25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Lawrence Durrell'den 'Avignon Beşlisi' Romanlarına düş kurduran bir yazar Lawrence Durrell kimileri için “Muhteşem Lawrence”, kimileri için bir oryantalist. Kendisi bir yazıda “Frenkler Doğu'ya gittiğinde ya bu insanları gözlemler, ya da onlardan kötü edebiyat yapar” diyordu. Durrell'ın “kötü edebiyat” yapmadığı açık. Avignon Beşlisi'nde okuru yine labirentlere sokuyor, yolunu kaybettiriyor, başını döndürüyor. Durrell'ın dünyasında gezinmek kolay değil, o pek de tekin olmayan yazarlar soyundan… O; tutkunun, ölümün, aşkın en mahrem, en zorlu, en gizemli, en karanlık yüzlerini yansıtan bir söz büyücüsü… ? Türey KÖSE awrence Durrell'ın İskenderiye Dörtlüsü, bir dönemin kült kitaplarındandı. Bir yazara en büyük övgülerden biri “altı çizilmiş” cümlelerse eğer; Dörtlü'de pek çok okurun kalemi elinden bırakmadığını söyleyebiliriz. “Neden sanki bir insan aynı anda birden çok resim veremesin” sorusuna dört romanla yanıt veren Durrell, “prizmatik görme” yöntemiyle okurun gerçek algısını derinden sarsmıştı. Her kitapta gerçeğin başka bir yüzünü göstermiş, bambaşka, biri ötekini yalanlayan, yenileyen, değiştiren gerçeklikler yaratmıştı. Bir kitaba adını veren kadın kahraman, diğer kitaplarda başka kahramanların gözüyle bakıldığında silikleşiyordu. Her kitapta başka “göz”lerden, başka hayatlardan bakıldığında bir öncekini yadsıyan, silen, sönükleştiren, yenileyen bir “başka” gerçek ortaya çıkıyordu. Einstein'ın görelilik kuramını romanlarında kullanan Durrell, baktığınız yere, zamana göre değişen “göreli” kahramanlar yarattı. Lawrence Durrell, Dörtlü'nün ilk kitabı olan Justine'de “kitabının düş kurmasını istediğini” söylüyordu. Durrell'ın bereketli romanları düşler kuruyor, düşler kurduruyor, yeni romanlar Beşli'ler doğuruyor... Modern romana yadsınamaz katkılarda bulunan Lawrence Durrell, 20. yüzyıla damgasını vuran yazarlardan. 1912 yılında Hindistan'da doğan yazarın yaşam öyküsünde Londra, Korfu adası, Rodos, İskenderiye, Kıbrıs, Cordoba, Güney Fransa önemli duraklar. Diplomatlık yapancasusluk da yaptığı söylenir yazarın yapıtlarında Yunan kültürü ve Akdeniz etkisi öne çıkar. İskenderiye Dörtlüsü ile ünlenen yazar, Avignon Beşlisi'ni 19741985 yılları arasında yayımlamış. Avignon Beşlisi'nin beş kitabı, Monsıeur Ya da Karanlıklar Prensi, Livia Ya da Diri Diri Gömülmek, Constance Ya Da Yalnızlıklar, Sebastian Ya da Güçlü Tutkular, Quinks Ya da Kusursuzluk Peşinde adlarını taşıyor. Kitapların adları ana temaları işaret ederken; yazar okuru SAYFA 20 L gizemli, sarsıcı, çarpıcı ve bazen de yorucu bir okuma serüvenine çağırıyor. Beş kitabın çeviri süreci de kolay geçmemiş olmalı ki, romanlarda 3 ayrı çevirmenin imzası var. İki kitabı Seçkin Selvi çevirmiş, ikisini daha önce de Dörtlü'yü çevirmiş olan Ülker İnce ve sonuncusunu da Gülçin Aldemir. Kitapları arka arkaya okuyan okurun bu çeviri farklılıklarından tedirgin olmaması olanaksız. ye kenti yer alırken, Beşli'de bu kez Avignon merkeze yerleşiyor. Dörtlü'de, İskenderiye bir kent olarak romanlara damgasını vuruyordu. Kahramanlardan birine dönüşen kentin gücünü, düşkünlüğünü, sefaletini, sefahatını, labirentlerini, sokaklarını okura başarıyla aktarıyordu yazar. Beşli'de aynı çarpıcılıkta olmasa da bu kez Avignon öne çıkıyor. Durell'ın kahramanlarına arka planda Freud, Einstein, Sade, Henry Miller ile Budizm ve gnostik (bilinirci) öğretiler eşlik ediyor. Avignon Beşlisi'nde Budizmin beş öğesinin (özdeksellik, duygu, algı, zihinsel biçimlenme, farkında olma) esas alındığı 5 kitap tasarlamış Durrell. İlki 1974 yılında, sonuncusu ise Beşli'de gerçekle kurgu iç içe geçiyor. Kurgusal karakterler, “gerçekasıl” karakterlere meydan okuyor. Okurun “gerçek” algısı, kavrayışı sarsılıyor, hatta yerle bir oluyor. Beşli'nin ilk kitabı olan Monsieur Ya da Karanlıklar Prensi'nde öyküsünü izlediğimiz kahramanlar, sayfalar ilerledikçe bir yazarın kurgusal kahramanlarına dönüşüyor. Gerçeklikleri soluyor, sönüyor. Kitabın sonuna geldiğinizde ise işler iyice karmaşıklaşıyor, bu kez sözü edilen yazarın da aslında kurgusal bir karakter olduğu ortaya çıkıyor… İKİ AŞK ÜÇGENİ İlk kitapta iki aşk üçgeni ile okurunu selamlıyor yazar. Bunlardan birinde, erkek kardeşi Piers ile eşi Bruce arasında kalan Sylvie. Diğer üçgende de, yazar Sutcliffe, lezbiyen eşi Pia, Pia'nin kadın sevgilisi Trash. Aşk, ensest, eşcinsellik, meydan okuma, kaos ve karmaşa. Bu iç içe geçmiş ilişkiler, tutkularla örülü öyküye Kudüs Şövalyeleri, gnostikler (bilinirciler) de katılıyor. Kahramanlardan Mısırlı Akkad, kitabın bir yerinde “üçlü”nün kökeniyle ilgili göndermelerde bulunuyor: “Efsaneye göre, evrenin ikisi erkek, biri dişi olmak üzere üç temel ilkesi vardı. Erkek ilkelerden birinin adı İyilik'ti, o geleceği önceden düşünüp görürdü. Ötekinin adı Döllenmişlerin Babası'ydı, o olacakları önceden bilemez ve gözle görünmezdi. Dişi ise, olacakları önceden sezemeyen, öfkeli, çifte düşünceli, çifte gövdeliydi, belden yukarısı bakire saflığında, belden aşağısı ise engerek yılanıydı. Adı Cennet'ti, İsrail'di.” İlk çemberde bir üçlü, ikinci çemberde bir başka üçlü. Ve son çember açıldığında bu kez “gerçek (!)” yazar ve onun yaşamının yansımaları ile karşılaşıyor okur. Durrell, “aslında gerçek yaşamı olan düşler dünyasında” yarattığı kahramanlarla okurun kafasını iyice karıştırıyor. İlk romanın kahramanları, ikinci romanda kurgusal karakterlere dönüşüyor. İlk kitabın yazar kahramanı Sutcliffe, ikinci kitapta bu kez “gerçek” yazar Blanford'un bir kahramanı olarak okurun karşısına çıkıyor. Bu ikilik ilk kitabın adında da ortaya çıkıyor. Birinci kitap Blanford'a göre Monsieur, Sutcliffe'e göre ise Karanlıklar Prensi diye adlandırılıyor. Okur “gerçek” ve “kurgusal” kahramanlar arasında bocalıyor, şaşırıyor, sık sık yolunu kaybediyor. İlk romanda Sutcliffe'in kurgusal kahramanlarından olan Blanford'tan “Blosford” diye söz ediliyor. İkinci romanda bu kez “gerçek” yazar ve Sutcliffe onun kurgusal kahramanı olarak okurun karşısına çıkıyor, kitapta bu karmaşık ilişki “Blanford KİTAP SAYI DİLİN BÜTÜN OLANAKLARI Akşit Göktürk, İskenderiye Dörtlüsü'ne yazdığı sunuşta “Durrell, İngiliz yazınının Elizabeth çağı yazarları gibi Sheakespeare gibi, Joyce gibi, dilin bütün olanaklarının tadını çıkarma çabasında bir yazardır. En kabasından, en incesine değin her türlü insan yaşantısını, güzeli çirkini, gülüncü acıklısı, yücesi aşağılığı, açığı kapalısı ile coşkuyla yazar. Bu bakımdan Dörtlü dizisi, her şeyden önce sözcüğün gücüne, unutulmuş söylem biçimine yeniden dönüştür” diyordu. Özdemir İnce de, Avignon Beşlisi'nin ilk kitabının başında okuru “bir okuma şöleni”ne davet eder. Durrell'ın “çağımızın son birkaç büyük romancısından biri” olduğunun altını çizer. Dörtlü'nün ana ekseninde İskenderi 1985 yılında yayımlanan 5 romanın merkezinde yer alan Avignon kentinin Ortaçağ ve Rönesans düşüncesi açısından önemi biliniyor. Temple tarikatının merkezi olması, yazarın bu kenti neden seçtiğini açıklar gibi görünüyor. Ayrıca, 1990 yılında yaşamını yitiren yazar yaşamının son yıllarını da bu kentte geçirmiş. Temple tarikatı, 1199 yılında Kudüs'te kurulmuş, özel bir banka sahibi olacak kadar zenginleşmiş, bu zenginlik rahatsız edici olmaya başlayınca da tutuklanıp engizisyon mahkemelerinde işkence görmüşler. Avignon Beşlisi, bu tarikata giren bir soylunun intiharıyla başlıyor. Bu tarikat ve intihar ritüelleri, sonraki kitaplarda yeniden okurun karşısına çıkıyor. ? CUMHURİYET 908
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear