20 Mayıs 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Pazar 13 Eylül 2015 EDİTÖR: SERKAN OZAN TASARIM: BAHADIR AKTAŞ Kongre değil, ‘zikir töreni’ Erdoğansonrası dönemin bu ilk kongresinde Gül, manen ve maddeten yoktu. Yeni genel başkan Davutoğlu ise maddeten var olsa da manen yoktu. Yapılan, aslında bir anma etkinliğiydi. LER LENİM DEN İZ İN S E R ONG AKP K haber 5 ‘Vurun ulan, vurun, ben kolay ölmem... ’ izre bir hafta süren kuşatma altındaydı Şırnak Valiliği buyruğuyla... Kuşatma dün sabah saat yedide kalktı... Ve dün sabah AKP büyük kongresi Ankara’da başladı... Merak ediyorum, bir AKP’li partisinin genel kurulunda söz alıp kürsüye gelse, temel hak ve özgürlüklerden, medyaya yapılan baskılardan söz etse başına neler gelir! Yağmurlu ve serin bir İstanbul sabahında, karmakarışık duyguların örtüsü altında ben dünü, bugünü, yakın tarihin sayfalarında bulmaya çalışıyorum... Yağmur iyice bastırıyor... Bir sonbahar yağmuru altında dolaşmak, hayatın derin izlerinde yürümek, günlerin, haftaların, ayların, yılların peşinden bir süre koşmak. Sessiz akan bir ırmak, geceden kalma özlemler, kötü günlerin hiç olmaması... İnsanca yaşamak, sermayeemek çelişkisini görebilmek... Sözüm ona 13 yıllık güçlü bir iktidar ve bugün içine düştüğümüz kaos, umutsuzluk... Yakıcı tüm sorunlar, gençlerimizin akan kanları üzerinden, toplumun önüne konulan siyaset, ötekileştirme... O anda aklıma gelen Ahmed Arif’in “Otuz Üç Kurşun” şiiri... “Vurulmuşum Dağların kuytuluk bir boğazında Vakitlerden bir sabah namazında Yatarım, Kanlı, upuzun... . ... ... ... ... Vurulmuşum Düşüm, gecelerden kara Bir hayra yoranım çıkmaz Canım alırlar ecelsiz Sığdıramam kitaplara Şifre buyurmuş bir paşa Vurulmuşum hiç sorgusuz, yargısız” HHH Cizre’de kuşatma kalktı... Demokrasiye, basın özgürlüğüne karşı açıkça suç işleyen, yasaları tanımayan bir düşünce yapısını sorgulamak her yurttaşın görevidir... AKP genel kurulu “demokrasi arenası”ysa eğer, şehit düşen yüzbaşının cenazesinde, yarbay olan ağabeyinin haykırışını birileri kalkıp söylemelidir: “Bırakın gençlerimizin, güvenlik güçlerimizin, şehitlerimizin, genç ölülerimizin üzerinden siyaset yapmayı.” Bülent Arınç’ın şu sözlerini isterlerse bir kıyıya yazsınlar: “Lideri yarı Tanrı haline getirmeye gerek yok!” C KP 5. Olağan Büyük Kongresi’ne bir “zikir töreni” olarak bakarsanız ziyanda olmazsınız. Zikir denince akla tarikat gelir. O yüzden neden söz ettiğimize dair kafa karışıklığına yol açmamak için hemen vurgulayalım: AKP bir “tarikat”tır. Artık öyledir. Parti, bir “Erdoğansonrası” dönem yaşamıyor ve yaşamayacak görünüyor. Bunu, kongreden hareketle iki nokta netleştiriyor. Bir, Parti’nin “kurucusu”, aynen Tayyip Erdoğan gibi bu sıfatı hak etmiş Abdullah Gül’ün kongredeki yokluğu. İki, partinin yeni genel başkanı unvanını taşıyan Ahmet Davutoğlu’nun kongredeki “yokluğu”!.. Erdoğansonrası dönemin bu ilk kongresinde Gül, manen ve maddeten yoktu. Yeni genel başkan Davutoğlu ise maddeten var olsa da manen yoktu. Yapılan, aslında bir anma etkinliğiydi. Divan Başkanı Bozdağ başta olmak üzere herkesçe “doğal lider” olarak tescillenmiş; adı duyulduğunda salonu dolduranların cezbeye uğramışçasına en büyük tezahüratı bahşettiği; kendisini tanıtan özel film gösterimi huşu içinde izlenen; neticede artık bir “kült” olarak takipçilerinin gönlüne ve zihnine yerleşmiş Tayyip Erdoğan için düzenlemiş bir anma etkinliği izledik. Zikir de “anmakhatırlamak” demek zaten... Abdullah Gül yoktu, çünkü kurucuları arasında bulunduğu ve bir kolektif hareket olarak doğmuş modernmuhafazakâr bir siyasi partinin artık adeta “şeyhe biat” anlayışıyla işlerliğini sürdüren bir “tarikat”a dönüştüğünün farkında... Ve yine biliyor ki biatle yol alınan yerde “rehber” (mürşit) kabul edilen zatın direktifleri sorgulanmaksızın yerine getirilecektir. Öl dense ölünecektir. O yüzden Abdullah Gül, ilk başbakanı, ilk dışişleri bakanı ve onun içinden çıkmış ilk cumhurbaşkanı olmanın ötesinde, AKP’nin “kurucusu” olduğunun altını özenle çizdiği bir nezaket mektubuyla kongreye katılmakla yetinip aslında “yeniAKP”yle, bu “Tayyibiyye Tarikatı” ile irtibat kurmadığını dünyaâleme ilan etti. A Sancak’a yakın ilgi ‘Başmürid’ Davutoğlu AKP kongresine katılanlar arasında, Erdoğan’a ‘aşkını ilan eden’ işadamı Ethem Sancak da vardı. Sancak, 17 Aralık soruşturmasının ardından adı yolsuzluk iddialarına karışan eski bakan Egemen Bağış ve geçen yasama döneminde TBMM’deki tartışma ve kavgalarda başrolde yer alan eski AKP Milletvekili Zeyid Aslan’la samimi bir havada sohbet etti. sında yunmuşyıkanmışlık telkininde bulunan, kendi dışlarında herkesi mesul gören, tabii bol miktarda “şehit” istismarına da yaslanan ve dinbazlıkta tavan yapan beylik cümleler... Ama bunların ötesinde konuşmanın içerik analizi yapıldığında ortaya çıkacak olan, bir “Tayyip Erdoğan zikri”dir. Kongrenin genelinde tribünlerden divan başkanlığına kadar söz konusu bu “zikir”, Davutoğlu’nun konuşmasının da karakteristiğiydi. Elbette ki Erdoğan, kurucularından biri olduğu bu partide karizmasıyla, mücadelesiyle, kitleler nezdindeki popülaritesiyle müstesna bir yere sahiptir ve elbette kendisinden sonraki ilk kongrede ondan hiç söz edilmemesi beklenemez. Ancak partinin de bir şahsiyeti vardır ve Erdoğan’ın yerini işaret etmenin bir haddi olmalıdır. O haddin aşıldığı nokta, işte artık partinin bir “tarikat” haline geldiği noktadır. Erdoğan’a medhüsena kabilinden karşımıza gelen filmden sonra Davutoğlu’nun AKP macerasını özetleyen bir ikinci film (belki onu ebedi lider karşısında çok ezmeme yolunda) izledik. Orada “Reis ve Hoca” lakapları eşliğinde onların kardeşlik hukukundan dem vuruldu. Bunu müteakiben ben Davutoğlu’nun konuşmasını dinlerken “Hoca”nın “reisleşme” yolunda nasıl nafile bir uğraş verdiği hissine kapıldım. Tabii ki ne yaparsa yapsın bir “nutuk adamı” olmayan, olamayacak “Ahmet Hoca” tribünleri “kesmedi”. Salonu dolduran gençler konuşmasını sık sık sloganlarla bölünce “Hoca”yı fıtratında hiç olmayan bir “mod”da tribünlere oynamak zorunda kalırken izledik. Bol bol Erdoğan tazimleri eşliğinde yaptı bunu. Dediğimiz gibi, hepitopu hüzünlü bir zikir töreniydi işte!.. Fakat yanlış anlamayın, gevşemeyin! Ortada acınası olmaktan çok alabildiğine canacıtası motivasyona sahip olduğu hissi veren bir “tarikat” var. Nereden mi belli? Yine kongreden; Hürriyet’e saldırının azmettiricisi, “1 Kasım’dan sonra buradan gideceksiniz” tehditlerinin savurucusu, “Seçimden ne çıkarsa çıksın seni başkan yaptıracağız” çığırtkanı, dikta heveslisi Abdürrahim Boynukalın’ın kongrede divan kurulu koltuğuna oturtulmasından... Mesaj açık ve Erdoğan’ın gerek Hürriyet’e yönelik saldırılar, gerekse HDP binalarını kundaklamalar karşısında sarf ettiği o yumuşacık “tasvip etmiyorum” sözünün bile “hikâye” olduğunu düşünmeye elverir mahiyette. Boynukalın’ın neredeyse (Erdoğan’a değilse de) Davutoğlu’na bahşedilen ölçekte bir alkış tufanı eşliğinde divan kuruluna çıkışı, AKP ve onun “doğal lider”inin Hürriyet baskınını da, HDP’ye tacizleri de, sokaklarda “Katliam isteriz” diye dehşet saçanları da her ne kadar sözde tasvip etmez görünseler bile özde tasvip ettiklerini tartışmaya mahal bırakmaksızın ortaya sermiştir. ‘Tayyibîlik’ Bunu tamamlayıcı mahiyette ama ters yönden, (esasen Gül tarafından siyasete kazandırılmış) Ahmet Davutoğlu’nun “Şeyh”le alabildiğine “rabıta” içinde olduğunu aksettiren konuşması da adeta bir tarikat zikrinde olduğumuza yönelik hissiyatı pekiştirdi. Zaten daha kongre öncesinde “Binali Yıldırım” adıyla bağlantılı olarak ortalıkta dolaşan şayialar, Davutoğlu iradesinin kongreye damga vuramayacağı yönünde düşünmeyi kışkırtmıştı. Ama “şüyuu vukuundan beter” olmadı. Çünkü vukuu da beterdi. Hâlâ geçmiş mazlumluk ve mağdurlukları, şimdiki zalim mağrurluklara perde yapma çabaları; 7 Haziran seçimleri sonrası koalisyon kaçaklığına o çocuk kandırır cinsten gerekçelerin tekrarı; ve şimdi iktidardan gitmemek için ülkeyi sürükledikleri kanlı kaos karşı Ve ‘tasvip’! Lideri yarı Tanrı haline getirenlere bakmak gerek önce... Temel hak ve özgürlükleri çiğneyen kim? Muhalif medyayı susturmak için elinden gelen her şeyi yapan kim? Hürriyet gazetesini basan, bastıran, ülkeyi kan gölüne çevirenler kim? Kana kan intikam! IŞİD’e ikram! Güneydoğu’da PKK, ilçelerde yuvalanırken, silahları saklarken görüp de görmezlikten gelen kim? AB’nin baskısıyla Cizre’de kuşatma kalkıyor, AKP kongresinin başladığı gün... Bir de gözlerimizin içine baka baka, ülkede demokrasinin ve özgürlüklerin ne kadar geliştiğini anlatıyor geçici hükümetin başı... Cizre’den gelen fotoğraflara ne diyor AKP’liler acaba? Sokaklar delik deşik, her yerde kan izleri var... Gözlerimi yumuyorum... Ahmed Arif’e bir selam gönderiyorum: “Vurun ulan, Vurun, Ben kolay ölmem. Ocakta küllenmiş közüm Karnımda sözüm var Halden bilene.” HHH Ben hem Türk, hem Kürt, hem Laz, Çerkez, Boşnak, Süryani babasıyım... Terörü lanetliyorum bir kez daha... Gençlerimizin, şehitlerimizin üzerinden siyaset yapan, 400 milletvekili isteyenlere demokratik tepkimi koyuyorum... Madımak’ta yakılan şair Dr. Behçet Aysan’ın dizelerinden kopup gelen bir coşkuyum! “Git dersen gider, kal dersen kalırım... Kimi zaman gülümser, kimi zaman ağlarım...” Sessiz akan bir ırmağım geceden... Eğer git dersen kuşlarla birlikte, geri dönmez güz kuşları. Senin, benim, hepimizin ortak derdi aynı gökyüzünün umutla birleşmesidir... Çocuklar, gençler ölmesin, şehit cenazeleri gelmesin derim her gün... İster misin gidip yağmurlara durayım bir İstanbul sabahında. Cizre’de hayatı kucaklayayım, Ağrı’nın yamaçlarında kış çiçekleri olayım... Günlerden pazar! Umut toplamaya var mısın gülüm, güz çiçeğim! C M Y B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear