Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
6 ABD’den, İran’a karşı yeni diplomasi atağı… C S TRATEJİ Nükleer bunalım derinleşiyor Ercan ÇİTLİOĞLU Bahçeşehir Üniversitesi SAM Başkanı İ ran’ın uranyum zenginleştirme çalışmalarına yeniden başlaması üzerine Ortadoğu bir kez daha alçak basınç merkezine dönüşmüş bulunuyor.Uluslararası Atom Enerjisi Komisyonu’nun İran’da denetlemelere başladığı bir dönemde Natanz’daki nükleer tesislerde uranyum zenginleştirme çalışmalarını yeniden başlatan İran dünyaya meydan okuyan tavrını ısrarla sürdürüyor. Almanya, Fransa ve İngiltere’nin arabuluculuğunda yürütülen müzakerelerde varılan kararları, ulusal egemenliğine bir müdahale sayarak nükleer çalışmalarını sürdürme kararı alan İran’ın giriştiği bu tehlikeli oyunla ilgili elinde önemli kozlar bulunmalı. İran’ın nükleer çalışmalarının kontrollü bir şekilde yürütülmesi konusunda ağırlığını koyarak olayın diplomatik yollardan çözümlenmesi tezinin arkasında duran İngiltere, Fransa ve Almanya’nın, uranyum zenginleştirme çalışmalarına başlanmasının ardından İran’la müzakerelerde bulunmayı reddetmeleri yaşanan krizin derinleşerek süreceğinin bir belirtisi olmalı. Rusya’nın, uranyumun kendi topraklarındaki tesislerinde zenginleştirilmesi önerisini de reddederek en büyük destekçilerinden birisini kızdırmış görünen İran, Batı dünyasının sabır sınırlarını sonuna kadar zorlamaya kararlı görünürken kendisini askeri seçenekler de dahil olmak üzere kimi yaptırımlardan koruyacak güvencelere sahip midir ya da güçlü bir devlet geleneği ve usta bir diplomasiye sahip olan İran, nükleer silah elde etme hedefine tüm dünyayı karşısına alacak ölçüde gözü kararak kilitlenmiş olabilir mi? Tahran Belediye Başkanlığı dışında devlet deneyimi bulunmayan ancak gençlik yıllarından beri Humeyni ideolojisinin aktif bir militanı olan Ahmedinecad, dini eğitim ve rütbesi bulunmadığı için İran’ın gerçek egemeni olan ruhban sınıfının onayını almadan bu Çevresel gelişmeleri ciddi bir tehdit algılaması olarak değerlendiren İran, nükleer silah edinme yolunda ödün vermiyor. Fransa, Almanya ve İngiltere’yi yanına almış görünen ABD; Çin ve Rusya’yı da aynı konuma getirmek için diplomasiyi zorluyor. Ahmedinecad’ın Suriyeye gerçekleştirdiği ilk ziyaret tür söylem ve eylemlerde bulunabilir mi? İran’ın nükleer silah elde etmede kilit materyal olan zenginleştirilmiş uranyum elde etme çalışmalarına niçin başladığı ve Ortadoğu’daki alçak basıncın nereye varabileceğini görebilmek için yukarıda sıraladığımız soruların yanıtlarının bulunması gerekmektedir. Yaptığı, özellikle İsrail ve Yahudileri hedef alan ölçüsüz açıklamaları ile uygar dünyanın haklı tepkisini üzerine çeken ve dengesiz bir kişi olduğu izlenimini uyandıran İran Cumhurbaşkanı Ahmedinecad rasyonaliteden bu kadar uzak davranabilme yetkisini kimden almakta ve bölgede yeni bir askeri operasyonu akla getiren söylem ve eylemlerini ısrarla niçin sürdürmektedir? AYETULLAH DESTEĞİ Öncelikle Ahmedinecad’ın, İran’ın gerçek egemenleri olan Ayetullahlar ya da ruhban sınıfının destek ve onayını almadan bu tür bir gerginlik yaratmada özgür ve bireysel davranma olasılığı bulunmadığı düşünüldüğünde, İran’ın uyguladığı son politikaların Ahmedinecad’dan çok Ayetullahlara ait olduğunun kabul edilmesi gerekir. Dini eğitim almayan ve dini rütbesi bulunmadığı için Ayetullahların onaylamadığı bir politika izlemesi halinde ‘içtihad’ yaptırımı ile karşı karşıya gelme ve yalnızca itibarını değil makamını dahi yitirebilme riski ile karşı karşıya bulunan Ahmedinecad’ın, başta ABD olmak üzere Batı dünyası ile ilişkileri bu denli pervasızca germesinin Ayetullahil Uzma (Büyük Ayetullah) Hamaney’in bilgi ve onayını almadığını varsaymak İran gerçeğini bilmemekle eşdeğer olmalıdır. Şia inancına göre Ayetullah rütbesine erişen din adamlarının Sünnilikteki fetvanın bir benzeri olan içtihat etme yetkisine sahip müçtehidler oluşu bilindiği gibi İran’da bir ruhban sınıfının doğması ve bu sınıfın toplum ve yönetim üzerinde çok ağırlıklı rol oynamaları sonucunu doğurmuş bulunmaktadır. Şia inancında, müçtehidler tarafından içtihad edildiğinde bu içtihadın gereklerini yerine getirmeyenlerin kafir sayılması, Ayetullahlara büyük bir güç kazandırmıştır. Şah döneminde Ayetullah Humeyni’nin idama mahkum edilmesi üzerine Ayetullah Montezari’nin Tebriz’den yanında dörtyüz müçtehidle birlikte Tahran’a gelerek Humeyni’nin idam edilemeyeceğine ilişkin içtihad etmesi üzerine Şah Rıza Pehlevi tüm otoritesine karşın Humeyni hakkındaki hükmü infaz ettirememiş ve yurtdışına sürgüne (Bursa) göndermek zorunda kalmıştı. Ayetullahların başka hiçbir İslam ülkesinde var olmayan bu yetkilerinin, İran’da din adamlarına tanıdığı ayrıcalık ve bu ayrıcalıktan kaynaklanan gücün sınırları algılanmadığı sürece anılan ülke ile ilgili gerçekçi bir değerlendirme yapılması olanaksız olmalıdır. Nitekim anımsanacağı üzere Irak’ta Mukteda El Sadr, Şii direnişine önderlik ederken Büyük Ayetullah Sistani kendisine muhalefet etmiş, ele geçirdiği Kerbela türbesinin anahtarlarını direnişe son vererek teslim etmek isteyen El Sadr’ı üç gün bekleterek gerçek otoritenin kendisinde olduğunu tüm dünyaya göstermişti. Bu bağlamda dinin ötesinde bir yaşam biçimi de olan Şia felsefesinin entrika yönünün çok güçlü olduğu düşünüldüğünde İran yönetiminin uyguladığı politikanın risklerini hesaplamadığını düşünmek mümkün olmasa gerektir. Irk ve mezhep temelinde düşman bir coğrafya ile kuşatıldıklarını düşünen ve kendi varlıklarını sürdürmelerinin ancak caydırıcı bir güce sahip olmakla mümkün bulunduğuna inanan İran yönetenlerinin (ve halkının) nükleer çalışmalarındaki nihai hedeflerinin nükleer silah elde etmeye yönelik olduğu herhalde her türlü tartışmanın dışında olmalıdır. İRAN AÇISINDAN NÜKLEER Ancak ABD bölgeye yerleştikçe ve İran üzerindeki kuşatma politikasını ağırlaştırdıkça (containment policy) bu ülkenin nükleer silah sahibi olma isteği aciliyet ve güç kazanmakta, sonuçta doğaldır ki içine İran’ın dış politikasındaki etkin isim: Dini lider Hamaney