25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Samih Rifat'ın 'Ada'sı ya da… Özlediğimiz adalar... Samih Rifat'ın telaştan, aşırı duygusallıktan arınmış duru sözcüklerle kurduğu yapıt, gündelik karmaşa içinde yitirdiğimiz dingin bir yere; içimizdeki adaya götürüyor bizi. Orada, dipte oynaşan balıkların, batık gemilerin, dalgalanan yosunların görülebildiği, berrak, ışıltılı, mavi bir deniz… Arınma… Şefkat… Masumiyet gibi şeyler var. Artık yalnızca edebiyatın tılsımında var olabilen, ulaşmak için çırpındığımız, özlediğimiz adalar. ? Birsen FERAHLI B enimki küçük, sakin, mavi bir kumsal. Sizinki bir kayanın kovuğudur belki? Ya da, döne döne akan ırmağın üstündeki demir köprünün parmaklığıdır? Tarlanın ortasındaki o tek büyük ağaç… Bir tren kompartımanının buğulu penceresinden kayan görüntüler… Ya da kim bilir, belki de kollarınızı iki yana açıp gözlerinizi kapatarak kendinizi içine bıraktığınız deli rüzgârdır çocukluğunuzun gizli ülkesi. Bu, bir imge dünyasıdır. Tahta bir sopa, dünyanın en hızlı atıdır orada; bir midye kabuğuna bütün bir denizaltı dünyası sığar. O gizli ülkenin kokuları, sesleri, tatları, görüntüleri tüm yaşamın duygu coğrafyasını oluşturacaktır. Sonraları, her şeyin kontrolümüz altında olduğunu sandığımız yaşama kibirlendiğimiz bir anda, ansızın oraya, o kumsala, o ağaç altına, o rüzgârın savurduğu ipek saçların ülkesine doğru çekiliriz; kibir biter, kibri gönüllü olarak atarız parmaklıklarına abandığımız köprünün altından döne döne akan ırmağa. Orada bir büyü bekler bizi. Samih Rifat Sel yayınlarından 2001 yılında yayımlanan kitabı 'Ada'da bu büyüyü yazmış. Soruyor: “Kimin için? Bütün bunlar kimi ilgilendirir? Belki çocukluğunda, gençliğinde bir Ada'sı olmuş bir iki kişiyi, kim bilir!..” Oysa, yetmiş dokuz sayfalık metin, 'Ada'sı olanlar için eni konu sarsıcı bir yapıt. Deniz mavisi cilt... Saman sarısı sayfalar... Tek sözcüklük başlıkların tınısı... Bölüm aralarında Samih Rifat'ın bir çocuğun defterine karaladığı izlenimini veren öte yandan Japon estamplarını andıran küçücük desenleri... Altı yıl olmuş yayınlanalı; böylesi bir gecikmeyle okuduğum için kızıyorum kendime. Tasarımdan, son sayfadaki ithafa kadar, her harfin arasına sinmiş, kendine özgü bir şey var bu kitapta. “Samih Rifat on bir ile on dokuz yaşları arasında ailesiyle birlikte yaz tatillerini geçirdikleri Marmara Ada'sını (Prokonnesos) yazmış” desem, yanlış değil ama; çok eksik bir tanımlama yapmış olurum. Çünkü, daha 'Gemi' adlı ilk bölümde onları Ada'ya getiren 'Ayvalık' ve 'Gemlik' adlı vapurların hurdaya çıktığını, söküldüğünü, artık o günlerin ölü olduğunu ve dolayısıyla, bu metinlerin, yazarın dünyasındaki 'Ada'nın aziz hatırasına yazıldığını anlıyoruz. Çocukluğa dair olanın içinde ölüm ve yitirme teması hemen kendini hissettiriyor. Özneyi birinci tekil şahıstan, ikinci tekil şahsa , yüklemi di'li geçmiş zamandan, geniş zamana alıp vererek, ' Ada'yı 'iç mesafeler' uzamına taşıyor yazar. İç mesafelerde ise yitirilmiş bir baba var… Ve onunla birlikte yiten bir şeylerin derin sızısı… Öyle değil midir? Yitirdiklerimiz, onunla özdeş ne varsa daha önce fark edemediğimiz ayrıntılarla ve olağanüstü bir netlikte belleğimize üşüşmez mi? Adadaki çocuğun babasını tanıyalım: “ozan”, ”balık tutmaya meraklı”, “bir ay izne çıkabiliyor”, “oğluna balık tutmayı öğ retiyor”, “köy kahvesinde balıkçılarla tavla oynuyor”,” yurtdışına çıkması için pasaport verilmeyen bir baba”, “sabah çok erken şafakla kalkıp denize karşı sigara içen bir baba”, “ağlayabilen bir baba”, “balıkların sevişmesini oğluna anlatan bir baba”… Marmara Ada'sını, elbette Samih Rifat'ın içindeki 'Ada'yı keşfediyoruz bu kitapta. “Gümüş bir balık düşüdür köyde uyandığın. Sabahlar balık kokar.” diye tanımlanmış ada. Altınsuyu'na çıkan dik patikada rüzgârın toprak ve kekik koktuğunu, mer merlerin “zaman dışı beyazlığını”, Kole Burnu'nu, Manastır'ı, Kilise Burnu'nu, Palapetra'yı, Ada'nın yamaçlarında eski bağlardan bugüne kalan, harita eğrilerine benzer uzun ince taş duvarları biliyoruz artık biz de. Okurken kendi çocukluğumuzun gizemli adları, mekânları Ada'nın mekânlarına, kokularına, renklerine ekleniyor. ADA’NIN İNSANLARI Murat Kaptan'ın çınaraltındaki kahvesinde Ada'nın insanları var. 'Ada'yı 'Ada' yapan insanlar: Ozan, ozan'ın balıkçısı Gega, İmroz'lu yaşlı süngerci Palaskeva, Acenta Hüseyin, Kaykaf sanki hâlâ pulları şakırdatarak tavla oynuyor, ağları mavi sulara serpiyor, yalınayak ortalıkta koşuşturuyor, fırtınada tekneleri bucurgatlara çekiyormuşçasına capcanlılar. Denize yakın diğer bir masada çocuklar var. Koruk suyu içiyorlar. Yazarın çocukluğu, postacının tombul kızıyla kırıştırıyor. Köye elektrik veren konserve fabrikası geceyarısı çalışmasını durdurunca Kilise Burnu'nda neler olduğunu, Ada'nın düşsel gecesini duyumsuyoruz : “ Sonsuz, ürpertici bir dinginlik çökerdi karanlıkla birlikte, köyün, denizin, çevredeki yıkıntıların üstüne. Evler, kayıklar, insanların dünyası sanki silinir ve uzaklaşır, yabanıl doğa öne çıkardı. Ay varsa hele dolunaysa denizde ve gökte ay ışığının benzersiz şöleni kurulur, yoksa milyonlarca yıldızın kıpırtısıyla baş başa kalırdı Kilise Burnu. Ada'da deniz yaşamla öylesine iç içe Samih Rifat ki, okurken sayfaların arasından iyot, yosun, balık karışımı nemli bir koku duymaya başladığımı söyleyebilirim. 'Baştankara', 'palamar', 'çipa', 'alamtra', 'bucurgat', 'felek', 'seren', 'küpeşte', 'serpme', 'pruva' gibi anlamlarını tam olarak bilmediğim denizcilik terimleri, dört duvarın arasından çıkarıp, Ada'nın telaşlı iskelelerine, “ayna gibi ya da kırışık, kurşun mavisi, lacivert, eflatun, kara” denizine götürdü beni. 'Ada' için bir imgeler kitabı da denilebilir. Çakıl taşlarının arasında bulunan şapkası fiyonklu kız çocuk yontusu, Kara Melek'lerin evindeki içinde geçmiş zamanların ışığını saklı tutan kristal karafaki, Murat Kaptan'ın kahvesindeki deniz ağacı, sığ sularda kuma gömülü duran pina, kadavra salonu çağrışımıyla anlatılan buzhane ve yine ölüme dair sorgulamalar… 'Ada' edebiyatta sıklıkla kullanılan bir metafor. 'Düzen'in belirlediği ölçütlerin geçerli olmadığı farklı bir yaşam arayışı, kaçma, kurtulma, inziva, umut, umutsuzluk gibi anlamlar barındırıyor. Bir yüzünde 'özgürlük', diğer yüzünde 'kısıtlanma' yazan bir madalyon gibi ada. Bir topluluğa aidiyet gereksinimi ile, 'varoluşunun biricikliği'ni topluluğa onaylatma çabaları arasında gidip gelen iç çatışmalarımızın yansıması adeta. Ütopyaların mekânı olan adalar, kimi zaman acı dolu bir mahpushaneye olarak çıkıyor karşımıza. 'Ada', tüm bu karmaşık düzenekleri sorgulatan, baştan çıkarıcı ve zorlu bir sözcük. Akşit Göktürk 1973'te yayımladığı 'Ada' adlı yapıtında ada kavramını, bu kavramın İngiliz yazınında nasıl irdelendiğini örneklerle göstererek "Ütopya", "Yeni Atlantis", "Gulliver'in Seyahatleri", "Robinson Crusoe" gibi klasiklerin yanında başka birçok yapıtı bu bağlamda incelemiş. Türk Edebiyatı'nda 'Ada', 'Büyükada'yı mekan seçen Edebiyatı Cedide romanı ile beliriyor. O dönemde kaleme alınmış birçok romanın, şiirin yolu 'adalar'dan geçiyor. 'Türk Edebiyatı' ve 'ada' sözcükleri yan yana gelince ilk çağrışım yapan isim Sait Faik kuşkusuz. Sait Faik Burgaz Ada'da yaşamış, denizi, adayı, martıları, balıkçıları, o insanları yazmıştır. 'Haritada Bir Nokta' adlı müthiş öykü de bir ada öyküsüdür. Yaşar Kemal, "Bir Ada Hikâyesi"nde 'ada' yı romanın başlıca kişilerinden biri olarak yazdığını söylüyor. Bilge Karasu, 'Uzun Sürmüş Bir Günün Akşamı'nda yer alan 'Ada' adlı uzun öyküde, inancını yitiren, bu yüzden ıssız bir adaya kaçan keşiş Andronikos'u anlatıyor . 'Ada' Selim İleri'nin yapıtlarında da çok önemli bir yer tutuyor: 'Ada, Her Yalnızlık Gibi' / 'Fotoğrafı Sana Gönderiyorum' / 'Hepsi Alev' bu bağlamda öne çıkan kitaplar. Enis Batur ise, 2006 yılında yayımladığı 'Pilati: Bir Ada Denemesi' adlı yapıtında 'Yassıada'dan yola çıkarak edebi ve felsefi boyutlarıyla inziva kavramını ele alıyor. UÇSUZ BUCAKSIZ ZAMAN Akşit Göktürk'ün İngiliz yazınında 'ada' kavramını incelediği araştırmanın bir benzeri, Türk yazını için yapılabilir mi diye geçti aklımdan. Böyle bir seçkide yer alacağını düşündüğüm Samih Rifat'ın 'Ada'sı, bir yandan da çocukluğumun sıkıcı öğlen uykularında sayfalarına sığındığım bazı kitapları canlandırdı belleğimde. Jules Verne romanlarındaki serüven tadını, Saint Exupéry'nin 'Küçük Prensi'ndeki nahif ve bilge çocuğun yaşamı kavrayışını anımsadım. Ada'nın etrafını çevreleyen 'uçsuz bucaksız deniz', 'uçsuz bucaksız zaman'a dönüşüyor Samih Rifat'ın anlatımında. Metaforu yaratan, artık yaşamayan 'ozan baba'nın sonsuzluktan 'Ada'sına bakışı ile, yazarın ve o adada mutlu zamanlar geçirmiş olan bir çocuğun Ada'ya bakışının iç içe geçirilmiş olması sanırım. Mübadele öncesi ada yaşamından kalan izler, yıkık kilise duvarları, eskinin görkemli yapılarının kalıntıları, batık gemilere dair söylentiler, mitolojik bir öyküde, yakın geçmiş ya da uzak geleceğin öykülerinde rastlanabilecek insan tiplemeleri kitabın zamanını genişleten diğer unsurlar. Yirmi sekiz bölümden oluşan 'Ada' yılların içinde, türlü imbiklerde damıtılarak sözcüğe dönüştürülmüş bir birikimin ürünü. Her bölümün son paragrafı ya da son cümlesi şiire varıyor: “Bilmem yaşam mıdır bir burgaçtan esip duran, hafifçecik ya da hoyrat üstümüze. Belki Zaman! Sıradan ve gündelik oysa. Kayıkta küçük bayrağı uçurur kıçta. Puruvada en eski kakülümle oynar.” Bir başka son cümle: “Unutuluşun göğünde süzülen aklı karalı kuşlar.” Okur okumaz belleğime kaydettiğim bir cümle dize daha: “Birileri gelir, artar hep, birileri eksilir, hep eksilir.” Değişen zamanla birlikte 'Ada', toplum, insan, sokaklar, nesneler, denizler de değişiyor elbet. Çok hızlı değişiyor üstelik. Oysa ruh, değişmeyen bir şeylere tutunmak istiyor. Küçük, sakin, mavi bir kumsala; köprünün demir parmaklığına; tarlanın ortasındaki o büyük ağaca belki. Samih Rifat'ın telaştan, aşırı duygusallıktan arınmış duru sözcüklerle kurduğu yapıt, gündelik karmaşa içinde yitirdiğimiz dingin bir yere; içimizdeki adaya götürüyor bizi. Orada, dipte oynaşan balıkların, batık gemilerin, dalgalanan yosunların görülebildiği, berrak, ışıltılı, mavi bir deniz… Arınma…Şefkat… Masumiyet gibi şeyler var. Artık yalnızca edebiyatın tılsımında var olabilen, ulaşmak için çırpındığımız, özlediğimiz adalar. ? Ada/ Samih Rifat/Sel Yayıncılık/ 80 s. KİTAP SAYI 908 SAYFA 6 CUMHURİYET
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear