18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 10 KASIM 1991 Prof. Dr. AHMET KILIÇOĞLU Ank. Ü.Huk.Fak. AtatûriCün Var «an VasiyetL. Yasa koyucular, kişilerin sağlıklarında hüküm ifade etmek üzere yapabilecekleri hukuksal işlemler yanında, ölümlerin- de hüküm ifade etmek üzere de işlemler yapabileceğini düşü- nerek ölüme bağlı tasarruf dediğımiz tasarruflara yer vermiş- tir. Kişiler, bu tür hukuksal işlemlerle ölümlerinden sonra hü- küm ifade etmek, sonuç doğurmak üzere son arzularını dile getirebilme ve gerçekleşmelerıni sağlama olanağını elde et- mektedirler. Bu tür hukuksal işlemlerin en yaygın olanı vasi- yetname adını almaktadır. Vasıyet yoluyla kişilerin son arzularını gerçekleştirebilme hakkı, temel bir hak ve özgürlük olarak değerlendirilmelidir. Anayasada buna ilişkın açık bir hüküm bulunmamasına rağ- men "herkesin miras hakkına sahip olduğunu" (md. 35) bir temel hak kabul eden anayasa hükmünün, kişilerin vasiyet yapabilme hakkını da içerdığini kabul etmek gerekir. Vasiyetın türlerı, geçerlilik şekli, hüküm ve sonuçları, Ata- türk'ün hukuk devrıminin ülkemize kazandırdığı en büyük eserlerden biri olan Medeni Kanun'umuzun 478 vd. maddele- rinde hükme bağlanmıştır. Bu maddelerin incelenmesinde, yasa koyucunun, kişilerin vasiyet içerisinde yer alan son ar- zularına çok büyük saygı gösterdiği, bunlarm gerçekleşmesi için genel hukuk ilkelerinden ayrılan istisnai kurallar getirdiği görülür. örneğin: sağlararası bir hukuksal işlem için kişinin on sekiz yaşını ikmal etmesi ve kısıtlı olmaması gerekli iken, vasiyet yapabilme yaşı on beş yaşın ikmali olup, kısıtlılık, bu hukuksal işlemin yapılmasına engel değildir; sağlararası bir hukuksal ışlem ehlıyetsizlik ya da şekle aykırılık gibi bir ne- denle sakat ise ışlem kendiliğinden geçersız olup, bu geçer- sizlik her zaman ileri sürülebildiği halde, aynı eksiklik vasi- yette söz konusu olduğunda vasiyet kendiliğinden geçersiz sayılmamakta, bunun için bir iptal davasının açılması, yargı alınması Atatürk'ün malvarlığını CHP'ye bırakan vasiyeti 10Kasım 1938'de yürürlüge girmiş, ancak hiçbir hukuk kuralının kabul edemeyeceği şekilde 16 Kasım 1981'de MGK tarafından bütün siyasi partilerin malvarlığına elkonulmuştur. kararının gerekmekte, ayrıca bu yöndeki geçersizlik id- diaları süresız olmayıp bir yıllık süre ile sınırlı bulunmaktadır. (MK. md. 499, 501). Medeni Kanun'umuzun birçok maddelerinde, vasiyet- namenin yorumunda bunları mümkün olduk- ça ayakta tutma (favor testamenti) ilkesine de yer verilmiştir. (MK. md. 462, 519 gibi). Yasa koyucunun kişi- lerin vasiyeti konusun- da gösterdiği bu has- sasıyet Türk toplumunun yapısı ve deger yargısına da çok uy- maktadır. Türk insanı, yasanın aradığı türde ve şekilde bir va- siyet olmamasına rağmen ölenin dile getirdiği son arzularına uymayı, ona saygının ve bağlılığın bir gereği kabul etmekte- dir. örneğin Medeni Kanun'umuz sözlü vasiyeti, olağanüstü bazı durumlarda (hasta yatağında olma gibi) diğer vasiyet tvir- lerinden (el yazısı ve resmi vasiyetname) birine başvurma olanağının bulunmaması halınde geçerli saymasına rağmen, insammız bu koşulların bulunmadığı hallerde bile ölenin söz- lü açıkladığı son arzularına uyma yönünde bir değer yargısı- na sahiptır. Atatürk de her Turk vatandaşı gibi, öldüğünde gerçekleşe- ceğinı ve yasaIann güvencesı altında bulunduğunu düşüne- rek 5 Ekim 1938 pazartesı günü bir kalem ve kâğıt alarak bir el yazısı vasiyetname yapmıştır. Kendi imzasını taşıyan, Mede- ni Kanun'umuzun 485. maddesi anlamında bütün geçerlilik koşullannı taşıyan bu vasiyetınde şu cümlelere yer vermiştir: "Malık olduğum bütün nukut (1) ve hisse senetleri ile Çanka- ya'daki menkul ve gayri menkul emvalimi C.H.P'ye atideki şartlarla terk ve vasiyet ediyomm". Atatürk bu cümleyi takip eden altı maddelik vasiyetınde, mal varlığından kimlerin ya- rarlanacağını belirtmış, altıncı maddede "Her sene nemadan (2) mütebaki miktar yarı yarıya, TürkTarih ve Dil Kurumlarına tahsıs edilecektir" demiştir. Her vasiyet gıbt Atatürk'ün bu vasiyeti de ölürn tarihınde, (Arkosı 19. Sayfada) Hedef5 Atatürk DeğiL.. En yandaşları bile, Atatürk'ü bir ilah olmak şöyle dursun, bir peygamber olarak bile lanse etmemişlerdir. Kaldı ki Muhammed dahi, dini iyi bilmeyen ve pagan dönemin kafa yapısı ile onu kanlan ve kızları ile beraber kutsallaştıran bugünkü cahillere karşı, Kuran'da açıkça, "Ene beşeremisliküm" demiştir: "Ben de sizler gibi bir insanım." Atatürk peygamber de değil. Tarihte çok az gelen kahramanlardan, liderlerden biri. Kişi ilişkilerinde son derece nazik, düşmanlanna karşı -olabildiğince- merhametli, şahsı inanılmaz ölçüde zarif ve fizigi.de olağanüstü bir insan. ÇELtKGÜLERSOY Basından geçen haftaki 'müktesebatım', tam, âhı gitmiş vâhı kalmış cinsinden bir hatu- nun "Atatürk'e ait anılan" oldu. Nereden ve nasıl bir hünerle haberleri olmuşsa, kimsenin adını bile duymadığı bu kişiyi bulmuşlar. ko- nuşturuyorlar. O da, 1926-27 arasında bir yıl süre ile Atatürk'le yaşadığını söylüyor, ama bununla kalmıyor, demecin asıl ilgi çekici özü -ve de anlaşılan yayın gerekçesi- olarak, onun "sabahlara kadar içtiği, sofrada arkadaşlan ile kavga ettiği, hatta bir keresinde kendisine de tabanca çektığı ve bu olay üzerine (aşkının soğuyarak) ondan aynldıgı" bilgilerini de ve- riyor. O veredursun, benim dikkatimi çekme- ye başladı, bu tür, belli bir frekansla yapılmaya başlanan yayınlar. Atatürk karşıtlığı sistemleşti Bizim kuşak, 1950'den sonra, Atatürk'e karşı başlayan bir akımın tanığıdır. önce Tica- ni Tarikatı mensuplan çekiçle anıtlara tırma- nıp heykellerin bir yerlerini kırmaya hücum etti. Sonra aynı doğrultuda olmak üzere, bir yayın faaliyeti başlatıldı. Kimi bilginler, "kro- nolojik" ve ağır hacimli eserlerinde, Atatürk'e ve tstiklal Harbi'ne ait günleri ve aylan neden- se unutup atlayarak. tarih yazdılar. Birtakım gazeteciler gayrete geldi, ucuz cep kitaplan ile siyasi davalan, suikast konusu ve halıfenin sü- rülmesi gibi olaylan, yeni yorumlar ve bakış açılan ile gündeme getirdiler. 15-20 yıldır ise, bir Islamcı basın biçim alıp kemikleştiğinde, bir Atatürk karşıtlığı sistemleşti ve yerine oturdu. Bunlan biliyoruz ve bu kamplara ahş- tık. Takdir edilecek bir yanlan da var, çünkü tezleri açık. Tezgâhlanan filmler Son aylarda dikkati çeken gelişmeler, aynı doğrultuda, ama aynı netlikte değil, aksine, sinsice. Birtakım çevreler "resmi tarihe karşı bilimsel araştırmalar içindeler. Eğer önyargı- larla yola çıkmamışlarsa, sadece bilim yapa- caklarsa. bu da iyi. Fakat iş onlarla da kalmıyor. Filmler tezgâhlanıyor, Atatürk'ün tarihtekı büyük yerini ve anlamını değil, uçku- runu ve sofrasını ekrana getirmek üzere. Bir politikacının sözümona "anıları" tefrika edil- meye başlanıyor. Daha ilk maddesinde "Gazi ile ısmet'in asılmalannı" öngören zırva "ana- yasa", taslaklan, tarihi belge diye sunulacak. (Görüldüğü gibi böyle bir "anayasa", bir Afri- ka kabilesinde bile kabul görmez. Çünkü bir hukuk metni, birinin asılması gibi, hem süb- jektif olan hem de uygulanırsa ortadan kalka- cak bir hükümle başlamaz. Ruh hastası doktor, bunlan bari en sonda "geçici madde- lere" almalıydı!) Şimdi de bir hatun gündeme geldi. "Sabahlara kadar içen. tabanca çeken ve kavga eden" bir Atatürk'ü anlatıyor. Bütün bunlar dikkat çekici. Hüzün verici. Umut kıncı. Üstelik de, bu hanımın verdiği bilgiler iyice yanhş. Amaçlan bir yana, önce bir lakırdının "tarihen" doğru ve de tutarlı ol- ması gerekir: Atatürk'ün sofrası, hiçbir şekil- de bir kavga masası değildi. Çünkü olamazdı! Bu laf, önce bu noktadan gider. Ama bu mese- leyi, ayn bir yazıda, aynntıh olarak ele almak isterim. Bugün, Atatürk'le, onun eski ve yeni karşıt- lan ve günümüzde bu konu çevresindeki yeni gelişmeler ve hazırlıklar konusunda kendi gö- rüşlerimi şöyle özetleyeyim: En yandaşları bile. Atatürk'ü bir ilâh olmak şöyle dursun, bir peygamber olarak bile lanse etmemişlerdir. Kaldı ki Muhammed dahi, dini iyi bilmeyen ve pagan dönemin kafa vapısı ile, onu kanlan ve kızlan ile beraber kutsallaştı- ran bugünkü cahillere karşı, Kuran'da açıkça, '"Ene beşere misliküm" demiştir: '"Ben de siz- ler gibi bir insanım." Yine Kuran açıkça, Muhammed'e bu kez Tann diliyle "Sen de uyarsan onlann havalanna, seni bir kurtara- cak bulunmaz!" hitabını çekmiş ve "Tannn seni bırakmadı, danlarak atmadı!" hatırlat- masını da yapmıştır. Bu ayetlerin hepsi, Al- lah'tan mesajlar getirdiğine benim de inandığım bir peygamberin, insan olarak ya- şamındaki yanıışlanna birer işaret değılse, ya nedir? Peygamberin Tann'yı danltacak işler yapması söz konusu değilse, bu âyet niye indi? Hata ve sevaplann muhasebesi Atatürk, peygamber de değil. Tarihte çok az gelen kahramanlardan, liderlerden biri. Kısa süren hayatında bazı yanlışlan olmuş ve kimi- leri de onu yazık ki, bir süre "tenkitten münez- zeh" tutmuş. Bunlar var. Fakat geçen 50 yıün PARİSTEN SELÇUK DEMİREL getirdiği bir olgunlukla, Türk toplumu artık onun "hatasının ve sevabının bir muhasebesi- ni" yapabilmelidir. Bunun gereğini, ben de onu seven herkes gibi kabul ediyorum. Ama eleştinnekle hınç beslemek ya da hesap tut- makla defteri yırtmak aym şeyler değil. Buraya açıkça yazıyonım ki, bence Ata- türk'ün birkaç yanlışından biri, bir ırk seçkin- liğınden çağnşımlar şetiren özdeyişlere gitmesidir. Onun yerine bir "Anadolu kültürü ve Anadolu sentezi"ni dünyaya duyuracak bir tezi oturtsaydı, bugünkü Türkiye'nin dünya- da daha saygın bir yeri olabilirdi. Jkincisi, belki dil konusundaki arayışlan ve zorlamalarıdır. Üçüncüsü, mesleği olmadıgı için, ekonomide başlarda yalpalayan uygula- malandır. Bunu, 1930 dünya ekonomisi buhranında devletçi girişimleriyle aşmayı bil- di. Belki sonuncu bir yanlış olarak, içkiye düşkünlüğü görülebilir. Ama onun da analız- leri yapılabilir. Bir kere bu. daha çok kişisel bir sorun. Sonra, çevresiyle ve ülkeyle ilgili ne- denleri var. En son da, bu yanksıru, 57 yaşın- da, yani çok erken, dünyadan aynlmakla ve son yıllannı da acı çekerek geçirmekle, yine kendısi ödemiştir. 50 yılın gerisinde bir dağ Bu "beşer" niteliklerini sayıp bitirdikten sonra, gözünüze renkli bir ideolojik gözlük takmadan ve elinizi de vicdanınıza koyarak baktığınızda ise, 50 yılın gerisinde, bir insan değil, bir dağ görüyorsunuz. Tarih içinde yük- selen, tepesi karh bir dağ. Yıkılan bir impara- torluktan. yokluk içinde, ama çok onurlu bir savaşla, bağımsız ve milli bir devlet çıkarmayı becerebilmış. Her biri çürümüş birer 'kurum' olan, tekkeler yaşantısından, memurlara ve nazırlara padişah ihsanlan ve avantalanndan. herkesin birbirini jurnal etmesi düzeninden, dönemin süper güçleri olan Ingiltere'ye, Fransa'ya ve Almanya'ya devlet adamlannın kendilerini ya satması ya da kiralaması prensi- binden, inkılapçı ve Ittihatçı kadronun bile kadını tekrar torbaya sokmak girisimlerim- den oluşan bir ortam içinde ve bunlardan az sonra, sadece 5-10 yıl sonra, bu ülkeye yıldız- lar kadar uzak durmuş kavramlar olarak, cumhuriyet fıkrini, öğrenme, aydınlanma aş- kını, milli bir gururu, kadınlık onurunu, yoksulun elinden tutacak bir çare olduğunu dört-dörtlük kanıtladığı birdevletçilik uygula- masını, kendisi asker olduğu halde savaştan nefret eden bir bölge ve dünya banşı idealini.... semalardan indirmiş ve ülkesine armağan et- m'ış bir olağanüstü lider. Kişi ilişkilerinde son derecede nazik, düş- manlanna karşı -olabildiğince- merhametli, şahsı inanılmaz ölçüde zanf ve fiziği de olağa- nüstü bir insan. Türkiye'ye, bölge komşulan içinde, dün bütünüyle, bugün deTkısmen, kişi- liğini veren ve konumunu belirleyen işte bu adamdır. Türkiye'yi her 10 yılda bir, her iste- nen kalıba dökülüveren Araptan ve Acemden farklı, dirençli bir bina halinde yeniden inşa eden güç, Atatürk harcıdır. Şimdi anlaşılan, ülkemızin konumu, ulusla- rarası yeni dengeler ve oluşumlar dolayısı ile gündeme getirilmek isteniyor. Bunun için ya- pılması gereken, yapıyı ayakta tutan temelin yavaş yavaş kemirilmesidir. Olan biteni ve bü- yük-büyük, alışılmadık yeni gelişmeleri izle- dikçe bu yoruma vanyorum. Inşallah benimki bir yanılgıdır, bir vehimdir. Ama bir şey var ki, o kesın: Bilelim ki, adına Atatürk denilen adamın, günümüzde övgülerle kazanacağı ve yergilerle kaybedeceği bir şey yok. 0,1938 yı- ıında tarihe mal oldu. Gündemde olan biri varsa, o biziz. ; .t. Garanti'de sağlıklı büyümenin*tablosu18 h 17 h -15- DAHADA .ARLAL,,«-Bağımsız değerlendirme şirketi Capital Intelligence'ın araştırma sonuçlarına göre, Garanti Türkiye'nin en iyi büyüme performansı gösteren ilk 2 bankasından biridir Özkaynaklarda % 93, aktif toplamında % 91, mevduatta % 74, kredilerde % 92 artış: Garanti Bankası'nın 1991 ilk 9 aylık bilanço verileri, verimli ve sağlıklı büyümenin altını çiziyor. Garanti'nin bu istikrarlı gelişmesinin temel nedeni, müşterilerine gösterdiği özen, hizmette amaçladığı yüksek kalite. Garanti ile çalışanlar, bu ayrıcalıkları her gün yaşıyor. Hizmet kalitesi sizin için de önemliyse. yıldızlar arasında yerinizi almanızı bekliyoruz. 1 9 9 1 Y I L I N I N I L K D O K I B i l a n ç o A n a K a l e m l e r i 3 0 . 9 . 1 9 9 1 - 3 0 . 9 . 1 9 9 0 AKTİF K.'VSAVEBANK.UAR MENKUL DEĞERLER MEVDUAT MUNL^M K.\RŞ1L1KL.'\RI KREDİLER TAKİPTEKİ AUCAKLAR [\ED İŞTİR.\KLER VE KURULUŞLAR (NED SABlTKn'.METLERtNETl PASİF ME\T3UAT KULLANILAN KREDİLER ÖZKAYNAKL^R UZ AYINDA ^Karşılaştırmalıl iMilyarTL; 1991 2.256,5 995,9 663,1 4.146,5 - 318,6 362,7 5.857,6 1.479,0 751.8 MENKUL KIYMETİŞLEM m CMİ, Tril} cnW 27,8 DIŞİŞLEM K\CMİıMilvar$y 3,9 GARAN 1990 769,6 650,9 483,7 2.156,1 - 211,9 213,2 3.365.2 402.8 389.9 10.4 5.8 TI BANKASI O z e t K â r - Z a 3 0 . 9 . 1 9 9 1 - FAİZGELİRLER1 FAİZGİDERLERİ NETFAİZGELİRİ FAİZ DIŞIGELİRLER FAİZD1ŞIGİDERLER KARŞILIKL\R \'ERGI ONCESİ KÂR VERGİ KARŞIUĞI NET DONEM KÂRI FT^ HriLifJ OZET B1L A N Ç O S U r a r (KarşüaştırmaL) 3 0 . 9 . 1 9 9 1991 1.724,6 -926,3 798,3 545,9 -1.030,5 -51,0 262,7 -25,3 237,4 0 (MilyarTD 1990 849.2 -531.9 317.3 207,6 -368,3 -14,7 141.9 -21,6 120.3 BANKAC1L n A ıE? A T G A R A N T İ ' D E H E R M U Ş T E R I B İ R Y I L D I Z D I R
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle