19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURIYET/10 PAZAR YAZILARI 10 KASIM 1991 Bertirfden Istanbul ile Berlin nerede kesisir?Şu sonbahar aylannda Berlin'de deniz kıyısında oturmak, ayazda elleri bir bardak sıcak çayla ısıtmak, uzak bir hayal. Berlin'i İstanbuPla birleştiren bir yer var. O da insanları bir mıknatıs gibi çekmesi. DtLEK ZAPTÇIOĞLU BERLİN — tstanbul, Berlın'den çok uzakta. Şu sonbahar aylannda Berlin'de deniz kıyısında oturmak, ayazda elleri bir bardak sıcak çayla ısı- tıp önunüzden geçen Rus şileplerini seyretmek mümkun değil. Eve giderken bir kilo taze balık alıp evde tavaya atmak uzak bir hayal. Çok sa- yıda nehrin geçtiği, büyük limanlara sahip Al- manya suyla haşır neşir bir ulke değil ki zaten. Nehirler sanayi artıklarıyla yıllardır zehirlenip kahverengi bir bulamaca döndükten sonra yeni yeni temizleniyor. Spree Nehri, Berlin'in içinden sayısız koluyla geçmesine karşın Berlinliler su ke- nannda kahveler, lokantalar kurmamış. Balığı ise daima buzhanelerden çıkan haliyle tanımış. Ama Berlin'i Istanbul'la birleştiren bir yan var. O da bu şehrin tstanbul gibi yüzyıllardır insan- ları mıknatıs misali çekmesi, göçlere hedef olma- sı. Ilk Türk işçilerinin Alamanya macerasının 30. yıldönumunün kutlandığı şu gunlerde Berlin'e Doğu Avrupah göçmenler akın ediyor. Ve bun- lann arasında Ruslar önemli bir yer tutuyor. Istanbul gibi Berlin de 1920'lerde 'Beyaz Rus' olarak anılan kitlenin, Ekim Devrim'inden ka- çan Ruslann barmağı olmuş. 1920'lerde Berlin1 de yaşayan Rus sayısı tam 300 bin ile Istanbul'u da geçmiş. Bu ilk göçün görgü tanıklarından biri Vladi- mir Çelişçef. Babası 'elbette soylu sınıftan' olan Çelisçef, Berün'e 16 yaşmda gelmiş. "Elbette Bol- şevikler ailenin biitiın malına mülküne el koy- muşlar." Vladimir'le ailesi 1917'de Berlin'e göç- tüklerinde kentte 50 bini aşkın Rus varmış. Rus- ya'daki Alman bakıcısından bölük pörçük Al- manca öğrenen Vladimir, Berlin'de -bugunku Türkler gibi- hep kendi vatandaşlarının arasın- da yaşamış önce. "Almanlan sevmiyorduk" di- ye anlatıyor. "Almanlar, Bolşevikler başa gecme- den önce bizim ezeii düşmanımızdı. Rus toprak- lannı işgal etmişlerdi. Onlardan nefret edi>orduk. Aynca onlan gulunç de bulınorduk. Aşırı diı- zen merakları, temizükleri, karamsar bakışlan, dttriistlükleri bize yabancıydı." Ruslar, tstanbul gibi Berlin'de de kendi lokan- talarını açmışlar. Borç çorbasmı, Kievski tavu- ğunu ve san Iimon votkasım Berlin'e getirmişler. Rus lokantasına yolu düşen Almanlara servis ya- pılmaz, bir daha gelmesinler diye kötü davranı- lırmış o zamanlar. Rus göçmenlerin birçoğu şiir yazarak, resim yaparak, tiyatro kurarak geçimini sağlamaya ça- lışırmış. Ruslar Berlin'e kübizmden ekspresyoniz- me, Tolstoy'dan Pasternak'a kadar çok geniş bir kültür hazinesi de getirmişler. Berlin'deki küçük Rus kabaresi 'Mavi Knş't? rengârenk bir sahne dekoruyla masalsı oyunlar sergilenirmiş. Almanya'da Weimar Cumhuriyeti'nin çöküşü ve enflasyonun korkunç tırmaruşıyla zaten yok- sul soylulardan ibaret olan Ruslar iyice yoksul- laşmış. Ve Paris'e, Londra'ya, Amerika'ya göç başlamış. Vladimir ÇelisçePin anlatımına göre 1930'larda birçok Rus vatanma dönmüş. Kaderin cilvesi mi, yoksa tarihin oyunu mu? 1920'lerde komünistlerden kaçan Ruslar Berlin'e akın ediyordu; 1990'larda komünizmin çökme- siyle Berlin yine büyük bir Rus akını yaşıyor. Ge- lenler artık 'elbette soylu sınıftan' değil. Gelen- ler, zengin Almanya'nın başkentmde para kazan- mak için her türlü işi yapmaya hazır, kaybede- cek hiçbir şeyi olmayan proleterler. New YorkHm Uçan hapishane'Con-air', kesinlikle yolcularını rahat ettirnieye çalışan, güleryüzlü bir havayolu şirketi değil. 1985'ten beri tutukluları bir yerden bir yere taşıyan 'Con-air'in yolculannın çoğu Uyuşturucu krallan ve azılı katiller. Uçak kaçışlara elverişli bir ortam olmamasına rağmen gardiyanlar çeşitli denemelerle karşılaştıklarını anlatıyorlar. ŞEBNEM ATtYAS NEW YORK — Yolculann hepsi yerini aldıktan kısa bir sü- re sonra uçağın püotunun emir verme tonuyla yaptığı azarlayan anonsu duyuldu: "Herkes kemerlerini sıkıca bağlasın, seyahat boyunca ke- merieıi çözmek yasaktır. Kafa- lanoızı, bacaklannızı vc omuz- tauınızı koltuk araianndan uzak tutnn. Uçak süresine ilişkin so- ralar sormayın, Uçbirine cevap verttmeyecektir." Mavi-beyaz çizgili 'Con-air' uçağında ne yastık ne dergi ne de eğlendirici fılmler var. Ara- sıra duyulan zincir şakırulannın arasında, çok gürültü yapan yolculann kafasına çorap geci- riveren acımasız ve güçlü hos- tesler, sadece bununla da kal- mayıp yolculan, 'kara kutuya' koymak ya da plastik halatlar- la koltuklara daha sıkı bağla- mak gibi 'önlemler' alabilir. Tu- valete giden yolculann kapıyı kapaması yasaktır. 'Con-air', kesinlikle 'dost uçnşlar' peşin- de bir havayolu değil. ABD fe- deral polis hava operasyonlan- na bağlı 'con air'in bir diğer adı, 'uçan hapishane.' 1985'ten be- ri tutuklulan bir yerden bir ye- re taşıyan 'Con-air', uyuşturucu krallanndan azılı katillere vann- caya dek çok çeşitli derecede 'tehükeU' tutukluyu 38 Ameri- kan kenti arasında taşıyıp duru- yor. Sadece geçen yıl boyunca 48.000 yolcu taşıyan havayolun- da uçuşlar hep "tek yönlü." Tutuklular, vardıklan hapisha- nelerde genellikle ömûr boyu süren cezalanru doldurmak üze- re seyahat ediyorlar. Bütün kurallara rağmen, % kişilik uçakta genellikle bir ka- os havası hâkim. Yolcular sü- rekli olarak gardiyanlara laf atı- yor, bağınp çağınyorlar. Kadın- lar uçağın önünde oturuyor. Uçak yolculan genellikle uyuş- turucu kaçakçılanndan oluşu- yor. Bütün uçak yolculannın hi- kâyeleri birbirinden renkb. Dört kişiyi öldürmüş, son derece se- rinkanü bir katil gardiyanlann 'aşın sert' davranışlanndan şi- kâyet ederken, "Bizi hayvan ye- rine koyuyoriar" diye söyleni- yor. Biri banka soyguncusu Burgess, 23 yıla mahkûm. Onun yanında oturan, 1982'detylenol ağn kesici kapsüllerine zebir ko- yarak yedi kişinin ölümüne ne- den olan James Lewis. Richard Clark, 1979'da uyuşturucu ne- deniyle eczane soymuş. Ruhsat- sız silah taşunaktan 30 aya mah- kûm Arthur Tannyhill, kredi kartı dolandıncılıgı yapmaktan üç yıla mahkûm Sean Schmidth ve benzeri bir dizi "kamuunz." Uçak kaçırmalara ya da ka- çışlara elverişli bir ortam olma- masına rağmen gardiyanlar çok çeşitli kaçış denemeleri ile kar- şüaştıklarını anlatıyorlar. lniş- ten hemen sonra uçak halen 200 kilometre hızla giderken baa tu- tuklulann acil çıkış kapısından atlamaya çahşanlann yanı sıra kelepçelerini acarak gardiyanla- n rehin alıp kaçmaya çahşanlar da oluyor sık sık. Uçakta 14 gardiyan, 11 silahlı ve çelik ye- lekli federal polis, bir hastaba- kıa, iki avukat bulunuyor. 'Con air'in sınır ötesi ucuşlan da mevcut. Genellikle Güney Amerika'ya uyuşturucu kaçak- çılannı ülkelerine teslim etmeye uçuyor 'Con-air'. Uçakta yolcu- lann valiz taşımalarına izin ve- rilmiyor. Bu nedenle Con-air 'mavi nfuklann tek valiz kay- betmeyen uçafı' olarak bilini- yor. Yolcular uçağa binmeden önce bütün eşyalanm polise tes- lim ediyorlar. Eşyaların hepsi yok ediliyor, vardıklan yerde yeni eşyalar veriliyor. Uçağın klasik mönüsü et ya da peynirli sandviç. Yolcular sandviçlerin sadece ekmek oldu- ğunu iddia ederek şikâyet edi- yorlar. Elleri kelepçeli olarak sandviçlerini dizlerinin üzerinde yemek zorunda olan yolcular, arasıra yemek protestosu yapı- yorlar. Hong-Kong artık o eski Hong-Kong değil. Para, kcoti bir başka değişürmiş. Hong-Kong'dan Uzakdoğu'daki batıGÜLTEKtNÇİZGEN HONG-KONG - Shenzen'- den Hong-Kong trenine bindık. Soğuk havalı vagonun kapısı ara duraklarda otomaük olarak açılıp kapanıyor. Hong-Kong'- un banliyölennde oturan Çiıılı- ler merkeze gitmek içın biniyor- lar. tnip binen Çınliler artık başka türlü Çinliler. Marka je- anlar. flyakalı tişörtler, gözalıcı spor ayakkabılar, rahat kıyafet- ler, lüks yavaş yavaş başladı. Kapı açıhyor, haftalardır gör- düğüm ilk şişman Çinlı vagona girıyor. Merkezde iniyoruz. Aniden ortaya çıkan hamalla- nyla, şoförlenyle Uzakdoğu'- daki "Batı'yla" karşılaşıveriyo- ruz. Merhaba Hong-Kong. Otel, dinlenme ve sonra yine caddeler, yine gözlemler. Belli kı Hong-Kong o eski Hong-Kong değil artık. Hong-Kong deyınce tûm turistik afışlen süsleyen o buraya has yelkenleriyle hmana giren teknelen anyor gözüm. Ara da bul, motor çıkmış, mert- lik bozulmuş. Honda'yı takan, yelken ıpıyle uğraşır mı artık? "Para", kenti bir baştan bir ba- şa değıştırmiş. Vıtnnlenn ihti- şamı, Batı'nın her yerinden akan başta Amerikalılan bile tıtretecek mükemmellıkte. Kı- yılarda fışkıran gokdelenler yeni bir Manhattan sılüeti ya- ratmış. En fiyakalı bma da ünlü Çin Bankası. Lüks restoranla- nn ilanlan dergi sayfalanndan taşıyor. 1997 yılında Hong- Kong Çın'in olacak. Afyon sa-, vaşının sonuçlarından biri olarak tngiliz hükümdarhğına geciş öyküsü 6 yıl sonra nokta- lanacak. Vitrinlerin lüksü ara- sında daha şimdiden "1997" yazılı tişörtler de satılıyor. Çar- şmın birleşmeye aldırdığı o kadar. "Çin'in bize sözû var, da- ha 50 sene pek bir şeye kanşma- yacaklar" diyor esnaf. Alışvenş tüm hızıyla sürüyor. Gerçi on- lar da Saddam'dan şikâyetçı çünkü Amerikah öyle eskisi ka- dar pek gelmıyormuş. Vıktorya tepesırun ardında güneş batıyor. önümde kent, ayaklanmın altında. Işıklar ya- vaş yavaş yanıyor. önce dünya optik ve elektronik kralhğının çarpıa neon reklamlannı seci- yonun; Canon, Pentax. Nikon, Sony, arkasından her yer ışıfc oluyor. Bir fincan kahve ıçmek ıçin bir yere giriyoruz. Orada bı- le bir bölüm tunstik eşya sauşına aynhnış. Alışveriş yapan Ame- nkalılann yanına sokuluyo- rum. Çin'de pek bol ve ucuz olan kâğıt oyma resımler, bura- da camlı çerçeveli ve pek fiyaka- lı takdimlere kavuşmuş, fıyatlan da öyle, belki 100 mish Amerikalılar içın nasıl olsa fark etmez. Onlar kuyruk kıyamet kapışıyorlar. Bu kentte yaşayan Çmlıler acaba dünya kapıtaliz- mine neler öğrettı diye düşünü- yorum. Çin'in, dünyanın bu en büyük ve insan gücü bakımın- dan en zengin ülkesinin dina- mik, geleneksel ticaret gücünün, ileride ne anlama ge- leceğini %80 nüfusu Çinli olan bu kent öğretmedı mi Batı'ya'' Napolyon, "Çin uyanınca yer yerinden oynar" demış. Çin, şimdi Hong-Kong'un yirmi da- kika uzağında genmyor. Çinli- lerin Hong-Kong'a bitışik ınşa ettıkleri kendi Hong-Kong'lan Shenzen'ın 50 kat yükseklığin- deki döner lokantalannda yap- tıklan kahvaltıda yufkaya sanlı kızarmış tavuk ayaklannı yu- tarken, ufukta gözüken Hong- Kong'u seyrediyorlardır. Uzun yürüyüş Çın'e komünizmin yo- lunu açmıştı da, acaba Hong- Kong komünızme, kapitaüz- mın yolunu açacak mı? San- raam. Batı dünyası, belki Sovyetler Bırliği'nin debelen- mesini çok ıstiyordu, çünkü Sovyetler'ın oluşturduğu mode- li kendılenne bir tehdit sayıyor- lardı. Çin'in tehditi ıse daha ciddı, "Ya bunca ucuz mal dünya pazarlaruu sarsa, tı^limjy nice olur" diyen Batı siyaset plancı- lannın sayısı herhalde fazla olmalı. Yanı bir başka anlatım- la "Çin komünizminin teminaü Batı denebilir mi acaba?" Ame- rikah turıst büyük bir zevkle koltuğunun altına sıkıştırdığj paketiyle kapiya yönehyor. Ben. "örneğin bir milyar yizalt- nuş railyon Çinli gnnde bondan birer tane yapsa diye" bir fıkir cimnastığıne soyunurken, titre- yıp kendıme gehyorum. Bunu Bay Kıssinger amcam nasıl olsa benden daha iyı hesaplamıştır Onlann, Teksas lnstrementin'- in rakam ekranı daha çok hane- lı deyip, kahverae sütü boca ediyorum. Aşağıda kentın bü- tün ışıklan yanmaya devam ediyor. Raisten So şugun sevgıyı ürdüğü yerSeine Nehri'nin kenarında sevgililerin dolaştığı yerler, bu mevsimde pek dolu değil. Sevgi için pek çok söz söylendi, ama 'soğuğun sevgiyi öldürdüğü', bunların arasında yok. MURAT YIĞCI PARİS — Kendine özgü bu kadar çok yapımn bir şehirde toplanması, gerçekten şaşırtıcı bir şey. Sanki özel fıkri olan- lar gelsin, Paris'te bunları ger- çekleştirsin demişler. Yapılann hepsi kendine özgü, hepsinin kendi estetiği var. Yan yana geldiklerinde pek bir şey vermi- yorlar insana kanşıkhk duygu- sundan başka, ama tek tek ba- kıldığında dünyanın en güzel yapıları olarak nitelendirmek kolay Paris'teki binalan. Paris- liler bir butünlük yakalamak için uğraşmamışlar. Aklımza gelebilecek her turlu yapıyı in- şa etmişler ve bunlan yan ya- na dizmişler. Doğu Bloku ev- lerine benzer sevimsiz bir yapı- nın yanında 2000 yılına aiı ol- duğunu sandığımız bir yapı gö- rebiliyorsunuz. Tabii burası Paris. Siyahın ve beyazm her tonunu insan teninde görebil- dığiniz bir kent. Paris trafiğınde de aynı kar- maşayı görmek mumkun. Cad- deler oldukça geniş, ama öyle- sine çok kesişme noktası konul- muş ki trafik kimi saatlerde felç oluyor. Yine de Paris tra- fıği insanı sinirlendiremiyor. tnsanlar öylesine sabırlı, öyle- sine haklanna razı bir şekilde araba kullanıyorlar ki ne kaza var ne de sinirfı kornalar... Paris'in bir de metrosu var tabii ki. En uzun hattı 30 kilo- metre olan kenti 13 dakikada aşabilen, oldukça hızlı bir met- ro bu. Şehir merkezine 4 daki- kada, bır ileri durağa, 7.5 da- kikada ulaşabilen metro, grev- ler nedeniyle şimdilik "tatil- de". Bu nedenle, evinize var- maruz 1 saatlik bir zaman ala- biliyor. Tabii akılhca bir seçün yapıp-yürumeye karar verirse- niz. Paris halkının büyük bir ço- ğunluğu şehir dışuıda oturuyor ve işlerine trenle gitmeyi tercih ediyorlar. Bunun nedeni, Pa- ris'te de tstanbul'da olduğu gi- bi şehir içinin bir ticaret mer- kezi durumuna gelmesi ve ki- ralann, ev fıyatlannın çok yük- sek olması. Hatta Parislilerin bir deyişi var: "Merkezde evin varsa, Thames'te yatın, Can- nes'da yazlığm var demektir." Paris'in merkezinde yer satın almanın oldukça güç olduğu bir dönemde Japonlann mer- kezde 3 katlı bir ev alması, bel- ki de bu yuzden tam bir olay olmuş Fransa'da. Söylenenlere göre metrekaresine 22 bin 500 frank ödemiş Japonlar. Paris- liler şaşkın, bir eve bu kadar para ödenir mi diye. Japonlar ise ucuza kapattık düşüncesiy- le memnunlar. Onlar Tokyo'- da evlerin çok daha pahalı ol- duğunu savunuyorlar. Paris'te âşık olmanın kolay olduğu söylenir. Belki de doğ- ru. Aşık olacak bir Fransız kı- zı bulamazsa Eiffel Kulesi'nin önünde dikilen özgürlük Anı- tı'na tutulur insan. Belki de Eiffel'in kendisine. Philips'in yaptığı içten ışıklandırmayla öylesine zarif bir görünüme sa- hip ki kule, öylesine hafif gö- runuyor ki yapımı için 2 milyon 400 perçem kullanıldığını duy- duğunuzda inanasınız gelmi- yor. Sanki uçacakmış gibi gö- rünüyor. Paris'te Seine Nehri'nin ke- nannda çiftlerin dolaştığı bir yer var. Ama bu mevsimde, özellikle akşamlan pek dolu değil. Sevgi için pek çok söz söylendı, ama "soğuğun sevgi- yi dldurdüğn" bunların arasın- da yok. Ya şairlerin hiçbiri kı- şın Paris'te bulunmadı (ki bu imkânsız) ya da onlann zama- nında sevgililer daha sıkı giyi- niyorlardı. Budapeşte'den Geçmişe sünger çekmek Son elli yıldır bu ülkenin yaşadığı olaylar, en başta Macarlar için unutulacak gibi değil. Sovyet boyunduruğundaki yıllar uzun sürdü. MEHMET MESTÇİ BUDAPEŞTE — Bundan 2 sene evvel Macaristan'da ilk serbest seçimler yapıldı. Kanlı ve trajik yıllardan sonra "ilk defa" son elli senede bu ulke- nin yaşadığı olaylar en başta Macarlar için unutulacak gibi değil. 2. Dünya Savaşı'ndan pa- ramparça çıkmış ülkenin başı- na kırklann sonunda geçen acı- masız lider Matyas Rakosi'nin kiliselerin fonksiyonunu sıfıra indirme politikası, temsil etti- ği Sosyalist tşçi Partisi içinde "Moskova sempatizanı" olarak ArcelikKüçükh Alefferîndebüyükfırsafkamponyosı ttmMi/oıa» A?< 30 'z mröz ' 4SX 20 FZ FSfÖZ ASK-25 SüHAW û*Ü ARr 5S "V "OĞoî"vtJ"< A*< S4W8 VLST !Mi9f RUS AİK'OSKSAÇ ttftjTU* VM<" Jî< 2 S< StÇ K^~~Vi VA' iSMt-4 AKiUi *rfNt F » r «Mf »a» MC» flffv . >X35VV5 02*< 0-730 GÖMMCOCAK 0 SOC s£'sS\ O'/^t SS l.llClHltMlKlMllitlM nsmjJ •masanaiı rtımua* mimsmmsıt - JSOOC : XL £'000 •0 OOC 117X0 - •* > x 2000 iOOC soooo ?5 OOC 'O0WC < e - . - . °C X0 7İC0C "i 0X . 11MSİ7 10HAM •1 - ;;xx 427 OOC : z xc 3'900C :^ cx 84000 C5 x : 56C000 iî5 000 70ü 000 530 XC 525 OOC 525 ÂC löe 47 4$ 49 M 51 sı 53 $4 55 M 57 M 59 M 61 a63 64 65 ıı.srcmtıoat sıınTJisıiM HSİNİ'- CTAtSh umm TJUKUOUC • •3 42000 7J350CG _ ~<5 JX 3 23 OOC ~ ı XC D 4'occ c secee ^_ 3* X. C 900C ü. İO00O _ "^X£ _ fseo _ -"x/; O »a» ^ X XC CHMUCK Mfl» ssa» _-c OOC 23000 -• XX ;. xv = xc :xc DJ XX 47 û0C a . 1 " 50 000 5." OCn mum rtru wm4i2tXC 396006 :-t o:c :52 000 -. xc ^5.009 ;rn :x 890000 -•;« x: 99 000 , ox öâOOCO ' 5 XX 770 OSi 5 " ''X 51? m iiO X 550 000 '50 000 III İM 47 4» 49 SO 51 51 53 54 55 Si 57 5$ 59 to 61 i» 63 «4 65 SICIHtKMtlTHISİKtlStlM HftHAl* DIUSİÎ ttmtu r nmuctf 3 35 XO C30000 — . "X C '9 000 — - Z. 33000 _ '•• ,,^ ^j - - D 43000 , _• x x • «a»_ J - XX O 40000 — 50 X- w 400CC _ «xc unucH Mrtr ••i 35 X>33Û0O0 30 OOC 190HO - 33000 ' 0X 34 OOC ' X- - - 48000 55 0' 6C0OO ic.:: 40 000 40XC toxr. ••• 420000 *20 OOC 2t6000 - 4620OC ( S^oOOC _ - â/"?a9s -* 1 1 " MO XX tobı'o 15Ekım 1991 tanhmdebaşlayan "Işte Arçelık ın Buyuk Fırsal Kampanyast nm Kuçuk ürûılcnmitn Sm sarimfkr. Safm Araft Oaioma If Ev Aletlen ile ı'gı/ı bolumudur Bugüne kadar alamadım diye üzülmeyin. Yerinizi hazıriayın! Şimdi Arçelik Küçük Ev Aletleri, bütün Arçelik Yetkili Satıcılarında inanılmaz taksitlerle. FİRSAFI KAÇIRMAftN!.. Tvm soru ve sorunlanmzı cevapbndırmak tizere TukefKİ Damşma Senrisi'mz 9001640 21*900164022 900 1640 23 mtrwah czef teiefan ha'iarım z'a jcrekız arcmanızo tahsn edılm'jfır Umrtmoym! ArçeJık'm gerçel; ve yaygm servis leskılah sohşton yıllar sonra faıle hıznetınızdedıı Koşullarcazip, Seceneklerceşifçeşıf. Fıyariarsab/l. OdemeierfaksıYfaksffi ulusal gruba karşı düzenlediği katliamlar herkesin belleğinde. Çok geçmeden gelen meşhur tarih: 1956 ve ülkenin kapısmı tıklatan Sovyet ordusu. Uzun sürdu boyunduruk yü- lan. Anılannda tanklar, tüfek- ler, umutsuzluk çığhkları bulu- nan çok değerli bir 68 kuşağı var bu memlekette. Çocuklan- nın "çocuk yaşta" gördüğü baş- döndürücü değişimler onlan bu kuçükler adına yorgun, ama sı- nırsız bır mutluluğa bürüyor. 15-16 yaşlarındaki, politikaya en az cinsellik kadar önem ve- ren bu çocuklar iki sene önce- ki seçimlerde gençlerin partisi Fidesz'e büyük destek sağladı- lar. Yakalannda Fidesz rozetleri sinemalara gittiler, tramvaylar- da gurültü ettiler, köpeklerini gezdirdiler ve geçen yaz son Sovyet askerlerini seve seve uğurladılar. Bu askerlerin ço- ğunun kendilerinden sadece birkaç yaş büyük olduğunu hepsi biliyordu, askeri kamp- larda nasıl yasadıklarını da. Tek bir tuvaleti bulunduğu söylenen Debrecen'deki dev garnizonda askerlerin çoğunun eşcinsel ol- duğuna dair çıkan dedikodu- dan da haberleri vardı. Her şe- ye rağmen nefret ederek uğur- ladılar ülkelerindeki bu "geçici" konuklan. Artık Macaristan sadece Ma- carların. Ama güzel ülkenin problemleri bitmek bihniyor. Yugoslavya çok yakmlannda. Savaşın urkütücü imajı Tuna Nehri'ne boş şarap şişesi fırla- tan "clochardlann" bile soru- nu. Resmi olmayan kayıtlar ul- keye sığınan yuz bin insanın varhğından söz ediyor. Diğer taraftan Moldavya yüzünden tedirgin Macaristan. Moldavya sözü geçtiği vakit herkes iki yıl önceki Temeşvar olaylarını ha- tırlıyor. Yaşlı beyefendiler Kuzey Deni- zi'nden Adriyatik'e kadar olan eski smırlanm hatırlatıp bu- günlere nasıl geldiklerini merak ediyorlar. Geçmişte Macar krallannın taç giyme törenleri-^ nin yapıldığı Bratislava'yı Ma- carca ismiyle telaffuz ediyorlar. Trieste'nin krallık topraklanna dahil olduğunu hüzünle anım- sıyorlar. Nihayet içtikleri lezzet- li alkol kalkınmaya çalışan fa- kir ve ufacık bir Doğu Avrupa toplumu olduklan gerçeğini unutturur gibi oluyor ve palto- larma sanhp kimbilir ne düşun- celerle evlerinin yolunu tutu- yorlar.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle