25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Nelson Algren’in “Yabanda Gezinti”si üzerine... ‘Yaban’laşan Amerika’da kısa bir yürüyüş ‘Yabanda Gezinti’de Algren, bir keresinde “Beyaz olmayan bir beyazın ülkesi nedir?” diye sorduğu sorunun yanıtını verir. Yarattığı Amerika, vahşi bir orman, yabandır ve Algren okuru, kitabının kahramanı, on yedi yaşındaki cahil, işsiz, saf ve kanındaki İrlanda ateşiyle belaya gözü kapalı dalmaya hazır Dove Linkhorn’la beraber, şaşaalı 1920’leri geride bırakıp o şaşaanın bedelini 1930’ların Büyük Buhran dönemiyle ödemeye başlamış ve kendi vatandaşına her an daha fazla “Yaban”laşan Amerika’da kısa bir yürüyüşe çıkarır. deniyle subaylığa alınmamıştır. Daha sonraları, içeriği açıklanmamakla beraber, FBI’da Algren hakkında beş yüz sayfalık bir dosya bulunduğu bildirilmiştir. Ayyaşların, kadın satıcılarının, fahişelerin, garabetlerin, bağımlıların, para için dövüşenlerin, yozlaşmış politikacıların ve sokak çetelerinin dünyasını yazan Algren, ‘Altın Kollu Adam’ adlı romanıyla 1950 Ulusal Kitap Ödülü’nü kazanmıştır. Zamanında yazılarını, kenti küçük düşürdüğü gerekçesiyle yayınlamayı reddeden Chicago Tribune gazetesi, halen her yıl kısa öykü dalında, 5.000 dolarlık Nelson Algren ödülü vermektedir. İyi de, böyle kuru kuru… Olmuyor tabii. Peki, nasıl anlatmalı Algren’i? Şunu yapmış, bunu yazmışın para etmediği devirdeyiz, değil Nelson Algren mi? Sıkıyor bir yerde canım. E, o zaman işin, o çirkin meO sabah kalp krizi geçirmişti Algren. lezlemeyle söylendiği gibi, ‘magazinsel’ 72 yaşındaydı.” kısmına bakalım. Belki işe yarar: Örneğin, Simone de Beauvoir, günüALGREN? müzün pek popüler figürlerinden biri Algren’i artık şahsen tanıyamayacağıolsaydı, Goncourt ödüllü ünlü romanı mıza göre hoş, yaşasaydı nasıl tanışabi‘Mandarinler’de tasvir ettiği ve romanı lirdik zaten, geriye eserleriyle tanışmak adadığı Algren de feci tanınır, muhtekalıyor. Hem böylesi beylik bir cümleyi melen bizim gazetelerin eklerinde illa hak etmeyecek kadar önemli bir yazarı yer ayırdıkları dünya sosyetesi haberlebaşka nasıl tanıyabiliriz? Belki pek morinde kendine yer bulurdu. Bulurdu, da olduğu, hatta İngiliz dilinde yer bile çünkü Algren, biseksüel de Beauvoir’a ettiği için reklâma girecek derdine düşhayatının ilk orgazmını tattıran erkekti. meden adını zikredebileceğimiz GoogModern feminizmin kurucusu, de Gaulle’a bakmak işe yarayabilir. Bu yazıya le’ün 1947 seçimlerindeki zaferi sonrası, vesile kitabı okuduktan sonra, hemen ‘Kocam’ diye hitap ettiği Algren’e şunher tembel çağdaşımın izleyeceği yolu ları yazmış: “Artık siyasetle ilgilenmek tutup öyle yaptım ben de. Şimdi sözü, istemiyorum. Tanrı bana, seni sevebileinternetten derleme bilgilere bırakıp ceğim ve senin tarafından sevilebileceazıcık kenara çekiliyorum: ğim birkaç yıl daha versin, yeter.” 28 Mayıs 1909 Detroit doğumlu ünlü Büyük Sartre’ın büyük hayat arkadayazar Nelson Algren Abraham, üç yaşını kendine âşık etmesini geçelim, bir şındayken ailesiyle birlikte taşındığı şekilde herkesin tanıdığı Hemingway’ın, Chicago’nun, işçilerin yaşadığı göçmen elindeki ‘Altın Kollu Adam’ nüshasının mahallelerinde büyümüştür. Babası, Yaiç kapağına “Tamam, evlât: Dostoyevshudiliği seçmiş bir İsveçlinin oğlu, anki’yi aştın,” yazmasını da geçelim ve hanesi ise bir Alman Yahudisi’dir. Eğitimizır hızı alıp geçmeye başlamışken Algni devlet okullarında gördükten sonra ren’in 1950’lerle beraber başlayan koIllinois Üniversitesi’ne girerek Büyük münizm korkusuna ve ardından Buhran’da, 1931 yılında gazetecilik dipMcCarthy’nin başı çektiği meşhur ‘cadı loması almıştır. avı’na karşı gayet sivri çıkışlarını takip İlk hikâyesini, Teksas’ta bir benzin iseden ‘komünist parti sempatizanı’ yaftatasyonunda çalışırken 1933’te yazmıştır. sının yapıştırılıverişini, FBI’daki meşhur Daha sonra bir daktilo çalarken yakaladosyası ve 1953’te ülke dışına çıkışının nan Algren, beş ay hapis yatmıştır. Bu yasaklanmasını, devrinin en meşhur yasüre içinde gördükleri üzerinde derin zarı olmasına rağmen yayıncısı Doubleetkiler bırakmış ve bu etkiler tüm eserday’in McCarthy’ye saldırdığı kitabını lerinde kendini göstermiştir. reddedişini, elindeki üç beş kuruşu kuİlk romanı Somebody in Boots marda tüketişini, de Beauvoir’a mektu1935’te, ikinci romanı Never Come bunda “Evlilik ve para tarafından tutsak Morning ise 1942’de yayınlanmıştır. edildim” diye anlattığı mutsuz evliliği ve Algren, II. Dünya Savaşı’nda er olaparasızlığını, yazılarını “Amerika mahrak Avrupa’da savaşmıştır. Üniversite kumu” diye imzalamasını ve sonunda diplomasına rağmen, siyasi görüşleri nepara derdi için kabul ettiği ilk romanını CUMHURİYET KİTAP SAYI ? Bulut GÜR rta halli bir tiyatro salonunun koltuklarını anca dolduracak ciddi edebiyat meraklılarından veya Simone de Beauvoir’ı, cıcığına kadar bilen türde hayranlarından ya da gene iyimser bir tahminle, bir avuç dolusunu aşabilecek, izlediği filmin veya dinlediği şarkının derinlerini merak edip araştıranlardan değilseniz, büyük olasılıkla Nelson Algren adı size yabancıdır. Ama dert etmeyin ve utanmayın; çünkü hiçbir esere, reklâmı gözüne iyice sokulmadan kapik vermemek üzere düzenlenmiş, bilginin ve hizmetin, gerekligereksiz ayrımı yapılmadan üzerimize bardaktan, hayır, kovalardan boşanırcasına yağdırıldığı bir zamanda, üç sayfa kâğıt parçası okumuşların en azından kulak aşinası oldukları dokunulmazlar seviyesinde duranlar dışındakilere ulaşmanın ciddi emek, hatta ne emeği, resmen cüret istediği bir zamanda yaşıyoruz. Yani, bencileyin hayıflananlardan değilseniz, hatta öyleyseniz bile dert edecek veya utanacak bir şey yok: Nelson Algren’i, lanet sosyopolitik geçmişinden dolayı ülkesiyle beraber ne yazık ki tukaka ettiğimiz Amerikan edebiyatının bu pek önemli yazarını tanımamak, örneğin Shakespeare’i veya Dostoyevski’yi tanımamak denli acı değil mi acaba? İşin orası elbet, hem de morarana dek tartışmaya açık. Ama işi bilen için acı anlaşılan. Öyle olmalı çünkü Salman Rushdie, geçtiğimiz günlerde hayata veda eden Kurt Vonnegut’ı ziyaret ettiği gün ilk iş, Algren’le tanışmak için yanıp tutuştuğunu söylemiş. Sonrasını Vonnegut’ın, Algren’in başyapıtı sayılan ‘Altın Kollu Adam’ın 2005’te yapılan yeni baskısı için hazırladığı sunuş yazısından öğrenebiliriz: “(…) Hint asıllı İngiliz romancı Salman Rushdie, 9 Mayıs 1981’de bizi ziyaretinde, mükemmel romanı ‘Gece Yarısı SAYFA 22 O Çocukları’ (Metis, 2000) için yazılan en zekice eleştiriyi yazan adamla, hayran olduğu Nelson Algren’le tanışmak istediğini söyledi. Ben de ona Algren’i tanıdığımı, hem karımın defalarca resmini çektiğini, hem de 1965’te ben 43, o 56 yaşında ve ikimiz de topu atmışken Iowa Üniversitesi’ndeki Yazarlık Atölyesinde öğretmenlik yaptığımızı söyledim. Sahiden şanslısın, dedim; çünkü Nelson birkaç mil kuzeyde, Steinbeck’in son günlerini geçirdiği Sag Koyu’nda oturuyordu ve işe bak, bu akşamüzeri bir kokteyl partisi veriyordu. Arayıp, yanımızda Salman Rushdie’yi getireceğimizi bildirecektim ve Jill, ikisinin beraber resimlerini çekecekti. Partinin, Algren’in hayatı boyunca verdiği tek parti olacağını düşünmüştüm; çünkü ne kadar şöhrete ulaşırsa ulaşsın, hep garibanlar arasında garibanlığı, yalnızlığı yeğlemişti. Şimdi de yalnız yaşıyordu; Iowa’da bir karısı vardı ya, evlilikleri pek ömürlü çıkmamıştı. Okumaya, yazmaya ve kumara tutkusu, evli erkeklerin üstlenmesi gereken görevlere fazla zaman bırakmıyordu. Rushdie’ye, Algren’in onca eserinden, özellikle de başrolünü Sinatra’nın oynadığı ve epey para getiren başyapıtı Altın Kollu Adam’ın sinema haklarından doğru dürüst para kazanamamaktan dolayı biraz bozuk çaldığını anlattım. Filmden beş kuruş alamamıştı. (…) Öğlen yemeğinden sonra telefon açtım. Telefonu açan adam, ‘Sag Körfezi polisi,’ dedi. ‘Özür dilerim,’ dedim, ‘yanlış çevirdim herhalde.’ ‘Kimi aramıştınız?’ dedi adam. ‘Nelson Algren,’ dedim. ‘Numara doğru,’ dedi adam, ‘ama Bay Algren öldü.’ ? 920
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear