24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
KULTUR Kadıköy’de şiirli şarkılı üç gece Kadıköy’ün yeni eğlence ve sanat merkezi Taşra Kabare bu hafta iki kadın müzisyeni ağırlıyor. Geçen yıl ilk albümü ‘Sabah’ı çıkaran Nilipek çarşamba akşamı, “Taş Plak Sema” olarak anılan Sema Moritz “Efsane Hanımlar”a hayat vereceği konseriyle cumartesi gecesi, şair küçük İskender ise şiirlerini seslendirmek için pazar gecesi Taşra Kabare Akustik Sahne’de olacak. Çarşamba 26 Ekim 2016 EDİTÖR: ÖZNUR OĞRAŞ ÇOLAK kultur@cumhuriyet.com.tr 15 Nasıl yaşardık bir zamanlar? Salt Galata’da devam eden ‘Tek ve Çok’ sergisi 1955 1995 yılları arasında Türkiye’de üretimin gündelik hayatta nasıl yer bulduğunu gözler önüne sererken bir yandan da ziyaretçileri eşyanın tarihi üzerine ilginç bir zaman yolculuğuna çıkarıyor EMRAH KOLUKISA Salt Galata’da 13 Kasım’a dek sürecek “Tek ve Çok” sergisindeyiz. Genişçe bir dikdörtgen biçiminde olan salona girer girmez tam karşınıza çıkan vitrinde bir Anadol otomobili karşılıyor ziyaretçileri. İster istemez yaklaşıp eğiliyoruz. Anadol’un çok bilinen bir modeli değil, ama tevellütü tutanlar mutlaka anımsayacaktır sarı renkli bu spor modeli. Dönemin yabancı otomobillerinden örnek alınarak tasarlanmış ve ne yazık ki çok da rağbet görmemiş bir araç. Oysa Anadol’un klasik modeli (hâlâ tek tük de olsa rastlamak mümkün yollarda) bugün bir efsane olarak anılır. Kendi otomobilini yaratamamış bir ülkenin efsanesi ne kadar olursa artık. Esinlenmek, kopyalamak, araklamak Aslına bakarsanız Anadol tam da Türkiye’de üretim denen ve kimi alanlarda gerçek bir endüstriye dönüşmüş hadisenin tarihi bir özeti. Hatta üretim modelimizin bir yansıması adeta. Zaten Salt Galata’daki “Tek ve Çok” sergisinin bir meselesi de bu: Yaratım olmaksızın üretim. Esinlenmek, etkilenmek, fikir almak gibi görece hafif açıklamaları bir kenara koyalım (bu örnekler pek az zira), düpedüz çalmak, arakla mak, kopyalamak diyelim biz buna. Üstelik bunu daha da ucuzlaştırıp neredeyse “kitsch” bir akıma dönüştürmek... Sergi salonuna biraz göz gezdirince bu dediklerimizi destekleyecek örneklerle karşılaşıyoruz. Bir köşede zamanın çok sevilen çizgi film kahramanlarından Pembe Panter’in bir bez oyuncağı duruyor örneğin, hemen yanına da 80’lerden kalma bir Starswar (dikkat, Star Wars değil!) Uzay Savaşçıları oyuncağı yerleşmiş, lisans falan hak getire elbette. Tipik Kapalıçarşı esnafı hınzırlığı bu aslında ve bir dönem gündelik hayatın her alanına sızmıştı, özellikle tekstil sektörü sayesinde. Yakın geçmişe dek Fransa’ya girerken gümrük memurları Türk olduğunuzu anlarlarsa “Lacoste var mı” diye yarı şaka yarı ciddi sorarlardı hatta, o derece. Üretimin, eşyanın ve şirketlerin tarihini 1955 yılından itibaren alıp 1995’e dek getiren sergide her dönemin öne çıkan sektörlerini inceleyebileceğiniz gibi, söz konusu sektörlerin tarihçelerini bir köşede sizi bekleyen küçük yazıcı sayesinde bastırabilir ve alıp evinize götürebilirsiniz. Sağlık sektörünü mü merak ettiniz diyelim, verin talimatı yazıcıya anında uzunca bir şerit halinde ve kronolojik olarak döksün önünüze. Aynı şeyi, oyuncak, gıda, mobilya, kırtasiye, otomotiv, beyaz eşya gibi farklı sektörler için de yapabilirsiniz. Bazı şeritlerin diğerlerine göre çok daha kısa veya uzun gelmesi ise o sektörün Türkiye’deki ağırlığını ve gelişmişliğini gösterecektir size. Kırtasiye için basılan tarihçe pek kısayken örneğin, gıda için basılan tarihçe metrelerce sürüyor haliyle. Salonun bir diğer köşesindeyse bir “Kopya Masası” bekliyor sizi. Burada da genişçe bir ışıklı masanın üzerinde çeşitli tasarım çizimlerinin kalıpları yer alıyor ve hemen kenarda duran kalem kâğıtlarla siz de masa başına geçip bu çizimlerin kopyalarını yapabiliyorsunuz. Bunları da alıp evinize götürebilirsiniz tabii. Eliniz boş dönmeyin zaten! Bir de şu var elbette; sergiyi gezenler ekseri “Aaa, bak ben bu bisküvileri çok severdim” ya da “Benim hep içtiğim meyvesuyu, sen bilmezsin” gibi konuşmalar eşliğinde dolaşıyorlar salonda. Gerçekten de bu sergi kuşaklararası kopukluğu gözler önüne seren ama bir zamanlar bu memlekette nasıl yaşandığına dair sağlam ipuçları da sunan bir seçki. Dememiz o ki, tutun çocuğunuzun elinden, gidin birlikte ve ona kendi çocukluğunuzu, eskiden neleri nasıl yaptığınızı, örneklerini de göstererek anlatın. Onlar da çok şaşıracak, siz de... Nereden nereye, diyeceksiniz içinizden. ‘Kopya Kültürü ve Popüler Türk Sineması’ Sergi alanında bir de film gösterimi var. Kapının hemen karşısındaki geniş duvarın bir bölümü bu gösterime ayrılmış ve aynı anda üç kişinin oturabileceği koltuklar konmuş karşısına. Gösterilen film ise Cem Kaya’nın çektiği 2014 tarihli şahane bir belgesel: “MOTÖR: Kopya Kültürü ve Popüler Türk Sineması”. İşte ne yapın edin, vaktinizi geniş tutun ve bu filmi mutlaka izleyin. Çok sayıda yönetmen, yapımcı, oyuncu ve eleştirmenin görüşlerine de yer veren belgeselinde Cem Kaya, 50’li yılların ortasından itibaren sinemamızda hâkimiyet kurmaya başlayan ve özensiz ama bir yanıyla da benzersiz üretim çılgınlığını dönemlerin kendi dinamikleri çerçevesinde ele alıyor. Biraz sinemaya meraklı birisinin büyük bir keyif alacağı bu belgesel aslında sinemamızın da tıpkı diğer sektörlerde olduğu gibi “arakçılık”tan bol bol nasibini aldığını gösteriyor. Tabii son derece “özgün” bir biçimde. Sinemamızın kadri çok sonraları bilinen usta ismi, “Dünyayı Kurtaran Adam”ın unutulmaz yönetmeni Çetin İnanç’ın filmde söyledikleri dönemin Yeşilçam’ını çok iyi özetliyor: “Eksik sahneler için Star Wars’un kopyasını çaldırdık Akün Film’in deposundan. Depocuya verdik parayı, aldık kopyayı. İçinden parçaları aldık sabah 5’te kopya yerine geri gitti. Filmcilik budur işte.” Son sözü de yine dönemin üretken sinemacılarından Kunt Tulgar’a bırakalım: “Yutturabiliyor musun ne mutlu sana; yutturamıyor musun, hiç yapma.” OSCARLI MERYL STREEP ‘İdealim iyi bir şarkıcı olmak’ ESİN KÜÇÜKTEPEPINAR 29.Tokyo Uluslararası Film Festivali’nin açılış filmi olan “Florence Foster Jenkins” vesilesiyle şehre gelen Oscarlı oyuncu Meryl Streep’in neşesi yerindeydi. Yaşı ilerleyen kadın oyuncular için Hollywood’da artık daha fazla seçenekler olduğunu söyleyen oyuncu hâlâ iyi bir şarkıcı olabilme rüyasının peşinde koştuğundan bahsederek şaşırttı. Türkiye’de de “Florence” adıyla vizyona girecek olan “Florence Foster Jenkins” gerçek yaşamdan uyarlanmış. 1930’lu yıllarda New York sanat ortamının bağışlarıyla popüler ancak şarkıcı olarak gayet yeteneksiz olan milyarder Florence Foster Jenkins’i canlandıran Streep, gerçek yaşamdan uyarlanan filmde şarkı söylebilmek için önemli hocalardan ders almış: “İki ay boyunca operaları doğru söyleyebilmek için sıkı çalıştım. Son iki hafta ise sesi ve yeteneği olmayan birisi nasıl bu şarkıları katlederdi, ona kafa yorduk. Sonuç ortada. Bu kadının şarkıcı olmak gibi bir rüyası varmış ve bir şekilde gerçekleştirmek istemiş, bu çok önemli.” ‘İyi bir şarkıcı olmayı düşlüyorum’ Kendisinin gerçekleştirmeye çalıştığı bir rüyası olup olmadığı sorulduğunda “İyi bir şarkıcı olmayı düşlüyorum” yanıtıyla şaşırtan Streep, “Hâlâ çalışıyorum ama maalesef henüz iyi olamadım. İnsanın kendine hedef koyması ve düşlerinin peşinde koşması bence harika bir şey. Vazgeçmemek gerek” dedi. Yönetmeni Stephen Frears ve filmde kocasını canlandıran İngiliz aktör Hugh Grant’ın selamlarını söyleyen Meryl Streep, “Maalesef çok meşgul oldukları için gelemediler ama ben bu aralar işsiz olduğumdan koşarak geldim” esprisiyle ortamı rahatlattı. 3 Kasım’da sona erecek olan 29. Tokyo Film Festivali’nin Uluslararası yarışmasında Reha Erdem’in “Koca Dünya” adlı filmi de yer alıyor. l TOKYO 19. İstanbul Kukla Festivali dünyanın dört bir yanından gelen gösterilerle kentte renkli bir rüzgâr estirmeye devam ediyor. Macar topluluk MarkusZinhaz’ın sıradışı gösterisi ‘Uçuyorum’ ve ‘Hint Kuklaları’ haftanın öne çıkan oyunlarından. Kuklalarla 26 yıl... Bir aile düşünün kuklalarıyla birlikte tüm dünyayı gezen. Dünyada her yıl yaklaşık 150 gösteri sahneleyen... Kukla sanatını bir yaşam biçimi olarak benimseyen kukla sanatına 26 yılını vermiş MarkusZinhaz Kukla Tiyatrosu’ndan bahsediyorum. Bu topluluk bu aralar kukla festivali için İstanbul’da... İstiklal’deki Akbank Sanat’ta buluştuğumuz toplulukla kuklaları konuştuk. Karagöz ve İbiş’i çok iyi bilen MarkusZinhaz 1990 yılında kurulmuş. Macar topluluk kendilerini gelenekselden çok koparmadan günümüze daha yakın gösteriler sahneliyor. “Hint Kuklaları” ve “Uçuyorum” adlı iki gösteri ile 19. İstanbul Kukla Festivali’ne katılan Macar topluluk Hint ve Türk kuklasına ilgi duyuyor. O kadar ki önümüzdeki sene ülkelerinde gerçekleştirecekleri Gölge Tiyatrosu Festivali’ne Karagöz adından yola çıkarak “KARAKULIT” adını vermişler. Topluluğun bir özelliği de kukla sanatının tarihi üzerine araştırmalar yapıyor oluşu. Küçüklere ve büyüklere yönelik oyunları olan MarkusZinhaz, Bunraku, ipli kukla ve el kuklası ailenin yanında bir ay kalmışlar. gibi farklı kukla teknikleri “Hint Kuklaları” oyununda kullanıyor. kullandıkları kuklaları orada Topluluk, “Her yaştan insanlar yaptıran MarkusZinhaz’ın bu oyunlarımızı seyrediyor. gösterisinde “dansöz, at üstünde Oyunlarda doğaçlama yapıyoruz, ÖZNUR seyirciyi de gösteriye dahil ediyoruz. Muhalif bir yanımız OĞRAŞ ÇOLAK numaralar yapan kahraman, yılan ve oynatıcısı, iki kafalı adam, jonglör, sihirbaz” gibi karakterler var diyemeyiz ama biz genelde yer alıyor. “Hint Kuklaları” seyirciyi muhalif yerine koyuyoruz, bugün saat 11.00’de Akbank Sanat’ta karşılıklı şakalar yapıyoruz” diyor. sahnelenecek. MarkusZinhaz üyeleri geçen sene Müziği de gösterilerinde kullanan Hindistan’da kendi kuklalarını üreten, topluluğun ikinci gösterileri aynı zamanda gösteriler de yapan bir “Uçuyorum” evdeki objelerin uçabilirliğinden yola çıkarak oluşmuş. MarkusZinhaz, insanlığın uçuşa karşı duyduğu heyecanı kukla, hareket, müzik, jest ve seslerle sorguluyor. “Uçuyorum” yarın saat 20.30’da Akbank Sanat’ta izlenebilir. Gölge tiyatrosunun Türkiye’deki 500. yılı olarak kabul edilen 2017’de yapacakları Gölge Tiyatrosu Festivali’ne Çin, Endonezya ve Türkiye’den oyunlar katılacak. Topluluk, son olarak festival açılışını ülkelerindeki meydanda şenlik ya da bir doğum günü partisi gibi sahneleyeceklerini söylüyor. “Hint Kuklaları” bugün saat 11.00’de Akbank Sanat’ta sahnelenecek. “Uçuyorum” yarın saat 20.30’da Akbank Sanat’ta izlenebilir. C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear