25 Nisan 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
9TEMMUZ1994CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA KULTUR 13 'Tuzak' ve Devlet Tiyatrosu: Bonn Bineali'dekiiki başeser... MEMETBAYDUR Tadeusz Rosevricz 1921 yılında doğ- muş bir usta şair ve oyun yazan. Po- lonyah, İkinci Dünya Savaşı'nda par- tizanlann safında dögüşmüş, sanat ve dil bilimi okumuş bir güzel insan. İlk şür kitabı "Yerata" ile üne ermiş, yir- tninci yüzyılın ikinci yansının en önemli ve değerli Polonyalı şairi ola- rak göriilüyor. Savaş deneyimi ve sa- vaş sonrası hayat, onun yapıümn yü- reğinde yer abyor. Bonn Bienali'nde oynayan oyunu Tuzak", Rosevvicz'in Kafka ûstüne yazdığı ikinci oyun. 1979 yıhnda yazdığı ilk Kafka oyunu "Bir Açhk Cambazı Gidiyor"du ve Kafka'nm "Bir Açük Cambazı" adlı öyküsü ûs- tüne kurulmuştu. îkinci Kafka oyunu olan "Tuzak", Kafka'nın mektuplan, günlükleri, başka belgelerin yanı sıra, Çek yazann bütün yazınsal yapıü- ndan da yararlana- rak yazılmış. Rose- wicz ile 1992 yıhnda söyleşirken Kafka tutkusunun, yalnı- zca bu iki oyunla kısıtlı olmadığı an- laşılıyordu. Kafka, 1924 Haziranı'nda öldüğünde Rose- wicz üç yaşı- ndaymış. Ama Ro- sewicz on yedi yaşı- ndayken başlayan İkinci Dünya Sa- vaşı, Polonya'nın Nazilere ışgali, ya- şadığı her şeyin ipu- cu Kafka'nın yapıünda yazanmıza göre. "Tuzak" bu nedenlerle biyografik bir oyun de- ğil, Kafka'nın yaşamöyküsünü an- latmıyor. Ailevetariharasındaki insan Oyunda Kafka'nın başmdan geçen her şey, Rosewicz'e göre gelmekte olan Nazi faşızminin habercisi. Bu 'ge- lecek-gerçek' sürekli sahnede oyun boyunca. Görmüyor, ama seziyorsu- nuz varhğını. Bu küçük çirkinliklerin, bu ufak bulantılann altında daha bü- yûk bir pislik, daha derin bir bokluk yatiyor olmah diye düşûnüyor seyirci ve hakh çıkıyor doğal olarak. Oyun, yazı yazmak isleyen bir insamn traje- disinden çıkıp bir ailenin trajedisine, oradan da Yahudilerin trajedisine uzanıyor. Bütün bunlan yaparken Rosevvicz, olağanüstü bir şürsellikle dingin, diri ve duru anlatıyor anlata- cağını. Ailesi ile tarih arasında kıstınlmış bir insamn öyküsü bu. Yö- netmenden en küçük role çıkan oyun- cuya, kostümlerden ışığa kadar her şey mükemmeldi. Yazar çizer dostlar- la Rosewicz'in oyunundan çıkarken bazı meslektaşlanm, bu bienalin do- ruk noktası bu oyun olmak dediler. Bense bienalin kapanış oyunu olan "El Nacional" adındaki oyunu bekli- yordum. 'El Nacional', Ispanyolcada 'devlet tiyatrosu'nun ya da 1111111 tiyat- ro'nun kısa söylenişi. Bakanlığa bağh tiyatronun kısalülmışı. Albert Boadel- la yazmış yönetmiş, Katalan Els Jog- laıs topluluğu oynuyor. Oyundan söz etmeden önce biraz Els Joglars'dan ve AJbert Boadella'- dan söz etmek istiyorum. Els Joglars ile tanışah alü yıl oluyor. 1988'de bir sonbahar akşamı Madrid'de bir oyun seyrettim ve ağzım açık kaldı. Mad- rid'de tiyatro salonlan enfestir, ama içlerinde oynanan oyunlann çogunda iş yoktur. Hoşturlar, ama boşturlar. Şıkürlar, ama yüreğini hoplatmazlar gerçek tiyatroseverlerin. Yine de üklım tıklûn dolu oynar bütün oyun- lar, bazen çok alkışlanır filan. Oysa Madrid'de seyrettiğim bu oyun bir başeserdi. Kimdi bu adamlar yahu? Katalonya'mn "başkenti" Barcelona'- da çeyrek yüzyıldır icrayı sanat eyle- Kafka üstüne yazdığı ikinci oyunu Tuzak'ta Kafka'nın başından geçen her şey, Tadeusz Rosemcz'e (soMa küçük kare) göre gelmekte olan Nazi faşızminin habercisi. yen Els Joglars'mış. Kunıcusu, yazan. yönetmeni koreograförü ise 1943 do- ğumlu bir güzel adam: Albert Boadel- la. 1960'tan beri dram-pantomim- müzik-dans kanşımı 28 yapıma im- zasını atıruş bu tiyatroda. Tanıdığım en "efendi" insanlardan biri olan AJ- bert, gerçek bir tiyatro anarşisti, bir kültür deposu ve yazarken kımsenin gözünün yaşına bakmayan bir beye- fendi! Franko rejirni ve sonrası Els Joglars'ın ünü kısa zamanda bü- tün Ispanya'yı sarmış, ama bu Akde- niz ülkesinde iküdarda Geoeral Fran- ko var. Sansür var. tktidara bağh yar- gıçlar, hakimler var. Ne ararsanız var. Başlannın derde girmesi için çok bek- lemelerine gerek kalmamış. Yasakla- nan oyunlar. Boadella'nın "La Tor- na M adb oyunu yüzünden hapsedil- mesi. Franko rejimine rağmen insan- lann sokağa dökülüp onun özgürlü- ğünü istemeleri. İktidann daha sert- leşmesı üzerine bütün ekip, soluğu Fransa'da alrruşlar. Demokrasi, Fran- ko'nun ölümü üzerine tspanya'ya av- det edince Els Joglars da tspanya'ya (Barcelona'ya) dönmüş. Ama seksenli yıllardan beri, demokratik tspanya'da bile birçok kez kendilerini savunmak zorunda kalmışlar mahkemelerde, oyunlanndan ötürü. İki cinayet, arya ve hayat.. Els Joglars'ın bienaldeki oyunu "El NadonaT, devlet ödeneğiyle tiyatro yapanlara ilginç sorular soruyordu. Bu arada Els Joglars'ın da çok az da olsa devletten ödenek aldığmı bildire- lim. Boadella, oyun üstüne yazdığı yaada, devletin tiyatroyu, devlet me- murlannın oyun ya da ilgi alanı haline dönüştürdüğünü söylüyordu. Bir oyunun kotanlması için gereken uzun Gerçek bir tiyatro anarşisti, bir kültür deposu olan Albert Boadella'nın (sağda küçük kare) '£1 Nacional' adlı oyunundan. ve karmaşık bürokratik işlemlerarası- nda, yaraücılık ister ıstemez kurban ediliyor. Anarşiden yola çıkarak; düz- gün, estetik temelleri sağlam olmasa da, eğitici-öğretici, genel-geçer. herke- si memnun edecek bir "esere" van- lması, tiyatroyu iğdiş ediyor Boadel- la'ya göre. Oyun, terk edilmiş, yıkılmak üzere olan bir devlet tiyatrosu sahnesinde geçiyor. Eski tiyatronun yaşlı yer gös- tericisi Don Josep ve alkolik temizlikçi kadın Castadiva, sokaklarda ya da metro istasyonlannda yatıp kalkan di- lenci, müzisyen, serserileri topluyorlar tiyatroya. Don Josep burada, bu in- sanlarla Rigoletto'yu sahneye koya- caktır. Bir köşede yığıü duran kitap- lann içinden klasik yapıtlann ünlü sahnelerini okurken öbür köşede yer- leri silmekte olan temizlikçi kadın bir ;>ayfa nota bulup ola- ğanüstü bir arya oku- maya başlıyor. Oyun, ıkı cinayet, birçok arya, tiyatro ve hayat üstüne enfes diyalog- larla sürüyor. Sahne dışından, tiyatroyu yı- kmaya haarlanan buldozerlerin sesi du- yulunca Don Josep'in unutulmaz yamtı pathyor bu gürültüye karşı: "Ah işte, yine YVagner çannaya başladılar dışanda!" Beş hah, ıkı sandık ve beş yüz mumdan olu- şan dekor içinde tiyat- ronun en güzel örneklerinden biriru seyrediyor seyirciler ve oyun sonunda on dokuz kere perde açtınp dakikalar- ca alkışlıyorlar Els Joglars'ı. Albert Boadella ve Els Joglars'dan "Penaltı" köşesinde birden fazla söz edeceğim. Şimdih'k bu topluluğun 1996 İstanbul Tiyatro Festivab'ne çağnlırlarsa gele- bileceklerini duyurarak bitireyim bu yaayı. Viyolacı Ruşen Güneş, BBC Senfoni Orkestrası eşliğinde bugün Aya Irini'de Kendimimüzikişçisigibigörüyorum EVtNtLYASOĞLU -1970 yılmdan beri Londra'nm beUJ başlı mü- zik topluhıklarmda yer almrşsmıy. BBC Senfoni, Londra Fflannoni, Londra Oda Orkestrası gibi nice karuloşıın baş viyolacısı olarak görev yapouşsıntz. Müzik dünyasmda bu denü önemli bir pozisyonu elde edebUmek için, özelükle bir ya- bancı olarak ne tür savaşlar vermeniz gerekti? Benim Türk pasaportumda kocaman işçi' der. Doğru. Kendimi müzik işçisi olarak görü- rüm. 1970'te buralara geldiğirnde işfan' yoktu. önce Kraliyet Opera Orkestrasrna girdim. Son- radan söylediğiniz topluluklarda baş viyolacı ol- dum. Tek savaş orkestra suıavlan oldu. Ya- bancı olmam durumumu hiç etkilemedi kanı- sındayım. Şans, yetenek, ilgi, iyi ilişkiler kanşımı bir oluşum... - Bütün bu önemli tophıhıklar sürekli plak yap- makta. Ve sizin isminiz de kimbinr kaç piağın içinde sessiz bir kahraman olarak yer aldı. Hiç saydınız mı bu eserkri? O kadar çok ki, saymam imkansız... - Derier ki orkestracriar, orkestra içinde çalma oıtamma abşb mı, artık onlann solist olarak par- İMmaian zoıiaşır. Soöstin coşkusunu yaşatamaz- lar ve orkestra içinde berhangi bir çalgKi gibi ese- re yorum getiruier! Siz ise sotist olarak kaoidığınız plaklarda ve konserierde solistik özel- liUerinizi özente koruyorsunuz. Nedir bu işin SBTl? İşın sırn diye bir şey varsa, iyi hazırlanabU- mek' derim. Bir orkestracının çalma hayaü bir solistten çok daha engebeli. Solist, kolunun altı- nda üç konçerto dünyayı dolaşır. Orkestraanın solist olarak öne çıkmaa, biraz tayfarun bir süre için kaptan olması gibi. Adapte olma zamam kişiye göre değişir sanı- nm... - Adnan Saygun'un ve Cengiz Tanç'ın viyola koDçertolannı repertu- vannıza aldığınız gibi, daha genç kuşak Türk bestecUerine de viyola eseri yazmalan için çağnda bulunur musu- nuz, eğer yazarlarsa cal- maya açık mtsuuz? Son 4-5 yıl içinde bir- kaç besteci ile imkanlan görüştüm, ne yazık ki, bugüne kadar bir haber alamadım. Evet hep açığun böyle bir davete. Bu arada çok önemli olan bir durumu söyle- mek isterim: Ne Say- gun ne de Tanç viyola konçertolannın viyola- Violacı Ruşen Güneş piyano redaksiyonu yapdmadı. Bu yüzden, öğ- rencilerin çalmalan imkansız. Lütfen, bu konu- ya bir eğilen çıksın. Yoksa rafta toz toplamak- tan öteye gitmeyecek yapıtlar. - Bu arada oda müziği çalışmalannız da var mı? Oda müziği üyesi olmak bir orkestracı ve so- hsti nasıl boyudaıidmyor? Oda müziği. bir orkestracı için hem en güzel bir rüya, hem de büyük lüks. Yapmak istersiniz deliler gibi, bir iş gelir, pro- va iptal olur, veya zaman o kadar azdır ki, hazırlıksız çıkarsınız. Bazen zaman çok olur, tam provaruzı yaparsınız. Konser iyi olur, sevinçten, kendinizi duymanın mutluluğundan bir hayal dünyasına girer- siniz. Orkestrada çalmak istemezsiniz. Bir kaç gün sonra faturalı gerçekler sizi uyandınr. - Bugüne dek pek çok ünlü şefle çaüşnnşsıntz. Siz- ce >uruşu ve yorumu en çok aklınızda kalanlar kimler? Dünyada korkunç iyi şey eksıkliği var. Aynı po- hük bderler aleminde ol- duğu gibi. Plak şirketleri- nin yarattığı, konser ajan- lannın yarattığı 'büyük sinıkr' var. Bazen bazı işlerde karşınıza ismini hiç duymadığınız bir şef çıkar. Adam az söyler çok iş yapar. O çizgide hiç unutamayacağım ad Reginald Goodal'dur. Parsifal operasmda çaldım onunla. Hayatımda ilk defa bir şef tarafı- ndan büyülendim. - Londra gibi dünyanm çeşitli sanat merkezle- rinden birinde yaşamaktasımz. Londra'nm müzik ortamı Paris \e New York gibi diğer sanat mer- kezlerine göre nasıl bir voğunluk taşıyor? Dişçi hikayesini bilirsiniz: Bir sabah bir so- kakta bir tabela 'Bu şehrin en iyi dişcisi Ertesi sabah yanda bir tabela, 'Dünyanm en iyi dişcisi'. Ertesi sabah karşıda bir tabela. 'Bu sokağın en iyi dişcisi.' Londra, Paris, New York artık aklım ermiyor, bu denli bağınş çağınşa. - Dünyanın her yerinde ekonomik sorunlar sa- natçnun yaşamını da tehdit etmekte.. Londra mü- zik çevrelerinde nasıl önlemler alınmakta, sa- natçının kaşesi istediği gibi ödeniyor mu, zorluk- larla karşılaşıyor mu? Londra'da 5 senfoni orkestrası var. üçü can çekişmekte. Eski bayan başbakamn 'Her koyun kendi bacağından asılır'politikası sanatta bile meyvelerini venyor. BBC'nin orkestralan ile ne yapacağı belb değil. Londra'da olan iki opera geçen yıl aldıklan yardımdan daha az abyorlar bu yıl. Tabii Londra dışı biraz daha belirsiz. Bü- yük bir tedirginbk var. Hepimiz korku içindeyiz. - Konser programmı veya plak programmı izle- yen bir şirkete bağlı mısımz, kendiniz mi kovalı- yorsunuz her şeyi? Her şeyi kendim kovalanm. - Yurtdtşına gitmeyi, amaçlayan genç sanatçı- lara önerileriniz neler olabüir? Güçlü olun. Sıgara icmeyin. Dışarda da içerde de insanlar hep aynı. DUŞOVCEYE SAYGI MEMET FUAT Nazm Hikmet Amenka'da Bildiğim kadarıyla iki yabancı ülkede Nazım HHcmet'le ilgili belgesel TV filmleri hazırlanıyor. Biri Almanya'da, öbürü Amerika Birleşik Devletleri'nde. Almanya'yı anlıyorum. Orada Türkler var. Türkçe kitap- lar basılıyor, bazıları doğrudan Almanca yazan Türk ya- zarlar ödüller kazanıyor... Ayrıca, Nazım Hikmet sağlığında Doğu Berlin'deki bir- takım etkinliklere de katılmıştı. Gerçi üstünden yıllar geçti, dünyada büyükdeğişiklikler oldu, ama gurbetçi şairler kolay kolay unutulmaz. Hele gurbetçiliği paylaşanların yoğun olarak yaşadıklan ülke- lerde... ölümünden yirmi beş yıl sonra Frankfurt'ta, Nazım Hik- met'in Türkçe-Almanca karşılıklı basım kitapları yayım- landı... Dahası WOR için belgeseli hazırlayan Osman Okfcan bir Türk, yani Nazım Hikmet'in şiirlerini yazıldıkları dilde okuyup sevmiş olan bir kişi... Belgeseli çekme önerisi de belki ondan gelmiştir. ABD için böyle şeyler söz konusu değil. Hiç unutmam, 1962'de Boston'da, Harvard Üniversi- tesi'nin hemen karsısındaki bir ara sokakta, küçük, eski bir kitapçı dükkanının vitrininde Nazım Hikmet adını gö- rünce çok şaşırmıştım. Içeri girdim. Yaşlı bir adam eski Türk evlerindeki koltuk- lara benzeyen bir koltuğa gömülmüş, kitap okuyordu. Durumunu hiç bozmadı. Elindeki kitabı azıcık aşağı indi- rip gözlüğünün üstünden bakarak ne istediğimi sordu. Söyledim. Çenesiyle vitrini isaret ederek: -Alın oradan, dedi. Aldım. Yeşil kapaklı, ince bir kitap. Ederini sordum. Ver- seniz de olur, vermeseniz de gibi, umursamaz bir edayla, beklediğimin çok altında bir şey söyledi. Parayı alırken de tatlı bir gülümsemeyle: - Hayranlarmdan mısınız yoksa? diye takıldı. Nazım Hikmet'i okuduğu, tanıdığı anlaşılıyordu. Teşek- kür edip çıktım. Adam bir kitap meraklısı, dükkan da her- halde bir tür sahaf dükkanıydı. Benzer bir ilişkiyi, öğrencilik yıllarımda, Yüksekkaldı- rım'daki bir sahaftan Walt WhHman'la ilgili bir kitabı alır- ken de yaşamıştım... Bir şiirinde: "Ben ı/e bizim mahaile bakkalıl ikimiz de kuvvetle meçhulüz Amenka'da" diyen Nazım Hikmet'le, bu uzak ülkenin bir ara sokağmdaki küçük bir kitapçı vitri- ninde karşılaşmak, hele kitapçının onu tanıyor olması çok hoştu... Evet, yıl 1962 idi... Nazım yaşıyordu... Görmüş müdür acaba o kitabı? Ne yazık ki bu incecik, yeşil kitabın pek bir yankısı olma- dı... Arada kaynayıp gitti... Ama, 1974te, Randy Blasing ile MuHuKonuk'unçevir- dikleri on şiir, "The Amencan Poetry Review"da yayımla- nınca, ABD sanat çevrelerinin Nazım Hikmet'e bakışı birdenbire degişti. Randy Blasing Amerikalı bir şair... Mutlu Konuk ise bir Türk, Brown Üniversitesi'nde Ingilizce öğretmeni, Ameri- can Poetry (Amerikan Şiiri) adlı bir kitabın da yazan... Bu iki çevirmen Nazım Hikmet'e ingilizcede bir ses bu- labilmek için tam 25 yıl emek verdiklerini söylüyor. De- mek ki 1974te "The Amencan Poetry Review "da yayım- lanan on şiirin öncesinde de bir 5 yıllık çalışmalan var... Nitekim çevirdikleri ilk kitap, Things I Didn't Know I Lo- ved (Severmişim Meğer/Seçmeler), hemen ertesi yıl, 1975'te yayımlanmış. Arkasından şu kitaplar geliyor: The Epic of Sheik Bedreddin (1977, Şeyh Bedreddin Destanı); Human Landscapes (1982, Memleketimden in- san Manzaralan); Selected Poetry (1986, Seçme Şiirler)... Bütün bu kitapların yayımını üstlenen Persea Books, 1994 Martı'nda, Human Landscapes"\n İkinci basımıyla Poems ofNazım Hikmet adlı yeni bir derlemeyi yayımladı. Her basımda çevirilerini geliştirmek için yeniden ele alan çevirmenler artık bu çalışmalarına son verdiklerini, yapabileceklerınin doruğuna vardıklarını söylüyorlar. Amerika Birleşik Devletleri'nde Nazım Hikmet belgese- lini hazırlayan Stephanie Capparell'in bir Türk olmadığı, Türkçe bilmediği düşünülürse, Randy Blasing ile Mutlu Konuk'un çevirilerinin ne kadar başarılı, ne kadar etkili olduğu kolaylıkla anlaşılır... Bugün Nazım Hikmet'in Amerikan şairleri üzerindeki "açık etkisi"nden söz ediliyor, şiirleri incelemelere konu oluyor, antolojilere alınıyor, hatta besteleniyor. Anladığıma göre bir sanatçı ile çevirmenleri arasında mutlu bir buluşma olmuş... Randy Blasing ile Mutlu Konuk'un çevirilerinin dünya- ya yayılması için çareler aramak gerekir... Hayır, hayır, düşündüğünüz gibi değil... Yazarlarımızın dernekleri, sendikaları, kulüpleri var... (Cumhuriyet, 9 Temmuz 1994) VEFAT Baromuzun 1634sicilsayısındakayıtb AVUKAT YAKİMBAHARvefat etmiştir. Cenaze merasimi 10.7.1994 Pazargünü(yann)saat 11.00'de Neve Şalom Sinagogu'nda icra olunacaktır. Merhuma Tann'dan rahmet, kederli ailesine ve meslektaşlanmıza başsağhğı dileriz. İSTANBUL BAROSU BAŞKANLIĞI Gözlüklü Gözlüklü Martı'nın temmuz sayısında: •Müjde: Devletimiz, hükümetimiz, belediyemiz el ele verip Istanbullunun evindeki küvette deniz banyosu' yapmasını mümkün kıldı! Terkos suyuna Karadeniz'den alınıp karıştırılan deniz suyu miktan bugün yüzde 25 oranında. llerde, imkanlar arrtıkça, bu miktar çoğaltılacaktır. Vatandaşlara duyurulur. • Kapalı ağızlar ardında hayat! Marmara'da 'ağız kapalı' yüzmekursları... Ağzınızı açtınız mıydı hapı yutarsınız! Gözlüklü Marb gazetesine abone olmak için: Telefon 2642387-2464530-3681257 YAZARLARBV EVfnde ' Pazar, pazartesi hariç her gün. UDveSAZüe i RUSENAUSAR Dilediğiniz kadar meze, ara sı-1 i cak, yemek, sınırsız yerli içki HEPSI: 300.000 TL Saat 24.00'e kadar, taksiler gündüz tarifesıyle OSMANBEY - 24644 18 ANAHTARBAR Çerkez,Kafkas ezgileri AZMİTOĞUZATA Gitar:NURETTtN ÖZŞUKA Keman:FILİZÖZSOY Tel:2576788/Kuruçeşme
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle