25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
15 MAYIS 2020 17 Şevket Çoruh’la baba olmaktan Covid19’a, ülke meselelerinden tiyatroya dair pek çok konuyu masaya yatırdık. O son haftalarda Arka Sokaklar dizisinin komiser Mesut’u olarak setlere döndü ama biz karantina koşullarında uzaktan söyleştik. Buyrunuz sohbete... Şevket Çoruh, “Sussak da gerçek orada duruyor” diyor. Gevezeliğim u Tebrikler, 2. kez baba oldunuz. Nasıl bir duygu? Teşekkür ederim. 23 yıl önce Gülenay’la başladığım babalık yolculuğunun ustalık dönemini yaşıyor gibiyim. Bisiklete binmek gibi, öğrendin mi unutulmuyor. Bebek kokusu başka bir şey. İnsanın başını döndürüyor. İnsana umut veriyor. u Baba sözcüğü üzerine düşündüm soruları hazırlarken. “Baba”lık da yakışıyor size. Olumlu anlamlarıyla düşünüyorum. Bu kadar “baba”nın sizde toplanması bir tesadüf mü? Babalık aslında dertli bir müessese. Hem baba hem de evlat açısından. Söylenememişlikler ve anlatılamamışlıklarla dolu. Saygı, çekinme, korku, özenme, acıma, isyan etme gibi durumlar genellikle sevgiden önce deneyimleniyor. Baba’nın Lugat365’teki tanımı aslında benim için “baba”yı tam olarak özetliyor. Baba, kızan karışan, koruyan, sinirlendiren, sarılan, özlenen, manası yokluğunda daha iyi anlaşılan kişi. Birçok dilde benzerlik gösteren ve çocuk sesinden türetilmiş. Baba kavramının sadece benim için değil hepimiz için çok özel bir önemi var. İnsan babasına güvenmek ister. Laf vardır “babana mı güveniyorsun oğlum?” u Sizin babanızla ilişkiniz nasıldı? Bizim kuşağın babaları hep aynıydı, çocuğunun başında bir dam, üzerinde çulu, karnını doyuracak ekmeği sağladı mı babalık görevini yerine getirmiş olurdu. Onlarda babalarından bugünkü gibi bir babalık şefkati, sevgisi görmemişler bilmiyorlar bize nasıl göstersinler? Biz ve bizden büyük jenerasyon ile konuşun, üç aşağı beş yukarı bu hikâyeyi anlatır. Benim babam şofördü. O zamanlar araba sahibi olmak çok özel bir şeydi. O eski dolmuşta onun yanında oturup onun araba kullanmasını izlemek herhalde en çok keyif aldığım şeydi. u Baba Sahne’nin kuruluş hikâyesini çok anlattınız, çok da güzel. Ne kadar tebrik etsek az. Sizi en çok ne yormuştu o dönem? Yaşadığımız zorlukların sadece biri bile benim diyen insanı yolundan döndürüp vazgeçirebilir. Hangi birini söyleyeyim. Ama Baba Sahne’den içeri her adım attığımda değermiş diyorum. Başka bir ruhu var, kokusu var. Oyun sonrası eve gitmeyip bazen deli gibi boş sahneyi izliyorum. Aslında ustalarımızdan gördüğümüzü yaptık. Açılışta Müjdat Hoca (Gezen) uyarmıştı: “Hocanın dediği yapılır, yaptığı değil” diye. (Gülüyor.) Onların yaptıklarından sonra sadece dedikleriyle yetinmeyecektik elbette. vicdandan DEVEYE SORMUŞLAR NEREN DOĞRU? u Baba Sahne’de Savaş Dinçel’in heykelinin önünde fotoğraf çekme kuyrukları oluyor... Ustanız Dinçel’in yeri sizde ayrı... Savaş Hoca, konservatuvarda hocam ve tiyatro bölüm başkanımızdı. Çok özel bir insandı, hocadan çok ustaydı benim için. Hocalarım birçok yönden ona benzediğimi söylüyor ve bu bana çok gurur veriyor. Savaş Hoca’nın o heykelcikteki “nah”ında çok şey gizli. Oğlu Barış’ın (Dinçel) eseri. Hayatı yaşarken özünü doya doya içine çeken, karşı koyarken de çelebice “nah”ını esirgemeyen bir ustaydı. Yaşasaydı açılışta ne derdi diye düşünüyorum hep. Aklıma gelenleri söylemeyeyim diyorum sonra bu röportajda. u Sanat yaşamınızın dönüm noktası neydi? Maltepe’de büyüdüm, o dönemlerde, devlet okullarındaki eğitim çok daha kaliteliydi. Lisede sanat faaliyetlerine önem verilirdi. Şimdi muhafazakârların sanat olarak kabul ettiği, ebru, hat vb. sanatlar dışında hiçbir şey sanat olarak kabul görmüyor, desteklenmiyor. Hayatımızdaki faşist ötekileştirici tavır, sanat için de geçerli. Lisede bir tiyatro yarışmasında ödül almıştım, sanırım o günden sonra oyunculuk bir meslek olarak kafamda oluşmaya başladı. İşin olmazsa olmazı, eğitim, eğitim şart diyerek bir klişenin belini kıralım. Bir de samimiyet ve inatla yürütüyorum ben işimi. Temeli bunlar olunca kolay kolay sarsılmıyor insan. Sonrası işin parkesi, cilası... Tiyatronun inşaatı 2.5 yıl sürdüğü için galiba bütün terminolojimiz müteahhitçeye döndü. (gülüyor.) u Salgın gelince ne hissettiniz? Evde neler yaptınız? Ne olduğunu, nasıl mücadele edebileceğimizi, nasıl ayakta durabileceğimizi bilmediğimiz milimetrenin trilyonda biri büyüklüğünde bir canlı Covid19. Bu bilinmezlik ürkütmüyor değil insanı. Çok da evde kalamadım. Tiyatronun durumunun toparlanması, diğer tiyatrolarla dayanışma olanaklarının zorlanması amacıyla sürekli toplantı halindeyiz. u Sanatçı gözüyle bizim insanımızın salgın güncesine dair neler söylersiniz? Beni çok üzen İstanbul’un salgın haritası oldu. Genellemelerden kaçınırım ama haritanın renklerine bakarak yorumladığımda; işe gitmek zorunda olan, evde kalma olasılığı bulunmayan, dar gelirli yurttaşlarımızın çoğunlukla ya şadığı semtler kıpkırmızıydı. Covid19’un insan ayırmadığını söyledilerdi ama o bile yalanmış. Deveye sormuşlar neren eğri diye nerem doğru demiş. Bizim neyimiz doğru ki karantinamız doğru olsun. AVM açık, ama camiler kapalı. Voleybol, basketbol ligleri iptal ama futbol ligleri oynanıyor. Maskesiz sokağa çıkmak yasak ama maske gel miyor, satılması yasak, sonra serbest. Gençler evden çıkamaz ama çalışan gençler çıkıp virüsle yüz yüze gelebilir. Yani para söz konusu ise karantinada her şey mubah. Faşist politikaları ile ülkede liyakati, kuvvetler ayrılığını, ifade özgürlüğünü bitirip, demokrasiyi ve anayasayı rafa kaldıran, muhalefeti ben de kınıyorum. Hele muhalefet belediyelerinin yaptıkları akıl alır gibi değil, halka yardım etmeler, faturalarını ödemeler, bakkal borçlarını silip yardım kolileri ulaştırmalar, dinazor parkı yapmak yerine su borularını yenilemeye çalışmalar falan, bu tip provokasyonları yemeyiz biz! BÖBÜRLENME INSANOĞLU u Sizce salgın, insani değerlerin hatırlandığı bir süreci başlatacak mı? Bilmem, yaşayıp göreceğiz. Ama geçmiş salgınları inceledikçe öyle bir aydınlanmanın aksine bol bol savaş, kan, gözyaşı gösteriyor bize tarih. Umalım da öyle olmasın. Ben insanın ve dünyanın mahvolmasına sebep olan açgözlülük duygusu değişmediği sürece hiçbir şeyin değişeceğine inanmıyorum. En büyük ders, “böbürlenme insanoğlu senden büyük virüs var” olabilir. u Hayalci mi gerçekçi misiniz? Aslında hem hayalci hem gerçekçi sayılırım. Bu mesleğe gönül vermiş herkes gibi. Sonuçta işimiz hayal satmak. Bizim kurduğumuz hayallerden rahatsız olanlar hep olacak, biliyorum bunu. Ne yapayım, onlar rahatsız oluyor diye kurduğum hayallerden mi vazgeçeyim? Annem kızar. (Gülüyor.) u Ülkeden gitmeyi hiç düşündünüz mü? Hiç düşlemedim. Başka ülkelerden hep ülkemi özleyerek döndüm. Fıtratım bu. (Gülüyor.) Kızdığım, isyan ettiğim, mutsuz olduğum şeyleri bazen sosyal medyada dile getiriyorum. Güzel şeyleri görmemek içinse kör olmak lazım. Yalnız olmadığımı görüyorum mesela. İnsanımızın mayasının hâlâ sıkı olduğunu görüyorum ne kadar ekşitmeye çalışsalar da... Zor günlerde kenetlenebildiğimizi görüyorum, çocukların güzel büyüdüğünü, akıllı bir neslin geldiğini görüyorum. u Instagram yayınınızda Türkiye için can acıtan meselelere değindiniz, ifade özgürlüğü gibi. Gazetecilerin susmasını eleştirdiniz. Konuşmak neden zor? İfade özgürlüğünün olmadığını söyleseniz bile kaç kişi sizi duyuyor, alternatif medya kanalları haricinde kaç TV, kaç gazete muhalefet yapabiliyor. Medya üzerindeki baskı, sansür ve cezalar ortada, iktidar kendi gibi düşünmeyen herkesi cezalandırıyor, sonra dalga geçer gibi demokrasiden ve basın özgürlüğünden bahsediyor. İktidarın en büyük başarısı yaptıklarının tam tersi açıklamalar yapması ve bunu kendi yandaş medyasından gerçekmiş gibi empoze etmesi. Çok şükür, yandaş medyanın bunca propaganda bombardımanına rağmen halkımız bu yandaş medyaya itibar etmiyor. Dünyanın dönmediğini söyletmiş engizisyon Galile’ye; dünya ise bunu hiç sallamadan dönmeye devam etmiş, değil mi? Sussak da susmasak da gerçekleri değiştiremiyorlar işte. Mıh gibi duruyor o gerçek ve günü geldiğinde hepsinin eline ayağına dolanıyor. Vicdan dediğin müessese dünyadaki bütün hukuk sistemlerinden kuvvetli bence. u “Tiyatromuz yaşasın” kampanyasına destek yeteri kadar geldi mi sizce? Sosyal devletin yapması gerekenleri yapmasına yönelik bir kampanyaydı, siz böyle bir destek duydunuz mu ben henüz duymadım. Koşulların zorladığı süreci devlet desteğiyle atlatabilmemiz biraz zor görünüyor. Seyirciler ve tiyatrocular yine birbirlerinin yaralarını sararak çözecekler sanki bu sorunu. u Seçim dönemindeki gülüşünüzü unutamadık. İlginin sebebi, ifade özgürlüğünün eksikliği. Adamın biri, bir olaydan sonra çıkıp sadece gülüyor ve birileri çok mutlu oluyor, birileri de aşırı rahatsız oluyor. Demokratik bir ülkede olsa umursanacağını zannetmem. Nasreddin Hoca’nın torunlarıyız, ecdat olarak yani... Gülmeyi de güldürmeyi de seviyoruz. Gülmeyi özlemiş insanlar herhalde, bilemiyorum. u Bir Baba Hamlet çok sevildi... Shakespeare’in büyüklüğü 500 yıldır ayakta. İnsanı anla tıyor, insan her yerde aynı, aynı açgözlülük, aynı hırs, aynı alçaklık, aynı yüzsüzlük, aynı yobazlık, birbirine benzememesi mümkün değil. Danimarka ile Bir Baba Hamlet ülkemiz birbirine çok oyunundan. benziyor, insanlar kendi yaşadıklarını, kendilerini görünce oldukça eğleni yorlar. Samimiyet ve inatla yeni dünyanın hamurunu karmamız gerektiğini düşünüyorum. İnsanı sevmekle mi başlasak her şeye? GÜVENI TERCIH EDERIM “Kimileri varlıklı olmayı seçer ve bu yolda onurunu, gururunu, şerefini ayaklar altına almaktan çekinmez, güç odağı neresiyse oraya doğru eğilir her türlü kin nefret ve pislik tohumunu ekmekten geri kalmaz. Kimileri var olmayı tercih eder. Tercihler kim olduğunuzu, ne kadar güvenilir olduğunuzu belirler. Ben güvenilmeyi sevilmeye tercih ediyorum.” PERDELERI AÇMAK IÇIN “Sosyal felaketlerde sektörlerin ayakta durmasına yardım edebilecek tek güç sosyal devlettir. Dünyada bütün hükümetler büyük destekler açıkladı, her kurum, her insan hayatının perdelerini açabilsin diye. Ülkemizde kişilerin birbirine desteğinden başka bir destek görmedik daha. Umarım en kısa zamanda herkes perdesini tekrar açabilir.” SOMUN EKMEK YAPMADIM “Evde vakit geçirmek daha önce yapamadığım şeydi, set, oyun ve turneler yüzünden evde vakit geçiremiyordum. Eşimle kızlarımla vakit geçirdim, bu gerçekten vakit ayırmayı isteyip yapamadığım bir şeydi ama o da sona erdi. Çünkü iki hafta önce sete çıktık. Tekrar dizi çekimlerine başladık. Yani bu süreçte eve kapanıp bir somun ekmek pişirmişliğim yok.” Tiyatro canla, terle, gözle, gözyaşıyla yapılan bir sanat. Özledik seyircimizi, bir bitse şu yangın. “Sadece medya değil sanatçı, işinsanı herkes ifade özgürlüğünün yanında olmalı ve lafını esirgememeli, lafta kalsa da bu bizim anayasal hakkımız. Vicdanın varsa susmazsın. Gevezeliğim o yüzden sanırım.” HİLAL KÖSE “Benim için en özel oyun diyebileceğim oyun sanırım, Şahları da Vururlar. Çok şükür Ferhan abi tekrar sahneliyor, yeni kuşaklar izleme fırsatı bulacak, son dönemde beni en heyecanlandıran oyun bu.” Yazının tamamı PAZAR GÜNÜ cumhuriyet com.tr’de
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear