Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Erdoğan AYDIN Kritik Devrim, Kemalizmin sol, sosyalizme açılan bir yorumu olarak belirginleşti. Öncelikle toprak devriminin tamamlanması, bağımlılığın sona erdirilmesi, kompradorların tasfiyesi, büyük sermayenin kalkınma hedefleri doğrultusunda kontrol altına alınması bağlamında anlamlı bir programın temsilcisiydi. Devrim’in Yönü mından, hem de belgesel bir yakın tarih çalışması olarak incelemiş. Bir yandan bir fikir gazetesi incelenirken, diğer yandan da 12 Mart öncesi ve hemen sonrasının siyasal atmosferi, çalkantıları ve gerilimleri aktarılmış. Kitap, Devrim gazetesi ekseninde 196971döneminin siyasal gelişmeleri, bu süreçte rol oynayan asker ve sivil kadroları irdeliyor. Dönemin Hava Kuvvetleri Komutanı Org. Muhsin Batur, Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Faruk Gürler, 27 Mayıs 1960 Devrimi’nin önderlerinden E. Korg. Cemal Madanoğlu ve tabii sürecin ideolojik önderi konumundaki Doğan Avcıoğlu başta olmak üzere bir dizi önemli ismin gerek “9 Mart D Günü”ne yönelik girişimleri gerekse bu süreçte birbirleriyle ilişkilerini aktarıyor. Tabii bilineceği üzere 9 Mart yerine 12 Mart darbesi gerçekleşecektir. Bu ‘sürpriz’ gelişme ordudaki Kemalistleri tasfiye eder ve Kemalist bir darbe yapmak isteyen askersivil kadroları ezerken, ordunun Amerikancı bir eksende stabilizasyonunu gerçekleştirecektir. Ziverbey Köşkü işkenceleri bu tasfiye ve ezmeyi derinleştirmenin operasyonu olacaktır. Kendisi de dönemin temel aktörlerinden olup başlangıçta Devrim’in önemli yazarlarından olan İlhan Selçuk’un önsözü ile yayımlanan kitap, aynı zamanda bugün farklı yerlerde olan pek çok önemli ismin o dönemde yüklendikleri misyona, duruş ve yönelimlerine dair de önemli bir bilgilendirme yapıyor. Bu bağlamda Devrim’in incelenmesi aynı zamanda bu kritik döneme tutulan önemli bir ayna ve bilgilendirmeye dönüşüyor. masının yansımasıydı. Ne Mısır ne Irak’tı Türkiye; onu kaybetmek neredeyse Almanya’yı kaybetmek gibi bir şeydi ABD için. Kara’nın bu bağlamda; “Bir görüşe göre Gürler ve Batur planlı olarak, Dickson Raporu doğrultusunda Silahlı Kuvvetler’deki Atatürkçüdevrimci birikimi deşarj ettirdiler ve tasfiyeye uğratarak devrimi engellediler. Bir diğer görüşe göre ise, Gürler ve Batur ikili oynadılar. Devrimci çabanın yetersizliğini ve zayıflığını değerlendirerek ABD’ye yattılar” aktarımı döneme dair dikkate değer bir projeksiyon oluşturuyor. Özetle ordu üzerinden devrimci programlarını hayata geçirmek isteyenler, hem ordunun, yapısı gereği böylesi bir programa uygun olmadığını hem de ABD’nin onun üzerinde çok derin ve kurumsal bir denetim sağladığı gerçeğini görememişlerdi. Bunun sonucunda devrim yapmak isteyenler, karşıdevrimin tasfiyesine uğrayacaklardı. G eçen hafta Doğan Avcıoğlu’nun klasiği “Türkiye’nin Düzeni”ni irdelemiştim. Bu hafta onun çok önemli bir diğer eseri Devrim (dergisi) üzerine yapılmış dikkate değer bir çalışmayı, dolayısıyla Türkiye’nin Düzeni’nin yazılmasını sağlayan siyasal arka planı irdeleyerek devam etmek istiyorum. Muzaffer Ayhan Kara’nın, “Yön’ün Devrimi / Devrim’in Yönü” adlı araştırması (Kırmızı Yayınları) bu arka plan için önemli ve sanıyorum tek çalışma. Bu çalışma, Devrim dergisini, oturduğu tarihsel koşulları bağlamında siyasal misyonu ve düşünceleriyle irdeliyor. Bu kapsamda Jön Türklerden başlayarak onun beslenme kaynaklarını, tarihsel arka planını, dönemin egemen güçleri yanında sol akımlarıyla da ilişkisinin kritiğini yapıyor. Bu bağlamda örneğin, çoğu zaman birbiri ile aynılaştırılan Yön ile Devrim dergilerinin, öncü kadronun aynılığına karşın gerçekte iki farklı proje ve ittifakın dergileri olduğunu gösteriyor. Devrim’in çıkan 79 sayısını kronolojik olarak tarayıp içeriklerini özetleyen Kara, başyazılarından seçmeler yapıp, programatik belgeleri aktarıyor. Bu bağlamda, “Kemalist Devrim ve Kapitalist Olmayan Yoldan Kalkınma tezlerinden de önemli ölçüde etkilenen bir çevreörgütün sözcüsü olarak çıkarılan Devrim gazetesi” üzerinden, dönemi aydınlatmaya çalışıyor. Devrim, 9 Mart’ta darbeye endeksli olan bir yönelişin dergisi. Sorunlara 27 Mayısvari ve onu da aşan derinlikte bir askeri çıkış yolunun arayışınca belirlenen özgün bir dergi. Başka bir deyişle, 9 Mart’a dönük bir stratejinin amiral gemisi rolünü üstlenmek amacıyla çıkıyor. Devrim, gerek bu özelliği gerek bu doğrultudaki ciddi bir etkinliğin de dergisi olarak araştırılmayı gerektiriyor. Kara’nın da belirttiği gibi onu “salt bir yayın organı ya da fikri zemin olarak ele almak doğru bir yaklaşım değil”di. Dolayısıyla Devrim üzerinde böylesi bir çalışma yapmak, yakın siyasal tarihimize ilişkin somut bir eksikliğin karşılanması oluyor. HALKÇI VE YURTSEVER Kuşkusuz Devrim’in siyasal demokrasi diye bir derdi yoktu. Esasen siyasal literatürümüze yerleştirdiği ‘cici demokrasi’, ‘sandık demokrasisi’ gibi kavramlar da bu duruşunun yansımasıydı. O, dönemin sosyalizm deneylerinde de olduğu gibi demokrasinin siyasal anlamı yerine sosyal anlamını öne çıkarmak ve tabii esas olarak kalkınma ve bağımsızlığı elde etmeyi hedefliyordu. “Sandık demokrasisi”, Adalet Partisi’nin başarısının da gösterdiği gibi, bu bilinç düzeyinde gerçek bir demokrasiyi değil, bağımlılaşmayı, komprador ve toprak ağalarının iktidarını getiriyordu. Bu anlamda demokrasi dışı siyasal yollar ‘meşru’ sayılıyor, M. Duverger’in “azgelişmiş ülkelerde Batı tipi demokrasinin geçerli olamayacağı” tezlerine Devrim’de atıflar yapılıyordu. 9 Mart girişimcileri tuttukları alanın büyüklüğü ve gücüyle kıyaslanmayacak bir kolaylıkla yenildiğinde direniş devrimci sosyalistlere kalacaktı. Balyoz Harekâtı ve sonrasında onlar da ezilecekti gerçi; ancak 12 Mart sonrası süreçte sergiledikleri tutumla 70’li yıllara damgasını vuracak büyük bir toplumsal prestij bırakacaklardı. Bu prestij 12 Eylül 1980 Darbesine kadarki süreçte Türkiye’nin kaderinin belirleneceği siyasaltoplumsal sahnede onların takipçilerini belirleyici kılacaktı. 12 Mart, Kemalistleri devre dışı bırakmak konusunda başarıya ulaşmış, ancak sosyalist önderleri imha etmesine karşın sol hareketi ezmek konusunda başarısız kalmıştı. Solun halli faşist milisle başarılamayınca 12 Eylül devreye girecekti. Kara, 12 Mart öncesi Türkiye’nin bağımsızlık, kalkınma ve halkın yönetime katılması anlamında demokrasi özlemlerini temsil eden mücadeleyi, ulusalcı bir perspektifle ve ulusalcıları eksen alan bir yerden değerlendiriyor. Dolayısıyla, söz konusu özlemlerin sosyalist bir perspektifle ve sosyalist hareketi eksen alan bir yerden tamamlanması gereksinimini de belirginleştirmiş oluyor. Bu ciddi gereksinim bir yana Kara’nın çalışması, Devrim’in, Türkiye egemenlerinin dışa yayılma ve içte tahakkümü artırma taleplerinin destekçiliğinden temel ayrımla, IMF belirleyiciliğine, derinleşen eşitsizliğe, ABD üslerine ve emperyalizme karşı çizgisini göstermesi anlamında özel bir önem taşıyor. Onun kimi sorun alanlarına karşın rejimin değil devrimin yayın organı olması, bu kapsamda siyasal alanı (ve onun temel bir parçası olarak CHP’yi) salt parlamenterist boyutta değil, aynı zamanda sınıfsal düzlemde eleştirmesi, Devrim’in belirleyici özelliklerinden birini oluşturuyor. Devrim büyük bir oyunun ideolojik aktörü. Yanlışlarıyla birlikte saygın ve yurtsever bir çabanın ürünü. Kazansaydı Türkiye nasıl bir yönelime girerdi, örneğin Nasır sonrası Mısır’ından farklı mı olurdu, bilinmez. Ama işbirlikçilerin ve adaletsizliğin belirlediği bir ülkede saygın ve halkçı bir akım olduğu, solun tarihine dair bir yerde olduğu da tartışma götürmez. Devrim, Kara’nın aktarımlarından da net olarak görüleceği gibi, Kemalizmin sol, sosyalizme açılan bir yorumu olarak belirginleşti. Öncelikle toprak devriminin tamamlanması, bağımlılığın sona erdirilmesi, kompradorların tasfiyesi, büyük sermayenin kalkınma hedefleri doğrultusunda kontrol altına alınması bağlamında anlamlı bir programın temsilcisiydi. Siyasal demokrasiden uzak olmak anlamında sorunlu, ama demokrasinin sosyal temellerinin yaratılmasına yönelik idealizmiyle saygıdeğer bir yönelimin organıydı. Devrimin kadroları için “Kemalizmi Marksizm için kullanmak” iddiası kuşkusuz gerçek dışıdır, ama Marksizme sırtlarını dönen “Kadro”culardan ayrımla, yüzlerini sosyalizme çevirmiş, Marksizme değer veren Kemalistler oldukları kesin. Tıkanmış, giderek karşıtına dönüşmüş burjuva demokratik devrimin Marksizm ve dönemin sosyalist sisteminin etkisinden de faydalanarak yeniden ayağa kaldırılması çabasıdır Devrim. Ancak bu çaba siyasal demokrasinin önemsenmemesi, keza Kürt sorunu gibi temel sorun alanlarına dair hiç söz üretmemesi anlamında da eksik ve sorunlu sahaları içermektedir. Sosyalistlerin de içine düştükleri ‘devrim olunca nasılsa bütün sorunlar çözülür!’ kolaycılığı, keza ‘hele baş çelişmeyi bir çözelim, diğer sorunları sonra tartışırız!’ yaklaşımı Devrim’i de belirlemiştir. SONUÇ Bugünün farklılaşan küresel koşullarında 9 Mart girişimine, 60 Darbesi’ne veya üçüncü dünyacılığa yapılan aşağılayıcı saldırıların dayanılmaz hafifliği liberalizmden başka bir anlam taşımıyor. Ama o örneklerin artık yinelenemez, sorun çözemez niteliklerinin farkında olmak da bir o kadar önemli; ki Kara’nın kitabı böylesi bir çözümleme açısından eksik. Yakın tarihimize ışık tutan “Yön’ün Devrimi / Devrim’in Yönü”, kuşkusuz belli bir bakış açısıyla yapılmış; ancak bu, böylesi çalışmaların bütünü açısından kaçınılmaz. Ancak dönemin kimi aktörlerinin bugününü, o günkü bakış açısı ekseninde yargılayıcı kimi ifadeler kitabı gölgelemiş. Yine başta D. Gezmiş olmak üzere sosyalist öncüleri 9 Mart girişiminin uzantısı gibi gösteren sorumsuz ve yanlış anlatımlara rezervsiz yer vermesi de bir diğer sorun alanı. Bu gibi sorunlar bir yana Kara’nın çalışması (gerek titiz taraması gerekse sürece dair yapılmış diğer çalışmalara yollamalarıyla), döneme dair araştırma yapmak isteyenler için olduğu kadar söz konusu dönemin bütünsel bir çözümlemesi açısından da önemli bir kaynak eser. ? KİTAP SAYI 879 ABD’NİN BELİRLEYİCİLİĞİ Devrim, F. Gürler’in, bütün subaylara okumalarını önerdiği ve “okumayanı eksik bulurum”, dediği “Türkiye’nin Düzeni”nin yazarı Avcıoğlu’nun yanında İ. Selçuk, U. Mumcu, İ. Soysal, Ç. Altan gibi özel isimlerin de katkıda bulunduğu bir yayın organı. Diğer yandan bu süreç Gürler, Batur vb. komuta kademesindeki isimlerin “Kemalist devrimi satıp” Amerikancı darbenin başına geçtikleri ilginç bir sürecin de hikâyesi. 60 Darbesi’nden ders çıkaran ABD, hem hiyerarşi dışı yeni bir darbenin gerçekleşmesini engellemek hem de solun önünün açılmasına yol açan mevcut yasallığı geriye çekmek arayışındaydı. Bunun yolunu hem Kemalist darbe girişimine karşı darbe yaparak hem de bu darbe sayesinde gerekli gerici düzenlemeleri gerçekleştirerek başaracaktı. 9 Martçıların komuta kademesindeki kararsızlıklara karşın, Amerikancı darbenin komuta kademesindeki Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç ve 1. Ordu Komutanı Faik Türün oldukça kararlıydı. Tabii ABD’nin işin doğrudan bir parçası olmasından beslenen bu kararlılık, Türkiye gibi stratejik bir kanat ülkesini kaybetmeye hiç mi hiç niyeti olma 9 MART D GÜNÜ Kitap, Devrim dergisini, hem bir dönemin önemli basınyayın organı olarak fikriyatı ve genel yayın politikası bakıSAYFA 24 CUMHURİYET