Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
9TEMMUZ1994CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 13
'Tuzak' ve Devlet Tiyatrosu:
Bonn Bineali'dekiiki başeser...
MEMETBAYDUR
Tadeusz Rosevricz 1921 yılında doğ-
muş bir usta şair ve oyun yazan. Po-
lonyah, İkinci Dünya Savaşı'nda par-
tizanlann safında dögüşmüş, sanat ve
dil bilimi okumuş bir güzel insan. İlk
şür kitabı "Yerata" ile üne ermiş, yir-
tninci yüzyılın ikinci yansının en
önemli ve değerli Polonyalı şairi ola-
rak göriilüyor. Savaş deneyimi ve sa-
vaş sonrası hayat, onun yapıümn yü-
reğinde yer abyor.
Bonn Bienali'nde oynayan oyunu
Tuzak", Rosevvicz'in Kafka ûstüne
yazdığı ikinci oyun. 1979 yıhnda
yazdığı ilk Kafka oyunu "Bir Açhk
Cambazı Gidiyor"du ve Kafka'nm
"Bir Açük Cambazı" adlı öyküsü ûs-
tüne kurulmuştu. îkinci Kafka oyunu
olan "Tuzak", Kafka'nın mektuplan,
günlükleri, başka belgelerin yanı sıra,
Çek yazann bütün yazınsal yapıü-
ndan da yararlana-
rak yazılmış. Rose-
wicz ile 1992 yıhnda
söyleşirken Kafka
tutkusunun, yalnı-
zca bu iki oyunla
kısıtlı olmadığı an-
laşılıyordu. Kafka,
1924 Haziranı'nda
öldüğünde Rose-
wicz üç yaşı-
ndaymış. Ama Ro-
sewicz on yedi yaşı-
ndayken başlayan
İkinci Dünya Sa-
vaşı, Polonya'nın
Nazilere ışgali, ya-
şadığı her şeyin ipu-
cu Kafka'nın
yapıünda yazanmıza göre. "Tuzak"
bu nedenlerle biyografik bir oyun de-
ğil, Kafka'nın yaşamöyküsünü an-
latmıyor.
Ailevetariharasındaki insan
Oyunda Kafka'nın başmdan geçen
her şey, Rosewicz'e göre gelmekte
olan Nazi faşızminin habercisi. Bu 'ge-
lecek-gerçek' sürekli sahnede oyun
boyunca. Görmüyor, ama seziyorsu-
nuz varhğını. Bu küçük çirkinliklerin,
bu ufak bulantılann altında daha bü-
yûk bir pislik, daha derin bir bokluk
yatiyor olmah diye düşûnüyor seyirci
ve hakh çıkıyor doğal olarak. Oyun,
yazı yazmak isleyen bir insamn traje-
disinden çıkıp bir ailenin trajedisine,
oradan da Yahudilerin trajedisine
uzanıyor. Bütün bunlan yaparken
Rosevvicz, olağanüstü bir şürsellikle
dingin, diri ve duru anlatıyor anlata-
cağını. Ailesi ile tarih arasında
kıstınlmış bir insamn öyküsü bu. Yö-
netmenden en küçük role çıkan oyun-
cuya, kostümlerden ışığa kadar her
şey mükemmeldi. Yazar çizer dostlar-
la Rosewicz'in oyunundan çıkarken
bazı meslektaşlanm, bu bienalin do-
ruk noktası bu oyun olmak dediler.
Bense bienalin kapanış oyunu olan
"El Nacional" adındaki oyunu bekli-
yordum. 'El Nacional', Ispanyolcada
'devlet tiyatrosu'nun ya da 1111111 tiyat-
ro'nun kısa söylenişi. Bakanlığa bağh
tiyatronun kısalülmışı. Albert Boadel-
la yazmış yönetmiş, Katalan Els Jog-
laıs topluluğu oynuyor.
Oyundan söz etmeden önce biraz
Els Joglars'dan ve AJbert Boadella'-
dan söz etmek istiyorum. Els Joglars
ile tanışah alü yıl oluyor. 1988'de bir
sonbahar akşamı Madrid'de bir oyun
seyrettim ve ağzım açık kaldı. Mad-
rid'de tiyatro salonlan enfestir, ama
içlerinde oynanan oyunlann çogunda
iş yoktur. Hoşturlar, ama boşturlar.
Şıkürlar, ama yüreğini hoplatmazlar
gerçek tiyatroseverlerin. Yine de
üklım tıklûn dolu oynar bütün oyun-
lar, bazen çok alkışlanır filan. Oysa
Madrid'de seyrettiğim bu oyun bir
başeserdi. Kimdi bu adamlar yahu?
Katalonya'mn "başkenti" Barcelona'-
da çeyrek yüzyıldır icrayı sanat eyle-
Kafka üstüne yazdığı ikinci oyunu Tuzak'ta Kafka'nın başından geçen her şey, Tadeusz Rosemcz'e (soMa küçük kare) göre gelmekte olan Nazi faşızminin habercisi.
yen Els Joglars'mış. Kunıcusu, yazan.
yönetmeni koreograförü ise 1943 do-
ğumlu bir güzel adam: Albert Boadel-
la. 1960'tan beri dram-pantomim-
müzik-dans kanşımı 28 yapıma im-
zasını atıruş bu tiyatroda. Tanıdığım
en "efendi" insanlardan biri olan AJ-
bert, gerçek bir tiyatro anarşisti, bir
kültür deposu ve yazarken kımsenin
gözünün yaşına bakmayan bir beye-
fendi!
Franko rejirni ve sonrası
Els Joglars'ın ünü kısa zamanda bü-
tün Ispanya'yı sarmış, ama bu Akde-
niz ülkesinde iküdarda Geoeral Fran-
ko var. Sansür var. tktidara bağh yar-
gıçlar, hakimler var. Ne ararsanız var.
Başlannın derde girmesi için çok bek-
lemelerine gerek kalmamış. Yasakla-
nan oyunlar. Boadella'nın "La Tor-
na
M
adb oyunu yüzünden hapsedil-
mesi. Franko rejimine rağmen insan-
lann sokağa dökülüp onun özgürlü-
ğünü istemeleri. İktidann daha sert-
leşmesı üzerine bütün ekip, soluğu
Fransa'da alrruşlar. Demokrasi, Fran-
ko'nun ölümü üzerine tspanya'ya av-
det edince Els Joglars da tspanya'ya
(Barcelona'ya) dönmüş. Ama seksenli
yıllardan beri, demokratik tspanya'da
bile birçok kez kendilerini savunmak
zorunda kalmışlar mahkemelerde,
oyunlanndan ötürü.
İki cinayet, arya ve hayat..
Els Joglars'ın bienaldeki oyunu "El
NadonaT, devlet ödeneğiyle tiyatro
yapanlara ilginç sorular soruyordu.
Bu arada Els Joglars'ın da çok az da
olsa devletten ödenek aldığmı bildire-
lim. Boadella, oyun üstüne yazdığı
yaada, devletin tiyatroyu, devlet me-
murlannın oyun ya da ilgi alanı haline
dönüştürdüğünü söylüyordu. Bir
oyunun kotanlması için gereken uzun
Gerçek bir tiyatro anarşisti, bir kültür deposu olan Albert Boadella'nın (sağda küçük kare) '£1 Nacional' adlı oyunundan.
ve karmaşık bürokratik işlemlerarası-
nda, yaraücılık ister ıstemez kurban
ediliyor. Anarşiden yola çıkarak; düz-
gün, estetik temelleri sağlam olmasa
da, eğitici-öğretici, genel-geçer. herke-
si memnun edecek bir "esere" van-
lması, tiyatroyu iğdiş ediyor Boadel-
la'ya göre.
Oyun, terk edilmiş, yıkılmak üzere
olan bir devlet tiyatrosu sahnesinde
geçiyor. Eski tiyatronun yaşlı yer gös-
tericisi Don Josep ve alkolik temizlikçi
kadın Castadiva, sokaklarda ya da
metro istasyonlannda yatıp kalkan di-
lenci, müzisyen, serserileri topluyorlar
tiyatroya. Don Josep burada, bu in-
sanlarla Rigoletto'yu sahneye koya-
caktır. Bir köşede yığıü duran kitap-
lann içinden klasik yapıtlann ünlü
sahnelerini okurken öbür köşede yer-
leri silmekte olan temizlikçi kadın bir
;>ayfa nota bulup ola-
ğanüstü bir arya oku-
maya başlıyor. Oyun,
ıkı cinayet, birçok
arya, tiyatro ve hayat
üstüne enfes diyalog-
larla sürüyor. Sahne
dışından, tiyatroyu yı-
kmaya haarlanan
buldozerlerin sesi du-
yulunca Don Josep'in
unutulmaz yamtı
pathyor bu gürültüye
karşı: "Ah işte, yine
YVagner çannaya
başladılar dışanda!"
Beş hah, ıkı sandık ve
beş yüz mumdan olu-
şan dekor içinde tiyat-
ronun en güzel örneklerinden biriru
seyrediyor seyirciler ve oyun sonunda
on dokuz kere perde açtınp dakikalar-
ca alkışlıyorlar Els Joglars'ı. Albert
Boadella ve Els Joglars'dan "Penaltı"
köşesinde birden fazla söz edeceğim.
Şimdih'k bu topluluğun 1996 İstanbul
Tiyatro Festivab'ne çağnlırlarsa gele-
bileceklerini duyurarak bitireyim bu
yaayı.
Viyolacı Ruşen Güneş, BBC Senfoni Orkestrası eşliğinde bugün Aya Irini'de
Kendimimüzikişçisigibigörüyorum
EVtNtLYASOĞLU
-1970 yılmdan beri Londra'nm beUJ başlı mü-
zik topluhıklarmda yer almrşsmıy. BBC Senfoni,
Londra Fflannoni, Londra Oda Orkestrası gibi
nice karuloşıın baş viyolacısı olarak görev
yapouşsıntz. Müzik dünyasmda bu denü önemli
bir pozisyonu elde edebUmek için, özelükle bir ya-
bancı olarak ne tür savaşlar vermeniz gerekti?
Benim Türk pasaportumda kocaman işçi'
der. Doğru. Kendimi müzik işçisi olarak görü-
rüm. 1970'te buralara geldiğirnde işfan' yoktu.
önce Kraliyet Opera Orkestrasrna girdim. Son-
radan söylediğiniz topluluklarda baş viyolacı ol-
dum. Tek savaş orkestra suıavlan oldu. Ya-
bancı olmam durumumu hiç etkilemedi kanı-
sındayım. Şans, yetenek, ilgi, iyi ilişkiler kanşımı
bir oluşum...
- Bütün bu önemli tophıhıklar sürekli plak yap-
makta. Ve sizin isminiz de kimbinr kaç piağın
içinde sessiz bir kahraman olarak yer aldı. Hiç
saydınız mı bu eserkri?
O kadar çok ki, saymam imkansız...
- Derier ki orkestracriar, orkestra içinde çalma
oıtamma abşb mı, artık onlann solist olarak par-
İMmaian zoıiaşır. Soöstin coşkusunu yaşatamaz-
lar ve orkestra içinde berhangi bir çalgKi gibi ese-
re yorum getiruier! Siz ise sotist olarak
kaoidığınız plaklarda ve konserierde solistik özel-
liUerinizi özente koruyorsunuz. Nedir bu işin
SBTl?
İşın sırn diye bir şey varsa, iyi hazırlanabU-
mek' derim. Bir orkestracının çalma hayaü bir
solistten çok daha engebeli. Solist, kolunun altı-
nda üç konçerto dünyayı dolaşır. Orkestraanın
solist olarak öne çıkmaa, biraz tayfarun bir süre
için kaptan olması gibi.
Adapte olma zamam
kişiye göre değişir sanı-
nm...
- Adnan Saygun'un ve
Cengiz Tanç'ın viyola
koDçertolannı repertu-
vannıza aldığınız gibi,
daha genç kuşak Türk
bestecUerine de viyola
eseri yazmalan için
çağnda bulunur musu-
nuz, eğer yazarlarsa cal-
maya açık mtsuuz?
Son 4-5 yıl içinde bir-
kaç besteci ile imkanlan
görüştüm, ne yazık ki,
bugüne kadar bir haber
alamadım. Evet hep
açığun böyle bir davete.
Bu arada çok önemli
olan bir durumu söyle-
mek isterim: Ne Say-
gun ne de Tanç viyola
konçertolannın viyola-
Violacı Ruşen Güneş
piyano redaksiyonu yapdmadı. Bu yüzden, öğ-
rencilerin çalmalan imkansız. Lütfen, bu konu-
ya bir eğilen çıksın. Yoksa rafta toz toplamak-
tan öteye gitmeyecek yapıtlar.
- Bu arada oda müziği çalışmalannız da var
mı? Oda müziği üyesi olmak bir orkestracı ve so-
hsti nasıl boyudaıidmyor?
Oda müziği. bir orkestracı için hem en güzel
bir rüya, hem de büyük
lüks. Yapmak istersiniz
deliler gibi, bir iş gelir, pro-
va iptal olur, veya zaman o
kadar azdır ki, hazırlıksız
çıkarsınız. Bazen zaman
çok olur, tam provaruzı
yaparsınız. Konser iyi
olur, sevinçten, kendinizi
duymanın mutluluğundan
bir hayal dünyasına girer-
siniz. Orkestrada çalmak
istemezsiniz. Bir kaç gün
sonra faturalı gerçekler
sizi uyandınr.
- Bugüne dek pek çok
ünlü şefle çaüşnnşsıntz. Siz-
ce >uruşu ve yorumu en çok
aklınızda kalanlar kimler?
Dünyada korkunç iyi
şey eksıkliği var. Aynı po-
hük bderler aleminde ol-
duğu gibi. Plak şirketleri-
nin yarattığı, konser ajan-
lannın yarattığı 'büyük
sinıkr' var. Bazen bazı işlerde karşınıza ismini
hiç duymadığınız bir şef çıkar. Adam az söyler
çok iş yapar. O çizgide hiç unutamayacağım ad
Reginald Goodal'dur. Parsifal operasmda
çaldım onunla. Hayatımda ilk defa bir şef tarafı-
ndan büyülendim.
- Londra gibi dünyanm çeşitli sanat merkezle-
rinden birinde yaşamaktasımz. Londra'nm müzik
ortamı Paris \e New York gibi diğer sanat mer-
kezlerine göre nasıl bir voğunluk taşıyor?
Dişçi hikayesini bilirsiniz: Bir sabah bir so-
kakta bir tabela 'Bu şehrin en iyi dişcisi Ertesi
sabah yanda bir tabela, 'Dünyanm en iyi dişcisi'.
Ertesi sabah karşıda bir tabela. 'Bu sokağın en
iyi dişcisi.' Londra, Paris, New York artık aklım
ermiyor, bu denli bağınş çağınşa.
- Dünyanın her yerinde ekonomik sorunlar sa-
natçnun yaşamını da tehdit etmekte.. Londra mü-
zik çevrelerinde nasıl önlemler alınmakta, sa-
natçının kaşesi istediği gibi ödeniyor mu, zorluk-
larla karşılaşıyor mu?
Londra'da 5 senfoni orkestrası var. üçü can
çekişmekte. Eski bayan başbakamn 'Her koyun
kendi bacağından asılır'politikası sanatta bile
meyvelerini venyor. BBC'nin orkestralan ile ne
yapacağı belb değil. Londra'da olan iki opera
geçen yıl aldıklan yardımdan daha az abyorlar
bu yıl. Tabii Londra dışı biraz daha belirsiz. Bü-
yük bir tedirginbk var. Hepimiz korku içindeyiz.
- Konser programmı veya plak programmı izle-
yen bir şirkete bağlı mısımz, kendiniz mi kovalı-
yorsunuz her şeyi?
Her şeyi kendim kovalanm.
- Yurtdtşına gitmeyi, amaçlayan genç sanatçı-
lara önerileriniz neler olabüir?
Güçlü olun. Sıgara icmeyin. Dışarda da içerde
de insanlar hep aynı.
DUŞOVCEYE SAYGI
MEMET FUAT
Nazm Hikmet Amenka'da
Bildiğim kadarıyla iki yabancı ülkede Nazım HHcmet'le
ilgili belgesel TV filmleri hazırlanıyor. Biri Almanya'da,
öbürü Amerika Birleşik Devletleri'nde.
Almanya'yı anlıyorum. Orada Türkler var. Türkçe kitap-
lar basılıyor, bazıları doğrudan Almanca yazan Türk ya-
zarlar ödüller kazanıyor...
Ayrıca, Nazım Hikmet sağlığında Doğu Berlin'deki bir-
takım etkinliklere de katılmıştı.
Gerçi üstünden yıllar geçti, dünyada büyükdeğişiklikler
oldu, ama gurbetçi şairler kolay kolay unutulmaz. Hele
gurbetçiliği paylaşanların yoğun olarak yaşadıklan ülke-
lerde...
ölümünden yirmi beş yıl sonra Frankfurt'ta, Nazım Hik-
met'in Türkçe-Almanca karşılıklı basım kitapları yayım-
landı...
Dahası WOR için belgeseli hazırlayan Osman Okfcan
bir Türk, yani Nazım Hikmet'in şiirlerini yazıldıkları dilde
okuyup sevmiş olan bir kişi... Belgeseli çekme önerisi de
belki ondan gelmiştir.
ABD için böyle şeyler söz konusu değil.
Hiç unutmam, 1962'de Boston'da, Harvard Üniversi-
tesi'nin hemen karsısındaki bir ara sokakta, küçük, eski
bir kitapçı dükkanının vitrininde Nazım Hikmet adını gö-
rünce çok şaşırmıştım.
Içeri girdim. Yaşlı bir adam eski Türk evlerindeki koltuk-
lara benzeyen bir koltuğa gömülmüş, kitap okuyordu.
Durumunu hiç bozmadı. Elindeki kitabı azıcık aşağı indi-
rip gözlüğünün üstünden bakarak ne istediğimi sordu.
Söyledim. Çenesiyle vitrini isaret ederek:
-Alın oradan, dedi.
Aldım. Yeşil kapaklı, ince bir kitap. Ederini sordum. Ver-
seniz de olur, vermeseniz de gibi, umursamaz bir edayla,
beklediğimin çok altında bir şey söyledi. Parayı alırken de
tatlı bir gülümsemeyle:
- Hayranlarmdan mısınız yoksa? diye takıldı.
Nazım Hikmet'i okuduğu, tanıdığı anlaşılıyordu. Teşek-
kür edip çıktım. Adam bir kitap meraklısı, dükkan da her-
halde bir tür sahaf dükkanıydı.
Benzer bir ilişkiyi, öğrencilik yıllarımda, Yüksekkaldı-
rım'daki bir sahaftan Walt WhHman'la ilgili bir kitabı alır-
ken de yaşamıştım...
Bir şiirinde: "Ben ı/e bizim mahaile bakkalıl ikimiz de
kuvvetle meçhulüz Amenka'da" diyen Nazım Hikmet'le,
bu uzak ülkenin bir ara sokağmdaki küçük bir kitapçı vitri-
ninde karşılaşmak, hele kitapçının onu tanıyor olması çok
hoştu...
Evet, yıl 1962 idi... Nazım yaşıyordu... Görmüş müdür
acaba o kitabı?
Ne yazık ki bu incecik, yeşil kitabın pek bir yankısı olma-
dı... Arada kaynayıp gitti...
Ama, 1974te, Randy Blasing ile MuHuKonuk'unçevir-
dikleri on şiir, "The Amencan Poetry Review"da yayımla-
nınca, ABD sanat çevrelerinin Nazım Hikmet'e bakışı
birdenbire degişti.
Randy Blasing Amerikalı bir şair... Mutlu Konuk ise bir
Türk, Brown Üniversitesi'nde Ingilizce öğretmeni, Ameri-
can Poetry (Amerikan Şiiri) adlı bir kitabın da yazan...
Bu iki çevirmen Nazım Hikmet'e ingilizcede bir ses bu-
labilmek için tam 25 yıl emek verdiklerini söylüyor. De-
mek ki 1974te "The Amencan Poetry Review "da yayım-
lanan on şiirin öncesinde de bir 5 yıllık çalışmalan var...
Nitekim çevirdikleri ilk kitap, Things I Didn't Know I Lo-
ved (Severmişim Meğer/Seçmeler), hemen ertesi yıl,
1975'te yayımlanmış.
Arkasından şu kitaplar geliyor:
The Epic of Sheik Bedreddin (1977, Şeyh Bedreddin
Destanı); Human Landscapes (1982, Memleketimden in-
san Manzaralan); Selected Poetry (1986, Seçme Şiirler)...
Bütün bu kitapların yayımını üstlenen Persea Books,
1994 Martı'nda, Human Landscapes"\n İkinci basımıyla
Poems ofNazım Hikmet adlı yeni bir derlemeyi yayımladı.
Her basımda çevirilerini geliştirmek için yeniden ele
alan çevirmenler artık bu çalışmalarına son verdiklerini,
yapabileceklerınin doruğuna vardıklarını söylüyorlar.
Amerika Birleşik Devletleri'nde Nazım Hikmet belgese-
lini hazırlayan Stephanie Capparell'in bir Türk olmadığı,
Türkçe bilmediği düşünülürse, Randy Blasing ile Mutlu
Konuk'un çevirilerinin ne kadar başarılı, ne kadar etkili
olduğu kolaylıkla anlaşılır...
Bugün Nazım Hikmet'in Amerikan şairleri üzerindeki
"açık etkisi"nden söz ediliyor, şiirleri incelemelere konu
oluyor, antolojilere alınıyor, hatta besteleniyor.
Anladığıma göre bir sanatçı ile çevirmenleri arasında
mutlu bir buluşma olmuş...
Randy Blasing ile Mutlu Konuk'un çevirilerinin dünya-
ya yayılması için çareler aramak gerekir...
Hayır, hayır, düşündüğünüz gibi değil... Yazarlarımızın
dernekleri, sendikaları, kulüpleri var...
(Cumhuriyet, 9 Temmuz 1994)
VEFAT
Baromuzun 1634sicilsayısındakayıtb
AVUKAT
YAKİMBAHARvefat etmiştir.
Cenaze merasimi 10.7.1994 Pazargünü(yann)saat
11.00'de Neve Şalom Sinagogu'nda icra olunacaktır.
Merhuma Tann'dan rahmet, kederli ailesine ve
meslektaşlanmıza başsağhğı dileriz.
İSTANBUL BAROSU BAŞKANLIĞI
Gözlüklü
Gözlüklü Martı'nın temmuz sayısında:
•Müjde: Devletimiz, hükümetimiz, belediyemiz el ele
verip Istanbullunun evindeki küvette deniz banyosu'
yapmasını mümkün kıldı! Terkos suyuna Karadeniz'den
alınıp karıştırılan deniz suyu miktan bugün yüzde 25
oranında. llerde, imkanlar arrtıkça, bu miktar
çoğaltılacaktır. Vatandaşlara duyurulur.
• Kapalı ağızlar ardında hayat! Marmara'da 'ağız kapalı'
yüzmekursları... Ağzınızı açtınız mıydı hapı yutarsınız!
Gözlüklü Marb gazetesine abone olmak için:
Telefon 2642387-2464530-3681257
YAZARLARBV EVfnde '
Pazar, pazartesi hariç her gün.
UDveSAZüe i
RUSENAUSAR
Dilediğiniz kadar meze, ara sı-1
i cak, yemek, sınırsız yerli içki
HEPSI: 300.000 TL
Saat 24.00'e kadar, taksiler
gündüz tarifesıyle
OSMANBEY - 24644 18
ANAHTARBAR
Çerkez,Kafkas
ezgileri
AZMİTOĞUZATA
Gitar:NURETTtN
ÖZŞUKA
Keman:FILİZÖZSOY
Tel:2576788/Kuruçeşme