15 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 20 TEMMUZ1992 PAZARTESl 12 DIZIYAZI Nicos Sampson 15 Temmuz 1974 Pazartesi günü mesaiye darbe yaparak başladı, Makarios'u devirdi Âda üstüne çökensis: Enosis . D i z e göre olan biten gizli bir Enosis idi. Dışişleri Bakan Vekili Etimesgut'tan dönmeden önce odama gelen genel sekretere vaziyeti anlatmış ve kendi değerlendirmemi yapmıştım. Makarios'un yerine "Türk Kasabı" diye anılmakla öyünenNicos Sampson getirilmişti. Kıbns'ta olanbitenbenim kanıma göre gizli Enosis'ten başka bir şey değüdi. Bu görüşüme katildı. Daha sonra gelen Ercüment Yavuzalp ve eski Dışişleri Bakanı Haluk Bayülken de bu görüşümü tereddütsüz paylaştılar. K H V • I B A E R R S I S B A R I E K A T O N R A S ş I I IECMELBARUTÇU — 1 — Ciunlerden pazartesıydı. Masa tak- vimimin üzerindeki yaprak 15 Tem- muz 1974'e dönmüştü. Her zamanki gibi, yine sabah gazetelerini okuyarak günlük mesaime başlamışum. Gazete- leri bitirmiş, günlük şifre ve telgraflan okumuştum. Vakit ilerlemişti. Kapım açıldı, içeriye giren genç, bir arkadaş elindeki kırmızı renkli açık telgrafı önümc koydu. ; Lefkoşa büyükelçiliğimizden gelen 'bu telgrafia Büyükelçi Asaf İnhan ay- 'nen şöyle diyordu: ! "Bu sabah 08.30 civannda Rum ke- siminde bomba sesleri ve makineli tü- fek atışlan arasında Rum polisinin alarm veren aren düdükleri ışıtılmış- tir. Hadisenin Türk kesimine yakın bulunan başpiskoposluk bınası etra- fında cereyan ettiğı tahmin olunmak- tadır. Bazı Rum zırhlı birliklerinin hareket halinde olduğu ve Yunan Alayı'nın da kampından çıktığı haber- leri dolaşmaktadır. Çatışmanın ma- halli olup olmadığı ve vüsati ile doğru- luk derecesi tahkik edilmeye çalışıl- maktadır. Rum radyosunun yayını kesilmiş, arkasından Yunan millı mar- şı ile anonssuz devam etmiştir. Dış dünya ile teleks ve telefon irtibatının kesildiği intibaı alınmaktadır. Saat 09.00 olduğu şu sıralarda auşlann de- vam ettiği işiülmekte, başpiskoposluk binası üzerinde dumanlar görülmekte- dir. Gelişmeler an be an bilgilerinize sunu- lacakür. Radyo bir aralık adada Yunan ru- hunun canlandığını bildirerek marşla- ra devam etmıştir." Saaüme bakum, 10.30. Telgraf Lef- koşa'dan 09.10'da çekilmişti. Telsiz servisimizden 10.25'te çıkrruş ve daire- mize hemen intikal etmişti. Sekreter hanımlardan bana hemen Hasan Esat Işık'ı bulmalannı istedim. Dışişleri Bakanı Turan Güneş Pekin'e gjtmişti ve Milli Savunma Bakanı bizim ba- kanlığa vekâlet ediyordu. Sekreter hanım telefona cevap ala- mıyordu. Milli Savunma Bakanfnın özel kalemi devamlı meşgul çalıyordu. Biraç defa denedi fayda etmedi. Baka- nın direkt telefonunu aramasını söy- ledim. Üst üste denedi o da cevap vermiyordu. Telefonlar açümıyor Aksilik bu ya telefonlar bir türlü açdmıyordu. MilÛ Savunma Bakanhğı'nın sant- ralinden özel kalem müdürüne haber vermelerini, acil bir iş için bakanı ara- dığımızdan telefonu meşgul etmeme- lerini istedim. Neden sonra bakanın yerınde olmayabileceği aklımıza geldi. Başbakan Afyon'a gidiyordu, bakan- lann onu uğurlamak için Etımesgut Havaalanı'na gitmiş olmalan muhte- meldi. Başbakanın uçağının 11 .OO'de hareket edeceğini haber verdiler. Baş- bakanı durumdan haberdar edebil- mek için 15 dakika kadar vaktimız kalmıştı. Etimesgut'un telefonunu bulduk, ama aksilik burada da kendi- nı gösterdi, numara bir türlü düşmü- yordu. Bu sırada Lefkoşa'dan ikinci bir telgraf gekli. Bunda şöyle deniyordu: "Rum radyosunun 09.15 haberi aşağıda: Milli Muhafız Ordusu müdahale ederek Kıbns Rumluğunu iç savaştan kururauşür. Herkes herhangi bir mu- kavemet göstermekten kaçınmaya davet edilmektedir. Az sonra olağa- nüstü bir bildiri yayınlanacaktır." Genelkurmay Istihbarat Başkanı Korgeneral Recai Engin'i telefonla aradım. Kıbns'taki durumu kendisine anlattım. Onlann haberi yoktu. Vazi- yeti benden işitiyorlardı ilk defa. Ge- nelkurmayın Etimesgut ile daha kolay temas sağlayabileceğini düşünerek, mümkünse haberi kendi kanallanyla Etimesgut'a ulaştırmalannı rica etüm. 'Ben Bülent Ecevit' Tam bu sırada sekretCT hanım Eti- mesgut'u bulduğunu söyledi. Telefo- nu kaptım, karşımdakine başbakan ile acele görüşmem gerektiğini söyledim. Olmazsa Milli Savunma Bakanı'nı te- lefona çağırmalannı istedim. Başba- kanın uçağa binmek üzere aynldığını ve bakanlann da uğurlamak için uça- ğa gittiklerini söyleyen telefondaki şahıstan başbakanın özel kalem mü- dürünü hemen telefona çağırmasını istedim. Bir müddet bekledıkten sonra özel kalem müdürünün telefondan se- si geldi. -Buyurun, ben Kemal Gücüyener. -Kemal Bey, ben Ecmel. Kıbns'ta Makarios'a karşı hükümet darbesi ol- du. Başbakana hemen haber verin. -Hasan Işık Bey yanımda, ona vere- yim, anlaün. Dışişleri bakan vekiline vaziyeti an- lattım. Bu arada Lefkoşa büyükelçili- ğimizden gelen yeni bir mesaj daha vardı. parbeciler Makarios'un öldü- ğünü bildiriyorlardı. Onu da söyle- dim. Arkadan telefonu bir başkası aldı. IVapım açıldı, içeriye giren genç bir arkadaş elindeki kırmızı renkli açık telgrafı önüme koydu. Lefkoşa büyükelçiüğimizden gelen bu telgrafta Büyükelçi Asaf İnhan şöyle diyordu: İ J u sabah 08.30 civannda Rum kesiminde bomba sesleri ve makineli tüfek atışlan arasında Rum polisinin alarm veren siren düdükleri işitilmiştir. Hadisenin Türk kesimine yakın bulunan başpiskoposluk binası etrafında cereyan ettiği tahminplunmaktadır. Rum radyosunun yayını kesilmiş, arkasından Yunan milli marşı ile anonssuz devam etmiştir. Dış dünya ile teleks ve telefon irtibatının kesildiği intibaı alınmaktadır. Sekreter hanımlardan bana hemen Hasan Esat Işık'ı bulmalannı istedim. Dışişleri Bakanı Turan Güneş Pekin'e gitmişti ve Milli Savunma Bakanı bizim bakanlığa vekâlet ediyordu. -Ben Bülent Ecevit, Ecmel Bey, de- di. Başbakan'a da durumu bildirdim ve şimdilik elimizdeki bügikrin bunlar- dan ibaret olduğunu söyledim. Telefon görüşmemiz böylece niha- yetlendi. Epeyce heyecanlı anlar yaşamıştık, ama sonunda haberi ulaştırabilmiş- tim. 3K ~~ Hasan Işık'ın Etimesgut'tan doğru- ca bizim bakanlığa gelmesini bekledik. Bu arada Genelkurmay Harekât Başkanlığı ile İstihbarat Başkanbğı'na telefon ederek, Dışişleri Bakanlığı'nda durumu gözden geçirmek için, Kıbns Koordinasyon Komitesi olarak top- lanmamızı teklifettim. "3 K" diyead- landınlan bu komite Kıbns meselesi- nin askeri ve siyasi vecheleriyle birlikte gözden geçirilmesi için kurulmuştu. Haluk Bayülken'in Dışişleri Bakanlığı sırasında Kıbns Dairesi ile Genelkur- may Başkanlığı'nın ilgili birimleri ay- larca süren müşterek çakşmalan neti- cesinde Kıbns'ta Rumlar larafından yaraülabilecek emrivakiler ve Enosis'e yönelik muhtemel gelişmeler karşısın- da Türkiye'nin hareket tarzının ne olması gerektiğini aynntılanyla tespit etmiş ve bu çalışmanın sonucunu bir devlet politikası haline getirecek şekil- de Milli Güvenlik Kuralu'ndan geçir- miştik. Bu politikada Kıbns'ta Rumlar ara- sında vuku bulacak çatışmalar, bu ça- tışmalann Rum toplumu içinde kal- ması veya Türk toplumuna da sirayet etmesi gibi ihtimallerden Rumlarca gizli veya açık hükümet darbesi yoluy- la Enosis'in gerçekleştirilmesine kadar bütün ihtimaller tespit edilerek, bu ih- timaller karşısında Türkiye'nin ne şe- kilde hareket edeceği, uçak uçurma ve bombardıman gibi sınırlı polis hareke- tinden müdahaleye kadar olmak üze- re, aynntılanyla kâğıt üzerine dökül- müştü. Bu çahşmalarda yardımcılanmdan Tuncer Topur'un büyük emeği geçti- ğini burada belirtmeyi bir görev adde- derim. Binaenaleyh hazırlıksız değil- dik. Kıbns'ta öngördüğümüz bir hal vuku bulmuştu. Şimdi bunu kıymet- lendirip hangi hareket tarzını hükü- mete tavsiye edeceğjmizi saptamalıy- dık. Bu çalışmalan boşuna yapmamış- tık. Dışişkri Bakanlığı'nda toplanma- mızı istememdeki amacım buydu. Hasan Işık, Etimesgut'tan doğruca Dışişleri Bakanlığı'na geldi. Lefkoşa'- dan haberler gelmeye devam ediyor- du. Makarios'un ölümü hakkında birbirini tutmayan haberler ahyorduk. Hasan Işık, Bakanlar Kurulu'nun toplanacak durumu gözden geçirece- ğini söyledi. Genelkurmay BaşkanhğTndan ge- len general ve albaylar da dışişlerinin büyük komisyon salonunda Dışişleri Bakanlığı Genel Sekreteri ve diğer ba- kanbk ilgilileriyle toplanmışlardı. Bu toplantıya katılabilmek için ben vakit bulamıyordum. Onlar bu top- lanu>ı sürdürürken ben de Hasan Işık ile Bakanlar Kurulu salonunda o sıra- da Ankara'da olan bakanlarla bir ara- ya geldik. Salonda altı veya yedi ba- kan vardı. Bakanlann çoğu Ankara dışındaydılar veya ancak bu kadan bulunabilmişti. 2AXZ saat 13.00'e geli- yordu ve öğle haberlerine yetişürilmek üzere bir hükümet bildirisi hazırlana- caktı. Bildirinin esaslanm Hasan Işık tespit etti. Kıbns'ta vuku bulan olay karşısında Türkiye'nin ve Türk ce- maatinin haklannın korunacağını te- yit eden bu bildiriyi dışişleri bakan vekili bana dikte etti. Bence bu bildiri biraz hafif idi ve olayın ağır havasıyla uyumlu değildi. ama öğle haberlerine de beş dakika vardı, onun için işin gecikmesine sebep olacak bir durum yaratmak isteme- dim. Bununla beraber bildiri hakkın- daki bu görüşümü daha sonra Hasan Işık'a söyledim ve kendisinin bildiğim sert karakterine bu bildiriyi pek yakış- tıramadığımı ifadeden geri kalmadım. Bildiriyi öğle haberlerine yetiştirdik ve haber bülteninde okundu. Bakanlar Kurulu'nda başbakanın Afyon'dan sonra gideceği Denizli'ye geçmeyerek Ankara'ya dönmesi uy- gun görüldü. Denizli'yi telefonla ara- dım ve bulduğum vali muavinine Kıbns'ta vuku bulan olay nedeniyle başbakanın Denizli'ye gelmeyeceğini, seyahatıni yanda bırakarak Afyon'- dan Ankara'ya döneceğini Denizli halkına duyurmasmı söyledim. Sonra Dışişleri Komisyon salonun- daki toplanuya çıküm. Uzun masanın başında Hasan Işık oturuyordu. Sağına düşen tarafta yüksek rütbeli subaylar, solunda Dı- şişlen mensuplan sıralanmışü. Bizden Genel Sekreter İsmail Erez, Siyasi İşler Genel Müdürü İsmail Soysal ve Karşı- hklı Güvenlik İşlerı Genel Müdürü Ercüment Yavuzalp vardı. Yavuzalp'- in yanına oturdum. Durumu gözden geçiriyor ve vaziyetin değerlendirilme- sini yapıyorduk. Bize göre olan biten gizli bir Enosis idi. Dışişleri Bakan Vekili Etimesgut'- tan dönmeden önce odama gelen ge- nel sekretere vaziyeti anlatmış ve kendi değerlendirmemi yapmıştım. Makarios'un yerine "Türk Kasabı" diye anılmakla övünen Nicos Samp- son getirilmişti. Kıbns'ta olan biten benim kanıma göre gizli Enosis'ten başka bir şey değildi. Bu görüşüme ka- tıldı. Daha sonra gelen Ercüment Ya- vuzalp ve eski Dışişleri Bakanı Haluk Bayülken de bu görüşümü tereddüt- süz paylaşülar. Kıbns poliükasmı tes- pit eden kâğıtlar Haluk Bayülken'in bakanbğı sırasında hazırlanrnış oldu- ğu için o, durumu ayna gibi görebili- yor ve görüşümü destekliyordu. Dışişlerindeki toplantıda Hasan Işık bizim tarafı pek konuşturmak is- temeyen bir davranış içindeydi. Ercü- ment Yavuzalp yeniden söz almak istediğinde kendisini ikinci kez konuş- turmak istemedi. Direnmek suretiyle sonuç alabildi. Subaylar hiç ses çıkar- mıyorlardı. Milli Savunma Bakanı Hasan Işık'ın görüşmelere vermek is- tediği istikameti ve görüşmelerdeki tutumunu beğenmedim. İşin sürünce- mede kalmasını tercih eder tarzda ha- reket ediyordu. Oysa bu toplantıdan bir karann veya hiç olmazsa bir tema- yülün çıkması gerekiyordu. Durum- dan endişe ettim ve son bir defa söz almak gereğini hissederek özetle şun- lan söyledim: -Türkiye'nin, önüne buiunmaz bir fir- sat çıkm^ör. Makarios'a karşı yaptlan darbe, uluslararası alanda bu şahsa bes- lenen sempatiyi Türkiye'nin yanına çekecektir. Kıbns ihtilafının hiçbir dev- resinde Türkiye'nin önüne bu derece eherişli şartlarla bir fırsat çıkmamtştır. Bu fırsat kaçırılırsa, bu fırsalı kaçıran- ları tarih hiçbir zaman affetmeyecektir. Kıbrıs'ta olan gizli EnosLs'tir. Türkiye duruma süratk müdahale etmelidir. Bunlan büyük heyecan içinde veeli- mi masaya vurarak ifade ettiğimi son- radan bana söylediler. Ben pek hatır- lamıyorum. Yalnız o günden kalma unutamayacağım şey toplantıdan ay- nhrken kulağıma fısıldanan sözlerdi. Varol Barutçu MAKARİOS VE NtKOS SAMPSON - Kıbrts Curnhurbaşkanı Başpisko- pos Makarios. 15 Temmuz 1974'te kendisini deviren •Yunan Cuntası'nın kukiası Nikos Sampson ile. lyi günkrinde kolkola. Toplantı salonunun kapısında su- baylar veda için yanağımı öperken kulağıma "Varol Barutçu", "Yaşa Barutçu" diyorlardı. Bana daha son- ralan bazı Dışişleri mensubu tarafin- dan iletilenlere göre bunlann içinde daha sonra korgeneralliğe kadar yük- selen bir albay, Genelkurmay Başkanı Semih Sancar'a o günü anlaurken, be- nim için "Türkiye'de analar artık böy- le evlat doğurmuyor" diyecek kadar ileri gitmiş. O gün Dışişleri Bakan Vekili beni bir hayli hırpaladı. Kendisine büyük saygı ve sevgim olduğunu bildiği için olacak, sözlerini ağtrlaşürmaktan bel- ki fazla bir beis de görmüyordu. Ben de kendisiyle olan eski hukukumuza güvenerek sözlerinin altında kalmayıp cevap veriyordum. Hasan Işık bu de- rece önemli bir günde Dışişleri Bakanı Turan Güneş'in Ankara'dan çok uzak kalmasını kabul edemiyordu ve bana devamlı olarak "Ne diye beline sanl- madın?" diyerek serzenişte bulunu- yordu. Sorumlu Daire Başkanı olarak Turan Güneş'in o günlerde dış seyaha- te gjtmesinden beni suçlu görüyordu. Oysa Kıbns'ta bir şeyler olacağını seziyorduk ama bunun gününü nasıl tespit edebilirdik. Makarios Yunan Cuntası'na mektup göndermiş ve Kıb- ns'taki Yunan askerlerinin geri çekil- mesi için Yunanistan'a adeta ültima- tom vermişti. 2 Temmuz 1974 tarihini taşıyan bu mektuptan önceki aylar içinde de Rum toplumu içinden kaynı- yordu. Hükümet darbesi şayialan o zamandan beri devam ediyordu. Hat- ta bir defasında bu şayialar o kadar kuvvet kazanmıştı ki, Sovyetler Birliği Atina'da şiddetli bir girişimde bulun- muştu. Ayru girişimi, değişik ölçülerde olmak üzere, Washington, Londra ve Ankara'da da yapmışü. Kıbns politikasını tespit ettikten sonra Kıbns'taki gelişmeleri takip için Genelkurmay'da sivil ve askeri kanat olarak yaptığımız Koordinasyon Ko- mitesi toplantılannda vaziyeti zaman zaman değerlendirirdik. Makarios'un Yunan Devlet Başkanı General Gizi- kis'e malum mektubunu gönderme- sinden tam bir gün önce 1 Temmuz 1974 tarihinde yapılan Kıbns Koordi- nasyon Komitesi'nde durumu aynen şöyle değerlendirmiştim: "Bugün bir değerlendirme yapıla- cak olursa, Kıbns konusunda Atina ile Makarios arasında derin bir çatış- ma olduğu söylenebiür. Makarios'un bu çatışma sonunda başan şansı var mı sorusunu bugünkü görünüme ba- karak olumlu cevaplamak mümkün- dür. Bildiğiniz gibi 29 haziran günü darbe haberi çıktı. Makarios'u öldür- meyi başardıklannı bir an için kabul etsek bile Kıbns Rum toplumuna hâ- kim olabilirler mi? Doğal olarak bir kukla lider bulacaklardır. Ancak bu kişinin Kıbns Rumlannı kendi etra- fında toplama şansının ne olduğu bu- günden kolaylıkla kestirilemez. Ada'- da göz önüne alınması gereken bir önemli unsur da komünistlerdir. Bun- lann bir Yunan darbesini hoşnutlukla karşılayabileceklerini düşünmek çok zor. Bunun ötesinde üzerinde durul- ması gereken bir nokta da gerçekleşti- rilecek bir darbenin örtülü Enosis anlamına geleceğidir ki, buna karşı da hanrlıklı olmamız gerekir ve böyle bir durum ortaya çıkar çıkmaz müdahale etmemiz zorunlu olacaktır." SCTRECEK POIİITKA VE OTESI MEHMEDKEMAL İklim Değişir... Sezen Aksu'nun Gülümse' kasetini dinlediğim zaman çok hoşlanmıştım. "Bir kedim bile yok, anlıyor musun" di- ye soruyor, "Iklim değişir, Akdeniz olur, gülümse" diye bitiriyordu. Sezen Aksu, böyle güzel şiirleri nereden bulur, nasıl ezgiye döker, şaşıyordum. Ezgiye gelecek şiir bul- manın çok zor olduğunu söylerler. Antalya'da yayımlanan "Aylık Sanat, Edebiyat ve Kültür Dergisi - Kırkmerdiven'de şair Metin Demirtaş'ın yazısını okuyuncaya değin bu güzel türküyü kimin yazdtğını bilmi- yordum. Dahası, Metin Albok'un sanıyordum. Sezen Aksu, bir söyleşisinde Metin Altok'u andığı için yakıştırıyordum. Değilmiş, Kemal Burkay'tnmış. Metin Demirtaş'ın yazısın- dan bu anlaşılıyor. Sahibini öğrendiğimiz nefis şiiri yaza- lırtv. Hadi gülümse bulutlar gitsin Işçiler iyi çalışsın, gülümse Yoksa ben nasıl yenilenirim? Belki bir şehre bir film gelir Bir güzel orman olur yazılarda Iklim değişir, Akdeniz olur, gülümse. Sazlarım vardı, ırmaklanm vardı çok Çakıl taşlarım vardı benim Ama sen başkasın, anlıyor musun? Tut ki karnım acıktı, anneme küstüm Tüm şehir bana küstü Bir kedim bile yok, anlıyor musun? Iklim değişir, Akdeniz olur. Gülümse Bu güzel şiirin şairi için Metin Demirtaş şunları söylü- yor "Gülümse üstüne birçok yayın organında Sezen Aksu ile söyteşiler yapıldı. Söyleşi yapanlardan biri çıkıp, 'Kim- dir bu şair' gibi bir soru yöneltmedi. Sezen Aksu da bir incelik gösterip şairin adını anmadı. Oysa Gülümse' hem kasetin hem de kaseti sürükleyen türkünün adıydı. Meh- med Kemal'in 15 Nisan 1992 günkü Cumhuriyet'te yayım- lanan yazısındaki atlamayı' bir dalgınlık sayıyorum. (...) Mehmed Kemal bağışlasın, bir başkası unutabilir. Ama bir şair, bir şairi unutabilir mi?" Unutamaz. Şiirin Kemal Burkay'a ait olduğunu bilmiyordum ki unu- tayım. Şimdi öğrendim nefis şiirin şairini. "Şairler ve Ya- zarlar Sözlüğü"nde Şükran Kurdakul şu bilgileri veriyor "Şair, 1937deTunceli'nin Kızılkale köyündedoğdu. OT- taöğrenimini Akçadağ Köy Enstitüsü'nde, yükseköğreni- mini bir süre öğretmenlikten sonra Ankara Hukuk Fakül- tesi'nde tamamladı (1960). Muhasebe memurluğu, kaymakam vekilliği, Ingilizce öğretmenliği, avukatlık yap- tı. Varlık, Forum, Sesimiz, Dost dergilerinde yaytmladığı şiirlerle tanınan Burkay, Yeni Akış dergisinde çıkan (1967) bir makalesinin Ceza Yasası'nın 142. maddesine aykırı görülmesi yüzünden dört ay tutuklandı; sonunda aklandı. Vatan gazetesinde tefrika edilen bir romanı var: Yaşamın ötesinde. Şiir kitapları: Prangalar (1967), Dersim (1975)." Başından türlü serüvenler geçen şairi bir de bundan sonra okuyun. Dergide (Kırkmerdiven) kitaba adını veren uzun- ca bir şiiri var. Size onu da sunmak isterdim ama yerim dar. Gene de birkaç dizesini sunmak isterim: Ben ki yalnızca sevmek isterdim Sizi, kırları, yaz akşamlannı Bir kadın eli gibi geçsin İsterdim saçlarından rüzgâr Bir Hasan var orda, dağ köylerinde Daha hiç okşanmamış Bir Elif var, saçları taranmamış Trahomsuz büyüsünler isterdim Oyleyse nedir bu prangalar? Kemal Burkay, Metin Demirtaş'ın Posta Caddesi'n- den arkadaşı, Zafer Han'ın çat katından penceresi Hacı Doğan damlarına bakan odada ucuz Çubuk şarabı içip şi- irler okurlarmış... Posta Caddesi'ni kim bilmez! Küçük içki evlerinin bulunduğu cadde... Orhan Veli, Cahit Sıtkı, Fethi Giray, Ahmet Muhip'ten tutun nice şairlerin uğrağı olmuş- tur. Kürdün Meyhanesi, Şükran, Palabıyık buradaydı. Bu caddenin şiiri, romanı, anıları yazılmıştır. Sadece birkaçını ben yazdım. Anılar olmasa, anılar yazılmasa Kemal Burkay'ın bu caddelerde dolaştığını nereden bilecektik?.. BULMACA 1 2 3 4 5 6 : 9 1 2 3 4 I | H İ 5 6 7 1rrı 8 9 1H SOLDAN SAĞA: 1/ Yönetmenliğini Metin Erksan'ın yaptığı, 1963 Berlin Film Şenligi'nde "Altın Ayı" Odülü'- nü kazanan film. 2/ Ürenin kanda birik- mesi sonucu ortaya çıkan hastalık... Ya- pısına girdiği sözcü- ğe "yeni" anlamı ka- tan yabana önek. 3/ Radyumun simge- si... Iran'da bir kent. 4/ Dinsel tören... Su. 5/ Uluslararası Para Fonu'nun simgesi:.. Belli bir bölge- de yaşayan hayvanlann tümü. 6/ Mis keçisine benzer bir hayvan... Mısır 1 ın plaka işareti. 7/ Tutsak... Eski ve bilinmeyen bir tarihi anlatmakta kul- lanılan deyim sözü. 8/ tlave... Hıris- tiyanlarda, tsa'run vucudunu ekmek ve kanıru şarap olarak simgeleyen tö- ren. 9/ Gezegen... Konut. YUKARTOAN AŞAĞIYA 1/ Kesilen kumasın kenarına, iplik- lerinin atmaması için yapılan çapraz ve seyrek dikiş. 2/ Sınır nişanı... örnek almacak söz. 3/ Tavlada bir sayı... Bir kıta. 4/ Eski Türklerde çocuklan koruyan tannça... Kromun simgesi. 5/ Yersiz ve zamansız davranışlarda bulunan kimse... Eylemleri olumsuz yapmakta kullanılan ek. 6/ Kars yakınlanndaki ünlü harabe yeri... ödeşme, razı olma. 7/ Güney Amerika'daki dağ sırasv... Başkan. 8/ Osmanlılar devrinde sipahilerin aldığı en bü- yük tımar... Selenyum elementinin simgesi. 9/ Uygun bulma, tasdik... Hayvanı avcuığa alıştuina işi. T.C. POZANTI ASLtYE HUKUK MAHKEMESİ Sayı: 1991/185 Davacı Ziya Sümengen vekili Av. H. Kamil Ince tarafından dava- lı Mithat Kunul aleyhine açmış olduğu hOkmen tescil davasının ya- pılan açık duruşmasında verilen ara karan gereğince: Davalı Mithat Kunul adına çıkartüan davetiyenin büa tebliğ mah- kememize iade edildiği, zabıtaca tahkikat ve araştırmalan ile de teb- liğe yarar adıesi tespit edüemediğinden adına ilanen tebligat yapılmasına karar verilmişür. Verilen karar gerejince davalı Mithat Kurtul'un 18.9.1992 günü saat 09.00'da mahkememizde hazır bulunması, duruşmaya gelmedi- ği, kendisini bir vekille de temsil ettirmedigi takdirde HUMK'nun 509 ve 510. maddeleri uyannca dunışmalara gıyabında devam olu- nacağı ve gıyabında karar verileceği davacı dilekçesi yerine kaim ol- mak uzere ilanen tebliğ olunur. Basın: 48909
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle