25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Şair rahatsız adamdır, gayri memnundur, bu yüzden kelimenin bütün anlamlarıyla hep göç halindedir. Bütün şairleri 'tek tip' düşünemeyiz ama sürekli göç halinde olmaları müşterekleridir. Burada şair kim sorusunun tam da sırası Attilâ İlhan'dan esinlenerek söylemek gerekirse, “Hangi Şair?” Okumuş olanı mı, ümmisi mi, yoksulu mu zengini mi, İstanbullusu mu, taşrada doğup İstanbul'a geleni ve İstanbul'da öleni mi, sınıfından memnun olanı mı olmayanı mı? çük burjuva kökenli bir bireydir. Böyle olduğu için uzun yıllar içinde oluşmuş düşünce ve alışkanlıkların dar çemberindeki kişidir. Bu çevreden gelen kişilerdeki göç motivasyonu kültürel değil sınıfsalekonomik saiklere dayanır. Bu yönüyle şairlerle şair olmayanlar arasında bir fark yoktur. Fark şair olmanın dayattığı gönül göçleri, kültürel göçlerdir. İşte şairin dramı tam bu noktada başlar. Çünkü onun asıl amacı ya da öyle olmalıdır bu çemberin dışına çıkmaktır. “İstanbul Yolcusu Kalmasın”daki sizinde saptamanızla şairlerin göçü bu bağlamda ele alınmalıdır. GÖÇ ÖNCESİ, GÖÇ ANI, GÖÇ SONRASI ? toplumsal kaygıları dile getiriyorsunuz. Çürüyüşe, yabancılaşmaya, değersizleşmeye dair beyazın anlamından yola çıkarak uyarılarınız var… Beyaza vermek istediğiniz işaretler bütün renklerin bir aradalığı mıdır? Beyazla vermek istediğim işaretler ne, doğrusu bilmiyorum. Size de ayrıca teşekkür ederim renklerin bir aradalığı ile bir güzel saptama yapmışsınız. Kaldı ki şiirin açıklanamayacağı da bir gerçek. Hele hele bunu şairinin yapması hiç uygun düşmez. Ancak, şiirine ilişkin kimi ipuçları, dipnotlar vs. bağlamında bir şeyler söyleyebilir o kadar. O da şu: İşaretler özeözümüze ilişkindir ya da böyle olabilir. Çünkü karşı cinse duyduğumuz istekistekler ve bunların biçimi de, doğadan, yerimizden yurdumuzdan edindiğimiz bilgeliğimiz de…vs en eskimizdir bizim… Kitap da toprağından koparılan, göçe zorlanan ve göçten sonra yeni yaşamalarla yeni alışkanlık vs. ile karşılaşan, bunları sindiren ya da reddeden, bu bağlamda iç çelişkileri alabildiğine yaşayan insanları konu edindiğinden 'İşaretler vermek beyaza' şiiri ile başlıyor. Bir çeşit “önşiir” diyelim belki bir açıklama sayabiliriz bunu ve bu minval üzere yabancılaşmadan, değersizleşmeden… söz ettiği de söylenebilir. “… Ne güzel yorgunduk Çünkü hangi çocuk yorulmaz Bütün biletler kesilirken İstanbul'a” Dizeleriniz birey ve toplumsal göç'e dair yaptığınız göndermeler… Daha da ötesi, şairlerin sürekli göç halinde olduklarını imliyorsunuz… Şairlerin göçüne dair ne söylemek isterseniz? Şair rahatsız adamdır, gayri memnundur, bu yüzden kelimenin bütün anlamlarıyla hep göç halindedir. Bütün şairleri 'tek tip' düşünemeyiz ama sürekli göç halinde olmaları müşterekleridir. Burada şair kim sorusunun tam da sırası Attilâ İlhan'dan esinlenerek söylemek gerekirse, “Hangi Şair?” Okumuş olanı mı, ümmisi mi, yoksulu mu zengini mi, İstanbullusu mu, taşrada doğup İstanbul'a geleni ve İstanbul'da öleni mi, sınıfından memnun olanı mı olmayanı mı? Biz modern toplum üyesi şairi ele alacak olursak ki kastettiğiniz de ve bizi ilgilendiren de bu çoğunlukla öğretmen, doktor, avukat gibi bir mesleğe bağlı olan, dolayısıyla küCUMHURİYET KİTAP SAYI anı)ve Beyoğlu'nda Yüzler ve Günler (111.bölümgöç sonrası). Yine bazı şiirleriniz, bana Mevlâna'nın “Yeniliğe Doğru” adlı şiirini çağrıştırdı: “her gün bir yerden göç etmek ne iyi Bulanmadan donmadan akmak ne hoş Her gün bir yere konmak ne güzel Bulanmadan donmadan akmak ne hoş” Bu çağrışım benzerliğinden değil de karşıtlığından daha çok sizin şiirlerinizdeki göç zorunluluktan Mevlana'daki ise gönüllülükten... Hoş bir buluşma oldu benim için… Şiirin gücü, tılsımı bir yönüyle de bu olsa gerek? Şiirin gücü bahsinde size katılıyorum. Öyle ki bazen ürküntü veren bir güçtür bu. Sizin de saptadı “İstanbul Yolcusu Kalmasın” da “göç öncesi”ni, “göç anı” ve “göç sonrası”nı birbiri ardına dizeleştirmişsiniz… Kitaptaki pek çok şiir “dramatik monolog” tekniğine çok yakın. Bu konuda konuşalım isterseniz… 20. yüzyılda bu topraklarda yaşanan demografik hareketlilik ve bu hareketliliğe bağlı sosyokültürel dönüşümler 1. Dünya ve Kurtuluş savaşını dışta tutarsak yakın geçmişte bu coğrafyada yaşanan en dramatik süreçtir. 1950'lerde hızlanan bu süreç, eski hızını kaybetse de, hepimizin bildiği, gözlediği sonuçları itibarıyla hâlâ bizleri derinden etkilemeye devam etmektedir. “İstanbul Yolcusu Kalmasın”, bu ön düşünceden, ön duygudan yola çıkan bir çalışma olduğu için; sözlü kültürün anlatımcı geleneğinin araçlarına yaslanması bir ölçüde kaçınılmaz hale gelmiştir. Sözünü ettiğiniz dramatik monolog tekniği estetik bir tercih değil bir zorunluluktur. Buna içeriğin dayatması da denebilir. Sözünü ettiğiniz süreci {göç öncesi, göç anı ve sonrası} ilgilendiren dizeleri benim zikretmem uygun düşer mi bilmiyorum ama; bir kitabı tanıtmaktan ziyade, tanığı olduğumuz olduğum yaşamalara denk düşmesi bağlamında, iki ayrı dönemi imleyen sabah'lı dizeleri burada anabilirim: “yorgunduk ağır gelirdi her şey/sabah kokusu sinmiş yataklarımızla/………/içindeydik mükemmel yavaşlığımızın” Bu sabahtan “Dört numaraya iki çay/Abanoz sokağında sabahın sesidir bu” bu sabaha gelinmiştir. Kaldı ki kitap da üç bölümden meydana gelmiştir: “Yorgunduk ve Kesildi Bütün Biletler İstanbul’a” (1.bölümgöç öncesi) “İstanbul Yolcusu Kalmasın” (11.bölümgöç 908 ğınız gibi ilk bakışta İstanbul'a göç etmenin de hoşluğundan söz edilebilir. Çünkü İstanbul'dan, özelde Beyoğlu'ndan söz ediyoruz. Bu hoşluğu gönüllü göç gibi hesaba katalım. Ancak o zaman turistik bağlamda hoşluktan söz etmiş oluruz. Bu yüzeysel bir analoji olur. Öyle ya apaydınlık bir caddede 24 saat akan kadınlıerkekli bir insan seli, meyhaneleri, tiyatroları, kahvehaneleriyle görkemli bir dünya; ama zorunlu göçün insanları bu dünyanın ardında ya da dışında. Ayrıca gönüllü göç bir iç evrilme sonucu ulaşılan hoşluktur. En önemlisi kişi kendisi olarak göçer, dağılmadan, kendisini bozmadan; ama bu bağlamda zorunlu göçte durum tam tersi bir seyir izler, her şey ya da pek çok şey iradesi dışındadır kişinin ve de dağılması, bozulması için ahval ve şerait uygundur. Söyleşiyi, izin verirseniz, şiirlerinizden alıntılayacağım dizelerle bitirmek istiyorum. “biz ihtilal koklamadık ama / babamızı sevdik bunca” “sanki unuttukça övdük / bütün yüzleri” “küçük burjuvaların / bozulan barışı” “üşümeye başladım / yine temmuzdu çünkü” ? İstanbul Yolcusu Kalmasın/ Yavuz Özdem/ Şiirden Yayınları/ 78 s. SAYFA 11
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear