24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Cevat ÇAPAN Şiir Atlası Biri dökmüş benzini dış kapı merdivenlerine, ama bayan Baez, kahve servisi yapıyor hâlâ porselen fincanlarda yabancılara, Santo Domingo’daki genç bir kızın teninin renginde. Şairin Paltosu Jeff Male’e (19462003) Öksürünce ben, insanlar kaçıyorlar ördek gibi korkuyorlar madenci hastalığından, çenenin altında biriken kanın püsküreceği düşüncesinden. İlkyardım odasında röntgen filmimi inceliyor doktor ciğerlerimin karalama bir şiire benzediği. Duydunuz öksürdüğümü, paltonuzu çıkardınız, örttünüz omuzlarıma saygın bir şekilde, yağmurun ve rüzgarın kralı oldum böylece. Sakla onu, dediniz, Siz benim öğretmenimsiniz. Sakladım, bir kara filmdeki dedektif gibi yürüdüğüm paltoyu. Vietnam savaşı, tutuşan kanolar ırmaklarını yılan gibi sinsice sızdırırdı beyninize, yine de şiirlerle dolardı elleriniz parıldayan balıklar örneği. Asmak için düşlerinde sizi, kitap düşkünü kara bir adamı, Müttefik nöbetçi hayaletler dolaşırdı Virjinya otobanlarında, ama siz hâlâ paltonuzu bir ucundan sarıyordunuz boynuma. Kıpırdamıyorsunuz artık, kalbiniz öyle hızlı atıyor ki ritim tutamıyor gaziler hastanesindeki doktorlar tıkırdamıyor hap şişeleri, ses vermiyor marakaslar. Boston’daki sizi anma töreni gecesinde Florida sahili boyunca bir fırtınada giydim paltonuzu. Rüzgâr örseliyordu yüzümü kumlarla, anılarını taşıyan dalgaların sesiyle; saldırılarıyla yağmur oklarının, paltonuzun bana samuray zırhı olduğu sağanakta. Kumsalda bir kirpi balığı iskeleti buldum, kılçıkları, leopar derisi çürümüştü tuzuyla ölümün. Paltonuz sürmüştü denize ölümü gerisin geri. Külleriniz savruluyor işte Arlington’daki gaziler mezarlığına, bir keresinde orada bir Müttefik general Saymıştı sizi eşekleri, domuzları arasında. Şairin paltosu en son şiirinizdir sizin. Bu palto gibi bir şiir yazmak istiyorum, düğmeleri, cepleri, yaprak rengi kumaşıyla, öksürükten boğulan bir adama bir palto kadar yararlı bir şiir. Öğret bana. Köylüler Gaithersburg, Maryland Darnestown Yolu’nda, Scot Gas’ta benzin pompalayan liseli gençler alaylı alaylı gülerlerdi köylülere. Cumartesi geceleri gelirdi Earl, içkiden mahvolmuş yüzünü buruşturup köprüyü geçtiğini haykırırdı, midesinde kaynayan viski nehrinin üzerindeki köprüyü. Burnu gibi bir tarafı yamulmuş arabasıyla ağır ağır turlardı çevresinde pompaların, dönüş işaretleri vererek amansızca. Bir başka sabah, kamyonetler ve köylüler. Kırmızı giysilerimiz içinde oyalanıp duruyorken, gördük yaklaştığını tangur tungur bir kamyonetin. Kurşunsuz benzin, oğlum, kaçmaz, nakit ödeyeceğim, diye bekliyorduk. Bekliyorduk favorili köylüyü, saçları arkaya taranmış. Bizler, diplomaları çerçevelenmiş olanlar, hiç beklemiyorduk kadını. Yangının hilkat garibesine çevirdiği yüzünü, başını gizleyen, plastik, mor bir maske takıyordu sanki, liseli gençlerin göz ucuyla bakıp geçtikleri bir eğlenceye bıraktık onu. Kimse almıyordu pompayı. Acemi erler birliğinin, bizim, kırmızı giysilerimiz içinde dikildiğimizi fark etti köylü. İzliyorken bir yandan bizi, yaslandı kıçına kamyonetin, öptü kadını. Öptü iyice, mutlu, çirkin yüzünü, dudaklarını öptü, ben, benzini pompaladım, ön camları sildim, yağına baktım motorun, çiftçi hâlâ öpüyordu kadını. CUMHURİYET KİTAP SAYI 857 Martin Espada/ Şiirler/ Çeviren: İlyas Tunç ‘Alevler akıyor merdivenlerden’ Martin Espada, 1957’de Brooklyn, New York’ta doğmasına rağmen kendini bir Latin şair olarak nitelendiriyor. Massachusetts Üniversitesi’nde profesör; aynı zamanda yaratıcı yazarlık dersleri veriyor. En sevdiği şairlerden biri Nâzım Hikmet. Üniversitedeki Politik İmgelemin Şiiri derslerinde Nâzım’dan, Latin şairlerden örnekler sunuyor. Sevdiği öbür şairler; Walt Whitman, Pablo Neruda, Allen Ginsberg. Bu derslerde yaptığı çalışmalar Curbstone Press tarafından kitaplaştırdı: Poetry Like Bread (Ekmek Gibi Şiir). Bar fedailiğinden avukatlığa kadar çeşitli işler yapan Martin Espada’nın şiirlerinde kökeninin geldiği Porto Riko’nun etkisi hâkimdir. Şair, ilk şiirlerini kapsayan Imagine the Angels Of Bread (Ekmek Meleklerini Düşlemek) kitabıyla Amerikan Kitap Ödülü’nü kazandı. A Mayan Astronomer In Hell’s Kitchen (Cehennem Mutfağında Mayalı Bir Astronom), City of Coughing and Dead Radiators (Öksürük Kenti ve Soğuk Radyatörler), kitaplarından bazıları.Yeni ve seçilmiş şiirlerinden (19822002) oluşan son kitabının adı, Alabanza. Ayrıca; makalelerini içeren Zapata’s Disciples (Zapata’nın Yoldaşları) adını verdiği kitabı da Bağımsız Yayınevleri Kitap Ödülü’nü aldı. Paterson Şiir Ödülü, PEN/Revson Şiir Ödülü, Robert Creeley Ödülü gibi ödülleri de var. Koka Kola ve Koka Frio Yaşayan atalarının adası, Porto Riko’ya ilk ziyaretinde, şişman çocuk ağzını açmış alık alık dolaşıyordu masadan masaya. Her masada, bir büyük teyze çil düşmüş elleriyle gösteriyordu bir Koka Kola bardağını. Hatta, biri, ona bir şarkı söyledi, hatırlayabildiği tüm İngilizlerin anısına, bir Koka Kola şarkısı kırklı yıllardan kalma. İçti boyun eğerek, bıkmış olsa da bu tılsımlı içecekten, biliyordu Brooklyn’deki soda kaynaklarından tadını. Sonra, kumsal boyunca uzanan yolda, şişman çocuk açtı ağzını koka frio’ya, bir hindistancevizi buz gibi, soydu bir bıçakla saman bir pipet çekebilsin sütünü diye. Eğdi yeşil kabuğu başının üzerinden, akıyordu sütü çenesinden aşağı; birdenbire, kurtuldu Porto Riko, Koka Kola ve Brooklyn olmaktan, kendisi de. Yıllarca hayran olmuştu çocuk insanların Koka Kola içip konuşmadıkları bir dilde II. Dünya Savaşı’ndan kalma şarkılar söyledikleri bir adaya, sütle sarkmış, doygun hindistancevizleri tadılmamış duruyorken ağaçlarda. Bayan Baez Kahve Servisi Yapıyor Üçüncü Katta Kamburu çıkmış duruyor apartman kırılgan kapkara omurgasıyla merdivenlere benzin döküp yaktıkları yerde. Alevler akıyor merdivenlerden çırılçıplak bir deli sesleniyor komşularına isimleriyle SAYFA 24 kesik kahkahalarla salonda. Göçmenler kendi elleriyle beslediler şiddeti dualar ettiler Katolik heykellere itfaiye erleri çekerlerken galonlarca suyu çöktü çatı, yetkililerin adını bilmediği yaşlı bir adam en üst katta boğuldu dumandan durdu nefesi Bazıları terk etti insanların. üçüncü katta bir oda var: fırlatılmış yüksek topuklu ayakkabılar, kırık bir şifoniyer, bulunduğu yerden yıllardır küçümseyerek bakan aziz’in portresi, is, çerçöp, yanmış kiremitler, kapkara olmuş bir ampul, hatırlatıyor her şeyi. Ama direndiler bazıları. Üstleri çıplak yaşlı adamlar oturuyorlar üzerine süt kasalarının domino oynamak için giriş merdivenlerine vuran güneş altında; daha gençler, dişi kaplanlar berbat bir likörden acı umutsuz yüzlerle bakıyorlar binaya; üçüncü katta incecik porselen fincanlarla kahve servisi yapan Bayan Baez, ısrar ediyor, direnelim, diye; daracık mutfaklarla metal kapılar arasında sağ kalan çocuklar gülüyorlar yine de; Santo Domingo’dan gelen sıska adam okuyup yazamaz, sıcak su görmemiş altı haftadır, koridorda bize binanın boşaltılması için yangını sahibinin çıkardığını, herkesin bunu bildiğini, söylüyor. Bina dışardan yakıldı dedi, sokak örgütçüsü, satıldı, karardı yaşlı Dominikan’ın ciğerleri, paralı insanlar, onarabilsinler, yaşayabilsinler, diye, burada yaşlı Dominikan’ın öldüğü yerde, son buldu itirazları boğulan ruhunun. Elbette direndiler bazıları. direndiler sinsi soğuğa rağmen, kiraları toplamaya gelen beyaz adamın korkusundan kuzenlerinden ödünç alarak ödediler kirayı, direndiler sonraki yangınları, sirenleri bekleyerek, kontrolsüz, gecikmiş.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear