Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Türkiye tarımı ve küreselleşme A. HALİS AKDER * Su ürünlerinde sorunlar Ar.Gör.Özge Gökdemir * 1 990’lı yıllar ve sonrasında piyasa, devlet ve sivil kurumlar arasındaki ilişkiler yeniden tanımlanmaktadır. Piyasalarla ilgili gözlemlenen en önemli gelişme rekabetin küreselleşmesidir. Türkiye Dünya Ticaret Örgütünün üyesi, Avrupa Birliği’nin müzakere sürdüren adayı, Dünya Bankası ve IMF ile sürekli olarak uyguladığı istikraruyum politikalarıyla uluslararası sermaye ve ticaret hareketlerini önemli ölçüde liberalleştirmiştir. Bu gelişmelerin tarım açısından yorumu, karakterisitik olan küçük tarım işletmelerinin uluslararası rekabete açılması daha da açılacak olmasıdır. Küçük işletmelerin sürüdürülebilir olması en başta modernleşmeyi (yeni teknik kullanma), yeni ürünlere (örneğin organik ürünler) ve piyasalara (örneğin sözleşmeli tarımla uluslararası piyasalara) yönelmeği gerekli kılmaktadır. Bu süreçte karşılaşılacak en büyük sorun “makroekonomiden” kaynaklanmaktadır. Türkiye’ye gelen sıcak para Türk Lirasının değerini artırmakta, (yüksek/yükselen faiz) tarıma yapılacak yatırım ları karlı bir iş olmaktan çıkartmaktadır. Liberalleşme tarımı giderek makropolitik çerçeveye sokmaktadır başka değişle makro politika “sektör” politikasının yerini almaktadır. Bu da devletin (hükümetin) bilinen politika araçlarını (fiyat politikasını) kaybetmesiyle sonuçlanmaktadır. Öte yandan fiskal politika tarıma (kırsal kesime) ayrılan kaynakları, katı biçimde belirlemekte, kısıtlamaktadır. Türkiye bu gelişmelere şimdiye kadar bir tehdit gözüyle bakarak, eski uygulamalarını sürdürebilmek, kendini korumak istemektedir. Oysa konuya fırsat olarak da bakabilir. Durumun fırsata dönüştürülebilmesi (rekabet gücünün korunması) Türkiye’nin her zaman ertelediği yapısal sorunlarını çözerek düşen/düşecek fiyatlara rağmen maliyetleri daha şiddetle aşağı çekilebilmesine bağlıdır. Bunu sağlayabilmenin önkoşulu sermaye, toprak ve işgücü piyasalarının işlerlik kazandırmaktır. Yanlız tarım malları piyasalarının liberalleşmesiyle, daha etkin bir kaynak dağılımı ummak gerçekçi değil. Tarım açısından sermaye piya sasında tam bir kurumsal eksiklik var. Toprak mülkiyeti ile ilgili sorunların çabuk bir çözümü olmasa da, toprak kiralamanın daha kolaylaştırılması, kurumsallaştırılması vakit kazandırabilir. Aynı biçimde işgücü piyasası da geleneksellikten kurtarılabilir. Küreselleşen rekabet Türkiye’yi giderek arge girdisi kullanan ürünlerle karşı karşıya getirmektedir. Türkiye’de üreticiden başlayıp, yayımla devam eden ve arGe kuruluşlarıyla sonlanan zincir çalışmıyor. Üretkenliğin, ürün kalitesinin ve çeşitliliğinin artırılması bu zincirde her iki yönlü bilgi akışını gerektirmektedir. Türkiye’de, tarım ve gıda sektöründe bilgi dördüncü üretim faktörü olarak yerini almalıdır. Sorunların çözümüne hemen başlanabilirse dönüşüm sürecinden zarar göreceklere yardım etmek mümkün olabilir. Mevcut durumu koruma çabaları sürdürülür, değişim bir şok olarak uygulanmak durumunda kalınırsa tarım sektörü zaten yapması gerekenleri daha büyük ekonomik ve sosyal maliyetle yerine getirmek durumunda kalabilir. * Prof.Dr., Orta Doğu Teknik Üniversitesi, İktisat Bölümü T arım sektörünün bir alt sektörü içinde yer alan “su ürünleri sektörü”, günümüzde ve gelecek yıllarda yatırımlar ile sürekli girdi sağlayan önemli sektör olma özelliğinin öte insan yaşamı için gerekli olan hayvansal protein ihtiyacının karşılanmasında önemli bir yer teşkil etmektedir. Denizlerde mülkiyet haklarının düzgün işlemeyişi, kurumsal bir çerçeveye oturtturulmamış oluşu, aşırı avcılık, faydaların maksimize edilmesi uğruna balık stoklarının dengesiz kullanılışı hem ulusal hem de uluslararası alanda birçok sorunu da beraberinde getirmektedir. Balıkçılık filosundaki sayı ve kapasitenin artışı karşısında, kıyı yapılarındaki eksikliklerin üretimi etkilediği ülkemizde, denizlerin de günden güne kirlenerek ekolojik dengenin bozulması ve bunlara ek olarak bilinçsiz avcılık, su ürünleri sektörünün ne denli büyük tehlikelerle karşı karşıya kaldığını açıkça göstermektedir. Yönetim mekanizmalarının çok dağınık bulunması, beraberinde hal uygulamasını başlatmış, bu da fiyatların hallerde belirlenmesini ortaya çıkarmıştır. Devletin böyle bir durumda belirli bir tavan fiyat uygulayamaması sistemin komisyoncuların eline geçmesine sebebiyet vermiştir. * İ.Ü. İktisat Fakültesi Üretim çökerken Prof. Dr. Gülten KAZGAN T ürkiye tarımı önce göreli yüksek oranlarda devletten aldığı mali desteğin giderek azaldığına, buna karşılık dış ticaret korumasının da giderek azaldığına tanık oldu. 2000 sonrasında AB, IMF ve Dünya Bankası kaynaklı dayatmalar, söz konusu iki eğilimi doruk noktasına taşıdı; öyle ki, aşırı değerli TL’nin olumsuz etkisi de eklendiğinde, tarımda dış rekabete dayanma gücü azalması son noktalara geliyor. Tarımın geçmişten günümüze taşınan çeşitli yapısal sorunları bulunuyor. Bu yapısal sorunlar rekabet gücü düşmesine ayrı bir öğe eklemektedir. Türkiye’ye dışarıdan dayatılan politikalar ise, ne rekabet gücünü düşüren öğeler ve mali destek azalışına ne yapısal sorunların sürmesine bir çözüm üretmemektedir. Son zamanlarda dev boyutlu yabancı şirketlerin baskıları da bunlara eklenmiştir. Tarımın kendi içinde bu sorunlara karşı belirli alanlarda ortaya çıkan bir çözüm yolu şirketleşmedir. Tohum üretimi, büyük baş hayvancılığı, tavukçuluk, balıkçılık, sera ürünleri üretimi şirketleşmenin ve büyükçaplı üretimin yoğunlaştığı alanlar olarak ortaya çıkmaktadır. Çöküşe geçen ise temel de küçük topraklı köylü üretimidir. AB ülke leri 1990’lı yıllardan itibaren rekabete, dış koruma ve mali destekler azalırken, kendi tarımını dayanıklı kılmak için, aynı dönüşümü yürürlüğe koymuş bulunuyor. ABD’de yapı zaten bu niteliktedir genelde. Bağlı bulunduğumuz dünyadan kaynaklanan dönüşüm eğilimi karşısında ne yapılabilir? İki boyutlu bir politika gerektiği kanısındayız: Birincisi, yeni teknolojiyle büyük çaplı üretimi sağlayan şirketleşme olgusunu desteklemektir. Ikincisi, köylü üretimini kooperatifleşme, hatta şirketleşme yoluyla büyük çaplı üretime gore örgütleme yoluna sokmaktır; pazarlama işlemlerinin de aynı biçimde örgütlenerek köylü üretimine eklenmesi, geliri artırma yolunda bir diğer etken olacaktır. Türk tarımını sağlıklı yoldan rekabet edebilir duruma getirmek bu tür bir yapısal dönüşümü gerektirir. Verilecek mali destekler bu dönüşümün sağlanması için olmalıdır. Ölçeğin büyümesi ziraat mühendisleri, veterinerler ve teknisyenlerin istihdamını da mümkün hale getireceği için üretim süreci bilimselleşecek verim artacak ve bu da rekabet gücünü artıracaktır. Bu bağlamda, aşırı değerli kur uygulamasından vazgeçilmesi yoluyla giderek yerli girdi üretimine geçilmesi için destekleme de tarımın yarattığı katma değerin yükselmesine katkı yapacaktır. 6. SAYFA