26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

18 Ercan ÇİTLİOĞLU Bahçeşehir Üniversitesi Ecyad Kalesi’nin yıkımına karşın Sevda Tepesi imara açılıyor… C S TRATEJİ yürür, ancak Cidde valisi Şerif Paşa güçlerine yenilir. 1803 yılında Abdülaziz’in, Kerbela saldırısının intikamını almak isteyen bir Şii tarafından öldürülmesinden sonra yerini oğlu Suud bin Abdülaziz alır. Suud bin Abdülaziz’in Vehhabi ordularının komutanlığına atadığı oğlu Abdullah, Bağdat ve Umman’a sefere çıkar, Medine’yi kuşatır ve Medinelilere ancak Vehhabiliği kabul etmeleri halinde kendilerini bağışlayacağını bildirir. Bu arada Suud bin Abdülaziz kendisini Necid hükümdarı olarak ilan edip Yemen halkından Vehhabiliği kabul etmelerini isterse de Yemen kadısı bu dayatmayı reddeder ve Vehhabiyeyi kafirlik olarak ilan eder. Buna Medine’deki tüm ashab mezarlarını yıkmakla yanıt veren Suud bin Abdülaziz sadece Hz. Muhammed’in türbesine dokunmaz. Bu noktada devreye giren Osmanlı, Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa’ya, Mekke ve Medine’yi ele geçirerek hac yolunu kapatan Vehhabileri sindirme görevini verir. Oğlu Tosun Paşayı Cidde valisi tayin ederek bir ordu ile Medine’ye gönderen Mehmet Ali Paşa, oğlunun yenilgisi üzerine diğer oğlu İbrahim Paşa’yı görevlendirir. Bu arada Suud bin Abdülaziz ölmüş yerine oğlu Suud bin Abdullah geçmiştir. Deriye kalesini kuşatarak 1818’de ele geçiren İbrahim Paşa, Mekke ve Medine’yi Vehhabilerden arındırdıktan sonra tutsak aldığı Suud bin Abdullah’ı, oğulları ve ileri gelen adamları ile birlikte İstanbul’a, payitahta gönderir. Suud bin Abdullah, çocukları ve adamları Babı Ali’de boyunları vurularak idam edilirler. Birinci Dünya Savaşı sonrası Osmanlılar Hicaz’dan çekilince Vehhabi emiri Abdülaziz, Osmanlıların atadığı Hicaz emiri Şerif Hüseyin’i ülkeden çıkarıp Mekke, Medine ve Cidde’yi alarak NecidHicaz krallığını kurar. (1923) Günümüzdeki Suudi Arabistan Kralları, Vehhabi emiri Abdülaziz’in soyundan gelmedirler.(4) Bu bilgilerin ayrıntılı bir biçimde verilmesindeki amaç; günümüzde gerek Şiilik ile Vehhabilik arasında Kafkasya ve Orta Asya’da süregelmekte olan rekabetin, gerek Suudilerin yalnızca kendi ülkelerinde değil Türk izlerinin süregelmekte olduğu Balkanlardaki, Osmanlı kültür ve sanat mirasını yok etme konusundaki ısrarlı ve inatçı çalışmalarının nedenlerini açıklayabilmektir. Vehhabilik ile Şiilik arasındaki anlaşmazlık ve çatışmanın başlangıç tarihinin 17. yüzyıl sonları ve Vehhabiliğin bir mezhep olarak ortaya çıkışından neredeyse elli yıl sonrasına dayandığı dikkate alındığında, günümüzde çeşitli coğrafyalarda yaşanmakta olan Vehhabiyeşia rekabetinin temel nedenleri çok daha belirgin bir biçimde ortaya çıkmış olur. Suudi Krallığını yöneten Vehhabilerin Osmanlılarla, Vehhabiliğin kökü olan selefilerin ise Selçuklularla geçmişteki çatışmaları, Ecyad kalesi ya da Kosova ve Bosna’daki Osmanlı eserlerinin, savaşta uğradıkları hasarların onarımı maskesi altında yıkılarak Rabıtatu’l Alemu’l İslamiye’nin(5) finansmanı ile yeniden yapıldıkları ve ‘Fahd Kültür Merkezi’ , ‘Fahd Külliyesi’ gibi adlar altında ibadet ve kültürel faaliyetlere açılmaları ile ortaya çıkıyor. Çağdaş anlayışa göre uygarlık dışı olarak adlandırılabilecek bu uygulamaların Suudiler için görünüşte sıradan, önemsiz, 'umuru adiye'den basit bir yıkım olduğu ancak içeriğinde geçmişe dayalı bir hesaplaşmanın tortularını barındırdığı düşünüldüğünde, insanlığın ortak malı olan tarihi ve kültürel A sırlardır zamana ve Suudi Krallığı'nın kendine özgü yönetim anlayışına direnen Mekke'deki son Osmanlı eserlerinden Ecyad Kalesi'nin (Kalai Ecyad) yerini bir otele terk etmek üzere üç yıl önce yıkılması, anımsanacağı üzere incitici ve uygarlık dışı bir eylem olarak günlerce gazetelerimizin birinci sayfalarını işgal etmiş, yükselen haklı tepkileri dikkate alan Dışişleri Bakanlığı, gerekli girişimlerde bulunmuş ve yıkılan kalenin yerine bire bir replikasının yapılacağı sözü alınmıştı. Suudi Arabistan’daki yönetim anlayışı, tarihsel nedenler ve mezhepsel ayrılıklar nedeniyle Osmanlı karşıtlığı ile de beslendiği için bu uygulamalar şaşırtıcı olmamalıydı. Nitekim Kalai Ecyad’ın replikasının yapılacağı sözüne karşın otel geçtiğimiz yıl tamamlanarak hizmete açıldı ve Suudi’ler verdikleri sözü unuttular. İslamiyet açısından kutsal sayılan toprakları 'küffara’ karşı savunmak için Arap çöllerine giden yüzbinleri, topraklarını işgale gelen 'Hristiyan' güçlerle işbirliği yaparak arkadan vuran ve bu işbirliğinin simgesi olan Lawrence’i (Lawrence the Arabia) adına açtıkları müze ile anıtlaştıran, Hazreti Hatice'nin bile mezarını yok edenlerin aslında Bülbül Dağı’nın tepesinde Kabei Mükerremeyi korumak için Osmanlılarca yapılan Ecyad Kalesini yıkmaları değil, bugüne kadar nasıl olup da korudukları şaşırtıcı olmalıydı. Osmanlılarla Suudiler arasında tortuları günümüze kadar ulaşan anlaşmazlığın nedenlerine gelindiğinde; bilindiği üzere, İbn Teymiye’den etkilenen Şeyh Muhammed bin Abdulvehhab etTemimi tarafından Selefiye hareketinin(1) devamı olan ve kurucusunun adına izafeten Vehhabiye/Vehhabilik olarak adlandırılan mezhep (1745) bugün Suudi Arabistan’ın resmi dini niteliğindedir. Özü; ‘insanları bütün saflığı ve basitliği ile İslamın ilk dönem inançlarına davet etmek (asrı saadet dönemine)’ olan Selefi hareketini diğer mezheplerden ayıran en önemli özelliklerden birisi ‘Sahabe kabirlerine ve türbelerine yönelmenin, evliya ve peygamberlerden yardım dilemenin Allah’ı inkar etmek ve şirk koşmakla’ eşdeğer kabul edilmesidir.(2) Vehhabiye, Sünnilikten inanış değil ibadet yönünde ayrılır. Vehhabilere göre Allah’a ibadet aracısız yapılır. Dinin gerektirdiği farzları yerine getirmemek küfür sayılır. Namazı terkedenler kafir, peygamberler ve evliyalardan yardım dilenenler Allah’a şirk koşanlardır Türbe yapmak, kandil ve mum yakmak, ölüleri ziyaret etmek, evliyaya adak adamak, tütün, afyon, Erdoğan Suudi Kralı içki içmek ve tesbih çekmek ile birlikte... yasaktır.(3) Suudiler yıkıyor, Türkiye jest yapıyor çatışmalar sonrası BM gözetimindeki yeni dönemde, Balkanlar’daki Osmanlı kültür ve sanat mirasının sistematik bir biçimde yok edilmesine yönelik uygulamalarının kökenine inebilmek için 18. yüzyılda yaşananların özetle de olsa bilinmesi gerekir. Vehhabiliğin yayılmasında önemli rol oynayan kişi Necid’in güçlü emirlerinden Deriye Şeyhi Muhammed bin Suud’dur. Bin Suud’un ölümünden sonra şeyhlik postuna oturan oğlu Abdülaziz bin Suud döneminde Vehhabilik tüm Arap yarımadasına yayılır ve Sünni ulemadan pek çok kişi Vehhabilerce öldürülür. Vehhabiliğin bir anlamda kurucusu olan Muhammed bin Abdülvehhab’ın özendirmesi ile Abdülaziz, halifeliğini ilan eder. Vehhabi mezhebine bağlı olmayan Müslümanların durumu Bağdat Valisi Süleyman Paşa’ya iletmeleri üzerine Mekke şerifi Galip, kardeşini Vehhabileri dağıtmakla görevlendirir ve kendisi de Deriye Kalesi’ni kuşatır (1792). Deriye kalesinin düşürülememesi üzerine Vehhabiler bu durumdan aldıkları güçle bu defa Kerbela’ya saldırırlar. Taif kalesini ele geçiren Vehhabiler tüm halkı kılıçtan geçirirler; dini, edebi, tarihi tüm eserleri tahrip ederler, din büyüklerinin mezarlarını yıkarlar. Vehhabilerin Şiilerce kutsal mekan olarak kabul edilen Kerbela’ya saldırmaları üzerine İran Şahı, misilleme olarak Bağdat’a yürüyeceğini bildirir. Bu arada Mekke’ye giren Abdülaziz’in oğlu Suud burada İslam büyüklerine ait mezarları yıktırarak Cidde’ye SORUNLARIN KÖKENİ Osmanlılarla Suudiler arasında anlaşmazlıkların başlangıcı 18. yüzyılda yaşanan olaylara dayanır. 18031806 yılları arasında Taif, Mekke ve Medine’yi güç kullanarak ele geçiren Vehhabilerin buralardaki sahabe mezarlarını tahrip etmeleri ve 1808’de Kabe’yi ziyarete kapatarak haccı yasaklamaları üzerine İslam dünyasından yükselen tepkiler, aynı zamanda Hilafet makamı olan Osmanlı sarayının soruna el koymasına neden olur. Suudilerin yalnızca kendi ülkelerinde değil Yugoslavya’nın dağılmasından sonra Kosova, Makedonya ve Bosna’da meydana gelen etnik
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear