26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

22 Yrd. Doç. Dr. Deniz TANSİ Yeditepe Üniveristesi İİBF Kamu Yönetimi Bölümü Eylül 2006’da TBMM tarafından, BM Güvenlik Konseyi’nin, Lübnan topraklarında gerçekleşen Hizbullahİsrail çatışmasını sona erdirmeye yönelik, 14 Ağustos 2006’da yürürlüğe giren 1701 sayılı ateşkes kararına koşut olarak onaylanan Lübnan’a asker gönderme tezkeresi, Cumhuriyet tarihimizde önemli bir kırılma noktasını ortaya koymuştur. Öncelikle, Yeni Ortadoğu’yu gündeme getiren Yeni Batı’yı kapitalist ilişkiler çerçevesinde çözümleyip, ülkemizin konumunu bu bağlamda ele alacağız. Lübnan’a asker gönderilmesi kararının değerlendirmesi… C S TRATEJİ kurumlar, sermaye piyasası ve parlamentodur. Sermaye piyasası aracılığıyla, az gelişmiş bir ülke, küresel kapitalizme bağlanırken, parlamentolar da, bu ilişkiyi meşrulaştırmaktadır. Değinmek istediğimiz, sınıfsal ve toplumsal gelişmenin sonucunda oluşan parlamento, bu yüzeyde, sadece simgesel kalmakta, sermaye piyasası da, o ülkedeki kapitalist gelişmeyi yansıtmaktan çok, küresel sermaye fonlarının finansal ve siyasal manipülasyonları için bir araç olmaktadır. Böylece sermaye piyasaları aracılığıyla, ele alınan ülkede rejim ve hükümet değişikliği dahil, pek çok değişim sağlanabilmektedir. Kapitalizmin bir diğer özelliği, metalaştırmadır. Az gelişmiş ülkelerde, sermayenin piyasalaştıramadığı ortamlarda, herhangi bir maddenin ya da hizmetin metalaştırılamamış olması kapitalizm için bir kayıptır. Kutsal din duygularından, ulusal ya da alt kimliksel bağlara kadar pek çok düşünce, bu anlamda metalaştıkça, kapitalizm için ‘değer’ kazanmaktadır. Az gelişmiş ülkelerde, fiyat istikrarsızlığı önemli bir zafiyettir. İşlenmiş ya da yarı işlenmiş madde üretemeyen, hammadde ihraç eden ülkeler, hammadde fiyatlarındaki küresel dalgalanmalardan olumsuz etkilenmekte, krizlere sürüklenmektedir. Fındık konusu, yarı çevre bir ülke olmamıza karşın, bu kapsamdadır. 5 YENİ ORTADOĞU GEREKSİNİMİ Birinci Dünya Savaşı sürecinde çizilen, bugünkü Ortadoğu haritasının en somut sorunu, Batı tarafından desteklenen kral ya da diktatörlerin, hanedana ve bununla bağlantılı eş dost ilişkileri kapsamında yakın çevreleriyle içli dışlı yolsuzluğa dayalı ilişkileri, kapitalizmin, söz konusu toplumlar tarafından içselleştirilmesini engellemiştir. 15. ya da 16. yüzyılda, Akdeniz’de Venedik gibi şehir devletlerine benzetilen, ülkelerinden çok, kendi adlarıyla anılan Dubai ya da Cidde gibi kentler, tek başına bir kapitalist gelişmenin sürükleyicisi olamamışlardır. Feodalitenin yıkılışı sürecinde, küresel ticaret ve iç pazar bağlantısının gerçekleşmesi, önemli rol oynamıştır. Ne zaman ki, kentlerdeki küresel ticaret, iç kesimdeki pazarla bağlantı kurmuş, hem o zaman feodalite aşınmaya başlamış, hem de burjuvazi, o zamana kadar kapalı kaldığı, iç siyasal dengelerde mevzi kazanmaya başlamıştır.(1) Bu çerçevede, Batı’nın talebi, kapitalist üretim ilişkilerinin, Ortadoğu’da sadece küresel ticaret boyutunda kalmaması, bu gelişmenin, Ortadoğu’daki ülkelerin iç pazarıyla bağlantı kurmasıdır. Yani, Yeni Ortadoğu’da talep edilen, kapitalizmin en somut özelliklerinden biri olan piyasa (pazar)laştırmadır. Bu bölge pazarlaştırılmadığı sürece, Batılı petrol şirketlerinin, petrol çıkartıp, sattığı, kapitalizmin eğreti oturduğu, içselleştirilemediği bir zemini gündeme getirecektir. Bu da, sistemin küresel bir çıkmaza sürüklenmesine neden olacaktır. Burada dikkat çekilmesi gereken nokta, küresel ticaretin, 15. 16. hatta daha eski dönemlerden beri var olmasıdır. O dönemlerde nakliye zor ve pahalı olduğundan önemli kar oranlarını sağlarken, bugünkü teknolojik olanaklarla, ayırt edici kar getiren niteliğini kaybetmiştir. Yeni Batı, Soğuk Yeni Batı, kapitalizmin ihtiyaçları doğrultusunda Yeni Ortadoğu yaklaşımını gündeme getirdi. Türkiye bu bölgede özellikle askeri varlığıyla taşeron olarak kullanılmak isteniyor. Türkiye’nin kuruluş felsefesi ise emperyalizmin değil, mazlum ulusların yanında yer almayı gerektiriyor. YARI ÇEVRE ÜLKESİ Savaş sonrası, tek bir Avrupa’nın, ABD’yle transatlantik ilişkileri bağlamında belirginleşmesidir. Tek Avrupa’nın ekonomik ve siyasal örgütü AB, askeri örgütü ise şimdilik NATO’dur. Ülkemizin Yeni Batı’da sadece NATO üyeliği kapsamında değerlendirilmesi, AB’den dışlanması, ülkemize hangi özellikler çerçevesinde bakıldığının somut ipuçlarını vermektedir. Ünlü borsa spekülatörü Soros’un, "Ülkenizin en iyi ihraç malı ordusudur" demesi, basit bir rastlantı değildir. Ele aldığımız çerçevede Yeni Batı, ABD’yle transatlantik ilişkileri zemininde tek Avrupa ve ABD’dir. AB, ABD’yle NATO şemsiyesinde askeri, serbest ticaret anlaşması çerçevesinde ekonomik olarak, ABD’yle ortak bir vizyona sahiptir. Ortak belgelerde, yeni stratejik hedefler, ‘alan dışı bölgeler’ parantezinde değerlendirilmektedir. Bu bölgeler, Ortadoğu, Orta Asya ve Güneydoğu Asya’dır. (2) Türkiye ve ordusu da, gerek Afganistan’daki yeni muharip güç talep edilmesi kapsamında, gerek Lübnan özelinde bir taşeron güç olarak ele alınmak isteniyor. Bu konuya dönmeden önce kapitalizmin standarlaştırma özelliği kapsamında, Yeni Batı’nın, az gelişmiş ülkelerde iki kuruma verdiği önem, ilginç bir yaklaşımı ortaya koymaktadır. Söz konusu Türkiye için kırılma noktası Sistem olarak kapitalizm, çevreleştirme (periferileştirme) özelliğine sahiptir. Ele alınan boyutta, az gelişmiş ülkelerin ürettikleri hammaddeyle, hem merkez ülkelere malzeme sağlama, hem de merkez ülkelerin pazarı olma boyutları vardır. Ortadoğu ülkeleri Batı’ya hammadde sağlamakta, ancak istenen boyutta pazarlaşamamaktadırlar. BM’nin Arap İnsani Kalkınma Raporu, ABD’nin Genişletilmiş Ortadoğu’yla ilgili düşüncelerine esin kaynağı olmuştur. Zira ele alınan rapor zemininde sık sık, Arap ülkelerinde, satın alma gücünün istendiği boyutta olmadığı vurgulanmaktadır. Petrol zengini bir Arap ülkesinde halkın satın alma gücünün düşüklüğü, küresel ticaretiç pazar bağlantısını engellemekte, bu da kapitalistleşmeyi engellemektedir. Türkiye bu noktada, yarı çevre bir ülke olarak yarı işlenmiş ve ara madde üretiminde ön plandadır. Ülkemizin AB üyeliği hayallerinde, yarı çevre bir ülke olmaktan, merkez bir ülke konumuna evrilme umudu yatmaktadır. AB, 1996 Ocak ayında yürürlüğe giren Gümrük Birliği’yle ülkemizi pazarlaştırmıştır. Gelinen noktada, Yeni Batı’nın NATO’sunda sırtı sıvazlanan Türkiye’nin, AB’sinde pazar olmaktan başka bir fonksiyonu kalmamıştır. Lübnan’a giden Türk askerleri ve duygulanan yakınları...
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear