktidarõnõn Anadolu top- raklarõna kadar yayõlmasõnõ önlemek amacõndadõr. İnönü bunu nihayet 18 Ha- ziran 1941 tarihli “Türk-Alman- Dostluk-Anlaşması” ile başarmõştõr. Ama bu tarihten çok daha önce, 17’nci yüzyõldaki Osmanlõ döneminde, Al- manlarõn Türklere gösterdikleri ilgi ve “hayranlık”, örneğin Birinci Dünya Sa- vaşõ’nda yerini “silah arkadaşlığına”, bõrakmõş, giderek Türklerin Alman hayranlõğõna dönüşmüş, hatta Osman- lõ’nõn son dönemlerinde Alman İmpa- ratoru II. Wilhelm’in İslamõn koruyu- cusu, hakiki Müslüman ve hacõ ilan edil- mesine kadar ilerlemiştir. Kimi tarihçiler Osmanlõ’nõn son genelkurmay baş- kanlarõnõn dahi Alman olduğunu, kõ- saca: başta Almanlar olmak üzere Av- rupalõlarõn din üzerinden emperyalist oyunlar sergilediğini ortaya sürüyorlar. (Bkz.: Cengiz Özakıncı, “Türkiye’nin Siyasi İntiharı”) Dini araç olarak kullananlar 1960’lõ yõllardan itibaren Anado- lu’dan Almanya’ya başlayan ve halen sonuçlanmayan göç için de benzeri “dostluk-arkadaşlık-kardeşlik” şar- kõlarõ söylenmedi mi? Bu şarkõlarla avutulan Anadolu insanõnõn sõrtõna -ken- disinin ve gelecek kuşaklarõnõn yaşamõ pahasõna- Alman ekonomisinin son derece zor ve pis işlerini yüklenmedi mi? Bu insanlar üzerinde sergilenen oyunlar halen sahne sahne devam et- miyor mu? Dini bir araç olarak kul- lanmayõ ustaca beceren bazõ Alman si- yasetçileri “ılımlı İslam” faaliyetleri- ni boş yere mi sürdürüyorlar? Kendi in- sanlarõnõ göç serüvenine iten gelmiş geç- miş Türkiye Cumhuriyeti hükümetleri hatõrõ sayõlõr bir işsizler ordusunu Av- rupa’ya ihraç etmekten ve onlarõn sõr- tõndan rant sağlamaktan başka ne yap- tõ? Geldiği günden bu zamana kadar Al- manya’da dõşlanmõş, yõllarca törpü- lenmiş, iki kültür arasõnda sõkõşmõş kalmõş ve nihayet son çareyi dinde bulduğunu sanan saf insanlarõn zaafla- rõna sõğõnarak iktidar olan, din adõna yo- la çõkan, din ile siyaset yapan günü- müzün AKP iktidarõ, maddi ve manevi desteği aynõ yoğunlukta Almanya’dan başka nerede bulabilirdi? Almanların İslam hayranlığı İşte bu “Türk-Alman Dostluklar Di- zisi”nin güncel halkalarõndan birini de, Türkiye topraklarõnõ yatõrõm ve pa- zar alanõ olarak çoktan keşfetmiş olan Almanya kökenli sermaye gruplarõ ve işletmeleri oluşturmaktadõr. Bazõlarõ 100 yõldan daha uzun bir süreden beri Türkiyeyi stratejik yatõrõm ve pazar ala- nõ seçmiş bulunmakta. Deutsche Bank 1908–1913 yõllarõ arasõnda Türkiye topraklarõ üzerinden Bağdat ve Hicaz’a ulaşan demiryolla- rõ projesinin ana bankasõdõr. Almanla- rõn Türkiye ve İslam “hayranlığı” Türkiye’nin Cumhuriyet tarihinde de katmerli bir biçimde devam etmiş, bir krizden diğerine geçtiği halde hortla- mõşçasõna tüm hõzõyla ilerleyen küre- selleşmenin yasalarõ gereği, Türkiye’yi ucuz işçilik cenneti ve müthiş bir pazar alanõ sayacak kadar ilerlemiştir. Bilineceği üzere 24 Ocak 1980 tari- hi, Türkiye’nin liberal piyasa ekono- misine kapõsõnõ sonuna kadar açtõğõ tarihtir. Bu tarihte oluşan yapõnõn ustasõ Özal’dõr. Bu tarihten itibaren sürat ve cüret kazanan talan projeleri şu ana ka- dar Türkiye’de 20 binden daha fazla ya- bancõ kökenli şirketin faaliyet göster- mesine ulaşmõştõr. Bunlarõn arasõnda Al- manya kökenli şirketlerin sayõsõ 2009 Mayõs ayõ itibarõyla 3585’tir. Sadece Al- man şirketlerinin cirosu 6 milyar Av- ro’nun üstündedir. Bu sermayenin da- ğõldõğõ sektörler, ticaret hacimleri vb. konularda detaylõ bilgiler TC Hazine Müsteşarlõğõ Yabancõ Sermaye Genel Müdürlüğü üzerinden de alõnabilir. 2005 yõlõnda “AB’nin yatırım üssü olacağız” diyen Devlet Bakanõ ve o za- manõn Başmüzakerecisi Ali Baba- can’õn sanal dünyada yabancõ serma- yeye davetiye çõkarmasõndan üç yõl sonra, yani 2008 sonlarõnda, Türki- ye’ye yabancõ sermaye girişi üç kat ar- tacak ve Milli Hasõla’nõn neredeyse dörtte birini oluşturacak boyuta tõrma- nacaktõr. Uzun vadeli hesaplar 2009 yõlõnda Türkiye’de faaliyet gös- teren 3600’e yakõn Almanya kökenli şir- ket (bunlarõn arasõnda Daimler, MAN, Simens, Bosch gibi dev tekeller bu- lunmaktadõr) genelde uzun vadeli he- saplar peşindedir. Bu şirketlerin ama- cõ Türkiye’nin istihdam alanõnõ geniş- letmek değil, Türkiye’ye bilim ve tek- noloji transferi hiç değil, ağõrlõkla bu- rada ham üretim ve pazarlama için el- verişli ortamõ yaratmak ve rant için eli- ne geçen olanaklarõ sonuna kadar ve her yerde kullanmaktõr. Kaldõ ki, Alman şirketleri Türki- ye’de istihdam edilen işçilerin sendi- kasõnõ dahi kendileri belirlemektedirler. Günün birinde belediyelerin su şebe- keleri de içinde olmak üzere kamu hizmetlerinin neredeyse tamamõ rant meselesine dönerse buna şaşmamak gerekir. Almanlarõn neden yüzyõllardan beri İslam “hayranı” olduğu belki o za- man daha iyi anlaşõlõr. Sonuç: Güncel saldõrõlardan korunmak için başõnõ iki elinin arasõna almõş Türkiye aydõnõ, eğer daha fazla olaylara seyir- ci kalmak istemiyorsa, doğrulmak ve ivedilikle özgür ve demokratik örgüt- lenmenin yollarõnõn açõlmasõ için ça- lõşmaya başlamak zorundadõr. Bunun başõnda işçi hareketinin önün- deki yasal ve siyasal engellerin kaldõ- rõlmasõ gelir. Gerçek özgürlükçü sen- dikacõlõk yasayla sõnõrlandõrõlamaz ve- ya işverenlerin birliğiyle ortak yapõlmaz. Çõkarlarõn taban tabana zõt olduğu yer- de işçiler ağõr ellerini tek bir yumruk ya- pabilirlerse kurtuluşa erebilirler. Türkiye’de Alman Sermayesi ve Sendikalar Nafiz ÖZBEK IG Metall Sendikasõ Güncel saldõrõlardan korunmak için başõnõ iki elinin arasõna almõş Türkiye aydõnõ, eğer daha fazla olaylara seyirci kalmak istemiyorsa, doğrulmak ve ivedilikle özgür ve demokratik örgütlenmenin yollarõnõn açõlmasõ için çalõşmaya başlamak zorundadõr. Bunun başõnda işçi hareketinin önündeki yasal ve si- yasal engellerin kaldõrõlmasõ gelir. Gerçek özgürlükçü sendikacõlõk yasayla sõnõrlandõrõlamaz veya işverenlerin birliğiyle ortak yapõlmaz.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle