Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 20 TEMMUZ1992 PAZARTESl
12 DIZIYAZI
Nicos Sampson 15 Temmuz 1974 Pazartesi günü mesaiye darbe yaparak başladı, Makarios'u devirdi
Âda üstüne çökensis: Enosis
. D i z e göre olan biten gizli bir Enosis idi. Dışişleri Bakan Vekili
Etimesgut'tan dönmeden önce odama gelen genel sekretere vaziyeti anlatmış
ve kendi değerlendirmemi yapmıştım. Makarios'un yerine "Türk Kasabı" diye
anılmakla öyünenNicos Sampson getirilmişti. Kıbns'ta olanbitenbenim
kanıma göre gizli Enosis'ten başka bir şey değüdi. Bu görüşüme katildı. Daha
sonra gelen Ercüment Yavuzalp ve eski Dışişleri Bakanı Haluk Bayülken de
bu görüşümü tereddütsüz paylaştılar.
K
H
V
•
I B
A
E
R
R
S
I S B A R I
E K A T
O N R A S
ş
I
I
IECMELBARUTÇU
— 1 —
Ciunlerden pazartesıydı. Masa tak-
vimimin üzerindeki yaprak 15 Tem-
muz 1974'e dönmüştü. Her zamanki
gibi, yine sabah gazetelerini okuyarak
günlük mesaime başlamışum. Gazete-
leri bitirmiş, günlük şifre ve telgraflan
okumuştum. Vakit ilerlemişti. Kapım
açıldı, içeriye giren genç, bir arkadaş
elindeki kırmızı renkli açık telgrafı
önümc koydu.
; Lefkoşa büyükelçiliğimizden gelen
'bu telgrafia Büyükelçi Asaf İnhan ay-
'nen şöyle diyordu:
! "Bu sabah 08.30 civannda Rum ke-
siminde bomba sesleri ve makineli tü-
fek atışlan arasında Rum polisinin
alarm veren aren düdükleri ışıtılmış-
tir. Hadisenin Türk kesimine yakın
bulunan başpiskoposluk bınası etra-
fında cereyan ettiğı tahmin olunmak-
tadır. Bazı Rum zırhlı birliklerinin
hareket halinde olduğu ve Yunan
Alayı'nın da kampından çıktığı haber-
leri dolaşmaktadır. Çatışmanın ma-
halli olup olmadığı ve vüsati ile doğru-
luk derecesi tahkik edilmeye çalışıl-
maktadır. Rum radyosunun yayını
kesilmiş, arkasından Yunan millı mar-
şı ile anonssuz devam etmiştir. Dış
dünya ile teleks ve telefon irtibatının
kesildiği intibaı alınmaktadır. Saat
09.00 olduğu şu sıralarda auşlann de-
vam ettiği işiülmekte, başpiskoposluk
binası üzerinde dumanlar görülmekte-
dir.
Gelişmeler an be an bilgilerinize sunu-
lacakür.
Radyo bir aralık adada Yunan ru-
hunun canlandığını bildirerek marşla-
ra devam etmıştir."
Saaüme bakum, 10.30. Telgraf Lef-
koşa'dan 09.10'da çekilmişti. Telsiz
servisimizden 10.25'te çıkrruş ve daire-
mize hemen intikal etmişti. Sekreter
hanımlardan bana hemen Hasan Esat
Işık'ı bulmalannı istedim. Dışişleri
Bakanı Turan Güneş Pekin'e gjtmişti
ve Milli Savunma Bakanı bizim ba-
kanlığa vekâlet ediyordu.
Sekreter hanım telefona cevap ala-
mıyordu. Milli Savunma Bakanfnın
özel kalemi devamlı meşgul çalıyordu.
Biraç defa denedi fayda etmedi. Baka-
nın direkt telefonunu aramasını söy-
ledim. Üst üste denedi o da cevap
vermiyordu.
Telefonlar açümıyor
Aksilik bu ya telefonlar bir türlü
açdmıyordu.
MilÛ Savunma Bakanhğı'nın sant-
ralinden özel kalem müdürüne haber
vermelerini, acil bir iş için bakanı ara-
dığımızdan telefonu meşgul etmeme-
lerini istedim. Neden sonra bakanın
yerınde olmayabileceği aklımıza geldi.
Başbakan Afyon'a gidiyordu, bakan-
lann onu uğurlamak için Etımesgut
Havaalanı'na gitmiş olmalan muhte-
meldi. Başbakanın uçağının 11 .OO'de
hareket edeceğini haber verdiler. Baş-
bakanı durumdan haberdar edebil-
mek için 15 dakika kadar vaktimız
kalmıştı. Etimesgut'un telefonunu
bulduk, ama aksilik burada da kendi-
nı gösterdi, numara bir türlü düşmü-
yordu.
Bu sırada Lefkoşa'dan ikinci bir
telgraf gekli. Bunda şöyle deniyordu:
"Rum radyosunun 09.15 haberi
aşağıda:
Milli Muhafız Ordusu müdahale
ederek Kıbns Rumluğunu iç savaştan
kururauşür. Herkes herhangi bir mu-
kavemet göstermekten kaçınmaya
davet edilmektedir. Az sonra olağa-
nüstü bir bildiri yayınlanacaktır."
Genelkurmay Istihbarat Başkanı
Korgeneral Recai Engin'i telefonla
aradım. Kıbns'taki durumu kendisine
anlattım. Onlann haberi yoktu. Vazi-
yeti benden işitiyorlardı ilk defa. Ge-
nelkurmayın Etimesgut ile daha kolay
temas sağlayabileceğini düşünerek,
mümkünse haberi kendi kanallanyla
Etimesgut'a ulaştırmalannı rica etüm.
'Ben Bülent Ecevit'
Tam bu sırada sekretCT hanım Eti-
mesgut'u bulduğunu söyledi. Telefo-
nu kaptım, karşımdakine başbakan ile
acele görüşmem gerektiğini söyledim.
Olmazsa Milli Savunma Bakanı'nı te-
lefona çağırmalannı istedim. Başba-
kanın uçağa binmek üzere aynldığını
ve bakanlann da uğurlamak için uça-
ğa gittiklerini söyleyen telefondaki
şahıstan başbakanın özel kalem mü-
dürünü hemen telefona çağırmasını
istedim. Bir müddet bekledıkten sonra
özel kalem müdürünün telefondan se-
si geldi.
-Buyurun, ben Kemal Gücüyener.
-Kemal Bey, ben Ecmel. Kıbns'ta
Makarios'a karşı hükümet darbesi ol-
du. Başbakana hemen haber verin.
-Hasan Işık Bey yanımda, ona vere-
yim, anlaün.
Dışişleri bakan vekiline vaziyeti an-
lattım. Bu arada Lefkoşa büyükelçili-
ğimizden gelen yeni bir mesaj daha
vardı. parbeciler Makarios'un öldü-
ğünü bildiriyorlardı. Onu da söyle-
dim. Arkadan telefonu bir başkası
aldı.
IVapım açıldı, içeriye giren
genç bir arkadaş elindeki
kırmızı renkli açık telgrafı
önüme koydu. Lefkoşa
büyükelçiüğimizden gelen bu
telgrafta Büyükelçi Asaf
İnhan şöyle diyordu:
İ J u sabah 08.30 civannda
Rum kesiminde bomba sesleri
ve makineli tüfek atışlan
arasında Rum polisinin alarm
veren siren düdükleri
işitilmiştir. Hadisenin Türk
kesimine yakın bulunan
başpiskoposluk binası
etrafında cereyan ettiği
tahminplunmaktadır. Rum
radyosunun yayını kesilmiş,
arkasından Yunan milli marşı
ile anonssuz devam etmiştir.
Dış dünya ile teleks ve telefon
irtibatının kesildiği intibaı
alınmaktadır.
Sekreter hanımlardan bana
hemen Hasan Esat Işık'ı
bulmalannı istedim. Dışişleri
Bakanı Turan Güneş Pekin'e
gitmişti ve Milli Savunma
Bakanı bizim bakanlığa
vekâlet ediyordu.
-Ben Bülent Ecevit, Ecmel Bey, de-
di.
Başbakan'a da durumu bildirdim ve
şimdilik elimizdeki bügikrin bunlar-
dan ibaret olduğunu söyledim.
Telefon görüşmemiz böylece niha-
yetlendi.
Epeyce heyecanlı anlar yaşamıştık,
ama sonunda haberi ulaştırabilmiş-
tim.
3K ~~
Hasan Işık'ın Etimesgut'tan doğru-
ca bizim bakanlığa gelmesini bekledik.
Bu arada Genelkurmay Harekât
Başkanlığı ile İstihbarat Başkanbğı'na
telefon ederek, Dışişleri Bakanlığı'nda
durumu gözden geçirmek için, Kıbns
Koordinasyon Komitesi olarak top-
lanmamızı teklifettim. "3 K" diyead-
landınlan bu komite Kıbns meselesi-
nin askeri ve siyasi vecheleriyle birlikte
gözden geçirilmesi için kurulmuştu.
Haluk Bayülken'in Dışişleri Bakanlığı
sırasında Kıbns Dairesi ile Genelkur-
may Başkanlığı'nın ilgili birimleri ay-
larca süren müşterek çakşmalan neti-
cesinde Kıbns'ta Rumlar larafından
yaraülabilecek emrivakiler ve Enosis'e
yönelik muhtemel gelişmeler karşısın-
da Türkiye'nin hareket tarzının ne
olması gerektiğini aynntılanyla tespit
etmiş ve bu çalışmanın sonucunu bir
devlet politikası haline getirecek şekil-
de Milli Güvenlik Kuralu'ndan geçir-
miştik.
Bu politikada Kıbns'ta Rumlar ara-
sında vuku bulacak çatışmalar, bu ça-
tışmalann Rum toplumu içinde kal-
ması veya Türk toplumuna da sirayet
etmesi gibi ihtimallerden Rumlarca
gizli veya açık hükümet darbesi yoluy-
la Enosis'in gerçekleştirilmesine kadar
bütün ihtimaller tespit edilerek, bu ih-
timaller karşısında Türkiye'nin ne şe-
kilde hareket edeceği, uçak uçurma ve
bombardıman gibi sınırlı polis hareke-
tinden müdahaleye kadar olmak üze-
re, aynntılanyla kâğıt üzerine dökül-
müştü.
Bu çahşmalarda yardımcılanmdan
Tuncer Topur'un büyük emeği geçti-
ğini burada belirtmeyi bir görev adde-
derim. Binaenaleyh hazırlıksız değil-
dik. Kıbns'ta öngördüğümüz bir hal
vuku bulmuştu. Şimdi bunu kıymet-
lendirip hangi hareket tarzını hükü-
mete tavsiye edeceğjmizi saptamalıy-
dık. Bu çalışmalan boşuna yapmamış-
tık. Dışişkri Bakanlığı'nda toplanma-
mızı istememdeki amacım buydu.
Hasan Işık, Etimesgut'tan doğruca
Dışişleri Bakanlığı'na geldi. Lefkoşa'-
dan haberler gelmeye devam ediyor-
du. Makarios'un ölümü hakkında
birbirini tutmayan haberler ahyorduk.
Hasan Işık, Bakanlar Kurulu'nun
toplanacak durumu gözden geçirece-
ğini söyledi.
Genelkurmay BaşkanhğTndan ge-
len general ve albaylar da dışişlerinin
büyük komisyon salonunda Dışişleri
Bakanlığı Genel Sekreteri ve diğer ba-
kanbk ilgilileriyle toplanmışlardı.
Bu toplantıya katılabilmek için ben
vakit bulamıyordum. Onlar bu top-
lanu>ı sürdürürken ben de Hasan Işık
ile Bakanlar Kurulu salonunda o sıra-
da Ankara'da olan bakanlarla bir ara-
ya geldik. Salonda altı veya yedi ba-
kan vardı. Bakanlann çoğu Ankara
dışındaydılar veya ancak bu kadan
bulunabilmişti. 2AXZ saat 13.00'e geli-
yordu ve öğle haberlerine yetişürilmek
üzere bir hükümet bildirisi hazırlana-
caktı. Bildirinin esaslanm Hasan Işık
tespit etti. Kıbns'ta vuku bulan olay
karşısında Türkiye'nin ve Türk ce-
maatinin haklannın korunacağını te-
yit eden bu bildiriyi dışişleri bakan
vekili bana dikte etti.
Bence bu bildiri biraz hafif idi ve
olayın ağır havasıyla uyumlu değildi.
ama öğle haberlerine de beş dakika
vardı, onun için işin gecikmesine sebep
olacak bir durum yaratmak isteme-
dim. Bununla beraber bildiri hakkın-
daki bu görüşümü daha sonra Hasan
Işık'a söyledim ve kendisinin bildiğim
sert karakterine bu bildiriyi pek yakış-
tıramadığımı ifadeden geri kalmadım.
Bildiriyi öğle haberlerine yetiştirdik
ve haber bülteninde okundu.
Bakanlar Kurulu'nda başbakanın
Afyon'dan sonra gideceği Denizli'ye
geçmeyerek Ankara'ya dönmesi uy-
gun görüldü. Denizli'yi telefonla ara-
dım ve bulduğum vali muavinine
Kıbns'ta vuku bulan olay nedeniyle
başbakanın Denizli'ye gelmeyeceğini,
seyahatıni yanda bırakarak Afyon'-
dan Ankara'ya döneceğini Denizli
halkına duyurmasmı söyledim.
Sonra Dışişleri Komisyon salonun-
daki toplanuya çıküm.
Uzun masanın başında Hasan Işık
oturuyordu. Sağına düşen tarafta
yüksek rütbeli subaylar, solunda Dı-
şişlen mensuplan sıralanmışü. Bizden
Genel Sekreter İsmail Erez, Siyasi İşler
Genel Müdürü İsmail Soysal ve Karşı-
hklı Güvenlik İşlerı Genel Müdürü
Ercüment Yavuzalp vardı. Yavuzalp'-
in yanına oturdum. Durumu gözden
geçiriyor ve vaziyetin değerlendirilme-
sini yapıyorduk.
Bize göre olan biten gizli bir Enosis
idi. Dışişleri Bakan Vekili Etimesgut'-
tan dönmeden önce odama gelen ge-
nel sekretere vaziyeti anlatmış ve
kendi değerlendirmemi yapmıştım.
Makarios'un yerine "Türk Kasabı"
diye anılmakla övünen Nicos Samp-
son getirilmişti. Kıbns'ta olan biten
benim kanıma göre gizli Enosis'ten
başka bir şey değildi. Bu görüşüme ka-
tıldı. Daha sonra gelen Ercüment Ya-
vuzalp ve eski Dışişleri Bakanı Haluk
Bayülken de bu görüşümü tereddüt-
süz paylaşülar. Kıbns poliükasmı tes-
pit eden kâğıtlar Haluk Bayülken'in
bakanbğı sırasında hazırlanrnış oldu-
ğu için o, durumu ayna gibi görebili-
yor ve görüşümü destekliyordu.
Dışişlerindeki toplantıda Hasan
Işık bizim tarafı pek konuşturmak is-
temeyen bir davranış içindeydi. Ercü-
ment Yavuzalp yeniden söz almak
istediğinde kendisini ikinci kez konuş-
turmak istemedi. Direnmek suretiyle
sonuç alabildi. Subaylar hiç ses çıkar-
mıyorlardı. Milli Savunma Bakanı
Hasan Işık'ın görüşmelere vermek is-
tediği istikameti ve görüşmelerdeki
tutumunu beğenmedim. İşin sürünce-
mede kalmasını tercih eder tarzda ha-
reket ediyordu. Oysa bu toplantıdan
bir karann veya hiç olmazsa bir tema-
yülün çıkması gerekiyordu. Durum-
dan endişe ettim ve son bir defa söz
almak gereğini hissederek özetle şun-
lan söyledim:
-Türkiye'nin, önüne buiunmaz bir fir-
sat çıkm^ör. Makarios'a karşı yaptlan
darbe, uluslararası alanda bu şahsa bes-
lenen sempatiyi Türkiye'nin yanına
çekecektir. Kıbns ihtilafının hiçbir dev-
resinde Türkiye'nin önüne bu derece
eherişli şartlarla bir fırsat çıkmamtştır.
Bu fırsat kaçırılırsa, bu fırsalı kaçıran-
ları tarih hiçbir zaman affetmeyecektir.
Kıbrıs'ta olan gizli EnosLs'tir. Türkiye
duruma süratk müdahale etmelidir.
Bunlan büyük heyecan içinde veeli-
mi masaya vurarak ifade ettiğimi son-
radan bana söylediler. Ben pek hatır-
lamıyorum. Yalnız o günden kalma
unutamayacağım şey toplantıdan ay-
nhrken kulağıma fısıldanan sözlerdi.
Varol Barutçu
MAKARİOS VE NtKOS SAMPSON - Kıbrts Curnhurbaşkanı Başpisko-
pos Makarios. 15 Temmuz 1974'te kendisini deviren •Yunan Cuntası'nın
kukiası Nikos Sampson ile. lyi günkrinde kolkola.
Toplantı salonunun kapısında su-
baylar veda için yanağımı öperken
kulağıma "Varol Barutçu", "Yaşa
Barutçu" diyorlardı. Bana daha son-
ralan bazı Dışişleri mensubu tarafin-
dan iletilenlere göre bunlann içinde
daha sonra korgeneralliğe kadar yük-
selen bir albay, Genelkurmay Başkanı
Semih Sancar'a o günü anlaurken, be-
nim için "Türkiye'de analar artık böy-
le evlat doğurmuyor" diyecek kadar
ileri gitmiş.
O gün Dışişleri Bakan Vekili beni
bir hayli hırpaladı. Kendisine büyük
saygı ve sevgim olduğunu bildiği için
olacak, sözlerini ağtrlaşürmaktan bel-
ki fazla bir beis de görmüyordu. Ben
de kendisiyle olan eski hukukumuza
güvenerek sözlerinin altında kalmayıp
cevap veriyordum. Hasan Işık bu de-
rece önemli bir günde Dışişleri Bakanı
Turan Güneş'in Ankara'dan çok uzak
kalmasını kabul edemiyordu ve bana
devamlı olarak "Ne diye beline sanl-
madın?" diyerek serzenişte bulunu-
yordu. Sorumlu Daire Başkanı olarak
Turan Güneş'in o günlerde dış seyaha-
te gjtmesinden beni suçlu görüyordu.
Oysa Kıbns'ta bir şeyler olacağını
seziyorduk ama bunun gününü nasıl
tespit edebilirdik. Makarios Yunan
Cuntası'na mektup göndermiş ve Kıb-
ns'taki Yunan askerlerinin geri çekil-
mesi için Yunanistan'a adeta ültima-
tom vermişti. 2 Temmuz 1974 tarihini
taşıyan bu mektuptan önceki aylar
içinde de Rum toplumu içinden kaynı-
yordu. Hükümet darbesi şayialan o
zamandan beri devam ediyordu. Hat-
ta bir defasında bu şayialar o kadar
kuvvet kazanmıştı ki, Sovyetler Birliği
Atina'da şiddetli bir girişimde bulun-
muştu. Ayru girişimi, değişik ölçülerde
olmak üzere, Washington, Londra ve
Ankara'da da yapmışü.
Kıbns politikasını tespit ettikten
sonra Kıbns'taki gelişmeleri takip için
Genelkurmay'da sivil ve askeri kanat
olarak yaptığımız Koordinasyon Ko-
mitesi toplantılannda vaziyeti zaman
zaman değerlendirirdik. Makarios'un
Yunan Devlet Başkanı General Gizi-
kis'e malum mektubunu gönderme-
sinden tam bir gün önce 1 Temmuz
1974 tarihinde yapılan Kıbns Koordi-
nasyon Komitesi'nde durumu aynen
şöyle değerlendirmiştim:
"Bugün bir değerlendirme yapıla-
cak olursa, Kıbns konusunda Atina
ile Makarios arasında derin bir çatış-
ma olduğu söylenebiür. Makarios'un
bu çatışma sonunda başan şansı var
mı sorusunu bugünkü görünüme ba-
karak olumlu cevaplamak mümkün-
dür. Bildiğiniz gibi 29 haziran günü
darbe haberi çıktı. Makarios'u öldür-
meyi başardıklannı bir an için kabul
etsek bile Kıbns Rum toplumuna hâ-
kim olabilirler mi? Doğal olarak bir
kukla lider bulacaklardır. Ancak bu
kişinin Kıbns Rumlannı kendi etra-
fında toplama şansının ne olduğu bu-
günden kolaylıkla kestirilemez. Ada'-
da göz önüne alınması gereken bir
önemli unsur da komünistlerdir. Bun-
lann bir Yunan darbesini hoşnutlukla
karşılayabileceklerini düşünmek çok
zor. Bunun ötesinde üzerinde durul-
ması gereken bir nokta da gerçekleşti-
rilecek bir darbenin örtülü Enosis
anlamına geleceğidir ki, buna karşı da
hanrlıklı olmamız gerekir ve böyle bir
durum ortaya çıkar çıkmaz müdahale
etmemiz zorunlu olacaktır."
SCTRECEK
POIİITKA VE OTESI
MEHMEDKEMAL
İklim Değişir...
Sezen Aksu'nun Gülümse' kasetini dinlediğim zaman
çok hoşlanmıştım. "Bir kedim bile yok, anlıyor musun" di-
ye soruyor, "Iklim değişir, Akdeniz olur, gülümse" diye
bitiriyordu. Sezen Aksu, böyle güzel şiirleri nereden bulur,
nasıl ezgiye döker, şaşıyordum. Ezgiye gelecek şiir bul-
manın çok zor olduğunu söylerler.
Antalya'da yayımlanan "Aylık Sanat, Edebiyat ve Kültür
Dergisi - Kırkmerdiven'de şair Metin Demirtaş'ın yazısını
okuyuncaya değin bu güzel türküyü kimin yazdtğını bilmi-
yordum. Dahası, Metin Albok'un sanıyordum. Sezen Aksu,
bir söyleşisinde Metin Altok'u andığı için yakıştırıyordum.
Değilmiş, Kemal Burkay'tnmış. Metin Demirtaş'ın yazısın-
dan bu anlaşılıyor. Sahibini öğrendiğimiz nefis şiiri yaza-
lırtv.
Hadi gülümse bulutlar gitsin
Işçiler iyi çalışsın, gülümse
Yoksa ben nasıl yenilenirim?
Belki bir şehre bir film gelir
Bir güzel orman olur yazılarda
Iklim değişir, Akdeniz olur, gülümse.
Sazlarım vardı, ırmaklanm vardı çok
Çakıl taşlarım vardı benim
Ama sen başkasın, anlıyor musun?
Tut ki karnım acıktı, anneme küstüm
Tüm şehir bana küstü
Bir kedim bile yok, anlıyor musun?
Iklim değişir, Akdeniz olur. Gülümse
Bu güzel şiirin şairi için Metin Demirtaş şunları söylü-
yor "Gülümse üstüne birçok yayın organında Sezen Aksu
ile söyteşiler yapıldı. Söyleşi yapanlardan biri çıkıp, 'Kim-
dir bu şair' gibi bir soru yöneltmedi. Sezen Aksu da bir
incelik gösterip şairin adını anmadı. Oysa Gülümse' hem
kasetin hem de kaseti sürükleyen türkünün adıydı. Meh-
med Kemal'in 15 Nisan 1992 günkü Cumhuriyet'te yayım-
lanan yazısındaki atlamayı' bir dalgınlık sayıyorum. (...)
Mehmed Kemal bağışlasın, bir başkası unutabilir. Ama bir
şair, bir şairi unutabilir mi?"
Unutamaz.
Şiirin Kemal Burkay'a ait olduğunu bilmiyordum ki unu-
tayım. Şimdi öğrendim nefis şiirin şairini. "Şairler ve Ya-
zarlar Sözlüğü"nde Şükran Kurdakul şu bilgileri veriyor
"Şair, 1937deTunceli'nin Kızılkale köyündedoğdu. OT-
taöğrenimini Akçadağ Köy Enstitüsü'nde, yükseköğreni-
mini bir süre öğretmenlikten sonra Ankara Hukuk Fakül-
tesi'nde tamamladı (1960). Muhasebe memurluğu,
kaymakam vekilliği, Ingilizce öğretmenliği, avukatlık yap-
tı. Varlık, Forum, Sesimiz, Dost dergilerinde yaytmladığı
şiirlerle tanınan Burkay, Yeni Akış dergisinde çıkan (1967)
bir makalesinin Ceza Yasası'nın 142. maddesine aykırı
görülmesi yüzünden dört ay tutuklandı; sonunda aklandı.
Vatan gazetesinde tefrika edilen bir romanı var: Yaşamın
ötesinde. Şiir kitapları: Prangalar (1967), Dersim (1975)."
Başından türlü serüvenler geçen şairi bir de bundan sonra
okuyun. Dergide (Kırkmerdiven) kitaba adını veren uzun-
ca bir şiiri var. Size onu da sunmak isterdim ama yerim
dar. Gene de birkaç dizesini sunmak isterim:
Ben ki yalnızca sevmek isterdim
Sizi, kırları, yaz akşamlannı
Bir kadın eli gibi geçsin
İsterdim saçlarından rüzgâr
Bir Hasan var orda, dağ köylerinde
Daha hiç okşanmamış
Bir Elif var, saçları taranmamış
Trahomsuz büyüsünler isterdim
Oyleyse nedir bu prangalar?
Kemal Burkay, Metin Demirtaş'ın Posta Caddesi'n-
den arkadaşı, Zafer Han'ın çat katından penceresi Hacı
Doğan damlarına bakan odada ucuz Çubuk şarabı içip şi-
irler okurlarmış... Posta Caddesi'ni kim bilmez! Küçük içki
evlerinin bulunduğu cadde... Orhan Veli, Cahit Sıtkı, Fethi
Giray, Ahmet Muhip'ten tutun nice şairlerin uğrağı olmuş-
tur. Kürdün Meyhanesi, Şükran, Palabıyık buradaydı. Bu
caddenin şiiri, romanı, anıları yazılmıştır. Sadece birkaçını
ben yazdım.
Anılar olmasa, anılar yazılmasa Kemal Burkay'ın bu
caddelerde dolaştığını nereden bilecektik?..
BULMACA
1
2
3
4
5
6
:
9
1 2 3 4
I |
H
İ
5 6 7
1rrı
8 9
1H
SOLDAN SAĞA:
1/ Yönetmenliğini
Metin Erksan'ın
yaptığı, 1963 Berlin
Film Şenligi'nde
"Altın Ayı" Odülü'-
nü kazanan film. 2/
Ürenin kanda birik-
mesi sonucu ortaya
çıkan hastalık... Ya-
pısına girdiği sözcü-
ğe "yeni" anlamı ka-
tan yabana önek. 3/
Radyumun simge-
si... Iran'da bir kent.
4/ Dinsel tören... Su.
5/ Uluslararası Para
Fonu'nun simgesi:.. Belli bir bölge-
de yaşayan hayvanlann tümü. 6/ Mis
keçisine benzer bir hayvan... Mısır
1
ın plaka işareti. 7/ Tutsak... Eski ve
bilinmeyen bir tarihi anlatmakta kul-
lanılan deyim sözü. 8/ tlave... Hıris-
tiyanlarda, tsa'run vucudunu ekmek
ve kanıru şarap olarak simgeleyen tö-
ren. 9/ Gezegen... Konut.
YUKARTOAN AŞAĞIYA
1/ Kesilen kumasın kenarına, iplik-
lerinin atmaması için yapılan çapraz ve seyrek dikiş. 2/ Sınır
nişanı... örnek almacak söz. 3/ Tavlada bir sayı... Bir kıta. 4/
Eski Türklerde çocuklan koruyan tannça... Kromun simgesi.
5/ Yersiz ve zamansız davranışlarda bulunan kimse... Eylemleri
olumsuz yapmakta kullanılan ek. 6/ Kars yakınlanndaki ünlü
harabe yeri... ödeşme, razı olma. 7/ Güney Amerika'daki dağ
sırasv... Başkan. 8/ Osmanlılar devrinde sipahilerin aldığı en bü-
yük tımar... Selenyum elementinin simgesi. 9/ Uygun bulma,
tasdik... Hayvanı avcuığa alıştuina işi.
T.C.
POZANTI ASLtYE HUKUK
MAHKEMESİ
Sayı: 1991/185
Davacı Ziya Sümengen vekili Av. H. Kamil Ince tarafından dava-
lı Mithat Kunul aleyhine açmış olduğu hOkmen tescil davasının ya-
pılan açık duruşmasında verilen ara karan gereğince:
Davalı Mithat Kunul adına çıkartüan davetiyenin büa tebliğ mah-
kememize iade edildiği, zabıtaca tahkikat ve araştırmalan ile de teb-
liğe yarar adıesi tespit edüemediğinden adına ilanen tebligat
yapılmasına karar verilmişür.
Verilen karar gerejince davalı Mithat Kurtul'un 18.9.1992 günü
saat 09.00'da mahkememizde hazır bulunması, duruşmaya gelmedi-
ği, kendisini bir vekille de temsil ettirmedigi takdirde HUMK'nun
509 ve 510. maddeleri uyannca dunışmalara gıyabında devam olu-
nacağı ve gıyabında karar verileceği davacı dilekçesi yerine kaim ol-
mak uzere ilanen tebliğ olunur.
Basın: 48909