20 Mayıs 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Brüksel metrosuna kadın eli değdi brüksel ERDİNÇ UTKU 5 Pazar 13 Eylül 2015 Pazar yazıları... EDİTÖR: MİNE ESEN 6 0’lı yılların başında Brüksel’de metro yapımına dönük somut bir proje başlatılınca tasarımcılar o ana kadar yapılanların dışına çıktılar. Bu yeni metro ağının inşasında ‘“açık, hayat dolu, orijinal, çevreye uyumlu” olmayı rehber olarak aldılar kendilerine. Her istasyon biçim ve işleme açısından farklı bir kavramla ele alındı ve dekorasyonda da sağlam bir bütünlük oluşturuldu. Brüksel’de metro yolcuları, “kendine özgü bir atmosferi ve kişiliği olan, içinde yön duygusunun yeniden kazanılmasını (oriyentasyonu) kolaylaştıracak sabit öğeler bulunan” istasyonlar arasında yolculuk yapıyor. metro istasyonlarında. Birer ikişer metro istasyonlarına dağıtılmış olan birbirinden ilginç sanat ürünleri yolculuğunuzu daha keyifli hale sokuyor. Brüksel metrosu tüm çekiciliğine rağmen kadınlar için rahatlıkla gidebilecekleri mekânlar olmayı hâlâ başaramamış durumda. Kadınlar sokakta ve toplu taşıtlarda kendilerini güvende hissetmiyor. Dünyanın dev para kasası... STUTTGART AHMET ARPAD Brüksel metrosunda yolcular günlük koşuşturmaca esnasında çağdaş resim ve heykel sanatından örneklerle karşılaşıyor. İsteseler de is 70’i aşkın sanatçı katıldı Brüksel’deki Madou metrosuna kadın ressam Nora Theys’in yaptığı dört kadın portresi asıldı. temeseler de her gün binlerce yolcu çağdaş sanatın yanından geçiyor, bu da onların sanatsal gelişimine katkıda bulunuyor. 70’i aşkın sanatçının yapıtı, peronları, asma katları, tünelleri ve metrodaki diğer mekânları süslüyor. Yeni sanatın Belçika’daki öncülerinden Victor Horta’dan ünlü çizgi kahraman Tenten’in yaratıcısı Herge’ye (Georges Remi) kadar resim, heykel, karikatür, fotoğraf vb. sanatın tüm dalları temsil ediliyor Kadına cinsel tacizin gözler önüne serildiği “Femme de la Rue” (Sokak Kadını) belgeselinin gösterilmesinden sonra 2012 yılında “Elini çek, seksizme son ver!” kampanyası başlatılmış ve Brüksel toplu taşıma şirketi MIVB/STIB 4 numaralı tramvayı 6 ay boyunca “Kalbime giden yol kalçamdan geçmiyor” sloganıyla Brüksel’de dolaştırmıştı. Kadın dostu toplu taşımacılığa gereksinim olduğunu vurgulamak amacıyla hafta içinde de Brüksel’deki Madou metrosuna kadın ressam Nora Theys’in yaptığı 4 kadın portresi asıldı ve metronun adı “Ma douce” (Tatlım) olarak değiştirildi. Resimleri yapılan kadınlar Amazone adlı kadın derneğinin literatür derlemesi ve Brükselli kadınlarla yapılan görüşmelerle oluşturduğu “Kadın ve toplu taşıma” araştırması için görüşülen kadınlardan seçildi. Metrodaki kadın portrelerini gören kadın yolcular yalnız olmadıklarını görecekler ve kendilerini daha güvende hissedecekler. Bu da yine sanat sayesinde olacak! Araştırmaya göre kadınlar erkeklerden daha fazla ama farklı bir şekilde toplu taşıt kullanıyor. Güzergâhları boyunca farklı duraklarda durmaları dikkat çekiyor. Kadın yolcular, işev arasında direkt yolculuk yerine farklı noktalarda durup biniyor. Örneğin arada inip alışverişi ‘Kalbime giden yol kalçamdan geçmiyor’ Güvenlik kaygısı ni hallediyor, bankaya ya da postaneye uğruyor ya da bayiden gazetesini alıyor. Genellikle yarım zamanlı çalışan kadınlar erkeklerin aksine yolculuklarını trafiğin yoğun olmadığı zamanlarda gerçekleştiriyor. Amazone derneğinin Brüksel hükümetine sunduğu raporda metro istasyonları giriş ve geçiş yollarında aydınlatmanın yetersiz olduğu hatta karanlık köşelerin bulunduğu altyapının kadın dostu bir şekilde uyarlanmaması nedeniyle çocuk arabalı kadının toplu taşıma kullanırken zorlandığı belirtildi. Bunların dışında kadınların toplu taşıma alanlarında kendilerini güvende hissetmeleri için ön lemler alınabileceği vurgulandı. Örneğin geç vakitlerde otobüslerin kadınları evlerine götürmesi, toplu taşıma araçlarına tıka basa yolcu alınmasının önüne geçilmesi vb. istendi. Raporu ilgililere incelettireceğini ve nelerin yapılıp yapılamayacağının belirleneceğini söyleyen Brüksel Ulaştırma Bakanı Pascal Smet, “Metro istasyonları onarılırken güvensizlik duygusunun giderilmesine çaba harcanıyor. Rogier ve Schuman istasyonlarında olduğu gibi daha fazla doğal gün ışığı girmesi sağlanarak daha hoş hale getiriliyor. Birkaç yıl içinde merkezdeki Beurs ve De Brouckère istasyonlarını da aynı şekilde yapmalıyız” dedi. ([email protected]) Daha çok doğal ışık ürih Gölü’nün kıyısında yaşayan dostlarımızla sık sık görüşüyoruz. Ne de olsa kırk küsur yıldır tanışıyoruz. Onlar bize geliyor, biz onları ziyarete gidiyoruz. Son bir yıldır Stuttgart’a gelmeleri “hem ziyaret, hem ticaret” amaçlı olmaya başladı. Bern hükümeti Frank’ı yüzde on beş değerlendirince İsviçreliler güney Almanya’yı tam bir kapı komşusu yaptı! Özellikle Stuttgart, Freiburg, Konstanz, Waldshut, Lörrach gibi güney kentleriyle Karaormanlar’ın dinlence yerleri onlar için çekici oldu. Günübirlik gelen İsviçreliler ceplerindeki değerli parayı fiyatların daha düşük olduğu Almanya’da besin maddelerinden giysilere, bilgisayarlardan mobilyalara harcıyor. Ülkelerine dönerken sınırda yüzde 19’luk KDV’yi de geri alınca neredeyse yüzde 50’ye yakın tasarruf ediyorlar! Bu arada sınır ötesindeki evini satıp parasını Alman tarafındaki emlağa yatıranlar da var. Almanya’da oturup İsviçre’de çalışan İsviçreliler gün geçtikçe artıyor. Ancak Frank’ın değerlendirilmesi İsviçre dış satımına yaramadı. Ülkeye gelen turist sayısından da önemli düşüşler olmaya başladı. Bir porsiyon şnitzelle yanında bir kadeh biraya kim 30 Avro verir? Geçenlerde bir sergi nedeniyle gittiğimiz sınır kenti Lörrach’da ısmarladığımız iki çayla iki pastaya 13 Avro vermiştik. Ertesi gün Ren’in öteki kıyısındaki komşu kent Basel’de aynı şeyler için gelen fatura tam 28 Frank’tı! İsviçre’nin vergi kaçıranlar için bir cennet olduğu sır değil. Ülkeye “dünyanın para kasası” diyenler var! Tüm kıtaların para babaları, uyuşturucu ve silah kaçakçıları, fakirin fakiri Afrika ülkelerinin Avrupa, Amerika destekli milyarder kralları, diktatörleri, cumhurbaşkanları, başbakanları paralarını hep sırdaş hesaplara yatırdılar. Tam 330 bankaya sahip küçücük Alpler ülkesi İsviçre’de finans endüstrisinin en ‘başarılı’ döneminde banka kasalarında 5 trilyon Avro yatmış olduğu bilinen bir gerçek. İsviçreli ünlü bilim adamı, politikacı ve kitap yazarı Jean Ziegler: “İsviçre insanına göre banka hesaplarının gizliliği neredeyse insan haklarına eşit bir özgürlüktür” diyor. “Ülkem 21. yüzyılda çoğu gerçeği hâlâ dışlamaya devam ediyor.” Son birkaç yıldır, özellikle AB’nin ve Almanya’nın baskıları sonucu Bern hükümeti banka/müşteri sırrını biraz da olsa yumuşatmak zorunda kaldı. Z Sırdaş hesaplar... Bisiklete ‘üstsüz’ binince... ONTARIO MAHMUT ŞENOL az gelince, Kanada’da bisiklet furyası başlar. Gerçi kış lastiği takıp, uzay adamı gibi giyinip kuşanarak eksi 40 derecede, kar buz demeden bisiklete bineni de vardır, ama yazın ortalık neşelenir. Bu neşe kısa sürer, yaz çabuk biter. Yaz bitmeden bisikletli karşısında bazen polis de bitiverir. Geçen haftalara “kadınlar bisiklete üstsüztopless binebilir mi” tartışması damgasını vurdu. Tartışmayı ateşleyen Ontario eyaletinin Kitchener kentinde yaşayan, Arap göçmeni ailenin 3 kız kardeşi, Mohamed ailesinin kızları oldu. Tamara, Nadia ve Alysha adlı üç kız, feminizmin “Erkekler göğüsleri açık dolaşıyorsa, bizim neyimiz eksik, biz de dolaşırız!” iddiasıyla bisiklete göğüsler ortada binince olanlar oldu. Yaklaşık 25 yıldan beri, Ontario’da kadınların halka açık yerde üstsüz dolaşabileceğine ait, halen tartışmalı bir yasa var. 1991’de Guelph Üniversitesi kız öğrencilerinden Gwen Jacobs’un çıplak olarak kaykayla evinden çıkması üzerine başlayan olaylar ve tartışmalar sonucu feministler mücadeleyi kazanmış, yasayı yerel hükümetten geçirivermişlerdi. Ancak üstsüz, sütyensiz gezinmeyi serbest bırakan yasal düzenleme Y Kız kardeşlerin üstsüz bisikletle giderken polis tarafından durdurulması yoğun tepkilere neden oldu, protestolar düzenlendi. polise göre değişiyor, bazen polis polisliği tutup, “Hop dedik, burada aile var, böyle de olmaz ki!” diye mani olmaya kalkışıyor. Zira yasa, yorumdan henüz uzaklaşamamıştır. Geçen haftalarda, üstelik hava sıcaklığı 30 derecelere yaklaşmış bir akşam üzerinde, Mohamed ailesinin kızları bisiklete atlayıp tişörtleri fora etti. Sütyenleri çözdüler, pedala bastılar. İlk karşılaştıkları polis arabasını bir kadın memur sürüyordu, kızlara el sallayıp gülücük gönderdi; kadın dayanışması! Demek ki, polisine göre değişen bir şey vardı. Birkaç sokak geçtikten sonra, kızları bir başka polis aracı durdurdu. Polis otosundan, Amerikan argosuyla söylersek, bir “aynasız” iniverdi. Talimatı kesin ve apaçıktı: “Derhal üstünüzü giyiniz; ar, namus, ahlak sıfır!” Sosyal medyada yankılandı Kızlar cevaba hazırdı. Derhal yasal haklarına işaret ettiler, bir yandan da cep telefonlarını açıp video tuşuna basmışlardı; Facebook, Twitter, sosyal medyaya gönderilecek malzeme hazırlanıyordu. Polis videoya alındığını görünce mırın kırın etti, bu kez başka yerden tutturmaya çalıştı: Bisikletlerin far dinamosu çalışıyor muydu, frenler sağlam mıydı, lastik havası nasıldı, zil bakalım çın çın ötecek miydi? Kızlar dişli çıkmıştı, polis oradan uzaklaştı ama onlar da karakola gidip şikâyetçi oldular; sosyal medyaya haberin ucunu saldılar. Sosyal medyacılar zaten uyumadan haber bekleyen Tartışmalı yasa lerdir, derhal cep telefonları, tabletler, bilgisayarlar çalıştı. 3 kızın fotoğrafları ve polisin müdahalesine ait video ortaya döküldü. Doğal olarak kız kardeşlerin bu eylemi birçok yönde eleştiri, alkış, taraf ve karşıt topladı. Muhafazakâr kesimin kızlara burada değil, Svaziland’da yaşamayı önermesi de dikkat çekti. Malum, Svaziland’da Kral’a kendisini beğendirmek üzere genç kızlar göğüsleri ortada dans eder ve mesela şimdiki Kral III. Mswati, beğendiklerini haremine alır. “Kadın memesini” desexualizationcinsel nesne olmaktan çıkartmak amaçlı feminist kalkışımlara ait tarihçe çok eski değil, mitolojinin Amazonlarını saymazsanız... Yıllar evvel, ABD Santa Cruz’da görülmeye başlayan, üniversiteli kız öğrencilerin araba yıkama yerlerinde erkek müşterilere üstsüz hizmet etmeleri, otomobilleri köpük içinde yıkamaları, bir tür striptiz sayılmıştı ve feminizmin aslında kendi kendisine gol atması diye nitelenmişti. Zira her göğsü açıklık, son zamanların Ukrayna kökenli FEMEN hareketi gibi politik amaçlı görünmüyor, daha çok gösteri amacıyla ortaya çıkıyordu. Bütün bunlar bana, 1980’lerin meşhur, kalın kaşlı İtalyan dilberi, mebus olmuş Cicciolina’yı anımsatıyor. Hatırlarsınız, Saddam’a “Gel yatalım, sakinleşirsin, nükleer silahlarından vazgeçersin!” diye mesaj gönderen Cicciolina’nın İtalya Parlamentosu merdivenlerinde çekilmiş üstsüz fotoğrafları basına yansımıştı bir vakitler... ([email protected]) Avrupa’nın ortasında bir ‘ada’ Kendini çevresinden, komşularından hep soyutlamış olan İsviçre Avrupa’nın ortasında bir “ada” olarak ayakta kalmayı ne olursa olsun sürdürmek istiyor. Ancak bu yalnızlığa ne kadar dayanabilir, bilinemez! İç savaş yaşanan ülkelerden insanların akın akın geldiği Avrupa’da İsviçre 2014’te mülteciler yasasını değiştirerek AB’nin “serbest dolaşım sözleşmesi”ne karşı olduğunu da gösterdi. Bir zamanlar Hitler’den kaçan Alman komünistleri ile 25 bin Yahudiyi sınır kapılarından geri çevirmiş olan İsviçre’nin Nazilerin el koyduğu tonlarca Yahudi altınını kasalarında 1990’lu yıllara kadar gizlediğini de unutmamak gerek. “Küçük ve zarif” Alpler ülkesi kalifiye eleman gereksimini de çoğunlukla Almanya’dan karşılıyor! Günümüzde iki yüz binin üzerinde Alman yedi buçuk milyonluk İsviçre’de sürekli yaşayıp çalışıyor! Sınır ötesine akın bundan altı, yedi yıl önce başlamıştı. Özellikle uzman doktorlar ve mimarlar Almanya’daki işlerinden istifa edip kazancın yüksek olduğu İsviçre’yi yeğlemeye başladı. Ayrıca Konstanz ile Freiburg arasındaki küçük kent ve kasabalardan da her sabah 17 bin insan da evinden çıkıp günübirlik sınır ötesine çalışmaya gidiyor. (www.ahmetarpad.de) C M Y B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear