20 Mayıs 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Pazar 13 Eylül 2015 haber EDİTÖR: MÜNEVVER OSKAY TASARIM: ÇAĞLA SEVİNDİK 14 Askeri darbenin 35. yıldönümünde ‘12 Eylül’le hesaplaşalım, yeter artık’ çağrısı Halkevleri: Darbenin çocuğu AKP ile faşizm sürüyor Bitmeyen acı: 12 Eylül ’liler Girişimi, Emekçi Hareket Partisi ile Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi üyelerinin de aralarında bulunduğu grup, dün saat 11.00’de, Galatasaray Meydanı’nda bir araya geldi. “Ya Kanlı Bir Savaş ve Darbe! Ya Barış ve Demokrasi” yazılı pankart açan grup, darbe döneminde yaşamını yitirenler için bir dakikalık saygı duruşunda bulundu. 78’liler Girişimi İstanbul Sözcüsü Yunus Bircan, 12 Eylül rejiminin Anayasa’yla, yüzde 10’luk seçim barajıyla, Milli Güvenlik Kurulu’yla, Cumhurbaşkanı’na tanınan aşırı yetkilerle ve toplumda içselleşmiş bir kimlik olarak sürdüğüne dikkat çekti. 12 Eylül çocuğu siyasetçilerin 12 Eylül’ü aştığını belirten Bircan, “Şimdiki zamanlarda rejim çok daha geri noktalara, totaliterleşmeye doğru savruluyor. Keyfiyet ürünü bir anlayışla uygulanan bir başkanlık rejimiyle karşı karşıyayız” dedi. Askeri vesayetin yerine AKP’nin tekçi sivil vesayetinin geçtiğini dile getirerek şöyle devam etti: “Bunun sonuçlarını Cizre’de, Silvan’da, Silopi’de, Lice’de görüyoruz. HDP binalarına saldırılıyor. Kanlı geçmişimize sünger çekerek sağlıklı bir gelecek kuramayacağımızı bilmeliyiz. Hesaplaşarak geleceğin önünü açabiliriz.” İstiklal Caddesi Tünel Meydanı’nda dün bir araya gelen Halkevleri üyeleri, “400 milletvekili kaç can eder? Eşitliğin, özgürlüğün, kardeşliğin ülkesini kuracağız” pankartı açtı. Tünel Meydanı’ndan Galatasaray Lise si önüne yürümek isteyen grubun önünü çevik kuvvet bir müddet kestikten sonra, grubun yürümesine izin verdi. “AKP savaş halklar barış istiyor”, “Savaşa hayır barış hemen şimdi” sloganları ile yürüyen grup Cizre‘de yaşananlara dikkat çekmek “Her yer Cizre her yer direniş” sloganı attı. Halkevleri adına açıklama yapan Halkevleri Genel Başkanı Oya Ersoy, “12 Eylül faşist bir darbeydi. Bugünse darbenin çocuğu AKP ile sürüyor” dedi. Fotoğraf: VEDAT ARIK 78 DEMOKRASİ İÇİN 12 Eylül 1980 askeri darbesinin 35. yıldönümünde, İstanbul’da yapılan açıklamalarda bir araya gelen, İnsan Hakları Derneği, 78’liler Girişimi ve Cumartesi Anneleri’nin de aralarında bulunduğu sivil toplum örgütü üyeleri, darbe döneminde yaşamını yitirenleri anarak gerçek bir demokrasi için, 12 Eylül rejimiyle gerçek bir hesaplaşma çağrısı yaptılar. tahliye edilmesi istendi. Nas’ın kardeşi Turgut Nas, ağabeyinin 15 Haziran 2015’te hastanede yapılan muayenesinde en temel ihtiyaçlarını bile yardım almadan karşılayamayacağına dair rapor verildiğini belirtti. Adli Tıp’ın ‘cezaevine kalabilir’ raporu verdiğini ifade ederek, “Adli Tıp, siyasi davrandı, tarafsız olmadığını bir kez daha gösterdi” dedi. İHD gönüllüleri cezaevinde işkence görenleri anımsatarak, “12 Eylül’ün yaşattığı vahşet bugün tüm hapishanelerde devam ediyor. Açlık grevleri devam ediyor. Eylemciler daha çok baskı altında” dediler. Birleşik Haziran Hareketi (BHH), “Gezi’den Cizre’ye Birlikte Yaşam için Savaşı Durduralım” çağrısıyla dün 12 Eylül darbesinin yıl dönümünde Kadıköy’de toplandı. “Hukuk biterse Haziran başlar”, “Faşizme karşı omuz omuza” sloganları atan grup adına açıklama yapan BHH Yürütme Kurulu Üyesi Alper Taş, “35 senedir acılarımız çoğaldı. Özgürlükler yol almadı. 12 Eylül’de karanlık kazandı. Bugün çakma darbe karşıtları savaş istiyor. Erdoğan hem Cumhurbaşkanı, hem Başkaban hem de dışişleri bakanı. ‘Cumhurbaşkanını eleştirmeyin diyorlar’ eleştirme demek, teslim ol demek. 400 istiyor, savaş istiyor. Halklar savaş istemiyor. Biz dört arkadaşımızla birlikte Pazartesi Cizre’ye gidip sizin Haziran’ı götüreceğiz” dedi. l İSTANBUL/Cumhuriyet Etkisi cezaevinde 400 istiyor, savaş istiyor Cumartesi Anneleri’nin buluşmasında “12 Eylül’ün bitmeyen evlat özlemi olduğu vurgulandı. Cumartesi Anneleri’nin Galatasaray’daki 546. buluşmasında, darbe döneminde kaybedilen Cemil Kırbayır, Hüseyin Morsümbül, Hayrettin Eren, Mahmut Kaya, Nurettin Yedigöl, Nurettin Öztürk, Zeki Altuntaş, Veysel Güney, Süleyman Cihan ve Maksut Tepeli’nin mezarlarının açıklanması ve faillerin yargılanması istendi. Ağabey Mikail Kırbayır, “12 Eylül, insanlığa güzelliği anlatmak isteyen devrimcilerin yollarının kesildiği gündür” dedi. Nurettin Yedigöl’ün kardeşi Muzaffer Yedigöl, 12 35 yıldır arıyorlar Eylül’ün bitmeyen evlat özlemi olduğunu söyleyerek “12 Eylül bitmeyen acıdır. Nurettin’i bizlere vermeyen cinayet şebekesidir. Bu zihniyet hâlâ devam ediyor. Artık barış gelsin. Anneleri ağlatmayın” diye konuştu. Hayrettin Eren’in kardeşi İkbal Eren de şöyle konuştu: “O dönemde bu katliamların sorumlusu Kenan Evren ve Mehmet Ağar’dı. Onlar bu suçlardan yargılanmadı. Bugün aramızda çok fazla Evren ve Ağar, çok fazla katil var. Bizler, el ele verirsek onların yarattığı acıları birlikte yenebiliriz.” Basın açıklamasını okuyan Ümit Tekay Dişli ise işkencelerde, gözaltında kaybedilen evlatlarını arayan annelerden Berfo Kırbayır, Hati ce Öztürk, Cevriye Altunbaş, Şahsenem Cihan’ın, çocuklarının akıbetini öğrenemeden yaşamlarını yitirdiklerini anımsattı. Dişli, 8 gündür Cizre’de yaşananların 12 Eylül rejimini bile aştığını belirterek, “12 Eylül’ün mirası sahiplenildikçe 12 Eylül yaşayacak. Kaybedenler hesap versin, hükümet 12 Eylül zihniyetini terk etsin” dedi. İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi Cezaevi Komisyonu’nun, hasta tutukluların serbest bırakılması talebiyle bir araya geldiği dün yapılan 182. F oturmasında, görme yetisini tamamen yitiren ve 2013 yılında tutuklanan Aydın Nas’ın Raporlar görülmüyor ‘Barış içinde yaşamak hak’ ci Kürt sorununu nereye taşıdı? Tekrar müzakere mümkün mü? Barış içinde yaşama hakkı ihlal edildiğinde yurttaşlar ne yapabilir? Dün İstanbul’da, Akatlar Kültür Merkezi’nde yaPINAR pılan DemokÖĞÜNÇ rasi ve Barış Konferansı’nı Mayıs 2013 ve Ekim 2014 tarihlerinde aynı isimle yapılan konferanslarla anmak gerekiyor. Bu planlı üçüncü buluşma değildi, gündemin doğurduğu ihtiyaçla “Kürt sorununun çözümü için müzakere ve barış içinde yaşama hakkı” başlığıyla buluşuldu. 2013’teki ilk konferansta farklı partilerden, örgütlerden, sendikalardan, sol siyasetten katılımcılar, Abdullah Öcalan’ın Newroz mesajı son atay’da, Suriye sınırında devriye nöbetindeyken açılan ateş sonucu şehit olan er Gökhan Çakır’ın İzmir Aliağa’daki cenaze töreni büyük bir kardeşlik havası içindeydi. Bu havayı yaratan öncelikle ailenin duruşu ve konuşmalarıydı. Gökhan, son yolculuğa sadece Aliağa’dan değil çevre yerleşim yerlerinden de yoğun bir katılımla uğurlandı. Biz de cenaze namazının ardından mezarlıktaki şehitliğe yönelen kalabalığın içine aktık. Mezarlık sonrası da Çakır ailesinin Aliağa’nın doğu ucundaki evine gittik. Taziye çadırı art arda dolup boşalıyordu. Böylesi anlarda söylenecekler sınırlıdır. Daha çok ailenin sözleri biçimlendirir ortamı... Baba Faruk Çakır, amca Kutbettin Çakır, iki kardeş, geniş ailenin öteki üyeleri büyük bir acıyı sırtlamışlardı. Gözyaşları çok sıkı örülmüş bir duvardan incecik bir hat bulup sızan suya benziyordu. Belli ki içte çok daha büyük bir gözyaşı barajı vardı. Çok azı gözlerin kıyısından sızıp akıyordu... HHH Çakır ailesi 14 yıl önce Muş’tan göçmüş. İzmir de dahil olmak üzere Aydın’dan Bursa’ya batı illerimizin büyük bölümünde Muşlu aileler var. Aliğa’nın kente giden yolla kırsal alan sınırında kurulu evlerinde ağırlıklı olarak hayvancılıkla geçiniyorlar. Aile geniş olduğu için kentte dükkân da var. Gökhan’ın şehit haberi gelmeden iki gün önce dükkân “terörü protesto edenler” tarafından taşlanmış! Baba Faruk Çakır’la saat 13.00’ten 18.00’e dek ara ara yan yana geldik, oturduk, konuştuk... Akşam üzeri evin önünde artık tanışıklığımız da artınca sitemlerini sıraladı: “Bakın hepimiz beraberiz... Bu sadece acımız nedeniyle olmuş bir buluşma değil... Burada Balkan göçmeni de çok, yerli de çok, biz de çoğuz... Kahvemiz bir... Siz niye Meclis’te bir araya gelip bu işi çözmüyorsunuz? Niye hep kendi aranızdaki ayrılıkları öne çıkartıp duruyorsunuz? Niye kavga ediyorsunuz? O Meclis niye kapalı?” Amca Kutbettin Çakır girdi söze: “Buraya her gelen kardeşiz diyor, kardeşliğimiz arttı diyor... Bu yeni bir şey değil ki... Bizim kahvemize gelip ülke bölünüyor diyenlere karşı çıktık, bu ülke bölünmez dedik... Bir birlikte yaşıyoruz, asıl siyasetçiler bir arada nasıl yaşayabiliriz diye baksınlar. Akan kanı durdurmak hepinizin sorumluluğundadır...” Aile bunları söylerken ben bir yanlarında oturuyordum, MHPli Aliağa belediye başkanı da öteki yanlarındaydı. HHH Bu sütunlarda yeri geldikçe vurguladığımız bir gerçeği bir kez daha yerinde yaşadık; bu topraklarda bir arada yaşama bilincimiz, geleneğimiz, kültürümüz her şeye karşın hâlâ çok yüksek. Gelen şehit haberleri insanı şaşırtırcasına toplumsal gerilimi daha da derinleştirecek motifler içeriyor. Aliağa’da oturan Muşlu bir ailenin şehit haberi almasının ardından nasıl bir ortamın oluşacağı elbette merak konusudur! Son günlerde ucu kutuplaşmaya dayanan gösteriler, eylemler dikkate alındığında bu konularda kuşku duymamak olanaksız. Halen bir genci daha Dağlıca’da askerde olan Çakır’lar, acıyı adeta bağ eylemişler, her fırsatta kardeşliğe, birlikte yaşamaya, akan kanı durdurmaya vurgu yapıyorlar. Onların verdiği mesajlardan başta siyasetçiler olmak üzere hepimizin alacağı dersler var. Kürtçe ağıtlarla toprağa verilen Muşlu Gökhan, İzmir Aliağa şehitliğinde ayyıldızlı bayrağın altında yatıyor. Şehit ailesiyle Türkiye’yi konuşmak! H Bahçeli: 12 Eylül’den İstanbul’da gündemin doğurduğu ihtiyaçla ‘Demokrasi ve Barış’ konferansı yapıldı trajedi kaldı ine girilen çatışma sürerası yeni dönemdağ taş teperek Cizre’ye Y de barıştan anlaşılanı netleştirmek, kalıcı hale getirmenin yollarını konuşmak için bir araya gelmişti. Herkes heyecanlıydı. “Gezi” daha Rıza Türmen yaşanmamıştı. Ekim 2014’teki ikinci konferans “sürecin” sorunlarını ortaya koyduğu kadar, IŞİD saldırıları karşısında Rojava’nın, Kobane’nin yalnız bırakılışına tepki koyan bir metinle bitmişti. Düşündürücü biçimde çok daha az katılımın bulunduğu bu konferans, Rakel Dink’in “İki tarafa da yalvarıyorum, amasız koşulsuz silahları susturun. Artık yeter diye bağırmak istiyoruz. Edi bese” cümleleriyle başladı. Bakan ve milletvekillerinden oluşan heyetle, girmeye çalışanlardan olan Sebahat Tuncel taze izlenimlerini aktardı. Sonra da Barış için Kadın Girişimi’nden akademisyen Nükhet Sirman barış süreçlerini kadın perspektifinden değerlendirdi. Rıza Türmen’in konuşması bize bir hakkımızı hatırlatıyordu, uluslararası hukuk dayanaklarıyla devletlerin barışı bir insan hakkı olarak koruma yükümlülüğü üzerineydi. 2010 tarihli Santiago Bildirisi, bu hak ihlal edildiğinde yurttaşlara direnme, sivil itaatsizlik, vicdani ret ve barışı devletten talep etme hakkı sunuyor. Türkiye’nin de imzacısı olduğu aynı bildiri devletlere kendi halklarını düşman olarak görmeme yükümlülüğü de veriyor. Santiago Bildirisi mralı heyetinde de yer alan HDP Grup Başkanvekili İdris Baluken, 1993’ten itibaren PKK ve devİdris Baluken let arasında yürütülen diyalog arayışları, ateşkesler ve bunların bitiriliş tarihçesini sıraladı. Müzakereye yaklaştıran her adımın tasfiye politikasıyla, kibirli bir yaklaşımla karşılandığı görüşündeydi. Baluken’in işaret ettiği ilginç bir nokta da çatışmasızlığı bitiren Suruç Katliamı, Adıyaman’daki çatışma ve Ceylanpınar’da polislerin öldürülmesi olaylarının tek bir merkezden yapılma ihtimallerinin yüksek olduğunu açıkça ifade etmesiydi. Adıyaman’da ölen askerin otopsi raporuna ulaşmalarının engellendiğini söyledi, bağımsız hareket eden “Saray’ın emrinde bir Gladio yapısı” tabirini kullandı. Bu kuşku bu kadar netse neden kamuoyuyla paylaşılmadığı soruları geldi. Özellikle Ceylanpınar’a dair farklı açıklamalar yüzünden hadise muğlaklığını koruyor. Baluken şöyle cevap verdi: “Bizim için durum net, fakat HDP’nin sözünün halka ulaştırılmasında sansürün yaşandığı bir dönemdeyiz. İleride belgeler üzerinden konuşmak daha faydalı olacaktır.” ‘Saray’ın emrinde Gladio’ İ HP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, son dönemde yaşananları “vizyon kazaları” olarak değerlendirerek, “stratejik ve politik değişimlerin” diyetinin gelecekte ödeneceğini söyledi. Bahçeli 12 Eylül darbesinin 35. yılında, o dönemden geriye “trajedi” kaldığını ve yakında bugünlerden de “eser kalmayacığını” savundu. Son günlerde yaşananlara yönelik değerlendirmelerde bulunan Bahçeli, 12 Eylül darbesinin 35. yılında, “Bakın 12 Eylül’den 35 yıl geçti. Geriye koca bir hiç kalsa da yaşanan trajedi ve çileler Yusuf yüzlülerin ruhunda hâlâ için için kanamaktadır. Yakında bugünlerden de eser kalmayacak, ama geriye en azından yaşayacağımız bir vatan, mensup olduğumuz millet kalırsa her zorluğu geçeriz” açıklamasını yaptı. M Twitter hesabından yayımladığı mesajlarda, etnik ve mezhep kutuplaşmasını, “çağın vebası” olarak yorumlayan Bahçeli, “Türkiye Zincirlikuyu Mezarlığı’na dönmeyecek; Suriye, Libya, Irak, Ukrayna, Mısır, Tunus olmayacaktır” dedi. l ANKARA /Cumhuriyet Bürosu ‘Zincirlikuyu’ya dönmeyiz’ C M Y B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear