26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

ÇOK KUTUPLU SİSTEM POLİTİKASI Çin’in diğer bir küresel politikası da uluslararası sistemin çok merkezli bir yapıya kavuşturulması olarak ön plana çıkıyor. 1984’ten itibaren, Deng Şiaoping’in ulusal güvenlik danışmanı Huang Şiang, uluslararası sistemin gidişatının kötü olduğunu belirterek, dünyanın yeni bir döneme gebe olduğunu birkaç makalede dile getirmeye başladı. Şiang, Sovyetlerin gidişatının oldukça kötü olduğunu belirterek, çok merkezliliğe doğru bir gidişin olduğunu vurguladı. Bu bireysel değerlendirmelerden sonra, Çin’de Çok Kutuplu sistem üzerine esas tartışma 1986’da başladı. Tartışmaların sonucunda ulaşılan temel sonuç uluslararası sistemin gidişatının ABD, Rusya, Japonya, AB ve Çin’den oluşacak çok merkezli bir sistem olduğunun altı çizildi. 1990 sonrası, iki kutuplu sistem çöktü. Soğuk Savaş sonrası dönemde Çin, hemen her fırsatta bu beş güçten oluşacak olan çok kutuplu sistemi savundu. 1997 yılında, Çinli akademisyen ve uzmanlar arasında bu konu hararetle tartışıldı ve iki görüş ortaya çıkmıştı: Birinci görüş geleneksel çok kutupluluğu savundu. İkinci görüş ise, bugünkü tek kutuplu sistemin Çin’in ekonomik büyümesini sağlayan yegâne sistem olduğunu savunarak, tek kutuplu sistemin istikrarı sağlamadaki önemini dikkat çekti. Sonuç olarak Çin, çok merkezli yapıyı savunmaya devam ediyor. Çin’e göre, her bölgesel güç kendi bünyesindeki kriz üreten noktaları ortadan kaldırdığında, ABD gibi dünya jandarmalığına soyunacak güçlü aktörlerin de gerekçeleri ortadan kaldırılmış olacaktır. Kendi bölgesindeki sorunlara barışçıl yaklaşım sergileyen, Hindistan’la sınır anlaşmazlığını görüşmeler yoluyla aşmaya çalışan Çin, Latin Amerika, Afrika, Ortadoğu ve Akdeniz ülkelerine yönelik stratejilerini uygulamaya koyuyor. Pekin, Kıbrıs sorununda Rum kesimine yakın duruyor. ve caydırıcı olacaktır. Çin, kara birliklerinde ise, bir azaltma öngörmüş, büyük ordular yerine etkin ateş gücüne sahip, hareket kabiliyeti yüksek ve hızı daha fazla olan uzman kuvvetlerin oluşturulmasına yöneldi. Çin, hava gücüne de büyük önem veriyor. Yeni nesil savaş uçaklarını filosuna katmaya başladı. Özellikle, Rus kökenli savaş uçaklarını teknolojik olarak yeniden düzenliyor. Özellikle savaş kapasitesi yüksek uçaklar, uzun menzilli bombardıman uçakları ve havada yakıt ikmali yapabilen tanker uçakları filoya katabilmek için çalışıyor. Geçtiğimiz yıl RusÇin askeri tatbikatında görücüye çıkan nükleer füze taşıyabilen TU–19–22 stratejik bombardıman uçakları da Çin filosuna alınmak istenen uçakların başında geliyor. Bilindiği üzere, uzun zamandan beri Rusya, bu uçakları Çin’e satmaya yanaşmıyordu. Kuşkusuz, bunda Çin silah sanayinin kısa zamanda bu uçakların Çin versiyonunu yapabilecekleri korkusu büyük rol oynuyor. ABD de bu nükleer silah taşıyabilen ve uzun menzilli olan yeni nesil bombardıman uçaklarının Çin ordusunun C S TRATEJİ 5 bir arada yaşamanın beş ilkesi" başlığında sundu. Bu ilkeler kısaca şöyledir; Toprak bütünlüğüne karşılıklı saygı, Ülkelerin içişlerine karışmama, Saldırmazlık, Eşitlik ve barış içerisinde bir arada yaşama. Bu ilkeler, modern Çin diplomasinin de temellerini oluşturuyor. Bu ilkeler, 1954 yılında, Nehru ve Cov Enlay tarafından ortak bir açıklamayla ilk defa dile getirildi. Çin’in ekonomik büyümesini devam ettirmesi ve mevcut konumunu da koruyabilmesi için uluslararası istikrar ve barışın sağlanmış olması gerekiyor. Bu bağlamda, Çin, uluslararası sorunlarda daha aktif bir rol üstlenerek, birçok sorunda uzlaştırıcı bir tutum sergilemeye çalışıyor. En başta, Kore yarımadasındaki nükleer sorunun çözümünde başrol oynayarak, Üçlü ve Altılı Görüşmelerin yapılmasını sağladı. Tansiyonun düşmesinde Çin’in katkıları büyük oldu. İran’ın nükleer sorununda da Çin, yine uzlaştırıcı yönünü kullanarak, yakın dostu İran ile Batı arasında orta yolu bulma arayışında. Çin, İran’ın Güvenlik Konseyi’ne sevk edilmesi konusunda sonuna kadar direndi. Asya Pasifik bölgesinde güven artırıcı önlemlerin oluşturulması ve güçlendirilmesi amacıyla ASEAN Bölgesel Forumu’na üye olan Pekin, Şanghay İşbirliği Örgütü’nün kuruluşuna ön ayak olarak bölgesel anlamda barış ve istikrara katkıda bulunmak istiyor. AKDENİZ AÇILIMI VE TÜRKİYE Bunun yanında, Çin, son yıllarda, kendisine özgü bir Akdeniz diyalogu başlatarak, İspanya ile stratejik ortaklık anlaşması imzaladı. Geçtiğimiz ay, Yunanistan Başbakanı Karamanlis’in Çin gezisi esnasında, Çinli yetkililerin Yunanistan’ı stratejik ortak olarak değerlendirmesi, Kıbrıs sorununda Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum kesiminin arkasında olduklarını vurgulamaları dikkat çekiyor. Bunun karşılığında, Yunan başbakanı ise, tek Çin prensibini kabul ederek, Tayvan’ın Çin’in parçası olduğunu vurguladı. Yine, Karamanlis, AB’nin Çin’e uygulamakta olduğu silah ambargosunun kaldırılması için AB üyesi olan Yunanistan’ın elinden gelen her şeyi yapacağı taahhüdünü verdi. Kısaca, Çin, Kıbrıs sorununun çözümünde aktif rol oynayabileceğinin de işaretini veriyor. Çin, medeniyetler arası diyalogda iki büyük medeniyet olarak gördüğü İran ve Yunanistan’ın büyük rol oynayacağına inanıyor. Kıbrıs konusunda Türk tezlerinin Çin tarafından desteklenmemesinin nedenlerinden bir tanesi, son zamanlarda, Kıbrıs sorununun çözümünde Çin’in hassas olduğu Tayvan modelinin meşru bir çözüm zemini olarak ele alınmasıdır. Böyle bir durum, Güvenlik Konseyi’nde, Kıbrıs sorununun çözümü için destek arayan Türkiye’yi Çin gibi veto gücüne sahip bir devletten mahrum bırakıyor. Zaten Çin, her fırsatta Rum görüşlerine daha yakın olduğunu gösteriyor. Çin’i bu yöne maalesef Türkiye itiyor. Çin, BM barışı koruma misyonlarında da etkin görev alıyor. Hali hazırda, Çin, on dört BM barışı koruma misyonunda üç bin polis, asker ve sivil görevliyle yer alıyor. Çin, Dünya Ticaret Örgütü’nün de bulunduğu 130’dan fazla devletlerarası örgüte üye. Nükleer silahların yayılmasını önlemeye ilişkin anlaşma da dâhil olmak üzere 267 adet çok taraflı uluslararası anlaşmaya taraf. 150 ülkeyle karşılıklı ticaret anlaşması ve protokol imzalamış durumda. On iki komşusuyla sınır sorunlarının çözümü için anlaşma imzaladı. Buhutan ve Hindistan ile görüşmeler ise, sürüyor. ASKERİ DEVRİM POLİTİKASI Çin, küresel politikalarının gerçekleştirilmesi ve muhafaza edilmesi için oldukça güçlü bir askeri caydırıcılığa sahip olma gereğinin farkında. Bu nedenle, 1980’lerin sonuna doğru, askeri doktrinini değiştirerek, halk savaşı doktrininden sınırlı savaş doktrinine geçiş yaptı. Birinci Körfez Savaşı’ndan sonra da Askeri İşlerde Devrim sürecini başlattı. Devrim ve Bush, geçen yılki Çin ziyaretinde polimodernizasyon kavramları tik açıdan başarısız başarısızkabul kabuledilmişti. edilmişti. arasında fark bulunmuyor. Modernizasyon mevcut bir yapının üzerinde bir takım iyileştirme ve güncelleştirmeler şeklinde olurken, devrim sürecinde ise mevcut yapı tamamen ortadan kaldırılarak, yerine yeniden farklı bir yapı oluşturuluyor. İşte, Çin de Körfez Savaşı’ndaki yüksek teknolojiye dayalı svaşa şahit olduktan sonra ordusunu baştan aşağı değiştirerek, ileri teknoloji altında sınırlı savaş doktrinini benimsedi. Bu yeni yapılanma sürecinde, Rusya ve İsrail, Çin’in en önemli silah teknolojisi aldığı ülkeler oldu. 2000’li yıllarda oldukça yüksek bir nükleer caydırıcılık seviyesine ulaşan Çin, uzay yarışında da kendisini gösterdi. Kendi casus uydu teknolojileri üzerinde çalışıyor. Askeri İşlerde Devrim sürecinde, en önemli safha Çin’in açık deniz filosu oluşturma çabasıdır. Çin, küresel düzeyde envanterine girmesinden endişe duyuyor. Çin, etkin ve belirleyici bir güç olabilmenin yolunun deniz İsrail’den özellikle erken uyarı sistemlerine yönelik gücü olabilmekten geçtiğini gayet iyi biliyor. Bu teknoloji almaktaydı. ABD’den ambargo nedeniyle amaçla, Varyag uçak gemisinin iskeletini Ukrayna’dan alamadığı teknolojiyi İsrail üzerinden dolaylı olarak satın alarak üzerinde çalışmalar yürüttü. Çin, elindeki alıyordu. Fakat geçtiğimiz yıl, Amerikan yönetiminin örnek aracılılığıyla kendi uçak gemisini üretmeye girişimleri üzerine, İsrail, Çin’e silah satışından çalışıyor. Deniz gücünde başarıya ulaşırsa, enerji dolayı ABD’den özür dileyerek, satışları durdurdu. iletim ve ticaret yollarını da kontrol altına Çin, ABD tarafından ortaya atılan Yeni Dünya alabilecektir. Öte yandan, Tayvan’ın Çin topraklarına Düzenine karşı kendi dünya düzenini "barış içerisinde katılması konusunda da deniz gücü oldukça ikna edici
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear