Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
18 Türkiye’nin Kafkasya politikasının unsurları… C S TRATEJİ Gürcistan stratejik ortak Yrd. Doç. Dr. Mitat ÇELİKPALA TOBB ETÜ Uluslararası İlişkiler Bölümü DoğuBatı ve KuzeyGüney geçiş hattı üzerindeki coğrafik/stratejik konumu ile sınır komşularının içerisinde bulunduğu istikrarsız durumun yarattığı olumsuzlukların doğrudan yansımaları bir bölgesel güç olarak Türkiye’yi, çoğu zaman kendi isteği dışında, sıkıntılı durumlarla karşı karşıya bırakmakta. Bu sıkıntılı durumun önüne geçerek istikrarsızlığa son verecek bir takım çözümler üretmek ve bu bağlamda politikalar yürütmek ise çoğu zaman model ülke olarak gösterilen ve bölgesel güç olarak nitelenen Türkiye açısından bir zorunluluk. Aksi ise bölgesel güç olma iddiasının boş bir iddia olarak kalması ve nüfuz alanlarının diğer bölgesel ve küresel rakiplere kaptırılması anlamına geliyor. anlaşmazlığı ve savaşı sırasında ve sonrasındaki yansımaları akla getirildiğinde Türk siyasa yapıcılarının daha ilgili olması gerektiği gerçeği ile karşılaşılmakta. Tek başına bu nedenle bile Türkiye sadece olayları izleyerek diplomatik bir takım açıklamalar yaparak gelişmelere kayıtsız kalamaz. Bölgesel sorunların anlaşılarak çözümlenmesinde aktif rol almak zorundadır. Ancak bu şekilde bölgesel güç olma iddiası bir anlam taşıyabilir. Türkiye’nin bu alanda izlediği siyasetin ise uluslararası kuruluşlar ve Batılı müttefikler ile birlikte hareket ederek göze fazla batmayan, bölgesel dengeleri açıktan sarsmayan bir siyaset olduğu söylenilebilir. Son dönemde karşılaşılan sıkıntı ise bu politikaların geliştirilmesi süreçlerinde bölgesel politikalar geliştiren müttefikleri ya da büyük güçler ile Türkiye’nin taleplerinde ve yaklaşımlarında bir takım farklılıklar ortaya çıkması. Bu türde farklılık Türkiye’yi zaman zaman açmazlara sürükleyerek sıkıntılı durumlarla karşı karşıya bırakabilmekte. Bunun iç politikada yansımalarının ise zaman zaman pasiflikle, etkisiz olmakla suçlanmak şeklinde belirdiğini görmekteyiz. Fakat diğer yandan bu Türk dış politika yapıcılarını ve diplomatlarını her geçen gün biraz daha tecrübeli kıldığı bağımsız politikalar geliştirilmesi konusunda ikna ettiği ölçüde olumlu olarak da kabul edilebilir. TÜRK DIŞ POLİTİKASI Geçmiş dönemlere bakıldığında, değişik ekonomik, askeri ve siyasi nedenlerle, genel olarak Türkiye’nin kendi bölgesinde dahi yeterince etkin olmadığı/olamadığı eleştirilerinin kamuoyunun gündemini sık sık işgal ettiği hatta etmekte olduğu görülecektir. Bu çerçevede bir değerlendirme Türkiye’nin dış politika süreçleri ve etkinliğinin izlenebileceği ilgi çekici örneklerden biri olarak Kafkasya’da meydana gelen gelişmeler ve Türkiye’nin yaklaşımları çerçevesinde yapılabilir. Bu bağlamda genel de Kafkasya özelde komşumuz Gürcistan’da meydana gelen gelişmelere ve Türkiye’nin tavrına bakılabilir. Türkiye’nin Gürcistan’la ilişkileri, bölgede meydana gelen gelişmelere bakışı ve bunun da ötesinde olayların gelişimine etkisi üzerinde durulabilir. Bu şekilde Türkiye’nin bir bölgesel güç olarak etkinliği de değerlendirilebilir. Türkiye’nin Azerbaycan ve Orta Asya’ya çıkış yolu konumundaki Gürcistan’ın önemi, 1990’ların ikinci yarısında hissedildi. Bu ülkenin istikrarlı bir bölge olması konusunda Türkiye ciddi işbirliği sağlıyor. Dış ticarette Tiflis’in ikinci ortağı olan Ankara, askeri alanda önemli katkılar sunuyor. TÜRKİYE’NİN KAFKASYA POLİTİKASI Türkiye’nin genel Kafkasya politikasına bakıldığında Sovyetler Birliği’nin dağılarak Kafkas cumhuriyetlerinin bağımsızlıklarının ilanından itibaren Azerbaycan’ın tartışmasız önceliği ve belirleyiciliği karşımıza çıkmakta. Fakat bu süreçte dahi Türkiye’nin Azerbaycan’da iç siyasi gelişmelere müdahil olma konusundan ticari bağlantılara bir takım sıkıntılar yaşadığı bilinmeyen bir durum değil. Ermenistan ise malum nedenlerle bu çerçevenin daima dışında, hatta çoğunlukla dış politikanın hedefi bir unsur olarak karşımıza çıkmakta. Gürcistan ise 1990’lı yılların ortalarına kadar çok da önemsenmeyen hatta göz ardı edilen bir ülke olarak gözükmekte. Oysa Gürcistan, 114 kilometrelik sınırla Türkiye’nin Rusya, Kafkasya ve Orta Asya ile en sağlam ve doğrudan kara bağlantısı olarak dikkat çekmeli. Bunun ötesinde Türkiye’de yaşamlarını sürdüren Gürcü ve Kafkasya kökenli vatandaşların varlığı ve bu grupların bölgeye yönelik ilgisi Türkiye’nin Gürcistan’a ilgisiz kalmasının karşısında belirleyici bir unsur. Bunun Türkiye’ye özellikle GürcüAbhaz TÜRKİYEGÜRCİSTAN Kasım 2004 sonlarında meydana gelen ‘Güller Devrimi’ bilindiği üzere Eduard Şevardnadze’nin iktidarını sonlandırarak yeni bir lider, yeni bir isim olarak Amerika’da hukuk eğitimi yaparak Gürcistan siyasetine dahil olan Mikheil Saakaşvili’yi iktidara taşıdı. Sonrasında Acara’da Aslan Abaşidze’nin koltuğundan olmasıyla sonuçlanan bir takım gelişmeler yaşandı. Takiben de Gürcistan’da bağımsızlığın hemen sonrasında başlayan Abhazya ve Güney Osetya sorunları tekrar gündeme taşındı. Tüm bu sıkıntıların dışında Gürcistan’ın Ermeni ağırlıklı Cavak bölgesi, kontrolsüz Pankisi vadisi ve Azeri ağırlıklı kesimlerde bir takım potansiyel sorunların varlığı ülkeyi ve bölgenin istikarar ve barışını tehdit etmekte. Tüm bu koşullar Gürcistan’ı bağımsızlıktan bu güne sürekli olarak zayıf, istikrarsız ve aciz bir devlet olarak gündeme taşıdı. Bu bir bölgesel güç, komşu ve bölgeden çıkarları olan Türkiye için bölge ekonomisini/güvenliğini ve dengeleri, Azerbaycan’ı ve Türkiye’nin bölgesel konumunu doğrudan etkilediği için önemli. Hele hele gerek ‘Güller Devrimi’ sırasında gerekse Acara’da meydana gelen gelişmeler karşısında yavaş ve sessiz kalınması, Türkiye’nin sınırlarının dibinde meydana gelen gelişmelerde dahi etkin bir rol oynayamadığı eleştirilerinin iç kamuoyunda dile getirilmesine yol açtı. Bu nedenle ‘Türkiye bu sorunların ortadan kaldırılmasında, çıkarlarının gerçekleştirilmesinde etkin bir rol oynayabildi mi? Gürcistan’da yaşanan dönüşümlerde Türkiye’nin rolü var mıdır? Yoksa sadece seyirci miyiz?’ gibi sorular üzerinde düşünülmelidir. Bu bağlamda Kürşat Tüzmen