Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
27EYLÜL1994SAU CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 13
Dci genç Amerikalı koreograf, üç hafta süren 'modern dans çahşmalan'na katıldı
Türkler dramatik daıısa şartlanmış
ALEVTILAR
TAHSIN YUCEL
EM RE KOYUNCUOĞLU
istanbuTda dans sanaü adına
sessiz sedasız da olsa, oldukça he-
yecan venci günler yaşanıyor.
Eylülün ilk haftasında başlayan
"modern dans çanşmalan" yoğun
bir biçirade üç hafta sürdü. Dans
Akademik ve Aksanat'taki dans
stüdyolannda Amerikan Kültür
Merkezi'nin katkılanyla gerçek-
leşmekte olan bu "workshop"a
(ya da hızlandınlmış çalışma kur-
suna) ilgi, bekienenin çok üstün-
de oldu. Organizasyonu üstlenen
Mimar Sinan Üniversitesı öğre-
tim görevlisi ve dans eleştirmenle-
rinden Şebnem Aksan. "Önceferi,
çağntiıgimız hocalann matiyetini
çıkarabflecek miviz, insanlar flgi
duyacaklar mı gibi korkulanmız
vardı. Ama inanın, başvuranlar
arasmdan \alnızca 23 kişiyi se-
çebildik ve aslında oldukça kala-
balık denebilecek bir sınıf otaştur-
duk. Bu kadar istekli insanlan bir
arada gönnek bizi mııtlu etti" di-
yor.
23 kışılık modern dans smı-
fında tam bir karma oluşturul-
muş. Sınıfta ilk gözlenen, konser-
vatuvardakı dansçılar kadar,
özcl dans okullannda ya da
yurtdışında dans eğjtimi yapmış.
ünıversite kulüplerinde dans çalişmış ın-
sanlann da modern dans eğitımi gönnek
için can aimalan. Bu inançlı ve istekli öğ-
rencilerin "hocalan"ndan biri 18, diğen
ise 23 yaşında ikı Amerikalı koreograf.
MoOy Maxley ve Keüy Pefsky, North
Carolıne School of Artstan mezun ol-
muşlar.
tnsan iiişkileri çok önemli
Molly, daha çok modern dansla ilgılı.
Kelly, bir buçuk yıl kadar Amerika'da
özel bir tiyatroda oyunculuk yapmış.
Mezun olduğu okulda, Amerika'da ya-
şayan ünlü oyuncu Çiğdem Sehşık'tan ti-
yatro dersi almış. Kelly'nin dansa ve ti-
yatroya bakışında Sehşık'ın dersi önemli
bir yer tutmuş. Kelly, fstanbul'da
Molly'yle beraber düzenledikleri kursun
temel amaarun, çağdaş modern dans
tekniklerini Türk dansçılanna göster-
mek ve bu tekniklerle doğaçlama ve ko-
reografı çalışmalan yapmak olduğunu
söylüyor. Üç haftalık çalışmanın sonun-
da da çalışmalardan çıkanı sergılemek is-
tediklerini ekliyor.
Kelly ve Molly dans anlayışlannı do-
layh ya da dolaysız sanatla uğraşan her-
kesin söyleyebileceği birkaç cümleyle ifa-
de ettıler "tnsan vücudu çok önemli.
tnsan iiişkileri çok önemli, dans, sanat
çok önemli" gıbı anlamlı, ancak söylen-
dığı anda uygulama biçimini merak etti-
ren sözler. Ben de bu merakla, yapılan
çalışmalara gidip ızlemeye başladım.
Çalışmalardan birinde Kelly, dansçılara
**yere dokunmasmı" öğretiyor, dans-
çılann ellenyle, ayaklanyia, hatta tüm
bedenleriyle yere dokunmalanru istiyor-
du. Günümüz insanının fıziksel anlamda
yerle ya da daha kapsamh bakılacak olu-
nursa, dünyayla temasının, yûrûmek zo-
runluluğu yüzûnden yalnızca ayaklan ile
kısıtlı kaldığını anlatıyordu. Bu nedenle
dış dünyayla, diğer insanlarla büyük bir
kopukluk söz konusuydu. Vücudundaki
cnerjiyi dışanya aktarabilmek, ya da
başka enerjileri özümseyebilmek zorlaşı-
yordu. Bu düşünceden yola çıkarak, yeri
kullanma, yere enerjisini aktarabilme,
nefes alıp verişini düzenleme gibi çah-
şmalar yapıldı.
Kendine ait bir vöcut dili
Daha sonralan, bulunulan mekanı
kullanma, mekanın sınırlanyla oynama
gibi insanın çevresiyle olan ilgisini ve
algılannı açmaya yarayan çahşmalar
yapıldı. Dans edenin kullandığı mekan
darlaştıkça. çıkan bedensel tepkiler, di-
ğer dânsçılara izletiliyor ve bunun üze-
rinde uzun uzun dansçılar birbirlerine ne
gördüklerini anlatıyorlardı. Genelde
çoğu, her insanın kendine ait bir vücut
dili olduğundan bahsetti. Diğer çalış-
malarda, vücudunun merkezini bulma.
sonra merkezi farklı noktalara kaydı-
rma, iç dengeyi (bedensel ve ruhsal an-
lamda) keşfetme denemelerini izledim
Çalışmalara katılan dansçılar, güncel
hayatta karşı karşıya olduğumuz sert,
katı, stress dolu dünyanın içinde doğal
olarak sertleşen vücudu, Molly ve
Kelly'nin gösterdikleri bir tür teknikle
saydığını tüm bu etkenlere karşı yumu-
şak ve rahat tutabilmeyi öğreniyorlar.
Iki vücudun ortak olarak hareket etme-
sini sağlama. insanlann rahatça kendile-
rini birdiğenne bırakabilmeleri, birbirle-
rine güveni hissetme, beraber nefes al-
masını öğrenme, yine çahşmalardan
bazılannı oluşturuyor. Dançılar hiç şi-
kayet etmeden, haftanın beş günü sa-
bahtan akşama kadar sûren bu
hızlandınlmış kurs ntmine kendilerinı
kaptırmış, hiç aksatmadan takip ediyor-
lar..
Modern dansa Türkiye'den talep
Molly ve Kelly'den çalışmalan değer-
lendirmeterini istedim: Kelly, "Çok il-
ginç, her teknik çalışma sonrası, doğaçla-
ma çalışmalan auyonız. Ve çoğu dansçı,
oyarmanuza rağmen 'dramatik anlatıma'
kaciyor. Tabii ki yetişme tarzınm ve eğiti-
min banda büyük payı var. özeflikle bu-
mm özerine gtoneye çauştık, bu şarttan-
mayı kırabflmek gerekiyor. Smjfta çok
farklı temeDerden gelen insanlar var.
Klasîk eğitim almış olanlann kalıplan
vırdır, otûsuı bu kabplardan çıkartnak
zordur. Sınıf farklı farklı dans eğitimi al-
nuş olan insanlardan olunca, kalıpiardan
çıkmak daha kolay oTuyor. Ancak ikimi-
zin de izlediği bir şey var, çok hıdı gebşi-
yorlar. tnanıbnaz bir derecede yeniliğe
açıklar. Biz bu kadar istekli bir suufla
şkndiye kadar hiç çalışmadık. O yüzden
sonuctan biz de çok mutiuyuz. Yainız bizi
üzen bir şey var, bu kadar dans etmeye,
öğrenmeye aç insaniarın yılda bir j a da iki
yıida bir butacaklan bu tür çakşmalar
dçında, eğitim için pek şanslannm olma-
. Bu gerçekten üzücü."
Organizasyonu üsrJenen Şebnem Aksan (sağda), bu Svorkshop'un en iyi ve en yarariı geçen olduğunu vurguladı. (DEVRİM BARAN)
Organızatör Şebnem Aksan da aynı
kanıda. ancak o Türkıye'nin şartlannı
bildiği için, gerçekleşenden oldukça
memnun. Aksan, düzenledıği üçüncü
'workshop'ta artık Türkıye'de modem
dansa karşı bir talebin olduğunu bıldıği-
ni söylüyor. "Yaptığımız çalışma ne-
redeyse şündiye kadar olan Vorkshop'Iar
arasında en iyi ve en yararlı geçeni oldu,
diyebilirim. Konservaftrvar öğrenctsi dı-
şında, modern dansla ilgilenen diğer in-
sanlan bir aray a topaıiaması da iyi oldu.
Türkiye'de koreografi dersleri yalnızca
konsenatuvarlarda veriliyor. Ancak be-
nim gördüğüm kadanyla konsenatuvar
dışından koreograflığa soyunanlar olduk-
ça çok. Modern dansa farklı kitlelerdcn
ilgi var. Öğrencinin istediği zaman ne ka-
dar hızJı öğrendiğini ve ne kadar keyifli
çalıştığını gördük. Jnsanlara imkan tanı-
mak çok önemli. Bu çalışmalar deneysel-
liğe de açık olmak demek bir anlamda.
Yalnızca mantıkla değil, duyguyla hare-
ket etmesini öğreniyorlar. Bu 'vvorkshop'-
un bir başka yararı, dünyadaki yeni tek-
nikkri ve yeni yöntemleri dansçılanmıza
tanıtması oldu. Koreograflarımızın veya
adaylannın bunlan takip etmeleri gere-
kir."
Ünlü koreograflanmızdan Ayduı Te-
ker de çalışmalara katılanlardan. Teker,
çalışmalar hakkında şunlan söylüyor:
"Amerika'dan yeni getiüm. Konservatu-
varda modern dans eğitimi veriyonız. An-
cak konsenatuvar dışındaki kesimde il-
ginin çok olduğunu gördüm. Büyük kısmı
vücutlarını tanımadıklan için sağlıklı çalı-
şma yapamıyor. Burada en çağdaş mo-
dern dans teknikleri gösteriliyor. Anato-
mik açıdan en doğnı, enerjiyi en bilinçli
şekiide -fazla harcamadan- öğretiyorlar.
Amerika'da modern dans bu tıir bir eğiti-
me yöneliyor. Bu çalışmalarda işin alfabe-
sinden başlandı. En ait seviyeden baş-
lamanın nedeni, bence bir tür bedensel bi-
linçknmeyle ilgtti. Üç hafta sonra çau-
şmalar bittiğinde vücudunuz başka bir bi-
linçte olacaktır. Imarım daha sık böyle
şey ler olur. Gelecekte Türkiye'de konser-
vatuvar eğitimi almamış, ama çok ilginç
bir geçmişi olan koreograflaria büyük
şeyler yapılacağını düşünüyonım."
Çalışmalara katılan dansçılar ise ol-
dukça memnun:
Ünal Asten Sahnede bedenimi kul-
lanırken yalnızca klasık eğitimın benı
tatmın etmediğını anladım. Bu vvorks-
hopta modem çahşabilmek. öğrenebil-
mek benım için büyük bir fırsat oldu.
Sibel Sürel: İstanbul'da dans ettiğim
zamanlar klasik danstan fırsat bulup
modem çalışamıyorduk. Şu anda Kelly
ve Molly ile yaptığım çalışmalar bana
şının olmayan bir yolculuk gibi geliyor.
Özgürlük buna benzer bir şey olmalı
Aylin Kalem: Türkiye'de tam anlamıy-
la modem dans eğıtımı veren yer yok
Böyle bir imkanımız yok. Bence bu çok
yanlış bir şey. Burada yaptığımız çalı-
şmalar çok hoşuma gıdıyor, özelhkle ne-
fes çalışmalan. Ayak bileklerimin bile
nefes aldığını hıssedıyorum. Dansçılarla
enerji alışverişi çalışmalan da çok güzel-
di. En önemlisi, doğru-yanlış diye bir şey
yok.
Sema Güven: Yurtdışına gidemediğim
için bu çalışmalar ayağıma kadar gelmiş
bir fırsat oldu. Ben modem danstan ko-
pamıyorum. 2!aten insan modernin ıçine
gımaeye başladı mı nasıl zengın ve açılı-
mlan olan bir dansı keşfettiğini fark edi-
yor. Ben bu çalışmalan Londra'da da
yapmıştım. Yeniden bilinçli bir şekiide
ve işi bilen hocalarla yapabilmek- iyi
oldu.
Zeynep Çatay:Vücudumu yeniden
keşfediyorum. Kendimi keşfediyorum.
Hareketı kullanarak insanlarla diyalog
kurmak, içindeki enerjıyı dışanya ver-
mek. aynı zamanda başka insanlann
enerjisini alabilmek, şu anda çalıştığımız
şeylerden en çok ilgımi çekenler bunlar.
Robinson Crusoe,
Beyoglu'nda kıtabevı
olarak yasamaya basladı
4 bininin üzerinde çeşitle 7-8 bin adet
kitabın bulunduğu Robinson Crusoe
Kitabevi, farklı uygulamalarla kitap ve
okuyucunun buluşmasını hedefliyor.
Artık kitaplar konuşsun
Kitabevi, üç katlı bir binada yer alıyor. (DEVRİM BARAN)
PELİNÖZER
"Robinson Crasoe'nun her şey bittikten sonraki
mücadelesi çok özeldir. tnsanustü bir çalışmanın
sonucudur. her şeyi sıfırdan yeniden y apma iradesini
gösterir. Bu açıdan bi/im yaptığımıza benziyor
denebiür ama y alnızca buna bağlamak da y anlış. O
Robinson Crusoe artık bir efsane gibi orada ölür ve
kitabevi olarak yeniden y aşamay a başjar." diyor
Beyoglu'nda yeni açılan Robinson Crusoe
Kitabevi'nın ortaklanndan ve "zorunlu basın söz-
cüsü" Mehmet Güreli Her türlü çirkınliğe ve
yozluğa karşı kıtapla karşı koyabilmenın bilina ve
ınancıyla söylenen bu sözler, kıtabevinin kimlıği
ve hizmet anlayışı üzenne de ipuçlan taşıyor.
MuzafferOlca, Lğur Eruzun, Arif Çağlar, Deniz
Kunkut, Aynur Dick, George Dick, Mehmet
Güreli. Türker Erkorkmaz, Bülent Erkmen ve Han
Tümertekin (kıtabevinin mıman), 6 ay süren
yoğun çalışmalan sonucu 3 katlı bır Pera bınasmı
restoreederek, Beyoğlu'na yeni bir kitabevi
kazandırmanın mutluluğunu yaşıyorlar.
tdeallerindeki kıtabevini yaratmak için çalışan,
çoğu sanatla ve kitapla iciçe yaşayan ortaklar,
farklı uygulamalarla kıtap ve okuyucunun
buluşmasını hedefliyorlar.
MehmetGüreh. Beyoğlu'nu güzelleştiren kitabevlennınen
yenisi olan Robinson Crusoe Kıtabevı'ne ılışkın
sorulanmızı yanıtladı:
- Böyle bir kitabevi açmak düşüncesi nereden
çtktı? Bu projeyi gerçekleştirme aşamasındaki
süreçtensöz eder misiniz?
Bu ülkedepek çok jy; kıtabın gerektiğigibi
değerlenmediğini düşünüyor veeskiden beri bir
kitabevi açrnayı planlıyorduk. lOyıldıryayıncıhk
yapıyoruz, gazetecilik geçmişimiz var, Türkiye'de
basın-yayın ve kitabın işleyişi hakkında da bilgi
sahibiyiz. Dağıtımcılar. kitabevleri kitapla yeteri
kadar ilgili değıller. Biz de bu düşüncelerden yola
çıkarak. bır kıtabevı açmak gereklilığini hissettik
ve yer aramaya başladık. Burayı bulunca çok
heyecanlandık, mekanı çok sevdik ve tuttuk.
ilk başta bir ha'yal gibiydi, o hayal de altı ay
sürdü. Ashnda çok zor oldu ancak yan amatörce
çabalarla bu işi başardık. Ekıbımız, ınsanlara ıyı
şeyler vermek isteyen ve bunun da zor olduğunu
bilen insanlardan oluşuyordu. Çok önceden ka-
famızda oluşturduğumuz bir şey mekanla birleşti.
Şımdi tüm bu çabalann sonucunda bizım için
önemli olan: Robinson Crusoe'ya gelen
insanlann, kitapla ilgili neler hıssettiklen. Biz artık
kitaplar konuşsun istiyoruz.
- Khabevini, çok işlevli bir yer olarak
tasaıiamışsınız. Depo, arşiv, mevdan kitaphk...
Hatta insanlann burada otunıp kitap okumalannı
da engeüemiyor, tam tersine müşterilerinizi buna
özendiriyorsunuz...
Biz, kitabı mekan içinde sunmak açısmdan
yeniyiz. Bunu da biraz farklı yapmak istiyoruz.
Kitaba yaklaşım olarak da farklı düşüncelerimiz
var. Örneğin, itilmiş, gözden kaçmış, kaybolmuş
kitaplar var. Bunlan sunmak istedık insanlara.
Burası bir anlamda Ada Yayuılan'nın, Nisan
Yayınlan'nın. Dalga Yaymcılık'ın. Bilim ve Nisan
dergilerinin merkezi de olacak. Tabii zamanla
başka dergılerin, yayınevlerinin de merkezi olmak
hedeflerimiz arasında.
- Bilgisayarla çalışıvorsunuz. Nasıl bir döküm
yaptmız? Müşterileriniz bu bilgisay ardan, arşiv
olarak da yaraıianabOecek mi?
Türkiye'de basılmış tüm kitaplara yaklaşmaya
çalışıyoruz. Kendi bulunduramadığımız
kitaplann da kataloglannı hazırhyoruz. Onlan
belli türleregöreayırdık, aşağıya bırakacağız. Bu
çalışma da bitmek üzere. Ömeğn isteyen sinema,
felsefe, tanh kataloğundan İtitap sipanşinde
bulunabilecek. Bizonun mevcudunu bulmasak
bile kendi arşivimizden, çevremizden,
araştırarak temin etmeye çalışacağız. Böyle
enformatik bir idealimiz var, çünkü bu üİkede
herkesheraradığınıbulamıyor Bazı şeyler iyi
çahşmıyor, ban şeyler eksik, çok çaba istiyor ama
bunu gerçekleştinmeyT amaçbyoruz
- Sipariş alıy or ve yurtdışından getirrtiğiniz
kitaplan etiket fly an üzerinden satıyorsunuz.
Yurtdışında bağlannlı olarak çalıştığınız
> a> ınevleri de var mı?
Biz yurtdışından kitaplan en kısa zamanda
getirmeyi hedefliyoruz. Yurt dışında
bağlantılanmız var. Berlin'de One Worid Books
adb biryayıneviyle kardeş kitabevi olarak çal
ışıyoruz. Paris ve New York'ta da bağlantılı
olduğumuz kitabevleri var. Onlar için Türkçe
kitaplar topluyonız. Türkiye'de yayımlanan
kitaplar da yurtdışına ulaşmaya başladı. Hatta
onîarda sipariş bile alıyoruz. Orada yaşayan
Türklerdepek çok kitabı bulamıyor.
Biz İstanbul'da merkez olup bir bilgj ağı örmek
istiyoruz.
- İlerde Robinson Crusoe'da düzenlemeyi
tasarladığınız etkinlikler var mı?
Sinema açmayı düşünüyoruz. Henüz mekan yoK
ama burada her cumartesı yazarlarla toplantılar,
sohbetler düzenlemeyi tasarlıyoruz.
- Kitap dışında, kaset, CD. poster gibi ürünler de
bulundurmayı düşünüyor musunuz?
Kitap gıbı süreb yayınlan bulunduruyoruz.
Paris'ten Magazine Litteraire'i getirttik. Tür-
kiye'deki eski sayılanyla birlikte bazı önemli
bulduğumuz dergileri de bünyemize aldık. Henüz
düşündüklerimızin çok küçük bir bölümünü
hayata geçirdik. Ancak kaset, CD, poster gibi
ürünler satmayı düşünmüyoruz, yalnızca kitap
üzerine yoğunlaşmak istedik.
- Kitabevinde, sinema ve edebiyat kitaplannın
yoğunluğu dikkari çekiy or, bu aianda bir boşluğo
doMurmayı amaçlıyor musunuz?
Özellikle felsefe, sinema veedebiyatta çok iyi bir
çabşma yapmak istiyoruz. Bunaresim,fotoğraf,
müzik de girebilir ama ilk aşamada bu üç dalda
derinleşmeyi düşünüyoruz. Dünyada çıkmış
sinema dergileri, farkh yaklaşımlarla yanlmış
kitaplar, teorik sinema kitaplan... Bizi de
yakından ilgilendıren konular bunlar. Her yerde
bulunmayan kitaplan bulundurmayı
hedefliyoruz. Biz şimdi söylediklerimızi yerine
getirmek için yepyeni insanlar olduk ve onlar için
mücadele ediyoruz.
Gökçek aleyhine dava 20 ekimde
ANKARA (ANKA) - Heykeltraş
Mehmet Aksoy'un. Altınpark'taki
heykelini müstehcen bulduğu gerek-
çesiyle kaldıran ve "böyle sanatın içine
tükürürünı" diyerek sanata bakışını
ifade eden Ankara Büyükşehir Bele-
diye Başkaru Meiih Gökçek aleyhine
dava açıldı. Mehmet Aksoy'un avu-
katı Ünsal Piroğlu tarafından Melih
Gökçek aleyhine 5 milyarlık manevi
tazminat davası açıldı.
Yargının sanata bakışıyla, belediye
başkanlanmn kent halkı adına kul-
landığı yetkilerin sınırlannın tartışıla-
cağı dava 20 ekim tarihinde Asliye Ti-
caret Mahkemesi'nde başlayacak.
Mehmet Aksoy'a ait heykelın parça-
lanarak kaldınldığı, başvuru üzerine
ilgili mahkemece tespit edilmiş ve
ardından dava açılmıştı.
Avukat Piroğlu, davanın bugüne
kadarki aşamasında davalı tarafın,
dava dilekçesinı yanıtlamadığını, bu-
nun için mahkemeden ikınci kez süre
isteminde bulunduğunu bildırdi.
Avukat Piroğlu, davayı açmaktaki
amaçlanrun Türk sanatına yapılan
hakarete uygun yarutın verilmesini
sağlamak ve sanatın saygınlaşması
için katkıda bulunmak olduğunu söy-
ledi.
RP'li Belediye Başkanı aleyhine
açılan dava dilekçesinde şunlar beür-
tilmişti:
"Sanatçı Mehmet Aksoy'un eserine
karşı müstehcen olduğu iddiasıyla tüm
ülke kamuoyu önünde yapılan haka-
ret, sanatçuıın eserini ve kişiliğini aş-
makta, temelde sanata ve insan hak-
lanna karşı ağır bir tecavüz niteiiği
taşımaktadır.
Sanatçının eserinden doğan hakları,
yaşama hakkı, özgüriükler gibi temel
haklardan sayılmakta, ulaslararası
düzeyde çok taraflı anlaşmalarla ko-
runmaktadır. Bu nedenle, sanat eserin-
den doğan hakların ihlali, Fikir ve Sa-
nat Eserleri Yasasrnuı da ihlali olmak-
tadır. Bu haklarm ihlali ülkemiz açısı-
ndan üzücü, uluslararası düzeyde ise
yıpratıcıdır. Tahrip edilerek kaİdırılan
eserin kendilerine verilmesini isteyen
belediye ve diğer kitle örgütlerinin dav-
rantşı duy arlı bir tepkidir fakat sanatın
ve sanatçının aldığı yarayı kapamaya
yeterli degüdir."
Yeni Efendilerimiz
Günlük ve haftalık renkli basınımız, kimi televizyon ka-
nallarının dümen suyunda, öyle birTürkiye imgesi sun-
maya, daha doğrusu kurmaya başladı ki zaman zaman,
elinizdeki gazeteyi yönlendiren kişilerin bu ülkede, bu
ülkeyi de bir yana bırakalım, bu dünyada yaşadıkların-
dan kuşkuya düşüyorsunuz. Örneğin, daha birkaç yıl
öncesine değin bu ülkenin halkına çok yakın olan, onun
sorunlarına duyarlıkla eğilen bir gazetede, reklamlann,
piyasa şarkılarının, moda gösterilerinin, lüks mağaza
tezgahlarının, yapay ve yüzeysel ortamı bir yüce değer-
ler evreni gibi gösteriliyor, arkasından da bu evren tüm
Türkiye'yle özdeşleştirilip büyük muştu veriliyor: "Türki-
ye dans ediyor!" Sanki bu ülkede ekmek kavgası diye bir
şey yok, işsizlik yok, evsizlik yok, susuzluk yok, kavga
yok. Sanki bu ülkeden bir Nurallah Ataç, bir Behçet Ne-
catigil, bir Cemal ReşJd Rey geçmemiş,sankiFazıl Hüs-
nü Dağlarca bu ülkede yaşamıyor. Ancak haksızlık et-
meyelim, gerekli dönüşümlerden geçirildikten sonra iş
dünyasının kahramanları bol bol yer alıyor renkli bası-
nımızda; hatta, sık sık, geleceğin işadamlannın örnek
öyküleriyle de ışık tutuluyor bize.
Bu çabalar çerçevesinde, haftalık dergilerimizden bi-
ri, geçenlerde tam altı parlak ve renkli sayfasını "2000'li
yıllarda Türkiye'yi yönetecek veliahtlar"a ya da dana
gözü gibi puntolarla, "Geleceğin patronlan"na ayırdı,
hem fotoğraflarını yayımladı hem de özenli ve dizgesel
birbiçimdehaklarındabilmemiz gereken temel bilgileri
verdi. Böylece, geleceğin patronlarının anne ve babala-
rının adlarını, kaçıncı çocuk olduklarını, hemen hepsinin
ortak tutkusu olduğu anlaşılan işletme öğrenimıni hangi
Batı ülkesindetamamladıklarını yadayarım bıraktıkları-
nı (tamamlayanlarla bırakanlar sayıca eşit görünüyor;
tamamlamanın ya da bırakmanın da sonuç açısmdan
hiç fark etmediği anlaşılıyor), hangi "disko" ya da "res-
toran"\ yeğlediklerini, genellikle çok hızlı geçen aşk ya-
şamlarını şu arada kim ya da kimlerle sürdürdüklerini
öğreniyor, bır dedeyimyerindeyse, eski "sevgili"lerinin
yer aldığı dizelgeden birka(7ad öğrenme olanağını bulu-
yoruz.
Hiç kuşkusuz, bu dopdolu yaşamlarda, Jean-Paul
Sartre a da Gustav Mahler'e de yer yok; ekinsel etkinlik-
ler, Fransızlar'ın dedikleri gibi yalnızca yokluğuyla parlı-
yor. Bununla birlikte, renkli basınımızın da gönülden
onaylayacağı gibi gerçek yaşam burada öğrenildiğin-
den olacak, çoklannın, ana babalarının da izniyle, iş ya-
şamına "disko" ya da "restoran" işleticiliğiyle atıldık-
larına tanık oluyoruz; kimileri, "restoran"da yalnızca bir
tüketicl olarak kalmayı yeğleyerek şimdiden dev gazoz
şirketlerinin ucundan tutmaya başlamışlar; kimileri ha-
zır giyim sanayisinde, kimileri kazanç dünyasının en so-
yut ve en yüce alanına, borsaya el atmış; öyle görünüyor
ki Bayan Çlller, şu özelleştirme sorununu alnının akıyla
çözdüğü zaman, genç patronlarımız gerçek sanayiyi de
tanıyacaklar.
Yazıyı hazırlayan gazeteci (belki de gazeteci toplulu-
ğu) bu son konuya girmemiş, ama bize tanıttığı dünya-
nın havasını kıyak veriyor doğrusu; iş dünyamızın gele-
ceğinin bu parlak yıldızlarının üstünde oturdukları "tril-
yonlar"dan sıradan ve sıcacık bir yer minderinden söz
eder gibi söz ediyor. Bir soylular dünyasının kapısından
baktığımızı da kıyak sezdiriyor bize; gazozcu, derici, sa-
buncu, tuğlacı, her şirket bır "imparatorluk"; küçük bey-
lerin hepsi "prens", küçük hanımların hepsi "prenses";
ancakbiryandangençdemokrasimizin, biryandan "uni-
sex" modasının kaçınılmaz gereği olarak prensler de
prensesler de hep "veliaht"; yalnız birinci çocuk değil;
ikinci, üçüncü, dördüncü, çocuk da "veliaht". Bu da se-
vindirici bir şey. Çünkü, fotoğraflarınm tartışma götür-
mez bir biçimde ortaya koyduğu gibi tüm veliahtlar sağ-
lıklı mı sağlıklı, prensler yakışıklı mıyakışıklı, prensesler
güzel mi güzel; küçük bir aksaklıkla karşılaşılınca da ya-
zarımız (ya da yazarlarımız) bir fırça vuruşuyla kusuru
üstünlüğe dönüştürüyor; "Güzelliğiyle klasik çızgileri
aşmış olan X."
Ama bir konu var ki kafamızı karıştınp duruyor.
Geleceğin patronlarının kendi işlerinin patronları ol-
malarına bir diyeceğimiz yok, işlerini büyütmelerine de
bir diyeceğimiz yok, etkinliklerinin önemsenmesine, iş-
levlerinin abartılmasına da bir diyeceğimiz yok, ama
neden "2000'li yıllarda Türkiye'yi yönetecek veliahtlar"
oluyorlar ki? Bilmiyor değiliz, en büyük yöneticilerimiz,
o oda senin, bu oda benim dolaşarak işadamlarından
ışık alıyorlar durmadan, yollarmı büyük ölçüde bu ışığın
aydınlattığı da belli. Gene de işlerinin patronlarını Tür-
kiye'nin patronları saymak için çok uzun bir atlama yap-
mak gerekir. Çünkü Türkiye tek bir kesimin yönetimine
verilemeyecek ölçüde büyük ve köklü bir ülke. önümüz-
de örnek de var: Bir "prens "çıktı, hersorunakârvezarar
açısmdan baktığından, yozlaştırmadık kavram bırak-
madı.
Arada bir, bilgin ve bilge PMnitıs'un ünlü sözünü anım-
samakta yarar var: "Papuççu, pabuçtan yukarı çıkma!"
42.Uluslararası San Sebastian Festivali
Goldeıı ShelK Basklı
yönetmenin6
Dias
Contados9
filminin
Aynlıkçı ETA gerillasıyla, eroin bağımlısı bir
fahişenin aşk öyküsünün anlatıldığı fılm, aşırı
milliyetçi Bask ülkesinde tepkilere yol açtı.
SAN SEBASTİAN (REU-
TER) - Basklı yönetmen Ima-
BOİ Uribe'nin tarüşmalara yol
açan fılmi 'Dias Contados'. 42.
Uluslararası San Sebastian
Festivali'nde en büyük ödül
olan 'GoMen Snell'e değer gö-
rüldü.
"Aynhkçı ETA gerillasıyla,
eroin bağımlısı bir fahişenin
aşk öyküsünün anlatıldığı
film, aşın milliyetçi Bask ülke-
sinde tepkilere yol açtı. Eleştir-
menlerin beğendiği film yü-
zünden, 10 gün süren festival
boyunca polısle ETA'yı des-
tekleyen gençler arasında çatış
malar oldu.
Filmin kahramanı. ETA"-
nın Madrid'deki komando
birliğinin bir üyesi. Bu birlik,
Bask ülkesinin 26 yıldır süre-
gelen bağımsızlık savaşında en
büyük şiddet olaylannın so-
rumlusu. Uribe'nin suç ro-
manlan yazan Juan Madrid'in
bır öyküsünden yola çıkarak
çektig^ fılmde ETA militanı,
Madrid'de bir polis karakolu-
nu hedef alan bombalı
saldınyı gerçekleştınrken
uyuşturucu bağımlısı bır fahi-
şeye aşık oluyor.
Yönetmen Uribe'nin daha
önce çektiği 'The Burgos Tri-
al', 'The Segovia Escape' ve
'The Death of Mikel' adlı fılm-
leri de yine ETA'yı konu edi-
yordu.
San Sebastian Film Festi-
vali'nde bu yıl jüri özel ödülü-
nü ise Andreas Gruber'in yö-
nettiği Avusturya fılmi 'Vor
Lauter Feigheit Gibt Es Kein
Erbannen' ile Chris Menges'in
yönettiği İngıliz filmi 'Second
Best' paylaşü.
En iyi yönetmene \enlen
'Silver Shell' ödülüne ise 'Shal-
low Grave' filmiyle Briton
Danny Boyle değer görüldü.
Çinli oyuncu Ning Jing
'Paode Shuangdeng' fılmmde-
ki rolüyle en iyi kadın oyuncu
ödülünü alırken en iyi erkek
oyuncu ödülü de 'Dias Conta-
dos' ve 'El Detective y La Mu-
erte' filmlerindeki çahşma-
lanyla Ispanyol Javier Bar-
dem'e verildi.