Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Deniz Kavukçuoğlu ile “Canım Acıyor Baba”yı konuştuk ‘Her kadın özeldir’ Deniz Kavukçuoğlu, siyasal araştırmaları anıları ve romanlarından sonra bu kez de öyküleriyle çıktı okur karşısına. Öykülerini konuştuk kendisiyle. yaşayan bir kadını anlatmışsınız, Ankara Ekspresi’nde de babasıyla olan olumsuz iletişimi yüzünden bakire kalan ve cinselliği tam olarak yaşayamayan bir kadını görüyoruz… Cinsellik gerçekten de hep böyle psikolojik problemlerle mi yaşanıyor toplumumuzda? Yalan adlı öyküyü bir telefon konuşmasından esinlenerek yazdım. Bir akşam telefonum çaldı, açtım. Tanımadığım bir kadın. ‘Yanlış numara çevirmişsiniz’ deyip telefonu kapatırken, ‘Lütfen durun, benimle biraz konuşun’ dedi. Ben, neden benimle konuşmak istiyor ki, diye düşünürken kadın, ‘Çok erotik bir sesiniz var’ dedi. Özür dileyip kapattım telefonu. Daha sonra duydum ki benzer durumlar birçok insanın başına gelmiş. Öykü böyle ortaya çıktı. Bizde de, başka ülkelerde de sanal cinsellik yaşamak isteyen çok sayıda erkek var. Genç saatlerde televizyon kanalları ‘telefon seksi’ yapmak isteyen erkekler için gösterilen reklamlarla dolu. Yalan, bu tür olayların duygusal arka planına ışık tutuyor. Ankara Ekspresi’nde sözü geçen kişinin bir benzerini 1960’lı yılların başında tanımıştım. Kısa süren flört dönemimizde bana babasıyla yaşadıklarını anlatmıştı; on altı, on yedi yaşlarında bir kızdı. Çok uzun yıllar sonra bir gün sokakta karşılaştık ve iki üç dakika içerisinde konuştuklarımız bu öyküye konu oldu. DİRENMEK, BAŞKALDIRMAK Toplumumuzda cinsellik bu kadar psikolojik problemlerle mi dolu olarak yaşanıyor, diye soruyorsunuz; sizi hiç duraksamadan ‘evet’ diye yanıtlayabilirim. En önemli neden olarak toplumumuzun bireylerinde özgürlük bilincinin olgunlaşmamış olmasını görüyorum. İnsanlarımızın büyük çoğunluğunda özgürlük için başkaldırma söz konusu olmuyor, özgürlüğün kendilerine verildiği, tanındığı kadarıyla yetiniyorlar. Her türlü dayatmayı direnç göstermeksizin kabulleniyorlar. Direnmek, başkaldırmak bizim toplumumuzda olumsuzluk çağrıştıran bir davranış. Oysa özgürlükler başkaldırmadan, direnmeden elde edilemiyor. Dolayısıyla bu toplumda var kabul edilen özgürlükler çok sınırlı, hele kadınlarda bu daha da sınırlı. Örneğin, kendi bedenleri üzerinde özgürce tasarrufta bulunamıyorlar. Bakirelik insanların çok büyük bir çoğunluğu için ‘ailenin namusu’ ile eşdeğerli. Genç kızlar yalnızca kendi aileleri tarafından değil, okulda öğretmenleri, mahallede komşuları tarafından da denetleniyorlar. Öte yanda ise erkek çocuklar aileleri, özellikle de babaları tarafından ‘avcı’ olarak eğitiliyor, ‘av’a hazırlanıyor. Oysa kızlar saklandığı için ‘avlak’ta ‘avlanacak’ ‘av’ yok! Erkeğin dramı da burada başlıyor. Sokakta rastladığımız el ele tutuşmuş genç çift görüntüleri bizi aldatmasın, onların sayıları son derece kısıtlı. Birçok erkek evlilik yaşına kadar sağlıklı bir cinsellik yaşayamıyor, kızların durumu ise daha vahim. Durum böyle olunca ‘cinselliğin problemlerle dolu olması’ doğal değil mi? Gazetelerin üçüncü sayfaları her gün cinsellikten kaynaklanan cinayet haberleriyle dolu; tecavüzler, tacizler, ahlak dışı eğilimler, pornografik sapkınlıklar vb. Bu olgulara gerçekçi olarak yaklaşmak durumundayız. Bunları görmezden gelemeyiz; ? A. Şebnem BİRKAN Kadın kocasını, koca karısını aldatıyor. Fakat bir de toplumun baskısı var; ayrılık kararı kolay verilmiyor, verilemiyor, çocuklar, ortak mülkler vb. gerekçeler ileri sürülüyor. Zoraki birliktelikler devam ettiriliyor; sağlıksız birliktelikler, içleri duygulardan boşalmış evlilikler… Her şey bitip tükenince aldatma da bir ‘olay’ olmaktan çıkıp olağanlaşıyor. Belki buna ‘aldatma’ bile dememek gerekiyor bir noktadan sonra. Canım Acıyor Baba en çarpıcı öykülerinizden biri, ensest bir ilişkiye değinmişsiniz… Ensest ilişki de toplumumuzda varsayılandan daha sık rastlanan, fakat aynı oranda da üzeri örtülen, saklanan bir olay. Kimi durumlarda tacizde bulunan baba ya da erkek kardeş yerine ailenin öbür üyeleri tacize uğrayan kızı suçluyorlar. Özellikle anneler eşlerinin, oğullarının bu sapık davranışlarına dolaylı olarak ortak oluyorlar. ‘Aman kimseye anlatma, herkese rezil oluruz,’ yaklaşımı devreye giriyor. Olay görmezden geliniyor. Çoğu kez çevrenin olası tepkisi kızın geleceğinden daha ağır basıyor. BİR RASTLANTI... Dul kadın ve ona tutkulu bir hayranlık duyan delikanlının öyküsü Mefharet Abla; genç bir delikanlının ilk cinsel deneyimlerinin konu edildiği Hep Geride Kalmak ve Hayalet; Arka Bahçe’de ise varoşlardaki bir gencin evli bir kadına duyduğu istek. Bu öykülerin hiçbirinde arzulanan kişiye ulaşma yok, bunu nasıl açıklarsınız? Mefharet Abla, on altıon yedi yaşlarımda bir benzerini yaşadığım bir olaydan esinlenerek kurguladığım bir öykü. O dönem annemin bir arkadaşına hayrandım, benim için o zamanlar dünyanın en güzel kadını oydu. İçimde saklı tuttuğum bir hayranlıktı bu; böyle bir duyguyu nasıl dillendirirsiniz? Benim yaşımdaki erkeklerin ilk gençlik dönemlerinde benzer yaşanmışlıklara oldukça sık rastlanır. Olgun bir kadına hayran olmak, ona ilişkin hayaller kurmak, ama hiçbir zaman erişememek, kahrolmak gibi… Hayalet öyküsündeki kız ise çocukluğumdan bir figür. Ben de öyküdeki gibi ilkokulu bir dönem yatılı okulda okudum. Sınıfımızdan bir kıza âşıktım; çocukluk aşkı... Ama o kendisine karşı taşıdığım duyguları hiçbir zaman bilmedi. O zamanlar on yaşındaydım, ilk aşk hayalleri kurmaya başladığım yıllar... Arka Bahçe ise tümüyle kurgudur. Bu öykülerin hiçbirinde arzulanan kişiye ulaşma olmamasını nasıl açıklayacağımı soruyorsunuz… Doğrusu bu aklıma gelmemişti. Demek ki ilgim cinsellikte ulaşamamalar üzerinde yoğunlaşmış; bir rastlantı bu. Öte yandan bu ilişkilerde her şey yolunda gitmiş olsa bunu öyküleştirmek ne ölçüde ilginç olurdu, diye de sormak gerekiyor. Erna’da evlilikte cinsel sorunlara ve bunların sonucu olarak her iki tarafın da yaşadığı çözümsüzlüğü ve mutsuzluğu konu etmişsiniz. Gündüz Akyel’in öyküsünü anlatırken bir erkeğin yetersizliğini irdelemişsiniz. Sizce bu kadar travmatik midir durum? Erna da konusu hayattan alınmış bir öyküdür. Gündüz Akyel gibi birçok insan var toplumda. Yaşamadıklarını, ama yaşamak istediklerini yaşıyor sanıyorlar. Hem dramatik hem de travmatik bir durum. Cinselliğin olduğu yerde tecavüzün de irdelenmesi gerekir. Siz de bunu Topal İsmail adlı öyküde yapmışsınız. Orhan Veli’nin bir şiirinde dediği gibi ‘Olmaz ki KİTAP SAYI C anım Acıyor Baba adlı öykü kitabınızda on üç öykü var ve ortak özellikleri Türk toplumundaki kadınların cinselliği yaşayış biçimleri. Sizi bu konuya iten sebepleri öğrenebilir miyiz? Toplumumuzda kadınların cinselliği yaşayış biçimleri, sorunları ilgimi çekiyor. İnsanı merak eden bir yapım var her şeyden önce, fakat bir erkek olarak hemcinslerim cinsellik konusunda ne düşünürler, nasıl davranırlar, nasıl tepki gösterirler ya da bu alanda ne tür sorunları vardır bunları bilebiliyorum. Ayrıca bizde erkekler cinsellik konusunda küçük yaşlardan itibaren birbirleriyle fikir, deneyim alışverişi yaparlar. Dolayısıyla kendi hemcinslerimin cinsellikleri konusunda bende merak uyandıran pek fazla şey yok, fakat kadınlar farklı. Yetiştiğim ortamın sağladığı olanaklarla ilk gençliğimden bu yana renkli bir hayatım oldu, çok sayıda flörtüm, sevgilim oldu, iki kez evlendim, iki evlilik arasında da on yıl kadar süren bir bekârlık dönemi geçirdim. Orta yaş krizi denen dönemim de o yıllara rastlıyor. Kısacası anladım ki her kadın özeldir; hiçbir kadın bir diğerine benzemez ve her kadının kendine özgü bir yaşamöyküsü vardır, deneyimleri, cinselliği vardır. Her öykü kendi içinde farlı bir yaraya parmak basıyor. Siz bu öyküleri yazarken yaşanmışlıklardan mı yola çıktınız yoksa hayal ürünü olarak mı kurguladınız? Her ikisi de… Örneğin, Mor Kâbus’ta benzer bir olayın yanından geçtim; o yanından geçiş bir ilişkiye dönüşseydi sanıyorum ki kendimi derin bir kâbusun içinde bulabilirdim. Fakat böyle bir olay aradan yıllar geçtikten sonra eğlenceli bir öykü olarak anlatılabiliyor. Mor Kâbus, kitabınızın ilk öyküsü aynı zamanda gerçekten de içlerinde en komik ve en eğlenceli olanı, o öyküde yaşanmışlığı gerçekten çok derin hissettim. Ancak daha sonraki öykülerdeki gerçekler içimi sızlattı... Siz neler söylemek isterdiniz… Ne yazık ki hayatta hep güzel, olumlu şeyler yaşanmıyor; hüzünler, acılar, çöküşler de yaşanıyor. Bu olumsuzlukları yaşayan birine rastladığınızda bunların yansımalarına, dışavurumlarına tanık oluyorsunuz, o insanın hüznüne, acısına ortak oluyorsunuz. Sanal cinsellik de öykülerinizin konuları arasında, Yalan’da telefonla cinsellik bunları sakladıkça, üstünü örttükçe, yok saydıkça çok daha fazla dramlar, acılar yaşanır toplumda. Bu bağlamda edebiyatçıların işlevi yazdıklarıyla bu gerçekleri gözler önüne sermek. İntikam’da evli bir kadının kocasını neden ve nasıl aldattığına tanık oluyoruz, onaylar gibi bir tavır sezdim, neler söylemek istersiniz? Aldatmak, her toplumda olduğu gibi bizim toplumumuzda da çok sık rastlanan bir olay. Bizde ise sık rastlanmasının ötesinde bu hızla artıyor. Evlilik kurumu son yıllarda en fazla sorgulanan, tartışılan kurumlardan biri. Çiftlerin önemli bir bölümü yaşamlarını istemedikleri, kendilerine aileleri tarafından dayatılmış eşlerle sürdürüyorlar. Tartışmalar toplumda yaygınlaştıkça eşler ayrılık kararını çok daha kolay verebiliyorlar. Ayrılığın başta ekonomik bağımlılık olmak üzere çeşitli nedenlerden ötürü söz konusu olamadığı durumlarda ise aldatmalar başlıyor. Öte yandan toplumdaki genel yozlaşmanın evlilik kurumu üzerinde de etkileri var. Son otuz yılda paranın evliliklerde birincil önemde değerlendirildiğine tanık olduk. Aşk, sevgi gibi duygular arka plana itiliyor. Para, maddiyat öne çıkınca eşler birbirlerini farklı gözle görmeye başlıyorlar. Bu duruma doğal ki tüketim toplumuna dönüşüm sürecini yaşayan başka toplumlarda da rastlanıyor. Dolayısıyla aşk da, sevgi de büyük bir hızla tüketiliyor bu toplumlarda; eşler de tüketiliyor, tüketilenin yerini başka bir kişi alıyor. ? SAYFA 14 CUMHURİYET 879