Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
24 EYLÜL1995PAZAR CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 15
İstiklal caddesi kafeleri, sinemalan, kiîapçılarıyla bir kültür renklüiği, birşenlik!
ATİLLA BtRKtYE
Birkaç yıldır Beyoğlu. omurgasında-
ki İstiklal caddesiyle bir kültür temasına
dönüşmüş durumda. Ama kültürün bin-
bir çeşidiyle. RenkJi bir cadde İstiklal
caddesi. Her türlü "marjinaT gruplann
bulunduğu, her türlü kültür öğesınin bu-
lunduğu ve sokaklanyla birlikte lstan-
bul'un yüreği...
Gariptir Beyoğlu'na yaklaşım. Bıldim
bileli bir ikilem vardır. Ya Beyoglu tut-
kuyla sevilirya da dudak bükülür. Ya dü-
zenlemeye çalışılır -Istanbul îda bir şey ne
kadanyla düzenlenebiliyorsa- ya da ge-
lip var olan bozulur. Kim bilir bu, belki
de sözcüğün kökenınden gelmektedir.
Bugün baktığınızda. her şeye karşın
"Beyoğiu bir şenliktir". Her şeye karşın
diyorum, çünkü yerel yönetim burasının
bir kültür semti olmasını istemiyor. Bu-
rada kültür etkinliği olsun istemiyor, uy-
gar bir yer olsun istemiyor. Ama bunu ne
kadanyla engelleyebilir?
Son yıllarda birbirinden güzel, temiz
sıcak yerler açıldı. Bir arkadaşınızlaotu-
rup keyifli bir söyleşi yapacağınız yer-
ler. İçkinizi ya da kahvenizi yudumlar-
ken, bir yandan yaşama dair, edebiyata
dair, politikaya dair konuşacağınız, önü-
nüzden geçen rengârenk devinime tanık
olacağınız birbirinden güzel
yerler. (Bir de şu "Cafe"yi
kafe yazsalar.)
Sonra kitapçılar -sanki ki-
taptan para kazanılıyormuş
gibi- açıldı; birtakım serü-
venci arkadaşımız. Pandora,
Robinson Crusoe, AFA gibi
kitapçı dükkânlan açtı. Bir
"ütopya"ya kapılıverdiler.
Her güzel şeyin, her büyük
şeyin bir "ütopya"dan çıktı-
ğını unutmadan. lyi de yap-
hlar, giderek Beyoğlu'nun ve
omurgası İstiklal caddesinin
rengini değiştirmede yol al-
dırdılar...
Cağaloğlu'nda işmizi bitirmişsinizdir;
örneğin akşamüstünün saat beşinde altı-
sında. hiç dolmuşa binmez. Karaköy'e
doğru yol alırsınız. Yürümek her zaman
iyi gelir; sizı bir hayal kurgulamasına
doğru çeker. Gerçi Cağaloğlu da eskı gi-
bi değil. Bir kısmı lkitelli'ye gitti: bir
kısmı ise Beyoğlu'na geliverdi. Halıcı-
lann egemenlıği var şimdilerde.
Neyse. sıcak bir yaz günüdür. günün
yorgunluğundan artık sıcağı da duyum-
samaz olmuşsunuzdur. Yeni Karaköy
köprüsünden geçerken, CemalSüreya'yı
anımsar ve gökyüzüne bakar-
smız, yağmurbulutlan yoktur
ve siz iki kişi değilsinizdir. Şu
dizeler bellegınizden geçer,
gözünüz Boğaz'ın derinliğin-
de, vapur düdükleri kulağı-
nızda çınlarken:
"Öyle düzetöci öyle yerine
getiriciydi sevmek/Ki Kara-
köy köprüsüne yağmur ya-
ğarken/Bıraksalar gökyüzü
kendini ikiye bölecekti/Çün-
kü iki kişiydik". Ardından
başka dizeler gelir, belki o an
Haliç'in, Marmara'nın, Bo-
ğaz'ın maviliğine bakarken
söyleyiverdiğiniz: CemalSü-
reya \aşamıyorybir aşk şiiri
okuyonım/Karaköy Köprü-
sü zamana yenikdiistü/yalnız
uyannorum.
Tünel binasının serinliği
birden sizi soluklandırır.
Kendınizı tüy gibi hafif du-
yumsarsınız. Dışannın karga-
şası ve sıcak artık yoktur, se-
rilemişken birdenbire büyük
bir yalnızlık duygusuna gö-
mülmüşsünüzdür. Etrafta in-
sanlar vardır; ama siz o kala-
balığın ıçinde yalnızsınızdır:
Özgür ve yalnız. Tünel bina-
lan böylesine bir duygu aşı-
lar insanın yüreğine.
Vagona binmiş, Şişha-
ne'nin altından geçerek Tü-
nel'e varmışsınızdır. Tünel
çıkışında ilk gördüğünüz. bir-
kaç yıl önce açılan Gramofon
adlı kafedir. Zaten geçen yıl
yerel yönetimden ilk darbeyi
alanlardandı. Sudan neden-
lerle kapatmışlardı. Oysa ki,
Gramofon sabah kahveleri
için birebirdir. Birkaç yıldır iki yazar ar-
kadaşımla -hadi adlannı vermeyeyim,
sonra nerede, kimlerle "dedikodu" yap-
tığımız ortaya çıkar- ayda bir kez bura-
da buluşup "edetMyafa dair söyleşmek-
teyiz.
Gramofon'da pencere kenanna otur-
duğunuzda İstiklal caddesinin derinliği-
ni göriirsünüz. Insanlar bir film karesin-
deki gibi gelip giderlerken, artlannda
rengi değişmiş -buna sonra değineceğiz-
tramvay görünür. Tam önümüzde durur,
çabuk çabuk inilir, sağa sola dağıhnılır:
tramvay, durağa girmek için aşağıya
doğru yol ahp gözden kaybolur. Sonra
bir süre sonra. yolcusunu almış İstiklal
caddesinin içinde yiter. Ta ki yenisi ge-
lene kadar, görüntünüzde tramvay yok-
îstanbuFıın yüregi•/ t^/
Beyoğlu'nda atartur. Tünel meydanında sanki orası var
olduğundan ben oradaymış gibi duran
AyşeErkmen'ın metal heykelı. görüntü-
nüzü daha da güzelleştirir. İstiklal cad-
desinde yüriimek. cıddi bir iştir. Bir sü-
re sonra demın sözünü ettiğim kitapçı
dükkânlarından bırinin. Robinson Cru-
soe'nun önünden geçersiniz. Vitnnden
burasının ince bir zevkle düzenlendiği
ortaya çıkar
tstiklal caddesini baştan başa her yü-
rüyüşümde aklımaİlhan Berk gelir. san-
ki Pera'nın sayfalannı çeviriyorumdur.
Ara sokaklara dalınca da Attilâ İlhan'ın
kü gençliğimiz, hele de gece, o sokakta
herhangi bir yerde kolay kolay oturama-
yacagımız gibi. sokaktan bile geçemez-
dik. Kaktüs'e gelmeden önce Hava so-
kaktaki "Cafe de Perar
dan söz etmek
gerekır. lşletmecisı Mehtap Hanım sizı
evine gitmiş gibi sıcacık, candan karşı-
lar. "Cafe de Pera", İstiklal caddesinde
açılan hem de bir kadının açtığı ilk ka-
fedir. Kahvenizi likörünüzle yudumlar-
sınız, örneğin Sinema festivalinde iki
film arası. istiklal caddesinde, birbirin-
den güzel kafeler, lokantalar, kahveler
var. Ama bazılan özeldir. Örneğin Kak-
Istiklal caddesi ve kollan için de sayfa-
lar yetmez. Birçok kıtap yazabilirsiniz.
İstiklal caddesi ve kitap deyince akla he-
men Pandora geliyor Büyükparmak Ka-
pı sokakta dört-beş yıl önce açılan. öz-
veriyle bugünlere kadar gelen, gerçek
anlamda bir "kitap" hizmeti veren bir
yerdir Pandora kitabevi.
Bahann ilk günleriyle birlikte masalar
da dışan atılır. Öyle ya, bu rengin içinde
olmak vardır. Bu devinimden uzak kal-
mamak \ardir. Bir de tabii ki. dışansı
renkli ve devinimli olduğu kadar serin-
dir. Dışarda hava vardır. Ne var kı, şim-
*Jo>"on yıllarda
birbirinden güzel,
temiz, sıcak yerler açıldı.
Bir arkadaşımzla oturup
keyifli bir
söyleşi yapacağınız yerler.
tçkinizi ya da kahvenizi
yudumlarken, bir yandan
yaşama
dair, edebiyata dair.
politikaya dair
konuşacağınız, önünüzden
geçen rengârenk devinime
tanık olacağınız
birbirinden güzel yerler.
dizeleri belleğimi zorlar, şu köşeyi dönen
sanki "Ayserdi r: "Aysel git başundan ben
sana göre değilim".
Yürürken yüzlerce değişik yüz göriir-
sünüz. Kimisinin anlamının peşinden
koşarken, o geçip yanınızdan gider. Bir
öykücük bile kuramazsınız. Çünkü İs-
tiklal caddesi bir anlamıyla devinimdir.
Bir anlamıyla da, özellikJe de cadde tra-
fığe kapandıktan sonra evet bir anlamıy-
la da gençliktir. Gençlerin caddedeki cı-
vıl cıvıllığı bir yana, onlann bu canlılığı
artık caddenin yeni ruhuna da işlemiştir.
Eskiden öyle değildi. Bir yaz akşamı
Imam Adnan sokaktaki Kaktüs'ün kü-
çük, şirin, etrafı çiçeklerle çevrili küçük
bahçesinde ilk kez oturduğumda, soka-
ğa geçmişi anımsayarak bakmıştım; çün-
"onra kitapçılar
açıldı, birtakım serüvenci
arkadaşımız, Pandora,
Robinson Crusoe, Afa gibi
kitapçı dükkânlan açtı.
Afa Yayınevi, Bekar
Sokak'a taşındıktan sonra
sokağın şekli degişti.
Ardından Pia açıldı.
masalar dışan atıldı. sokak
büyük canlılık kazandı.
Herhalde Istanbul'un en
kalabahk sokağı.
(Fotoğraflar
DEVRİM BARAN)
tüs gibi. İki yıl kadar önce açıldı. Atmos-
feriyle, çoğumuz gönlünü kaptırdı. Kak-
tüs'e gitmek bir iş oldu. Keyfıne vardı-
ğınız bir iş. Hani bazı magazin dergile-
rinde ya da televizyon söyleşilerinde kla-
sikleşmiş bir soru vardır: "Boşzamanla-
nnızda ne yaparsuuz" diye. işte onun ya-
nıtı gibidir. Kaktüs'e giderim. Aslında
Kaktüs'e gitmek bir zamanı -boş zaman
değil tabii ki- değerlendirmektir. Dost-
lannızı. arkadaşlannızı görür, söyleşir,
haftalık dergileri, gazeteleri okursunuz
filitre kahvenizi yudumlarken. Isterse-
nlz Türk kahvesi de içersiniz. Zaten Türk
kahvesi olmayan bir yerde ne işiniz var?
Nasıl kı yıllar öncesinin tstiklal cad-
desini anlarmaya sayfalar yermiyorsa.
onun için kitaplar yazılıyorsa. bugünkü
diki yerel yönetim geldi geleli bu masa-
lar ciddi sorun oldu! Belediye canı sıkıl-
dığında masalan topluyor. Üstelik işga-
liye almasına karşın. İlk geldiklerinde de
böylesine bir şeyler yapmışlardı ama.
masa topladıkları gibi büyük tepki de
toplamışlardı. Söylenenlere göre yeni za-
bıta müdürü özellıkle Nevizade sokağı-
nın masalannı temizleyecekmiş. Son bir-
kaç aydır olup olmadıİc yere kapatma ce-
zası kesiyormuş. Esnafbir-iki dahaböy-
le ceza alırsak iflas ederiz diyor. Zaten
Nevizade"ye baştan ben düşmanlar. Ki-
misine göre de -söylenti. Beyoğlu'nun
birbaşka özelliğidir-. bu yeni zabıta mü-
dürünü hükümet göndeımiş: özellikle
yapıyormuş ki Refah oy yitırsın. Bunlar
kulaktan kulağa dolaşanlar ama, ortada
bir gerçek var: Sudan nedenlerle kapat-
ma cezası veriyorlar.
Dedik ya Nevizade'yi sevmiyorlar.
Acaba kaçıncı yüzyılda yaşıyoruz. Bu
arkadaşlar, BinbirGece Masallarnn oku-
salar, baştaHarun Reşit olmak üzere,
Arap dünyasının eğlence yaşamlanna
dair birtakım bilgileredinirler. Evet,ma-
saldır ama. gerçekten de çok şey vardır.
Ömer Hayyam'a uzanalım: "Yoklukhal-
kasına gir, kral oL/İçinin yüzünü yıka, ki-
ri pası anty\Ievhane sokağında ibadet
edene şunu de:/İİkin kendini bil/ sonra ne
halt edersen eL"
Şimdı de Kaktüs bu şimşekleri çekı-
yor. tşletmecilerince mevzuata gayet ti-
tız uyulmasına karşın, çiçeklerini bile
toplamışlardı. Kitaplar suç unsuru olur
da çiçekler olmaz mı? Gel de Can Yü-
cel'in şiirini anımsama: "Seyre durduk
tantanayı/Tutuklayıp sardunyayı/Attılar
dipkapalıya/İkindiyin saat beşte".
Bu konuda da şöyle bir söylenti var:
Geçen yılki yerel yönetimin masa ope-
rasyonunda esnafın liderliğini yaptığı
gerekçesiyle şimdi Kaktüs'e yükleniyor-
larmış. Bu da bir söylenti ama, akla yat-
kın geliyor doğrusu. Dedik ya yeni yö-
neticiler "güzel*' olanı istemiyor. Oysa kı
Kaktüs gibi yerlere tam tersi özen gös-
termeleri gerekir. Çünkü Beyoğlu'nun
düzeyini yükselten yerlerdir.
Ama düzeyi isteyen kim?
Gelelim tramvaylara, zaten
bu yol boyu yürüyüşümüzde
yanınızdan birkaç kez geç-
miştirama, içinizden binmek
gelmez. Birincisi, tıkış tıkış
oluyor genellikle: ikincisı,
şimdilerde rengi değişii. Ga-
rip bir san-yeşil renge bürün-
dü. Kırk yıllık tramvay kır-
mızısı gitti.. yerini sanlı-ye-
şilli, yedigün reklamlı bir
tramvay aldı. Benzer şeyi oto-
büslere ve otobüs duraklanna
da yaptılar. Yamalı bohça gi-
bi şehrin içinde dolaşıyorlar. Duraklara
ne demeli. Duraklar da birdenbire yeşil-
lendi. Önceki rengi san olan durak tabe-
lalan da beyaz oluverdi. Oysa bu tür şey-
ler kente dair işaretlerdir. Yıllar içinde
gelenekselleşmiş kentin imgesinin kü-
çük küçük, ama önemli parçalandır. Öy-
le olup olmadık değiştirilemez. Ama iş
politik olunca, niye değiştirdiklerini an-
lamak hiç de güç değil.
Biz v ine yolumuza dönelim. şimdi Be-
kâr sokaktayız. Yeni konulan tabelada
"Bekâr Sokak" yazıyor; sokağın içinde
duvann üstündeki önceki tabelada "Be-
kâr Sokağı" yazıyor. Bu so-
kak son birkaç aydır büyük
bir değişim yaşıyor. Hani şu
incik boncuk tezgâhlannın
bulunduğu sokak. Işte orası
Bekâr Sokak. Taksim'den ge-
lirken Fitaş bloğunu geçtik-
tensonra sağdaki ilk sokak.
Özellikle AFA Yayınevi
sokağa taşınıp, AFA Kitapçı-
sı açıldıktan sonra sokağın
şekli degişti. AFA'da özellik-
le yeni çıkan hemen hemen
her kitabı bulabilırsiniz. Ar-
dından Pia-Attilâ İlhan'ın şi-
ıri gibi- öteki adı San Kahve
açıldı. Masalar dışan atıldı.
sokak büyük bir canlılık ka-
zandı. Herhalde lstanbul'un
en kalabahk sokağı. Aynca
sokakta gidebilecek bir başka
kafe Sappho, üst katında da-
ha çok Karadeniz yemekleri
yapan Kofı, onun biraz aşağı-
sındaki Beyoğlu Ocakbaşı
var. Sokakta yalnızca bunlar
yok; Beyoğlu'ndaki öteki so-
kaklardaki gibi. burada da ge-
ce klübü, kahve vb. var.
Pia şirin bir yer, gençlerin
işlettiği bir başka kafe. So-
kaktaki masalarda oturup-
umanm o masalar kalkmaz
oradan- gelip geçene bakma-
nız sızi oldukça şaşırtacaktır.
Sanki tüm Istanbul oradan
geçiyordur.
Attilâ tlhan kendi
**Pia*'sında şöyle diyor. "Ses-
lendiğiniduysam pia'nın/sır-
tında yoksul bir \ağmur-
luk/çocuk gözleri büyük bü-
yük/ üşümüş ürpermiş soluk/
ellerini tutabilsem pia'nın/öJ-
sem eksiksiz ölürdüm."
Geçenlerde Pia'da Aras Ören \ e Ergin
Ertem ile bir sohbete dalmışken Pia'da,
Demir ÖzKi geldi ve masaya oturur otur-
maz kafenin adını sorup Pia olduğunu
öğrendığinde hemen şiirin ilk dizesini
mınldandı: "ne olur kim olduğunu bü-
sem pia'nın." Aslında. bir yerde. burada
duvarlar san renkli, bu şiır olmalı.
tstiklal caddesi bir şenlik. Bir kültür
renklüiği. Kafeleriyle, sinemalanyla, ki-
tapçılanyla kentin yüreği. Kimileri kafa-
ya koymuş. bir hançer saplayacak. Bun-
ca yıl şu Istanbul az mı yara aldı; bunu
da atlatır. Eskisi gibi değil, çok şey de-
ğişti. sevenleri artık sesini yükseltiyor,
yedıtepeli şehrine sahip çıkıyor. Mesele
biraz da vürekte...
StNEMALAR... SİNEMALAR... SİNEMALAR... SİNEMALAR... SİNEMALAR...
•Cesur YürekMel Gibson'un vönettiği filmde
başrolleri Mel Gibson, Sophie Marceau, Patrick
McGoohan ve Ian Bannen paylaşıyorlar. (Ç. Taş
Şafak 516 26 60. Bakırköy tncirli 572 64 39, Şişli
Site 247 69 47, Ataköy Prestij 560 72 66, Kadıköy
Reks 336 0112, Beyoğlu Sinepop 25111 76,
Etiler Akmerkez 282 05 05) BCasper
Yönetmenliğini Brad Silberling yaptığı filmde
başrolleri Christina Ricci. Bill Pullman ve Eric
Idle paylaşıyorlar. (Osmanbey Gazi247 96 65,
Pendik Güney 354 13 88, Ahunizade Capitol 310
06 16, Beyoğlu Attas 252 85 76, Etiler Hillside
Partiament 263 18 38, Ortaköy Prenses 227 91 47,
Bakırköy Renk 572 18 63, Kadıköy Süreyya Cep
336 06 82, Aksaray Yddtz 586 61 39, Etiler
Akmerkez 282 05 05, Teşvikiye AFM 224 05 05,
Maslak Prenses 285 06 95, Kadıköy Moda 337 01
28)
•Surgün Paul Cox'un yönettiğı filmde başrolleri
Aden Young ve Beth Champion paylaşıyorlar.
(Beyoğlu Pera 25132 40)
•Duygu Geçidi. Filmin yönetmeni Robert
Allan Ackerman, başrolleri ise Susan Sarandon.
Sam Shepard paylaşıyorlar (Bakırköy Avşar 583
14 97, Beyoğlu Fitaş 249 01 66, Maslak Prenses
285 06 95)
• Salak ile Avanak adlı filmde başrolde Jim
Carrey ve Jeff Daniels oynuyor. Filmin yönetmeni
Peter Farelly. (Kadıköy Bahariye 414 34 05,
Bakırköy İncirli 572 64 39, Aksaray Yıldız 589 61
39, Beyoğlu Fitaş 249 01 66)
• Ah Paris Billy Crystal'ın yönettiği filmde
başrolleri Billy Crystal ve Debra Winger
paylaşıyorlar . (Şişli Site 247 6947, Ç Taş Şafak
516 26 60, Beyoğlu Lale 249 25 24, Bakırköy
İncirli 572 64 39, Kadıköy Broadway 346 14 81)
•Andre. George Mıller'ın yönettiği filmde
başrolleri Keith Carradine ve Tina Majorino
paylaşıyorlar. (ŞişliSite 247 69 47, Kadıköy
Hakan 337 96 37)
• Congo Başrollerini Dylan Walsh. Laura
Lınney. Ernie Hudson ve Grant Heslov paylaştığı
filmin yönetmeni, Frank Marshall Bakırköy Avşar
583 14 97, Beyoğlu Fitaş 249 01 66, Kadıköy
Moda 337 01 28)
• Tehlikeli Tür Roger Donaldson'un yönettiği
filmde başrolleri Ben Kingsley, Michael Madsen.
Alfred Molına ve Forest VVhitaker paylaşıyorlar.
(Harbiye As 247 63 15, Ahunizade Capitol 31006
16, Bakırköy İncirli 572 64 39, Kadıköy Süreyya
336 06 82, Aksaray Yıldız 589 61 39, Etiler
Akmerkez 282 05 05, Maslak Prenses 285 06 95,
Teşvikive AFM 224 05 05,
Beyoğlu Fitaş 249 01 66)
•Eviilik Rüyası PJ Hogan'ın yönettiği filmde
başrollen Toni Colette ve Bill Hunter paylaşıyor.
(Kadıköy Oıak 336 37 71 Altunizade Capitol310
06 16, Teşvikiye AFM224 05 05, Harbive As 247
63 15, Beyoğlu Fitaş 249 01 66, Erenköy Apollon
Cep 362 51 00, Bakırköy Avşar 583 14 97)
•Johnny MnemonicRobert Longo'nun
yönettiği filmde başrolleri Keanu Reeves. Dolph
Lundaren ve Takeshi paylaşıyorlar. (Şişli Kent 241
62 03, Beyoğlu Beyoğlu 251 32 40, Bakırköy
Avşar 583 14 97, Avcılar Standart 695 36 45,
Ç Taş Şafak 516 26 60, Kadıköy Broadvvay 346 14
81 • Bizi Ayıran Nehir Başrollerini Brad Pitt,
Craia Scheffer'ın paylaştığı filmin yönetmeni,
Robert Redford (ŞişliSite 24769 47, Kadıköy
KSM338 90 76)
•Aşk Oyunlan Başrollerini Sarah Jessica
Parker. Mia Farrow. Antonio Banderas'ın
paylaştığı filmin yönetmeni. David Frankel
(Teşvikiye AFM 224 05 05
Beyoğlu Fitaş 249 01 66)
•Batman Daima Yönetmenliğini Joel
Schumacher yaptığı filmde, başrolleri Val Kilmer,
Tommy Lee Jones, Jim Carrey ve Nicole Kidman
paylaşıyorlar. (Beyoğlu Emek 293 84 39, Şişli
Kent 241 62 03, Etiler Akmerkez 282 05 05,
Maslak Prenses 285 06 95, Ortaköy
Prenses 227 91 48, Bakırköy-74 572 04 44,
Ataköy Prestij 560 72 66, Avcdar Standart 695 36
45, Ç. Taş Şafak 516 26 60, Altunizade Capitol
310 06 16, Fenerbahçe Pyramid 348 01 50,
Kadıköy Kadıköy 337 74 00, Erenköy Apollon 362
51 00, Pendik Oscar 390 09 69, Etiler
Parliament 263 1838)
PENALTI
MEMET BAYDUR
Zürafa Pirzolası
Binlerce yıl önce insanlar ne bulurlarsa onu yi-
yiyoriardı. llkel insanın yemek yeme zevki yoktu.
O gün ne yenileceği günboyunca insanın yoluna
çıkacak bitkilere, ağaçlara, hayvanlara bağlıydı.
Bundan ötürü o yıllann insanı (ister istemez) yüz-
lerce değişik şeyi yemek zorunda kalıyordu. Der-
ken tohum biriktırip toprağaekmeyi öğrendi insan-
lar. Avlanmayı keşfettiler, hayvanlan ehlileştirme-
yi öğrendiler. Insan uzmanlaşmaya başlıyordu. Bu
gelişime bağlı olarak yemek listesi de hemen kı-
salıp küçüldü. Teknoloji ilerledikçe yediğimiz şey-
ler de kendi kökenlerinden uzaklaştı. Et, sebze ve
meyveyiyen modern insanın sofrası kuruluyordu,
ama derin dondunjcular, frigofrik taşıma araçlan,
süper marketler ve modern paketleme yöntemle-
ri derken hazır yemek - hızlı doyum zincirleri girdi
yemekle insanın arasına. iyice küçüldü yemek lis-
temiz. Küçülmekle de kalmadı, yediğimiz ham-
burgerin ya da köftenin kıymasını sağlayan sığır-
la, yediğimiz elmanın ağacıyla, tariasıyla olan ba-
ğımız da tümden koptu.
•
Sofrada pişmiş bir maymun ya da köpek gör-
mek benim de hoşuma gitmez çoğumuz gibi. Oy-
sa milyonlarca insan, siz bu yazıyı okurken bu hay-
vanlann etiyle besleniyor dünyamızda. Onlar da bi-
ze bakıp ineğin sütünü nasıl oluyor da içimiz bu-
lanmadan içiyoruz acep diye düşünüyorlar. Ye-
mek içmek âdetleri derin konudur. Kimseleri, onu
yiyiyor, bunu yemiyor diye suçlamamak gerekir.
Yemek listemiz, birkaç bin yıl içinde küçüldü; ete,
sebzeye.meyveye indirgendi dedim ya, üç beş yıl
içinde yine değişebilir bu iş. Bir kıtlık olmaya gör-
sün, Afrikalı dostlanm gibi kanatlı kurtçuklan kari-
des niyetine yemeye başlayabiliriz hemen.
Yeryüzünün en ilkel toplumlarından biri olan.
Amerika Birleşik Devletleri'nin en variıklı eyaletle-
rinden birinde lüks bir yiyecek dükkânının otopar-
kındayız. Lincoln, Cadillac, Pontiac otomobillerin
arasından geçip giriyoruz dükkâna. Serin, temiz bir
havaçarpıyoryüzümüze. Mide bulandıran birmü-
zik çalıyor hafiften. Muzak dediklerinden. Öte yan-
da kavrulmuş kahve ile domuz jambonu kokusu,
buza yatınlmış istiridyeler, Macar, Bulgar, Yunan
kaşar peyniri tekerlekleri, jalapeno-habanero bi-
berleri, tatlı sirkeye yatınlmış zencefil dilimleri ara-
sından geçip bu pahalı dükkânın en pahatı köşe-
sine geliyoruz. Özenli ambalajlann içinde satışa
sunulan maddeler neler? Ayı pençesi, ayı pirzola-
sı, kaplumbağafiletosu, çıngıraklı yılan (temizlen-
miş, dondurulmuş), kanguru eti, kunduz bifteği
vesaire. Yok, yok! llkel insanın sofrası, şimdi dün-
yanın en zengin ülkesinde masaya geri dönüyor.
Çok pahalı, nadide yiyecekler olarak.
Işin gülünç yanı boyle. Ciddi olan ise, hemen bü-
tün hayvanların, en zehirli yılanlar dahil, yenilebilir
olmalandır. Japonların fugu dedikleri balığın yan-
lış bölümünü yiyenler o dakika ölüyorlar. Oysa ay-
nı balığın diğer bölümleri, ehliyetli ustalann elinde
leziz bir yemeğe dönüşüyor. Fugu, Japonya'da en
pahalı yiyecek maddelerinden biri. Balığın zehirli
kısımlannı patlatmadan kesip sunmak gerekiyor.
Yoksa her lokma ayrı bir tehlike.
•
Afrika'da yaşadığımız yıllarda birçok köyde ga-
rip şeyler yiyip içtim. Oysa aynı kıtanın kuş uçmaz,
kervan geçmez bölgelerinde, tehlike içinde yaşa-
yan beyaz izci, maceracı insanlann kamplarında
yenilen yemek, bütün imkânsızlıklara rağmen hep
aynıydı: Kızartılmış sığır ya da domuz eti, haşlan-
mış patates, pilav ya da makarna, meyve. "Beyaz
adam", fil eti yemeyi yadsıyordu nedense. Karides,
yengeç, ıstakoz, ahtapot ve mürekkepbalığı yeme-
yen çoğu Afrikalı dostum gibi. Öte yandan Masai
kabilesi, sebze ve meyveyi küçümsüyor yalnızca
etle besleniyordu. Kikuyular ise sebze ve meyve,
çoğu zamansa ugali dedikleri mısırunu bulamacı
ile besleniyordu. Bu değişik yemek yeme âdetle-
rinin ortasına, Nairobi kentinde ünlü bir et lokan-
tası kurulmuştu: Carnivore. Etoburanlamına geli-
yor bu sözcük. Carnivore lokantası, müşterilerine
domuz, sığır, koyun, kuzu etinin yanı sıra gazel, an-
tilop, dikdik, geyik ve (evet) zürafa pirzolası sunu-
yordu her akşam. Ben de gidip bir italyan lokan-
tasında carbonara makarna yiyordum.
Kimse kimsenin yediğine içtiğine karışmasın is-
terim ben. Bizim gibi yiyip içmeyen insanlara da
saygı duydum hep. Yemek kültürünü önemsedi-
ğim için; vişne, caneriği, kiraz, nar ve dut kadar
önemsediğim için...
Tüpk ve Alman gençlerinin
buluşması
Kültür Servisi - Türk ve Alman gençleri arasında
iletişimi geliştirmek, önyargılan yıkıp kültürel
tanışmayı gerçekleştirmek için dört yıldır iki ülke
arasında bir değişim programı uygulayan Bosporus
Gesellschaft'ın 11. toplantısı başladı. 199l"de
kurulan topluluk, her yıl iki toplumu ilgilendiren
sorunlann bir araya gelinıp tamşıldığı dört seminer
düzenliyor. Bu seminerler, karşılıklı olarak ikisi
Bonn'da ikisı Istanbul'da gerçekleştiriliyor. "İki ayn
kültürde birey- toplum ilişkileri" konulu 11.
seminerde AÎmanya'daki Türklerin sorunlan da
tartışılacak. 2 ekime dek sürecek seminer programı
çerçevesinde Çanakkale ve Bozcaada'ya gezilerde
düzenlenecek.
Üç tenor VVembley'de
soyleyecek
LONDRA (AA) - Dünyanın en ünlü üç tenoru
Pavarotti. Placido Domingo ve Jose Carreras 1996
yazında Londra'da konser verecekler. 100 bin kişilik
Wembley stadında gerçekleştirilecek konser. 1996
Avrupa Futbol Kupası fınaliyle birlikte dünyaya
TV'den naklen yayımlanacak. Oç tenor ilk kez. 1990
Roma Dünya Kupası finalinde birlikte sahneye
çıkmışlardı. Konseri TVden 1 milyarkişi izlemiş,
konser plaklan 10 milyon satmıştı.
Özdenoğlu ŞÜP Yarışması
ANKARA(AA)- Mülkiyeliler Bırliği Vakfı'nın şair
Şinasi Özdenoğlu adına düzenlediği şiir yanşmasına
yapılan başvurular Seçiciler Kurulu tarafından
değerlendirmeye alındı. 97 başvıırunun yapıldığı
yanşmanın seçiciler kurulunda Anayasa Mahkemesi
Başkanı Yekta Güngör Özden ve Mülkiyeliler Birliği
Vakfı 2. Başkanı Salih Erde yeralıyor. Yanşma
sonuçlan 4 ekimde duyurulacak.