Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 24 MART 1995 CUMA
OLAYLAR VE GORUŞLER
Sanatlar arasındaki birlikne'nin ve Osmanlı ülkesinin Budin'den
U
nü bütün dünyayı rut-
muş olan Hayyam'ın şi-
irleri büyük bâtı dilleri-
nin tümüne çevrilmiştir.
AvTupalı sever onun şi-
irini, fakat biz denli an-
layabilir, duyabilir mi, kuşkuluyum.
Çünkü dogunun yaşam görüşünü, rint-
ligini, fanilik anlayışını bilmek gerekir
bunun için. Biz eski şiirimiz aracılığı ile
bu göriiş ve anlayışlara yakınızdır.
Hayyamm şu dörtlügünü ele alalım:
Bir dem toy idik tâlib-i üstâd olduk
Bir dem de biz üstâd olarak şâd olduk
Fehmeyle sözûn sonunda encamımı-
n
Biz âb idik evvel giderek bâd olduk
Yahya Kemal BeyatlTnın bu çevirisi-
ne benzer bir çevirinin tngilizce'de.
Fransızca'da gerçekleştirilmesi olanak-
sızdır. Aynca bu dörtlüğün (rubai) son
dizesinin ürpertici güzelliğini duyum-
samak için akılcı olmayan bir duyarlık
gerekir.
Elimdeki kitapta, Yahya Kemal söy-
leyişi ile dokuz Hayyam dörtlüğü (ru-
bai) yer alıyor. Jşin güzel yanı, bu çevi-
rilerin, la'lik hattı ile yazılmış Farsça
özgûn deyişleriyle birlikte verilmesidir.
Burada iki sanat; şiir ve hat sanatı, biri-
biriyle kaynaşmış durumda ortaya çıkı-
yor. (Yahya Kemal Beyatlı - Seçmeler -
Yapı Kredi Yayınlan).
Kitapta, Yahya Kemal Beyath'nın şi-
irleri yanında yazılanna epey yer ayrıl-
mış. Bu yazılardabirbirinden ilginç ko-
nular işlenmektedir. Bunlardan birini,
"Sade Bir Görüş" adlı olanını okurlan-
ma tanıtmak istiyorum. Yahya Kemal
Beyatlı bu yazısında, eski sanatlanmı-
zın nasıl içiçe ve uyumlu bir birliktelik
sürdürdüklerini çoİc güzel anlatıyor. Bir
alıntıda bulunacağım:
"Şair bütün öteki sanatlara bağbydL
Drvanını yazıp bitirdikten sonra hatta-
ta veriyordu, hatial o divandan ta'lik
hattını son krvraklığı ile bir sanat eseri
daha yaratryordu, miiceUit derideru sah-
tiyandan temâsın bir hazzuia daha mi-
sal gösteriyordu. müzehhib, gözleri
arabkâri çizginin oyunlan ile, zevkiyle
bir daha kamaştmyordu."
Güzel sanatlann şiir merkezli birlik-
teliği bununla bitmiyordu. okumamızı
biraz daha sürdürelim:
"Şairin divânındaki şarkılan beste-
kâr birer makamdan besteliyor, Boğa-
ziçi yaklannı, Rumeli \e Anadolu'nun
konaklannu meşeden, hüzünden nıeste-
diyordu; gazellerini hanende Kâğıtha-
Mısır'a kadar, semasuıa yükseltiyordu,
naatterini naathân mevlidlerdeokuyor-
du. Şaire, mimar camilerinin, mescitte-
rinin, saraylannın, hanJaruun, medrese-
lerinin, çeşmelerinin, şadırvanlannın
cephelerinde bir yer ayınyordu, taşçı ki-
tabe taşını kesiyor, hattat kitabeyi yazı-
yor, hakkâk ovuyordu."
Osmanlı sanatlan arasındaki bu
uyumbirliğinin güzel anlatımını oku-
duktan sonra, vakit geçirmeden ekleye-
ceğiz ki, o uyumlu birlik tümden ve ge-
ri dönmemecesine tarihe kanşmıştır.
Şöyle sıralayalım:
Hat sanatını baskı makinesi ortadan
kaldırdı, buna bağlı olarak da tezhibe
gerek kalmadı; ciltcıligi bir yanabıra-
kırsak. bugünün şairi artık şarkı ve ga-
zel türiinde şiiryazmıyor, demek beste-
ciye, hanendeye gereksemesi yok. naat
yazmıyor ki, naathâna gerek duysun; a-
ma eskiden mimann, hakkâkin gerçek-
leştirdiği iş, istenirse bugün de sürdü-
rülebilir.
Ancak eskiden güzel sanatlanmız
arasındaki bu güzel işbirliği başka bir
yandan ilginçliğini bugün de korumak-
tadır; sanat dallannın çeşitlenmesi, dün-
ya görüşü açısından sanatçılann buluş-
masına engel değildir. Engel olmasını
bırakalım, böyle bir buluşmayı çağ zor-
lar.
Batı'daki belli başlı sanat çaglarını
ele alacak olursak görürüz ki, bu çağ-
larda edebiyat, müzik, resim, yontu.. or-
tak görüş yönünde ürünler vermişlerdir.
Burada çeşitli sanat türleri artık birbir-
lerinin tamamlayıcısı olarak değil, yol-
daşı olarak işlev görürler. Öyle ki, bel-
li bir çağın estetiğini sanatın bütün dal-
lannda gözlemleyebilirsiniz.
Bir örnek üzerinde, Rönesans müzi-
ği ile klasik müzik arasındaki aşağı yu-
kan yüz elli yıllık bir süremi kaplayan
Barok üzerinde durursak burada Barok
anlayışın artık yalnızca müziğe özgü
olarak kalmayıp bütün öteki sanatlan
da içerdigini görürüz.
Şimdi AhmetSay'm "MüzikTarihi"
adlı kitabından şu satırlan birlikte oku-
yalım:
-Müzik tarihinde 1600 ile 1750 yüla-
nnı kapsayan ve kendi karakteri içinde
gelişen çağa Barok denir. Bu kavram,
resim, heykel, mimarhk gibi sanat dal-
lannın tarihinde de kullanılır."
Bir de Ana Britannica'ya gözatalım:
"Edebiyatta Barok'a örnek olarak
ttaha'da Giambattista Manno'nun. İs-
panya'da Luis de Gongoray Argote'nin
ve Almanya'da Martin Opitz'in yapıda-
n verilebilir. İngiliz metafizik şiiri de
(özellikle John Donne'unki) Barok ede-
bivatı ile bağlanbudır."
Işte Batı'daki sanat etkinlikleri belli
çaglarda böyle bir ortak anlayış içinde-
dirler.
Yahya Kemal Beyath'nın anlattığı,
Osmanlı dönemi sanatlannın birbirieri-
ni tamamlayıcı nitelikteki konumlannı,
bir yana bırakacak olursak, Cumhuriyet
döneminde durum nedir?
Bu dönem içinde güzel sanatlann üç
dalında ve ancak tek bir yaklaşımda
benzerlikten sözedilebilir, o da "köye
yönehne" yaklaşımıdır. Şiirde Ahmet
Kutsi Tecer'in başını çektiği bir küme
şair, çoksesli müziğimizde, halk ezgile-
rine, ilâhilere eğilen Beşler, resimde ise
CHP'nin desteği ve aşılaması ile res-
samlanmızın Anadolu'ya yayılarak
"yaptıklan resimler.
Ama bu benzerlik, sanatsal bir gerek-
semeden çok, siyasal-toplumsal bir it-
kinin ürünüdür. Bunun dışında, yaratı-
cılanmızı bağlayan ortak bir felsefı dav-
ranıştan sözedilemez.
Yazımı bitirirken, elimdeki kitaptan
bir Hayyam dörtlügünü daha alıntıla-
madan edemiyeceğim.
Yaş döktü biılut çayırçemenden geçe-
rek
Mümkün mü kızıl serâbı nuş eyleme-
mek
Gerçek bu çemende şimdi biz gezme-
deyiz
Bizden bitecek çemende kûnler geze-
cek.
ARADA BİR
Prof. Dr. REŞÎT SÖNMEZ
Tarım Politlkamız
Aldatmaca
"Türk tanmı, ithal tohum ve ithal damız-
lıkla düzlüğe çıkmaz. Ülkemiz koşullanna
uygun yüksek kaliteli üretim materyalini
kendi araştırmalanmızla bulmak zorundayız.
Araştırmaya yeterince önem vermeyen ta-
nm politikası sakattır ve aldatmacadır."
Tanımda teknik vardır, teknoloji kullanımı
vardır. Ve "ileri tanm, çağdaş tarım", yeni
teknikleri uygulayarak, toprağımızdan, su-
yumuzdan ve hayvanlanmızdan en yüksek
geliri sağlamaktadır. Bu amaçla sürekli ola-
rak yeni tekniklerle kucaklaşmamız gerek-
mektedir. Tersi durumda tarım, "emeğin
karşılığını vermeyen, dökülen alın terinin
karşılığını ödemeyen" kısır ve verimsiz bir
uğraşı alanı olmaktan öteye geçemez. Yeni
tekniklerin ve "uygulanabilir teknolojilerin
kaynağı ve dayanağı araştırma"d\r. Araştın-
cı, önce bilim üretecek ve sonra bilimsel
verilere dayanılarak "uygulanabilir teknoloji-
ler" geliştirilecek. Bu temel ilke "gelişmiş ve
tutartı tanm politikasının ana dayanağı" ol-
l f l i £
ma niteliğini kazanmıştır.
Tarımsal araştırmaların ve tanm teknikleri-
nin çok önemli bir özelliği vardır: Bir ülkenin
cografyası, toprağı, suyu ve havası, o ülke-
nin "ekolojik koşullannı" oluşturur. Ayrıca
bir ülkenin çeşitli bölgelerinde bu koşullar
farklı olabilir. Tarımsal çalışmaların yönü, çe-
şidi ve uygulanan teknikler, bu koşullar ile
sıkı sıkıya bağlıdır. Daha açık bir deyimle
modern tarımın en önemli konuları olan
"vehmli tohumlar, değeıii bitki ve damızlık
hayvanlar", bölgesel ekolojik koşullar dik-
kate alınarak geliştirilmektedir. Bu sözlerin
anlamı şudur: "Kendi koşullarımıza uyum
sağlayacak ve çiftçilerimizin yüzünü güldü-
recek, bitkisel ve hayvansal damızlık mater-
yali, kendi araştırmalarımızla bulup ortaya
koymak zorundayız." Türkiye'de bir "iklim-
ler koleksiyonu" variığını sürdürür. Erzurum
Yaylası'nda domates kızarmaz, Alanya'da
muz yetişir. Ardahan 'daki koyun Izmir'de
yaşayamaz. Oysa ki, bir ' bilgisayar",
Kars'ta da Istanbul'da da işlevlerinde (fonk-
siyonlarında) hiçbir farklılık görülmeden kul-
lanılır; iklim faktörieri ile ilgisi yoktur. Böyle-
ce diyoruz ki, Tarım Bakanlığı'mn politika-
sında araştırma, ağıriıklı bir biçimde yer al-
malıdır.
Ancak ne yazık ki üniversitelerimizde ve
araştırma enstitülerimizde yapılan çalışma-
lar ve araştırmalardan elde edilen bulgular,
yeterince değerlendirilmemektedir ve "uy-
gulama projeleri" yolu ile kırsal alana aktan-
lamamaktadırlar. Siyasal güce dayanan ba-
kanlık üst düzey yetkililşri, "ithal teknoloji-
ye, ithal damızlığa" yeşil ışık yakarken, ken-
di "ziraatçılanmızın neler yaptığının" farkın-
da bile değiller. Bir ölçüde "damızlık mater-
yal ve teknoloji ithali" elbetteki ki olacaktır.
Ama asıl ağırlık "kendi insanlanmızın yaptığı
araştırmalar" olmalıdır. Bizim araştırmacıla-
rımızın "elde ettiği sonuçlar yeterli görül-
müyorsa" tüm yaşamını bu konulara ada-
yan ve özveri ile çalışan bu insanlara "daha
fazla olanak sağlayarak" yeni başarılar elde
edilmesine yardımcı oluyorlar mı? Buna
evet demek çok zori
Tarımsal araştırmaların yeterince ağırlık
kazanmadığı bir tanm politikası sakattır ve
aldatmacadır Bir tanm bakanının şöyle de-
diğini anımsıyorum: "Batı'nm 40-50 yıl
araştınp bulduğu bir damızlık materyali ve
tekniği, neden yeniden bulmak için zaman
ve para sarf edeyim? Bedelini öder, satın
alınm." Bu büyük bir yanılgıdır. Elbette ki
satın alacağı bazı şeyler vardır. Biz, tümü ile
dışalımın karşısında değiliz. Ama Türk tan-
mının geleceği, Türk araştırıcılannın bulgu-
larına dayanacaktır ve tarım politikamızın
baş köşesinde araştırma yer almalıdır. Ve
bilimsel bulgular, uygulama projeleri ile pe-
kiştirilmelidir.
TOKTAMIŞ ATEŞ
BIKTIM BU YÖK'TEN
. Gençlik, öğretim ve
yükseköğrenime
ilişkin yazılan... \
SARMAL YAYINEVİ
'Çizgiyi çekmenin' sırası geldi...
Av. ORHAN BARLAS
B
ir günler 'eski SHP'ye umut bağla-
yanlar, elleri yüreklerinde bekli-
yorlar. Yeni CHP ile yeni genel
başkanı acaba yüzünü onlara çevi-
recek mi? Acaba onlann özlemle-
rine, dileklerine kulak verecek mi?
Çok da uzak geçmişe gitmeye gerek yok, beş altı
yıl önce bile bu partiyi tutanlar, bu partiyi içten-
likle sevenler, canla başla bu partinin başansı için
çalısanlar, sayıca gözle görülür boyutlara varmış-
tı... Sonra baş döndürücü bir çökme. düşme döne-
mine girildi; gerileme ivmesi hâlâ sözünü geçiri-
yor. Söz gelişi neler oldu?
Partinin 'sosyal'liği silikleşti. Demokratlığı, ner-
deyse sözde kaldı... Bunlan bir yana koyalım, par-
tinin saygınlığı, inanırlığı, güvenirlıği eriyip dö-
külmeye başladı. Eski 'inanmış' saygın CHP'liler
elin günün yüzüne bakmaz, kahveye çıkmaz hale
geldiler... Sonra da düpedüz 'o> kanaması' kendinı
gösterdi. Bir Frenk sözü vardır. 'Her se>
r
elden gk-
ti. kala kala bir onur kaldL..
1
derler. Nerdeyse 'o
1
da masaya sürüldü...
tlkin bir genel başkanın sevecenlik amacı ile ağ-
zından çıkan ünlü "aslanlık' belirgin bir 'biçarelik'
tanımı olarak dillerden düşmez oldu. Tansu ÇU-
ler'in Mesut Yılmaz için kullandığı (rahatsız edici)
sözcük, SHP'lilere damat giysısi gibi yakışmıştı...
Neden? Neler ugruna? Dedenin dedesinden kalma
vakıf bir tarla, han hissesi büyüklügünde, iktidar
molekülü için bunlara katlanıldı... Zaten bu hisse-
yi de dağıtımı çok güç olduğu için, hak sahipleri
almaz müte\elliler afiyetle yerlerdi... Benzetmede
yanlış aranmazmış...
CHP'nin ikinci genel başkanı günlerinde politi-
ka yapanlar en beğenmedikleri, en çok eleştirdik-
leri günlerde bile, ondan çok şey ögrenmişlerdir....
Tabii dinlemesini bılenler, anlama gücü olanlar
ögrenmişlerdir. Herkes bilir, lsmet Paşa, belli dö-
nemlerde. belli koşullarda 'Şu aşamada geçmişe
bir çizgi çeketim, yenisine bakaum' derdi... Şimdi
tastamam bir çızgı çekıp geleceğe bakmanın sıra-
sıdır. Bu çizgi nasıl çekilir? Değişik görüşler var...
Yeni bir ortakhk protokolü... Yeni bir uygulama
takvimi... Yeni yeni 'bakanlar.-' düşüngesel (ideo-
logique) tutarlılık, öz benliğe. kımliğe, kişiliğe ka-
vuşma... Bambaşka bir örgütlenme modeli... El-
bette bir de Mümtaz Soysal'ın özlemi olan 'vuru-
şarak çekilme' görüşü var...
Bize göre, bunlann hiçbiri somut sonuç verecek
güçte değildir... Tek çözüm Dr. Türkan Saytan'ın
önerdiği tutumdur. bir tek gün bile gecikmeden ve
bir tek konuda bile pazarlığa girmeye gerek gör-
meden ortaklıktan aynlmak gerekır... Ustelik şu
aşamada bu. bütün bütüne kaçınılmaz olmuştur.
CHP'nin ivedi, güncel sorunu, düşüngüsel tutar-
lık, kimlik, kışilik ya da iyi bir örgütlenme vb de-
ğildir. '18şubau' yaşama geçirmektir: yani bütün-
leşmeyi, ka>Tiaşmayı. iki örgütü bir potada eritme-
yı gerçekleştirmektir... Hükümet, ortakhk sürerse
'sen-ben, bizimkiler-sizinkiler'in sonu dünyada
alınmaz... Çünkü partinin ana derdi, iktidar bulaşı-
ğıdır... Bu bulaşık virüsü atılmadan da bütünleşme
ele geçmez. Bir tek örnek verelim. DSP. gerek
gönlüğü ilgi bağlamında, gerekse aldığı oyu bakı-
mından gözle görülür ölçüde gelişmektedir. Bu
gelişmeyi salt Bülent Ecevit'ın gerçekten özgün,
değişik ve anlaması ve açıklaması hiç de kolay ol-
mayan siyasal görüşlerine bağlamak pek gerçekçı
olmaz. Bir başka açıklama Bülent Ecevit'in doğ-
ru, namuslu bir politikacı oluşudur... Bu çok acık-
lı, iç karartıcı bir yorumdur, bir ülkede bir tek ken-
disinin 'düriist' olması yüzünden oyunu arttırdığı
kuramından Ecevit'in de sevineceği akla gelmez...
Bize göre belirleyici neden, Türkiye'nin şu gün-
lerde 'muhalefete' gereksinim duyuşudur... Bir el-
manın iki yansı olduklan halde ANAP'ın da oyu
artar, çünkü (hiç olmazsa görünüşte) muhaliftir...
RP muhaliftir. giderek MHP bile muhalif sayıl-
maktadır... Asıl gerekli olan ise 'sol muhalefet'tir...
Ve DSP'ye. tP'ye, SBP vb karşın hâlâ CHP'nin
(muhalefetteki) yeri boştur... Oysa bugün CHP,
hiçbir görüşü tutmadığı halde, DYP'nin dizi dibin-
de, sözüm ona iktidarda ülkeye hizmet etmektedır.
Bundan sonra olacaklan kestirmek için pek akıllı,
bilgili olmak gerekmez. CHP 'ikna edilecektir.'
CHP'ye 'söz verilecektir-.' Sonra CHP'yi arkasın-
dan buraya itekleyen 'medya'. büyük başlıklarla
haber verecektir... 'CHP bir gol daha yedLJ
Eski SHP'nin beş altı yıllık tanhi, gerçekten il-
ginç bir 'acıkİHgüldürü'dür... Memlekete hizmet
erme ugruna, hiç inanmadığı yoldan giderek, ken-
di kitabında yazılı olmayan şeyler yaparak kendini
yiyip bitiren. tüketen tek siyasal kuruluş... İncele-
meye değmez mi? İki para etmez beş on koltuk
için mi? Bir iki bin kişinin iktidar bulaşığından
pay alması için mi? Bu gidişle yann ne olur? Ül-
kenin ücra bir dağ köyündeki bir sandıkta son
CHP oyu çıkar. CHP'nin kalburüstü yöneticileri
de Anayasa Mahkemesi'nden beş kez dönüp altı
kez yeniden yasalaşan 'emekli maaşlan ile' günle-
rini gün ederek bu işleri Anadolu Kulübü'nde tatlı
tatlı tartışırlar.
Okullara Alevilik dersi...
B
aşbakanÇiDer'in
talimatıyla
"Okullarda
Alevilik dersleri
okutulması
düşünülüyormuş.'' Yıllarca.
ülkede din eğitiminin
zorunlu olmaktan çıkanlma
isteği var. Devlet, kişilerin
din ve vicdan özgürlüğünü
sağlamakla yükümlü mü?
Bu yükümlülüğün,
anayasalarda zorunlu olması
bir gerçeği, din eğitiminin
zorunlu olması da çelişkiyi
mi yaratıyor? Isteğe bağlı
dıni eğitim sosyolojik
olgulan doğrular.
Devlet, kişinin temel
haklannı korurken; isteyen
kişilere din eğitimi olanağı
saglar. din eğitimini almak
istemeyenlere de hak verir.
Zorunluluk, bir noktada
inanç özgürlüğünü yok mu
ediyor? fnanç, sadece
inanmak mıdır? Neden,
inanmayan birinin, düşünüş
özgürlüğüne saygı
duyulmaz? Devletin, dini mi
olur? Devlet, çeşitli inanç ve
düşünce farkhlıklannı
gözeten ve bunu değer gören
bir kurum değil midir?
Devletin dininin olduğunu
düşünmek yanılgısından ne
zaman kurtulunacak?
Temel sorun, din eğitiminin
zorunlu olmaktan
çıkarılması sorunudur.
Dinleri, Aleviliği, Sünnilik
ya da inanç farkhlıklannı
öğretmeyi bir kültür sorunu
olarak düşünmek gerekiyor.
Müfredat programlan, çağın
gereksinimierine göre
yeniden düzenlenmeli,
sadece Alevilik konusundaki
bilgi eksikliğini değil,
çağdaş eğitimi programlayıp,
hedefleri yakalayacak
çalışmalara yönelinmeli.
Çağdaş düşünce ve değerleri
kucaklamayan bir eğitim
anlayışım sürdürmeye inat
yerine çağı kucaklayan,
insan sevgisini değer kılan
anlayışlara yönelmek mi
gerek? Batı dünyasının
ekonomik birliklerine
katılmak, çağdaş olmamıza
yetiyormu? Başbakan'ın
aynı zamanda eğitimci
olması. "Alevffigin ders
konusu olarak okutulması,
öğrenflmesi" gerçeğini
vurgulamasını gerektirebilir.
Eğitimci başbakan olarak
kendisinden beklenilen, din
derslerinin zorunlu olmaktan
çıkanlması doğrultusunda
adım atılmasını sağlamaktır.
Böyle bir tavır, ulusun tüm
unsurlannı kucaklayan, din
ve mezhep farkı
gözetmeksizin, insanına
sahip çıkışının adımı
olacaktır. Gerçek sorunu
gündeme alıp tartışmak
yerine sorunlan
büyütebilecek ve tartışma
yaratabilecek konulan
gündemden çıkarmak
zamanıdır...
AdU Alay Emekli Öğretmen
PENCERE
Hazır OIL. Türkümüzü
Yine SöylemeyeL.
Yazacak ne çok şey var!.. Olaylar hızlandıkça
hızlandı.. Ancak ben bugün sırada bekleyen bü-
tün konuları bir yana bıraktım. Çünkü aylık yazın
ve düşün dergisi "İnsan"da okuduğum şair Me-
tin Demirtaş'ın yaşamöyküsü beni etkitedi.
Demirtaş'ın "otobiyografi"s\n\ okurken altını
çizdiğim satırlan sizlerle paylaşmak istiyorum.
Yaşamöyküsü yıllara göre gelişıgüzel serpümiş,
savrulmuş, vurgulanmış; işte birkaç tutam yaşan-
tı...
1938mart
Antalya'nın Elmalı ilçesi Akçay bucağında doğ-
dum.
1955
Antalya Sanat Enstitüsü torna-tesviye bölü-
münden mezun oldum. 17yaşında Ankara'da bir
fabhkada tornacı olarak işçi yaşamıma başladım.
Torna makinesi başında çalışırken Orhan Ve-
ti'nin, Tanpınar'/n, Ahmet Haşim'/n, Faruk Na-
fiz'/'n, Baudelaire'/n, Verlaine'n/n, Paul Va-
lery'n/n kimi şiiri su gibi belleğimdeydi.
1956
Biriktirebildiğim ilk parayla Istanbul'a gittim. Is-
tanbul'da Sait Faik'/n öykü kahramanlannı ara-
dım. Galata Köprüsü üzerinde saatlerce durup
Istanbul'u seyrettim.
1957-59
27 Mayıs'ın öngünlerinde kaldığım Hukuk Yur-
du'ndan hükümet emriyle topluca çıkanldık. Şair
arkadaşım Kemal Burkay'/a tek oda bir gece-
konduda olumsuz zorlu bir kış geçirdik. Varlık
dergisinde bir iki şiirim yayımlandı.
Geceleri ve cumartesi-pazar günleri devam et-
tiğim üç yıl süreli Ankara Akşam Makine Teknik
Okulu'nu bitirdim. Askere gittim. Asker kepimin
iç kıvrımlannda küçük kâğıtlara yazılmış şiirler
gezdirirdim. Talimlerde ezberlemek için buldu-
ğum yol. Külebi 'nin "Hasret"ini, Orhan Veji'n/n
"Gün olur alır başımı giderim/Denizden yeni çık-
mış ağlann kokusunda" diye başlayan şiirini "yat-
kalk"lardan ezberledim. J. Prevert'/n "Asker ke-
pimi kafese/Kuşu başıma koydum" dizeleriyle
başlayan şiirini de...
1962-66
Askerlik dönüşü, ayrıldığım ODTÜ'deki fizik
atelyesi teknisyenliği işime başladım. Evlendim.
Kızım Tülay doğdu. Antiemperyalist politik bilin-
cimin çiçeklendiği dönemler... ODTÜ'deki teknis-
yenlik işime son verildi. Işsiz kaldım.
1967
İş aradım. Bilimsel bir kuruluşun açtığı sınavı
kazandım. Işe başladım. Oğlum Nazım doğdu.
Ulusal Kurtuluş Savaşı'na göndermelerde bulu-
nan bir şiir yazdım. Şiir Türk Solu gazetesinin Ka-
sım 1967 sayısında yayımlandı. Kovuşturmaya
uğradım. Tutuklandım.
1968
Ankara Merkez Cezaevi Koğuş 9'da yattım.
'Voltada Bir Türkü' 'Görüşme Yeri' şiirierimi yaz-
dım. Mahkemece serbest bırakıldım. Antalya'ya
zorunlu göç ettim. Rrfat llgaz 'dan iyimserfik ve
umut aşîlayan bir mektup aldım. Sakladım.
1971
Ekmeğimi kazanırken demirden bir şapka giy-
dim. Göğe bakmayı unuttum. 12 Mart'ta uyduruk
bir ihbar mektubuyla gözaltına alındım. Mahke-
mece serbest bırakıldım. :• • j Mb-Klu
1972-78 , '." . '..'
Uzun yıllar kitaplardan şiirden uzak yaşadım.
Oğlum Ümut doğdu. Geçim kaygılan ve yaşamın
küçük telaşlannda boğuldum. Bunaldım bir yer-
lere kaçmak istedim. Kaçamadım.
•
Metin Demirtaş, daha sonraki yıllarda nasıl ya-
şıyor?
"ölümler, öldürümler,... Yaşanan acılar... 12
Eylül'ün karabasanı... Hastalığın verdiği sıkıntı-
lar... Doğduğum yörelere, çocukluğumun kırtan-
na çekildim. Anızlara sırtüstü uzanıp gecelen
kentlerde görmeyi unuttuğum yıldızlan, saman- .
yollannı seyrettim. Göğün dehnliklehnden geçen
turnalann göçünü izledim. Geceyanlan birden çı-
kan rüzgârla hışırdayan kavaklann geceye savur-
duğu şarkılan dintedim..."
Metin Demirtaş'ın bir şiirini birlikte okuyarak yi-
ne birlikte yazıyı noktalayalım:
Hazır ol kalbim
Türküsünü söylemeye
Derin yara almış
Bir umudun
Bulaşık Makinesı'niıt
Kalitesi, Taksitleri
Arçelik Bulaşık Makinesi
Peşin fiyatına taksitle veya "kademeli taksiHe".
Arçelik Bulaşık Makinesi'nin kalitesi özel: İleri teknoloji ürünü.
Şimdi, taksitleri de özel: Isterseniz peşin fiyatına taksitle,
isterseniz "kademeli taksitle"...
Uygun peşinat ve uygun taksitlerle! Gecikmeyin... Özellikle!
Komple Montajı
Ü C R E T S İ Z
BULAŞIK MAKINIURİ PtSINÂT t 4 TAKSIT (Peşin Fiyatına TaksiHe) PCSINAT * 8 TAKSIT
3430 BULAŞIK MAKİNtSİ
3440 BUIAŞ4K MAKİNtSİ
3460 »ULAflK MAKİNISİ
3484 KOMSİ BIMAflK MAKİNtSİ
34M KOMBİ BULAflK MAKİHtSİ
20.400.000
26.300.000
30.9O0.O00
31.100.000
35.600.000
PfŞİNAT TAKStT TOPIAM fİYAT
4.080.000 4.080.000 20.400.000
5.260.000 5.260.000 26.300.000
6.180.000 6.180.000. 30.900.000
6.220.000
7.120.000
6.220.000
7.120.000
31.100.000
35.600.000
PfŞİNAT
VtİLK3TAKSn
2.360.000
KALAN
5 TAKSİT TOPIAM FİYAT
2.840.000 23.640.000
3.050.000 3.660.000 30.500.000
3.580.00O 4.290.000 35.770.000
3.600.000
4.130.000
4.320.000 36.000.000
4.950.000 41.270.000
BULAŞIK MAKİNCLCRİ PCSINAT t 11 TAKSİT PtSINAT t 14 TAKSIT
3420 BULAŞIK MAKİNtSİ
3440 BULAŞIK MAKİNtSİ
3440 BUUkfm MAKİNtSİ
34C4 KOMBİ BULAŞIK MAKİNtSİ
34*6 KOMBİ BULASIK MAKİNtSİ
PfŞİNAT
VE İUC 5 TAKSİT
1.910.000
2.470.000
2.900.000
2.910.000
3.340.000
KALAN
6 TAKSİT
2.640.000
3.410.000
4.000.000
4.020.000
4.610.000
TOPIAM
FİYAT
27.300.000
35.280.000
41.400.000
41.580.000
47.700.000
PISİNAT
VI İLK 6 TAKSİT
1.870.000
2.410.000
2.830.000
2.840.000
3.260.000
KALAN
8 TAKStT
2.250.000
2.910.000
3.420.000
3.430.000
3.930.000
TOPLAM
FİYAT
31.090.000
40.150.000
47.170.000
47.320.000
54.260.000
XM.m* toftü 219*0m* tan Oaırt'*
UHMfrfaıi», Af*Sk M ü &*rii'B<fan nrfm «flr.
Koraote (M. Vk M330 Kfttc, bMoM
Tüketici O t n p u Senis
O *O0 2»1 S5 «5
O SOO 2«1 SS S»
ARÇELİK