28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

12 C S TRATEJİ Mustafa Kemal Atatürk’ün Türk ulus Cumhuriyet, Türkiye’nin Yrd. Doç. Dr. Barış DOSTER Marmara Üniversitesi ürkiye ısrarla bir Cumhuriyet tartışmasına, rejim kargaşasına, devletmillet çelişkisine ve bölünme ortamına çekilmek isteniyor. Demokrasiyi çoğaltmak için, Cumhuriyeti azaltmak gerektiğini savunanlar, Cumhuriyet’in kuruluş felsefesine ve kurucu iradesine saldırmakta, rejim muhalifliği ile devlet düşmanlığını birbirine karıştıranlar da, ulusun önündeki en büyük engel olarak devleti gösteriyorlar. Oysa tarihi gerçekler, bu görüşleri çürütmektedir. T Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Mustafa Kemal Atatürk’ün, öğrencilik yıllarından bu yana cumhuriyet rejimini benliğinde bir ulusal sır gibi sakladığını daha sonraki sözlerinden anlıyoruz. Her şeyiyle özgün bir yapı olan Cumhuriyet, yoğun saldırılara karşı ayakta durabilmeyi başarabildi. Türkiye halkına Türk Milleti denir." Bu söz hem çok derin ve kapsayıcı, hem de matematik formülü kadar açıktır. Halk, yani ulusun maddi unsuru, Cumhuriyeti kuran temel irade ve güçtür. Türk Milleti onun adıdır. Türkiye ise onun yurdu, vatanıdır. Atatürk, Kurtuluş Savaşı’nın lideri olarak, ulusun tüm bileşenlerini, hem de Milli Meclis yoluyla davaya ve kavgaya katarken, kurucu önder ve büyük bir devrimci olarak da egemenliğin kökünü, kaynağını, tanımını değiştirmiştir. Egemenliği gökten yere indirmiş, kişiden alıp ulusa vermiş, dini, ilahi olmaktan çıkarıp, laikleştirmiş, dünyevileştirmiştir: "Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir" Halkın tüm katmanlarını, dil, din, ırk, mezhep birliğinin çok ötesine, üstüne, üzerine taşıyarak, ulusun bileşenleri olarak kucaklaması, varsılyoksul, köylükentli, gençyaşlı, kadınerkek, BatılıDoğulu demeden herkesi aynı mücadele içinde biraraya getirmesi de her anlamda eşit yurttaş, ulus kimlik ve ortak vatan kavramını oluşturmuştur: "Ne mutlu Türküm diyene" Bu tanım içinde Türk, kendisini Türk olarak hisseden, Türk Ulusu’nun parçası, bireyi olarak gören vatandaştır. Milli Mücadele döneminde oluşan toprak, kültür, yazgı ve ülkü birliği etrafında kenetlenenler Türk Ulusu’nu oluştururlar. Ve burada kastedilen Türk, ırk ya da etnisite anlamında değil, üst kimlik, ortak kimlik, yurttaşlık kimliği, yurttaşlık bağı, ulusal aidiyet bilinci anlamında kullanılır. Türkiye Cumhuriyeti o ulusun devleti, Türkçe de o ulusun tek, ortak ve resmi dilidir. Atatürk’ün sözleriyle, "Türk demek, Türkçe konuşan demektir". Yurttaşların kader birliği ve birlikte yaşama iradesi, ulus bilincinin gelişmesinde, milli birliğin güçlenmesinde en büyük itici güçtür. Bu nedenle günümüzde "Ne mutlu Türküm diyene" diyemeyenlerin, Türk kimliğini salt bir yurttaşlık bağına ve anayasal tanıma indirgeyip, sıkıştırmaları sadece eksik ve yanlış değil, bunun çok ötesinde tehlikeli bir yaklaşımdır. İKİ ANAHTAR SÖZCÜK Türkiye Cumhuriyeti’nin niteliklerini, amaçlarını, başarılarını, zaaflarını, tehlike altında bulunan kazanımlarını tartışırken, Türkiye’nin ulusal, bölgesel ve küresel ölçekte, tarihsel bir kırılma noktasında, aynı anda yapılan SAVAŞ ve DEVRİM’le kurulduğunu hiç akıldan çıkarmamak gerekir. Kurtuluş Savaşı’yla başlayan ve Cumhuriyet’le taçlanan kavganın amacı, iç ve dış dinamiklerin baskısıyla tarih sahnesinden çekilen Osmanlı İmparatorluğu’nun kulundan, Cumhuriyet’in yurttaşını yaratmak, çokuluslu, çok dinli, çok dilli, çok etnisiteli bir tebaadan, padişahın ümmetinden, çağdaş bir ulus çıkarmak, Misakı Milli sınırları içinde, üniter ve laik bir ulus devlet, halk egemenliğine dayanan, demokratik bir rejim kurmaktır. Ve gelinen noktada Cumhuriyet, tüm eksiklerine karşın amacına ulaşmıştır. İçeriden ve dışarıdan gelen tüm çullanışlara karşı, büyük bir direnç ve özveriyle kendini savunması da, hem temelindeki harcın, hem de kurucu kadrolardaki inancın sağlamlığının kanıtıdır. Cumhuriyet, devletleşirken uluslaşan, uluslaşırken devletleşen Türk Halkı tarafından kurulmuştur. Atatürk, ulusu şöyle tanımlar: "Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran ‘YA İSTİKLAL YA ÖLÜM’ "Ben Cumhuriyeti vicdanımda milli bir sır gibi sakladım" diyen Mustafa Kemal’in bu milli sırrı, Kurtuluş Savaşı’ndan da önce, askeri öğrencilik yıllarında şekillenmeye başlamıştır. Süreç içinde Gazi, özellikle de Milli Mücadele’yle birlikte dehasını, farkını ortaya koymuştur. Atatürk, kapsamda, yöntemde ve amaçta, yol arkadaşlarının büyük bölümünden farklı düşünmektedir. Kapsamda farklıdır. Çünkü daha Kurtuluş Savaşı başlamadan önce, işgale uğrayan bölgeler başta olmak üzere yurdun dört bir yanında kurulan Reddi İlhak ve Müdafaai Hukuk Cemiyetleri’ni Sıvas Kongresi’nde tek bir çatı altında toplamış, halkı sadece yaşadığı yöreden değil, vatanın tamamından sorumlu tutan bir anlayışı yerleştirmiştir. Aynen cephede yaptığı gibi: "Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. Ve o satıh bütün vatandır". Çünkü "Vatan toprağı kutsaldır, kaderine terkedilemez". Atatürk yöntemde farklıdır. Çünkü dönemin en seçkin aydınlarının, en yetkin kadrolarının Amerikan mandasını, İngiliz himayesini önerdikleri, Anadolu’nun sesini gösterilerle, toplantılarla, yabancı gazetelere verilecek ilanlarla dünyaya duyurmayı tartıştıkları bir dönemde, kurtuluşun ve bağımsızlığın yolunu, milletin azim ve iradesinde, kendi geleceğine el koymasında ve yurdunu silahla savunmasında görmüştür: "Ya istiklal, ya ölüm" Atatürk amaçta farklıdır. Kurtuluştan sonra, kuruluş aşamasında da görüldüğü gibi, Milli Mücadele’nin öncü kadroları arasında yaşanan görüş ayrılıklarında Gazi, genelde yalnız kalmıştır. Çünkü O bu kavgayı, saltanat ve hilafet için yapmamıştır. En başından beri kararı kesindir: "Ulusal egemenliğe dayanan, kayıtsız şartsız bağımsız, yeni bir Türk Devleti kurmak" ULUSAL VE KUTSAL SACAYAĞI Gazi’nin kurduğu Cumhuriyet bu nedenle şu ulusal ve kutsal sacayağı üzerinde yükselir: Hakimiyeti Milliye, İstiklali Tam ve Misakı Milli. Cumhuriyet, hedeflerine ulaşmak için de şu üç misakı milli’yi çok önemser: Toprak, maarif ve emek misakı millisi. Cumhuriyet, bu üç unsuru da kullanarak, farklılıkları değil ortaklıkları, ayrılıkları değil aynılıkları kurumsallaştırma çabasındadır. Bu bağlamda, ülkemizdeki uluslaşmayı bir ulusal alaşım modeli olarak özgün bir yere oturtmak gerekir. Uluslararası ticari uyuşmazlıklarda Türk Yargısı’nı Atatürk, bir yurttaşın sorununu dinlerken...
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear