28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Abidin Dino’nun Gözüyle Fikret Muallâ ? Kaya ÖZSEZGİN F ikret Muallâ’yı konu alan ve çoğu sanatçının mektuplarını, onunla ilgili anı ve gözlemleri ya da sergi kataloglarını içeren yayınların sayısı, 1980’li yılların başından bu yana, bir düzineyi aşıyor. Sanatından çok, sıra dışı yaşamıyla geniş kesimin ilgisini çekmiş olmasından kaynaklanıyor yoğun denebilecek bu yayınların niceliksel düzeyi. Onun kadar dostlarına ve sevdiklerine mektup yazmış, üstelik bu mektuplarında salt kendi gerilimli dünyası hakkında kendine özgü yorumlarda bulunmuş bir başka Türk sanatçısı neredeyse yoktur. Nurullah BerkOrhan Koloğlu ikilisinin ve kuşkusuz Abidin Dino’nun kitabı hariç tutulacak olursa, Muallâ’nın resimlerine monografik bir inceleme düzeyinde yaklaşan başka bir yayının neredeyse bulunmaması ilginç değil midir? Önce İ. Hakkı Baltacıoğlu’nun arşivinden çıkan, daha sonra başka arşivlerdeki mektup, desen ve notların katılmasıyla yüklü bir sayıya ulaşan belgeler gözden geçirildiğinde, kendini birçok yerde ‘‘abdi âciz’’ olarak nitelemiş, o nedenle de kitle yaşamının dışına gönüllü olarak itmiş, ama kavgasından da yılmamış ve bütün işi de insanlarla hesaplaşmak olmuş böyle ‘‘tipik’’ bir sanatçıyı, bu tür bir kimlikten yapıtlarına yansıyan renkli yönleriyle incelemek, ilginç sonuçlar verebilir oysa. İlk basımı Cem Yayınevi tarafından 1980’de yapılan Abidin Dino’nun ‘‘Gören Göz İçin Fikret Muallâ’’ kitabı, çeyrek yüzyıl gibi uzun bir aradan sonra Ferit Edgü’nün denetimi altında yeni bir baskıyla (*) çıkıyor okur karşısına. Bir ressamın bir başka ressam üzerine anı, yorum ve izlenimlerini içeren söz konusu yayın, sunu yazısında da haklı olarak değinildiği gibi, Türkçede benzeri olmayan bir kitaptır. Benzeri olmaması bazı nedenlere bağlanabilir: Bir kere, sanatçıların meslektaşları konusunda monografik nitelikli kitap kaleme almak gibi ciddi bir yayın girişiminde bulunmaları, Türkiye’de alışılmış bir şey değil. Var olan sayılı örnekler ise, yazarına özgü kapsamlı yorum ya da bakış açıları içermekten uzaktır. Böyle bir gelenek, ülkemizde sanat yazarlığı görevini de bir dönemde zorunlu olarak üstlenmiş sanatçı kesimince, belirli ya da sınırlı ölçülerde başlatılmış, daha sonra da sanat yazarları tarafından, özellikle 1970’li yıllardan sonra giderek yaygınlaşan bir etkinlik halinde sürdürülmüştür. Kuşkusuz, bu türden bir yayın için kaçınılmaz koşul, sanatçının ele alacağı sanatçı ile yakın dostluk bağlarının söz konusu olması ve ayrıca, daha da önemlisi, yazarlık yeteneğinin bu türden bir incelemeyi kapsayacak düzeyde ve boyutlarda, başka yayınlarla da desteklenmesidir. Eskilerin deyimiyle ‘‘kadim’’ dostluk ilişkileri, öyle bir aşamaya varmış olmalı ki, söz konusu sanatçı hakkında emek ürünü bir çalışmayı temellendirecek ayrıntılı bilgi ve belge birikimi, ayrıca o sanatçının temsil ettiği kimliksel değere olan samimi inanç, hiçbir çıkar ilişkisine dayanmayan bu dostluğa tartışmasız bir kanıt oluşturabilsin. Nitekim Dino da, sonradan Muallâ ile ilgili yayınlarda büyük ölçüde yer alan mektuplardan anlaşılacağı gibi, bir bölümü Abidin ve Güzin Dino’ya yazılmış olanlardan, bir bölümünü de kitabı yaz Gören Göz İçin Fikret Muallâ İlk basımı Cem Yayınevi tarafından 1980’de yapılan Abidin Dino’nun ‘‘Gören Göz İçin Fikret Muallâ’’ kitabı, çeyrek yüzyıl gibi uzun bir aradan sonra Ferit Edgü’nün denetimi altında yeni bir baskıyla çıkıyor okur karşısına. Bir ressamın bir başka ressam üzerine anı, yorum ve izlenimlerini içeren kitap, sunu yazısında da haklı olarak değinildiği gibi, Türkçede benzeri olmayan bir kitap. maya başladığında derlediği başka mektuplardan yararlanarak, ama yakın dostluğu nedeniyle kendi gözlem ve yorumlarını hep öne çıkararak yaklaşıyor ona. Fikret Muallâ, örneğin ‘‘midesine yerleşen inekler ve psikiyatrlar’’dan ve kuşkusuz daha başkalarından bu mektuplarında hep yakınmış, ama yakın ilgi gördüğü dostlarına bütün sıcaklığıyla açılabilmiş, onların desteğinden mutlu olmuştu. Durum böyle olunca, kitabında Dino’nun, bütün dikkatini ‘‘insan’’ Fikret Muallâ ve dolayısıyla onun çizgileri ve renklerindeki ‘‘ayırıcı’’ özellikler çevresinde yoğunlaştırmasından daha doğal bir şey olamazdı. da kitabına isim olarak seçtiği özdeyiş, bu bakımdan her şeyi özetlemiş olmuyor mu? Gören göz, ‘‘görebildiği sürece’’ sorun yoktur. Ancak görebilmenin olmazsa olmazları var ki, bunlar göze alınmadan doğaldır ki resmin iletmek istediği temel estetik mesajı kavramak da mümkün olmayacaktır. İnsanı salt ‘‘göz’’ olarak tanımlamak, Fikret Muallâ’nın sanatına eğilecek olanın da salt göz kesilmesini zorunlu hale getirecektir. Abidin Dino’nun metninde, anı ve izlenim, yaşanan ve duyumsanan, alıntılar ve saptayımlar, birbiri içinde eriyor ve doğal bir kanava oluşturuyor. Şimdi her ikisinin de yaşamıyor olduğu bir süreçte, yazılan gibi yazanın da bizden uzaklaştığı bir ortamda, birinin öteki hakkında öne sürdüğü yorumlar, daha da özdeş bir çizgi üzerine oturuyor. Uzun bir süre ortak mekânları paylaşmış ve ortak havaları solumuş olmanın getirdiği teklifsizlik, bir bakıma metni daha ilginç bir düzeye getirmektedir. ‘‘Gören Göz İçin Fikret Muallâ’’ 1980’de yayımlandığında, sanat yayıncılığı bugün ulaşmış olduğu düzeyde değildi. O zaman fazla dikkat çekmemiş olması buna bağlanabilir mi, bilmiyorum. Ben, birkaç yıl önce, kitap yayınlarının tanıtıldığı bir gazete ekinin soruşturmasına verdiğim yanıtta, sözü edilmesi gereken sanat yayınları arasında Dino’nun bu kitabına özellikle değinmiş olduğumu anımsıyorum. Ama ne olursa olsun, uzun bir aradan sonra söz konusu kitabın, bu kez ilkine oranla daha özenli bir basımla yeniden piyasaya sürülmüş olmasını önemli bir olay saymamak mümkün değil. Muallâ’nın resimleri ve kişiliği üzerine, kendi kültür odaklarımızdan tutulmuş bir ışık olması nedeniyle de ayrı bir önem taşımaktadır. Kitabın eleştirel basımını üstlenen Ferit Edgü, metinde geçen bazı olgulara, sayfa altına düştüğü notlarla açıklık getiriyor. Fikret Muallâ’nın yaşadığı dönem, dost mektuplarının gündemde olduğu, yazışmanın belgesel değerler içerdiği yılları kapsadığından, daha da önemlisi bu kısa yazışmalar aracılığıyla bir sanatçının ‘‘hâleti ruhiye’’sine girme fırsatları yaşandığından, çizimlerle bezeli Muallâ mektuplan, yer yer Dino’nun metnine de eşlik ediyor. (Daha önce de söz konusu mektupların önemli bir bölümü, Edgü ve Hıfzı Topuz aracılığıyla okura ulaşmıştı.) Yerli ve yabancı şairlere, yazarlara yeri geldikçe ve gerektikçe göndermede bulunarak, sanatçının yaşadığı ortamlardaki tepkilerinin analizlerine girişerek, çağımızın bir ‘‘mitos’’lar çağı olduğu gerçeğinden kalkarak, Fikret Muallâ’nın resimlerini anlama ve anlatma eylemi içinde olması, kitap boyunca bu eylemin önemini bir an göz ardı etmemesi, denebilir ki, öteki kitaplarında da sık sık tanık olduğumuz bir tutumdur Abidin Dino’da. Ayrıca ve daha önemli bir nokta, Dino’nun, resim sanatının yapısallığı ile örtüşen ve kitabi olmayan bir anlatım tarzını benimsemiş olmakla ‘‘renkli’’ denebilecek bir üslup geliştirmiş, bilimsel olmakla da açıklanabilecek bir ‘‘dil’’ tutturmuş olmasıdır ki, bu dil, okuru hem bir sanat uzmanı, hem bir ‘‘gören’’ kişiyle buluşturuyor. ÖZGÜN BİR KONUM Dino’nun kitabı, bu ve benzeri özellikleri fazlasıyla içerdiği kadar, Fikret Muallâ gibi şaşırtıcı kimliksel özellikleri kendi yapısı içinde barındıran bir sanatçıya, alışılmış yöntemlerin dışında, onun yetiştiği kültür ve gelenek ortamı açısından yaklaşmak gibi, ancak Abidin Dino’nun üstesinden gelebileceği farklı bir yöntem de geliştiriyor. Her bölümün başına eklenen Mevlana’nın Mesnevi’sinden alıntılar ve bu alıntıların ışığı altında, yaşadığı çevreyle sürekli etkitepki ilişkisine dayalı, gerilim dolu atmosfer içinde cebelleşen bir sanatçının tinsel iklimine açıklık getirme çabası, modern sanatı yorumlamakta referans olarak kullanılagelen bilgi ve yorumların oldukça ötesinde. Böyle bir bakış ve yaklaşım, Türk kültür geleneklerini bütünüyle yok sayıp Batı’nın çağdaş sanat birikimleri içinde kendine çıkış yolu arayan bir sanatçıyı, salt bu kriterlerle ölçüp tartma saplantısının dışına çıkarak, daha çok da ‘‘insani’’ boyutlara indirgenmiş bir başka prototip bağlamında ve kuşkusuz kendi sanatıyla örtüşen doğrultular içinde ele almak, kitabı kendi türü içinde özgün bir konuma getiriyor. Gene Mesnevi’den alınan ve ‘‘bütün güzel, hoş ve yaraşan şeylerin gören göz için yapıldığı’’nı ileri süren görüşten yola çıkarak, Dino’nun FİKRET MUALLÂ MÜZESİ Kitabın yeni baskısı, Fikret Muallâ olgusunun güncel sanat piyasasında etkin düzeylerde tartışıldığı bir döneme de rastlamaktadır. Resimlerinin müzayedelerde tartışma konusu yapıldığı ve görece yüksek fiyatlarla alıcı bulduğu bu dönem, onun adı çevresindeki anekdotların kitleye mal olduğu, ilgili yayınların giderek çoğaldığı bir oluşumla örtüşmektedir. Yurtiçinde ve yurtdışında değişik koleksiyonlara dağılan resimlerinin çokluğu, bunlar arasında doğaldır ki kuşkulu olanların da bulunması, onun güncelliğine öyle görünüyor ki uzun süre gölge düşürmeyecektir. Bütün bunlar, bir Fikret Muallâ müzesini kurup yaşatmanın önemi konusunda da yeterince uyarıcı olmalıdır, kanısındayız. Elbet yeterli ciddiyeti ve çabayı gerektiren ve üzerinde çok yönlü düşünmeyi kaçınılmaz yapan böyle bir projenin hayata geçirilmesi, yaşıyor olsaydı en fazla Abidin Dino’yu sevindirir, bu kitabında portresini çizdiği sanatçı için yazdıklarının somut bir ‘‘belge’’ye dönüşmüş olduğunu görmekle, kadim dostu için bir perdenin daha açılmış olmasından mutluluk duyardı. Fikret Muallâ’nın, yaşamının son dokuz yılını geçirdiği Reillane’daki evin müzeye dönüştürüleceği yolunda, 1967 tarihli bir yazısında onun yakın dostlarından Safder Tarim’in bir notu vardı. Böyle bir şey gerçekleşir mi, bilmiyorum, ama bu konuda bizim elimizi çabuk (!) tutmamız daha doğru olmaz mı? ? (*) Abidin Dino, ‘‘Gören Göz İçin Fikret Muallâ’’ / Dünya Kitapları, 418, Sanatİzdüşüm Dizisi, 2 Mart 2006, İstanbul. KİTAP SAYI 879 SAYFA 10 CUMHURİYET
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear