25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
POLİTİK BİLİM Aykut Göker http:/www.ınovasyon.org;hagoker@ttmail.com Ergun Türkcan’ın Kitabı Hakkında (5) Geçen hafta son söylediğim şuydu: Görülmüş ki, sadece temel araş- tırmaları desteklemekle maksat hasıl olmuyor; bilimle birlikte teknoloji geliştirme ve yenilik faaliyetleri de desteklenmezse ekonomik büyüme ve toplumsal refâh sağlanamıyor. Ve bilim, teknoloji, yenilik meselelerinin, aralarındaki ilişkinin doğası gereği, sistemik bir bütünlük içinde, bir ara- da ele alınması gerekiyor. Peki, hal bu iken, Türkcan ‘yeniliklerin teşviki, bilim ve teknoloji politikalarından ziyade, iktisat politikalarına eklemlene- bilecek bir husustur’ demekle ve sonrasında bize ne anlatmak istiyor? Türkcan’ın ‘sonrasında’ söylediği de şuydu: “TÜBİTAK’ı sadece bu amaca [yeniliklerin teşvikine] tahsis etmek ve başarıyı bu şekilde ölçmek isteyen dar ‘ekonomizm’ görüşü her zaman dikkatle karşılanmalıdır. TÜ- BİTAK, adı üstünde ‘Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu’ olarak kurul- du; bir inovasyon sistemi kurma işi asli görevi değildir ve olamaz da.” Türkcan’ın söylemediği, onun için kendisini anlamakta güçlük çekti- ğim noktaysa şu: İleri sanayi ülkeleri ve yeni sanayileşen ülkelerin, bilim ve teknolojiden sağladıkları ekonomik / toplumsal faydayı arttırmak için, ulusal hedef olarak önlerine koydukları ‘bilimde, teknolojide ve yenilik faaliyetlerinde yetkinleşme’ meselesini tümleşik bir politika çerçevesin- de ele almalarında ve bu bağlamda yenilik politikasını bilim ve teknoloji politikasından ayrı tutmamalarında, pazar ekonomilerinin kendi mantığı açısından bir yanlışlık var mı? Eğer yoksa; kendisini aynı ekonomi sistemi içinde tanımlayan Türkiye, 1990’larda benzer bir tutum izlemeye başlamışsa bu niçin yanlış olsun? Başkaları böyle yapmazken niçin sadece Türkiye ya da bu tümle- şik politika önerisini gündeme getiren TÜBİTAK, yenilik politikasını bilim ve teknoloji politikasından ziyade iktisat politikasına eklemlenecek bir husus olarak görmeliydi? Bu soruların yanıtını Türkcan kitabında veriyor da ben mi atladım? Hele de Türkcan’ın, ‘TÜBİTAK gibi bir kurumun [bir zamanlar] sâdece yeniliklerin teşvikine tahsis edildiği ve bir inovasyon sistemi kurma işinin [o dönemde] asli görevi olduğu’ yolundaki telmihini anlamak daha da güç. Kastedilen hangi yıllar? Türkcan kitabında 2005 öncesini ele aldığı- na ve kurumun ‘yenilik’ konusuyla 1990’lı yıllarda uğraşmaya başladığı ve “ulusal yenilik sisteminin kurulmasının özellikle TÜBİTAK tarafından 1990’larda gündeme getirilmiş” olduğu bilindiğine göre; kurum bu yanlışı, demek, 1990’larda yapmış... 1990’lara gelindiğinde, Türkiye’nin bir bilim ve teknoloji politikası yok- tu. O evrede, bir bilim ve teknoloji politikasının tasarlanması ve bu tasarı- nın, BTYK’nin toplanması sağlanarak onayına sunulması, bu kurulun se- kreteryalığını yürütmekle de yükümlü kılınmış bir kurum olan TÜBİTAK’ın zaten yapması gereken bir görev değil miydi? Bunu yaparken dünyadaki genel eğilimi ve ülkesinin koşullarını dikkate alarak, Türkiye’nin sadece bilim ve teknolojide değil, yenilik faaliyetlerinde de yetkinleşmesini ön- gören tümleşik bir politika önerisinde bulunmuşsa ve bu çerçevede ulu- sal yenilik sisteminin kurulması gereğini gündeme getirmişse, bundan dolayı bu kurum hatalı görülebilir mi? Ya da sistemin kurulmasıyla ilgili olarak TÜBİTAK’ın da payına bazı görevler düşmüş ve kurum bu görevleri üstlenmişse bundan daha doğal ne olabilirdi? Buradan kalkarak, TÜBİTAK’ın sadece ‘yenilik’le uğraşıp bilim ve teknolojide yetkinleşme meselesini bir kenara ittiği söylenebilir mi? Bu her şeyden önce önerilen bütünsel politikanın inkârı olmaz mıydı? Böylesi bir saçmalığa o dönemde TÜBİTAK’ın hangi başkanı izin verirdi? Gelecek hafta, Sayın Türkcan’ın, “Kitap içinde pek çok vurgu yapıl- makla birlikte, burada [tam bitirirken] bir kez daha tekrarlamak istediğim husus, Türkiye’nin sadece kendisi için, bağımsız bir bilim ve teknoloji po- litikası yapmasının mümkün olmadığıdır” cümlesinde (Sayfa 684) ifadesi- ni bulan görüşü üzerinde duracağım. CBT1159/65Haziran2009 Türkcan kitabında “TÜBİTAK’ı sadece [yeniliklerin teşvikine] tahsis etmek ve başarıyı bu şekilde ölçmek isteyen dar ‘eko- nomizm’ görüşü her zaman dikkatle karşılanmalıdır” diyor. Bu hangi dönemde oldu? Türk profesör Tam Kare Günlerini keşfetti Tam Kare Günler uzun yıllar hiç olmayabiliyor; bazen bir yüzyıl içinde sadece tek bir tane tam kare güne rastlanabiliyor. Ancak çok ilginçtir bu yıl tam iki tane tam kare gün var ve bu gün- leri ABD’de Portland Üniversitesi Elektrik Mühendisliği Fakültesi’nden Prof. Aziz Şükrü İnan keşfetti. B u sene hem 4 Ocak, hem de 3 Mayıs tam kare günler- di, çünkü 4 Ocak 2009 ve 3 Mayıs 2009 tarihlerinin her birini tek bir sayı dizisi olarak 4012009 ve 3052009 şeklinde yazdığınızda bu iki sayı da tam kare sayılardır, çünkü 4012009 = 2003 x 2003 ve 3052009 = 1747 x 1747 eder. “Tam Kare Günler” çok çok ender görülür. Hatta uzun yıllar hiç görülmeye- bilir. Bazan bir yüzyıl içinde sadece tek bir tane tam kare güne rastlanabiliyor. Ama çok ilginçtir, bu sene- nin içinde tam iki tane tam kare gün var. Amerika’nin Oregon eyaletinin Portland şehrindeki Portland Üniversitesi Elektrik Mühendisliği Bölümü’nde yirmi yıldır çalışan Profesör Aziz ükrü nan bu senenin başında çalıştığı üniversitenin öğrenci gazetesi Beacon’da yazdığı iki ayrı makale ile “Tam Kare Günler” kavramını ilk kez bilimsel olarak yayım- lamış oldu. İnan’a göre tüm dört haneli yıllarda (yani 1000 ve 9999 yılları arasında) her günün tarihi GGA- AYYYY şeklinde sekiz haneli bir sayı olarak yazılırsa (ilk iki hane GG gün sayısına, ikinci iki hane AA ay sayısına, ve son dört hane YYYY de yıl sayısına denk geliyor), bazı günler tam kare sayılara karşıt geliyor. İnan böyle günleri “Tam Kare Günler” olarak tanımlıyor. İnan’ın bu matematiksel keşfi 1 Nisan tarihinde Amerikan basınında USA Today ve Oregon gazetele- rinde yer aldı, çünkü ABD’de kullanılan AAGGYYYY gün sisteminde (Amerika’da ay sayısı gün sayısın- dan önce yazılıyor) 4012009 tam kare gün sayısı 1 Nisan 2009 tarihine karşıt geliyordu. Yani İnan’ın deyi- miyle bu sene 1 Nisan günü Amerika’da tam kare bir gündü. İnan’a göre bu yıl 1 Nisan gününün bu özelli- ği çok ender bir raslantıydı, çünkü AAGGYYYY gün sisteminde bir daha tam kare 1 Nisan günü 4007 yıl sonra, 6016 yılında tekrar edecek. İnan bu konuda yaptığı araştırma sonucu iki gün sistemi içinde (yani Amerika’da kullanılan AAGGYYYY ile Türkiye dahil dünyanın birçok ülkesinde kullanılan GGAAYYYY gün sistemlerinde) 1000 ve 9999 yılları arasında yer alan bütün tam kare günleri tespit etti. Şimdi içinde bulunduğumuz 3. Binyıl’da toplam 72 tane tam kare gün var ve bunların 18 tanesi 21. yüz- yılın içinde yer alıyor. 21. yüzyıldaki ilk tam kare gün 9 Ocak 2004 tarihinde gerçekleşmiş (çünkü 9012004 = 3002 x 3002) ve bu günün bu özelliğinin çoğu kimse farkına varmamış. Bu yüzyılın ikinci ve üçüncü tam kare günleri bu yıl, 4 Ocak ve 3 Mayıs idi. Bunun da pek kimse farkına varamadı. Bu yüzyılın dördüncü tam kare günü 16 Mart 2016 olacak (çünkü 16032016 = 4004 x 4004). Beşinci ve altıncı tam kare günler 2025 yılında 1 ve 27 Eylül’de olacak (çünkü 1092025 = 1045 x 1045 ve 27092025 = 5205 x 5205). (İlginçtir, 27 Eylül 2025 günü aynı zamanda Amerika’nın gün sisteminde de tam kare gün olacak, çünkü 9272025 = 3045 x 3045.) İnan’ın hesaplarına göre dört haneli bütün yılları içeren yüzyılların içinde en çok tam kare gün içeren 21. yüzyıl, yani bu yüzyıl 18 tane ile tam kare günlerin şampiyonu! Aynı zamanda yine dört haneli yılları içe- ren tüm binyılların arasında içinde bulunduğumuz 3. Binyıl toplam 72 tane ile en çok tam kare günü içeri- yor. Dördüncü, beşinci, altıncı, yedinci, sekizinci, dokuzuncu ve onuncu binyıllar sırasıyla toplam 41, 54, 52, 62, 47, 68 ve 44 tane tam kare gün içeriyor. Tam kare günler gerçekten çok özel, çok ender. 18. yüzyılda sadece 2 tane olmuş. Bu nedenle bu yüz- yılda 18 tane olması çok büyük bir şans. Bu sene ne yazık ki hiçbirimiz 4 Ocak ve 3 Mayıs tarihlerinin tam kare günler olduğunun farkına varamadık, ama en azından böyle günlerin olduğunun farkına vardık. Bir da- haki tam kare gün için (16 Mart 2016) aşağı yukarı yedi sene kadar beklememiz lazım, dile kolay. Ama ar- tık tam kare günlerin olduğunun farkındayız. Bu nedenle 16 Mart 2016 geldiğinde o günün doya doya ta- dını çıkartacağımızdan hiç kimsenin şüphesi olmasın. D ünyada yüksek nitelikli teknoloji profes- yonellerine olan talep gün geçtikçe artı- yor. Öğrencileri ileri teknoloji alanında diploma alabilecekleri nitelikli programlara çek- mek ve buralardan mezun etmek de zorlu bir gö- rev haline geliyor. HP, bu amaçla Avrupa, Orta Doğu ve Afrika (EMEA) bölgesi üniversitelerine yönelik olarak “Eğitimde İnovasyon 2009” fonu girişimini başlattı. Mühendislik, bilgisayar, bilgi sistemleri ve bilgi teknolojileri alanındaki lisans programlarından sorumlu fakülte yöneticilerini ve öğretim üyelerini hedefleyen bu girişim kapsa- mında eğitim kurumlarından öğrenim, eğitim ve bilgi teknolojilerinde kullanılabilecek yenilikleri ve program iyileştirmelerini içeren teklifler alın- dı. Değerlendirmeler sonucunda toplam 16 ülke- den 50 proje teklifi fondan yararlanmaya hak ka- Eğitim kalitesinin iyileştirilmesine katkı HP, 2009 Eğitimde İnovasyon Fonu kapsa- mında, Boğaziçi Üniversitesi, İnönü Üniversitesi Elektrik-Elektronik Mühendisliği, Selçuk Üniversitesi ve Pamukkale Üniversitesi'ne ödül verdi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle