Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Sütçülüğün denetim sorunları Prof. Dr. Barbaros ÖZER* T ürkiye’de süt endüstrisinin büyüklüğü yaklaşık 3 milyar dolar düzeyine ulaşmış durumdadır. Ancak, ne yazık ki, halen ülkemizde süt sektörü toplam tarımsal üretimin % 8.5’ini karşılamasına karşın sektörün yaklaşık % 80’ini denetimsiz süt ürünleri işgal etmektedir. Denetim dışı üretimin büyüklüğü doğal olarak bu alanda boy gösteren aktörlerin iştahını kabartmaktadır. AB ülkelerinde üretilen sütün ortalama % 95’i orta ve büyük ölçekli işletmeler tarafından ürüne dönüştürülürken bu oran ülkemizde iyimser bir yaklaşım ile ancak % 50’yi bulmaktadır. Son yıllarda, yabancı sermayenin süt sektöründeki yatırımlarında artış meydana gelmesi ve yerli sermaye gruplarının bu sektörde yatırımlarını güçlendirmeleri sevindirici olmakla birlikte halen küçük ölçekli işletmelerin (mandıraların) sektörde belirleyici rol oynamaları düşündürücüdür. Türkiye süt sektörü çok ciddi bir paradoks yaşamaktadır. Bir yandan yavaş da olsa değişmeye başlayan süt ürünleri tüketim alışkanlıklarımızın yarattığı talep artışı öte yandan geleneksel üretim ve pazarlama modellerinin pazarda belirleyici olması sektörü içinden çıkılmaz bir noktaya doğru sürüklemektedir. Ülkemiz süt endüstrisinin en ülkelerinde üretilen sütün ortalama % 95’i orta ve büyük ölçekli işletmeler tarafından ürüne dönüştürülürken bu oran ülkemizde iyimser bir yaklaşım ile ancak yüzde 50’yi bulmaktadır. önemli sorunu kayıt dışı üretime bağlı haksız rekabettir. Denetleyici kuruluşların tüm iyi niyetlerine karşın yetersizliği nedeniyle sütümüzü kayıt altına almada çok gecikmiş durumdayız. Nitekim, bu durum AB ile tam üyelik görüşmelerinde başımızı ağrıtacak önemli bir dosya olarak önümüzde durmaktadır. Yıllık yaklaşık 10 milyon ton dolayındaki süt üretiminin üçte ikisinin AB tarafından yok sayılması açıklanması ve üstesinden gelinmesi güç bir sorun olarak karşımızda durmaktadır. 2000 yılında yürürlüğe giren Çiğ Süt ve Isıl İşlem Görmüş Sütler Tebliği (Tebliğ No 2000/6) 5 yıl içerisinde çiğ sütün toplam bakteri yükünün kademeli olarak düşürülmesini öngörmektedir. Ancak, aradan geçen 6 yıllık süreçte gerek toplam bakteri sayısında gerekse somatik hücre sayısında öngörülen hedefleri tutturmanın ötesinde en küçük bir iyileşme sağlanamaması da ayrıca düşündürücüdür. Ülkemizde sütçülük bölgelere göre değişkenlik gösteren bir karakter taşmaktadır. Süt üretimimizin önemli bir bölümü ülkemizin batı bölgelerinde gerçekleştirilirken Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde sütüretimi çok büyük ölçüde geleneksel üretim modelleri kanalı ile gerçekleştirilmektedir. Bu durum, hijyenik süt üretiminin vazgeçilmezi olan soğuk zincir uygulamasının bu bölgelerde yerleştirilmesini olanaksız kılmaktadır. Ek olarak, süt toplama maliyetlerinin yüksek olması ve süt hayvanı çiftliklerinin dağınık ve küçük ölçekli olması kontrolü ve denetimi sınırlayıcı faktörler olarak karşımıza çıkmaktadır. Tüm bu etkenler doğal olarak çiğ süt kalitesinde istenilen düzeyin yakalanmasını güçleştirmektedir. Ancak, süt işletmelerinin de benzer bir ciddiyetle denetlenmesi gerekmektedir. 5179 sayılı yasa ile gıda işletmelerinin denetimi Sağlık Bakanlığı’ndan Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’na verilmiştir. Ancak, Tarım ve Köyişleri Bakanlığının bu yükün altından kalkması son derece güçtür. Siyasi irade, üniversiteler, sektörün öncü kuruluşları ve ilgili meslek odaları ortak akıl yaratma yolunda adım atmalıdır. * Harran Ü. Ziraat Fakültesi AB Hayvan sağlığında çağdaşlaşma Prof. Dr.Hakan YARDIMCI* G ünümüzde hayvan sağlığı insan sağlığı ile birlikte değerlendirilen bir kavram olmuştur. Çiftlikten sofraya sağlıklı gıda artık geniş kitlelerce bilinen bir kavramdır. Bu kavramın çiftlik olarak adlandırdığımız ve hayvanın canlı olarak bulunduğu zincir başı Türkiye’nin henüz çözümleyemediği bölümü oluşturmaktadır. Nitekim, çok gelişmiş et ve süt fabrikalarımız olsa da canlı hayvan sağlığını çiftlikte ya da veteriner hekim dilinde “sahada” yeterli biçimde koruyamama en önemli eksikliğimizdir. Bu durum zinciri daha başından kırmaktadır. Popüler adlarıyla deli dana, kuş gribi ve KırımKongo kanamalı ateşi gibi hastalıklar hayvan sağlığı ile insan sağlığının nasıl birbirine bağlı olduğunu topluma gösterdi. Bu deneyim sırasında görülen en çarpıcı şeylerden biri “Epidemiyoloji” biliminin kullanımı olmuştur. Kitlesel düzeydeki hastalıkların çıkışı, yayılışı, etkilediği türleri, hastalığın kontrolü ve kökünün kazınması gibi konuları inceleyen bu bilim yukarıda açıklanan çiftlikten sofraya zincirinde çiftlik bölümünü çok fazla ilgilendirmektedir. Şimdilerde, yukarıda adı geçen has talıkların nerede ne zaman çıkacağı nasıl yayılacağı, mücadele stratejileri tartışılmaktadır. Bilgisayar teknolojisinin ilerlemesi, yeni yazılımlar her alanda olduğu gibi hayvan sağlığı ile ilgili epidemiyolojik çalışmalarda da etki yapmıştır. Daha güçlü bilgisayarlar ve yazılımlar önceleri aylar alan hesaplamaları birkaç dakikaya indirmiştir. Sahadan elde edilen bilgiler İnternet ağı vasıtasıyla çok kısa sürede merkeze iletilerek burada ülke ile ilgili değerlendirme olanağını sağlamaktadır. Özellikle, son kuş gribi salgınında Türkiye kendi ülke bilgilerini dünya ile de hızlı bir şekilde paylaşılmıştır. Bilgisayar yazılımlarındaki gelişmenin etkilediği bir başka ilgili alan da hastalığın tanısını koyan laboratuvarlardaki test sistemleridir. Nitekim, bilgisayar yazılımlarındaki devrim laboratuvarlarda hızlı tanı tekniklerinide etkilemiş, özellikle etkenin genetik olarak tanısı ve tiplendirilmesi yapılabilir duruma gelmiştir. Türkiye bu konudaki eksikliğini özellikle, kuş gribi salgını sırasında görmüş ve ilgili tanı laboratuvarlarını buna göre organize etmiştir. Şu bir gerçektirki; teknolojiler ne kadar gelişirse gelişsin para olmadıktan ve toplumsal bilince erişilmedikten sonra hastalıklarla mücadelede kaybetmek kaçınılmazdır . *Ankara Üni. Veteriner Fakültesi Mikrobiyoloji Anabilim Dalı, Ankara. 18. SAYFA