26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Tarımsal paradigmayı değiştirmek Prof. Dr. İbrahim ORTAŞ B ir tarımdin imparatorluğu olan Osmanlı İmparatorluğu yıkılıp yeni Cumhuriyet kurulurken ciddi anlamda bir enkaz devralınmıştır. Genç Cumhuriyetin öncüleri tarafından yeni Türk devleti kurulur. Ancak, savaştan geriye kalan dört bir yanı yakılıp yıkılmış, son derece harap bir ülkedir. Yeni yeni kentleşen halkın şeker ihtiyacı Rusya’dan, içilen çay Hindistan’dan, un Balkan ülkeleri ve Rusya’dan, köylünün giydiği basma Japonya’dan sağlanmaktadır. Genç Cumhuriyet kadrosu iyi analiz ettiği toplumun eğitim ve ekonomik yapısına göre uzun ve kısa vadeli eylem planları yapmışlardır. Toplumu ve sosyoekonomik yapıyı doğru analiz edip öncelikli olarak ülkenin kalkınmasını tarım eksenine göre planlamış ve bunun da eğitim ile sağlanacağını kararlaştırmışlardır. Bir kez ülkenin gerçeklerini önce doğru tahlil etmişler. Türkiye nüfusu ağırlıklı olarak köylü, eğitim düzeyi yüzde10’un altında. Üniversitesi yok, ülkenin gençliğinin önemli bir kısmı uzun ve yorucu savaşta kaybedilmiş. Eğitim kurumlarını ayağa kaldıracak ve ileriye doğru roketleştirecek yetişmiş eğitmeni yok. Resmi olarak kullanılan dil halkın günlük olarak kullandığı dil değil. Kullanılan alfabe kendisine yabancı ve toplumu ileriye götürecek ve medeni toplumlar ile iletişimi sağlayacak kolaylıkta değil. Ekonomisi tamamen çoğunluğu işlenemeyen toprak sitemine dayanmaktadır. Sanayisi yok denecek kadar cılız. Halkın temel gereksinimlerinin önemli bir kısmı dışarıdan satın alınarak sağlanmaktadır. 1950 sonrasında Türkiye tarımında önemli bir kırılma noktası yaşanır, Marshall yardımı ile makineleşme, barajların yapımı ile de verim artışı yanında dışa ba ğımlılık artmıştır. 1980 sonrası dönemde ise ikinci ve temel kırılma noktası olan tarımda dışa bağımlılık şiddetli biçimde yaşanmaya başlanmıştır. Halen istihdamın yüzde 30’nu, dış ticaretin yüzde 15’ni gerçekleştiren tarım, Türkiye’nin bir numaralı sektörüdür. Ancak süregelen çarpık ve dışa endeksli politikalar ulusal tarımı bir çok yönden çökertmiş durumdadır. Ülkenin ciddi bir tohum ıslahı ve damızlık politikası yok. Bugün bir kilo domates tohumu bir kilo altından pahalıya mal olmaktadır. Devletin uyguladığı personel rejimi nedeniyle bu konuda eğitim görmek üzere yurtdışına gönderilenlerin büyük çoğunluğu özel sektöre geçerek devlete hiçbir yararı olmamıştır. Ulusal tarım sanayisi geliştiremediğimiz için teknolojik yönden dışa bağımlı hale getirildik. Her yıl artan oranda tarımsal ithalat ihracattan fazlalaşarak makas açılmaktadır. Biyoçeşitlilik korunmadığı, bunun yerine yıllarca tek tip moneokültüre yönelinmesi sonucu toprak verimliliği zayıflamış, toprak kalitesi düşmüştür. Her yıl artan oranda ülkenin yağ ihtiyacı için milyonlarca dolar değerinde yağ hammaddesi satın alınmaya başlanmıştır. Diğer taraftan bazı ürünlerde plansız ekim alanları ve üretim fazlası ürünlerin değerlendirilmesi için hiçbir öngörüde bulunulamamaktadır. Örneğin dünyada önemli üretim kapasitesine sahip olduğumuz fındığı değerlendirecek ve katma değerini yükseltecek ürüne dönüştürmemekteyiz. Şeker pancarı ve yağlık bitkilerin fazlalıkları biyodizel veya biyoyakıta ayrılabilir. Atatürk’ün sağlığında biyodizel üretimine önem verilerek olası durumda bağımsızlığın korunması öngörülürken bugün bu düşünce ve anlayış unutulmuştur. Ulusal tarım politikası ile ülkemiz tarımını yapan Tarım Bakanlığı, DPT ve diğer ilgililerin önüne dünden bugüne Türk tarımının bir tahlili ve ileriye taşınmasına yardımcı olacak çözüm önerileri ve öngörüler konulacaktır. Tarımda kemikleşmiş algılama Uğur PAKSOY * T arım ve tarıma bağlı sanayi Türkiye’nin can damarıdır. Oluşturulacak politikaların ve izlenecek yolun çok hassas dengeler ve ayarlar ile uzun vadeli bir vizyonla ortaya konması gerekmektedir. Fazla eskilere gitmeden, yakın tarihi mize baktığımızda Türkiye’de Tarım ve hayvancılıkta büyük ölçekli işletmelerin teşvik edilmesi gerekirken, birtakım popülist politik nedenlerle küçük işletmeler teşvik edilmiş ve sonuç olarak Türk tarımında bugünkü verimsizlik sıkıntının en büyük nedeni olarak ortaya çıkmıştır. AB ye girmek üzere çalıştığımız şu günlerde, uygulamaya konulmaya çalı şılan uyum yasaları acele ile ve kerhen yapılmış, uygulamada son derece güçlükler çekilen ve gayesine ulaşmaktan uzak yasalar olarak karşımıza çıkmaktadır. Yasalar, özel sektörü geliştirme amacından uzak ve özerk sivil toplum örgütlerinin çalışmasının önünü tıkayan ve devleti ön plana çıkaran, statüko’dan kopamayan devletçi bir anlayışla yürürlüğe konmuştur. Türkiye’nin tarımsal kalkınmada önünün açılabilmesi için: a) Prensipleri, uygulayıcılarının mutabakatını alarak sağlıklı koyan politik çıkarları gözetmeyen ve bunları kontrol altında uygulayan, b) Gelişmiş ülkelerin deneyimlerini değerlendirerek doğru stratejiler ortaya koyan, c) Ekonomik çıkar ilişkisine dayanan yabancı ülke ve kurumlarla olan ilişkilerimizde çıkarlarımızı gözetebilen, d) Esnek ve çabuk koordinasyon kurabilen otoriteye gerek duymaktayız. Türk tarımındaki en büyük eksikliklerden biri de üreticilerin ürün bazında üreticilerin kendi sorunlarını bir çatı altında çözebilecekleri güçlü örgütlerin olmamasıdır. Bu sorunu aşmak üzere uygulamaya konulan Üretici Örgütleri Yasası maalesef çözümden uzak, sanki örgütlenmeyi engelleyici maksatla ortay çıkmış bir yasa olarak önümüzdedir. Ufak, fakat önemli birtakım değişikliklerle yasayı faydalı hale getirmek mümkün ve şarttır. Sorunlarını kendi üreteceği çözümlerle çözemeyen politik olmaya aday örgütlerle bir yere varılması mümkün olamaz. En önemli şart örgütlerin güçlü ve kesin bir gelir kaynağına sahip olmalarıdır. Üstlenmesi gerekli görevleri yapabilmeleri için güçlü finansal yapıyı devlete yük olmadan sağlayacak bir sistem yaratılmalıdır. Bu sistem birliğin adını taşıdığı ürünün ticaretinden kesilecek rüsum benzeri kesintilerin birliklere aktarılmasıyla olacaktır. Ayrıca, gönüllülük şartı birliklerin tabana yayılmasını önlemektedir. Çalıştayda, yapısal sorun olarak karşımıza çıkan bu sorun üzerinde daha detaylı olarak durulacaktır. Sektörün algılanmasında maziye odaklanma ve beraberinde ileriye dönük umutsuzluk ve kötümserlik egemen oluyor. Kavram değişiklikleri bir tarafa hızlı değişim göz ardı edilerek piyasalardaki hızlı değişim göz ardı edilerek, gündelik tedbirlerle feraha kavuşma kumarı oynanıyor. Bir yandan kısıtlı kaynaklarla kısa dönem sorunlara çareler aranırken, diğer yandan uzun süredir kemikleşmiş algılamayı değiştirmek çok zordur. Ayrıca, tarımda sorunlar sadece sektöre yönelik politikalarla çözülemeyecek kadar da geniş kapsamlıdır. * AYTÜB Yönetim Kurulu Bşk. 10. SAYFA
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear