Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
C S rülmüştür. O dönemde Rusya “Doğu” ile özdeşleşmiş, üçüncü dünyada “mazlum halkların savunucusu” imajı yerleşmiştir. Sosyalist ideolojiyi benimseyen Rusya’nın, uzakta olan mazlum milletler açısından bir kurtarıcı olarak görünmesi son derece doğaldı. (Bugün buna benzer bir durum ABD ile ilgili olarak ABD’ye uzak bazı eski Sovyet ve eski Doğu Bloğu ülkelerinde de görülmektedir.) Ne var ki, Rusya’ya yakın ve Sovyet emperyalizminin yuttuğu halklar açısından durum çok daha farklıydı. Halkların kendi kaderini tayin etme hakkını ve sözde federatif sistemi silah olarak kullanan Rusya, diğer Batılı emperyalist güçler gibi, hakim olduğu halklara modernleşme adına bir çok şey kazandırdığı gibi, milli kültürün ve milli değerlerin gerilemesi için uğraşmış, nihai olarak modern Rus kültürünün taşıyıcısı olacak olan “Sovyet insan tipini” yaratmaya çalışmıştır. Bu anlamda Çarlık dönemi ılımlı Ruslaştırıcılarının önerileri göz önünde bulundurulmuştur: Önce modernleşme yoluyla Rus halkına yakınlaştırma, ardından da modernleşme sürecinde milli kültür değerlerinin erimesini fırsat bilerek Ruslaştırmaktır. Türkiye’de Rusya ile işbirliğini savunanların bir kısmı, Rusya ile ilgili olarak yanlış algılamaya sahiptir. Bu yanlış algılama, Sovyet döneminde üçüncü dünyada solcu hareketlerin edindiği imaja dayanmaktadır. Bugünlerde Rusya’nın ürettiği yeni Avrasyacılık ideolojisi bu yanlış algılamayı desteklemekte ve yaymaktadır. Halbuki dış politika romantik yaklaşımlar üzerine kurgulanmamalıdır. Avrasya’da ABD etkinliğinin kırılması için Rusya ile işbirliğinin zorunlu olduğu kesinlikle doğrudur. Ancak, Rusya ile işbirliğini savunmak, Orta Asya ve Kafkasya’yı Rusya’ya teslim etmek son derece yanlıştır. Bu bağlamda Batı güdümlü politikaya tepki duyanlar, Rusya güdümlü dış politika önermekten sakınmalıdır. Birincisi, bu yaklaşım Rusya ile sağlıklı işbirliğinin kurulmasını engelleyecek bir yaklaşımdır. Türkiye’nin Orta Asya ve Kafkasya’da çıkarları ve varlığı bulunmuyorsa, Rusya açısından bu coğrafyada Türkiye ile işbirliği yapmanın anlamı da yoktur. Böyle bir durumda TürkRus işbirliği Ortadoğu ve Karadeniz ile sınırlı kalır. İkincisi, Kafkasya’da Rusya’ya, Orta Asya’da Rusya ve Çin kıskacına karşı olarak Türkiye’nin dengeleyici rolüne ihtiyaç duyulmaktadır. Türkiye’nin bu rolden sıyrılıp, bölgeyi tamamen Rus menfaatlerine teslim etmesi durumunda, bölge devletleri Türkiye’ye ihtiyaç duymayacaktır. Bir devletin çıkarlarını etkileyecek güce sahip olmak, bu devletle dengeli ilişkilerin kurulmasının ön koşuludur. Bunun yanı sıra, dış politikada vazgeçilemez ilkelerin belirlenmesi ve bunların tutarlı bir şekilde gözetilmesi de önemlidir. “Kırmızı çizgilerden” vazgeçmek, bir ülkenin uluslararası gücünü azaltır ve sahip olduğu bu gücün sorgulanmasına yol açar. Zira bir ülkenin uluslararası gücü, sahip olduğu potansiyel gücüne değil, sahip olduğu gücü kullanma kararlılığına bağlıdır. Türkiye, Avrasya coğrafyasında Avrasya devletleriyle sağlıklı bir işbirliği kurmak istiyorsa, bu coğrafyadaki çıkarlarını ve vazgeçilmezlerini belirlemeli, üstelik bunları sadece kısa ve orta dönem için değil, uzun dönem çıkarlarını göz önünde bulundurarak yapmalıdır. Bize göre, Türkiye’nin bölgedeki çıkarları Azerbaycan ve Gürcistan’ın bağımsızlıklarının pekiştirilmesi ve Kafkasya’nın istikrarı, Hazar Havzasının alternatif enerji kaynaklarına engelsiz ulaşabilmesi ve dolaysıyla Orta Asya devletlerinin bağımsızlıklarının pekiştirilmesi şeklinde özetlenebilir. Sovyetler Birliği’nin dağılmasından beri bu yönde hareket eden Türkiye, bu önceliklerin uzun dönem çıkarlarıyla ilgili olduğunu unutmamalıdır. Türkiye’nin Orta Asya politikasında Rusya ile işbirliği yapma ihtiyacı ve Orta Asya devletlerinin bağımsızlıklarını destekleme hedefi arasında bir denge bulunmalıdır. TRATEJİ ÇİZGİLİ DÜNYA? 23 Petrodolar Ekonomisi The Economist 12 Kasım The Economist 12 Kasım Bilim ve Teknoloji tekellerin kontrolünde The Economist 12 Kasım İsrail ve Filistin’ de Hamas sendromu... ABD’nin BOP projesiyle Türkiye’nin başı dertte. Türkiye AB’ye kitlenmiş...