25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Bu Avrupalılar Gerçekten Tuhaf Oluyorlar Haberi okuyunca güldüm... Biliyorsunuz, Almanya’nın yeni bir cumhurbaşkanı var. 31 Mayıs 2010 tarihinde istifa eden Horst Köhler’in yerine yine Hıristiyan Demokrat Birliği’nden Christian Wulff seçildi. Eski bir savcı olan Bay Wulff bu göreve son 50 yıldır gelenler arasında en genci, 51 yaşında. Kendisinin ilk evliliğinden 16 yaşında, eşi Bettina’nın da yine ilk evliliğinden 6 yaşında birer kızları var. Haberin konusu olan 2 yaşındaki Linus Wulff ise ortak çocukları. Bay Wulff cumhurbaşkanı seçilince aile yaşadıkları Hannover’den başkent Berlin’e taşınıyor. İlk işleri de kızları okula, küçük oğlan çocuğunu da bir kreşe yerleştirmek için ilgili yerlere başvurmak oluyor. Kızlarda bir zorluk yok, fakat Linus’un kreşi bir sorun oluyor. İlgili makam Cumhurbaşkanı’na, “Berlin’de kreş talebinin 152 bin, mevcut yer adedinin ise yalnızca 116 bin” olmasını gerekçe göstererek, “Kusura bakmayın, talebinizi ancak sıraya koyabiliriz!” diyor. Wulf çifti ise aylarca bekleyecek durumda değiller; devlet işleri, protokol zorunlulukları, iç ve dış geziler... Kucakta da bir çocuk... Olacak şey değil! Cumhurbaşkanı bu kez de Federal Parlamento’nun kreşine başvuruyor ama oradan aldığı yanıt da olumsuz. İlgili görevli, “Sayın Cumhurbaşkanı” diyor, “siz milletvekili değilsiniz, parlamento çalışanı da değilsiniz, o halde yapabileceğim bir şey yok!” Habere güldüm ama yüreğim de kalkmadı değil. Sen koskoca cumhurbaşkanı ol fakat çocuğunu bir kreşe vereme! Peh, peh, peh... Şimdi, “O da çocuğunu özel bir kreşe versin, koca Berlin’de hiç mi özel kreş yok?” diyebilirsiniz. Hiç olmaz mı, doğal ki vardır, ama Bay Wulff, “sokaktaki vatandaş” değil ki! Adamı orada tefe koyarlar. Özel bakıcı tutsa yine aynı durum, millet “Vay be!” der. İster gülün, ister ağlayın. Almanya’da cumhurbaşkanı olmak hiç kolay değildir. İnsan, Avrupalıların bu tuhaflıklarını duyunca kendi ülkesiyle iftihar ediyor. Örneğin biz, hepimiz adımız gibi biliyoruz ki bu cennet vatanımızda hiçbir cumhurbaşkanımızın başına böyle şeyler gelmez, gelemez, getirmezler, getiremezler. Her şeyden önce hiçbir “kıçı kırık” görevlinin, Cumhurbaşkanı’nın bir isteğini geri çevirmek gibi bir tuhaflık aklının ucundan bile geçmez çünkü. Niye geçmez, daha doğrusu geçemez, bu soruyu yanıtlamayı bir deneyin, bakın ne kadar çok yanıt bulacaksınız! Türkiye’de kamu hizmetleri açısından bir cumhurbaşkanıyla niteliksiz bir işçi arasında hiçbir fark yoktur. İkisi de yasalar karşısında ve kamu kuruluşlarının verdiği hizmetlerden yararlanma hakkı açısından eşittir; aralarındaki eşitlik her ikisinin de Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı olmalarından kaynaklanır. Doğumumuzdan başlayarak ölümümüze kadar tanık olduklarımız, yaşadıklarımız ise bu eşitlik ve hakkın hayatta karşılığı olmadığını, “kâğıt üzerinde” kaldığını göstermektedir. Bu nedenledir ki Türkiye’de bırakın Cumhurbaşkanı’nı, Başbakan’ı, bakanları ya da milletvekillerini, orta düzeyde bir bürokratın bile Alman Cumhurbaşkanı’nın yaşadığı sorunları yaşayacağı düşünülemez. Alimallah adamı sürüm sürüm süründürürler. Başbakan ikide bir “üstünlerin hukuku” diyor ya, çok komiğime gidiyor. Başka komiklikler de var tabii, ama başka sefere. Hele şu referandum komedyasını arkada bırakalım, tuhaflıklar üzerine daha çok pazar yazıları yazarız. dkavukcuoglu@superonline.com www.denizkavukcuogluyazilari.blogspot.com ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ Ankara Tabip Odasõ’nõn Örnek Duyarlõlõğõ Yeni rant bölgelerini oluştu- ran “kentsel dönüşüm” alan- larõnõn çoğunlukla “mimarlık” ve “şehircilik” çevrelerince eleştirilmesi olağan... Mimarlar, kent yağmasõnõn “suçlu yapılar”õnõ değil, plan- lõ ve kimlikli kentleşmenin “uy- gar yapılar”õnõ “tasarlamak” için bu soyguna karşõ çõkmak zorundalar… Şehirciler de kent eşkõyalarõnõn imar çõkarlarõnõ değil, toplumun çağdaş yaşam beklentilerini planlamak için yağmayõ doruğa çõkartan “dö- nüşüm oyunları”nõ bozmakla yükümlüler. Her iki mesleğin de toplum- sal sorumluluklarõ bunlarõ ön- görse bile, ülkemizdeki kentsel dönüşüm dümenlerinin herkes tarafõndan önemsenmesi ge- rektiğini bilmem ki kaç kez yazdõk, çizdik, konuştuk... Çün- kü bu soyguncu yapõlaşmadan zarar gören aslõnda mimar ya da şehirci değil; önce insan, sonra toplum, hatta ulus, herkes ve en önemlisi de gelecek kuşak- lar... Dahasõ kent- sel dönüşüm, mimar, mühen- dis ve şehirci için -hele ki şu işsizlikte- kazanç kapõsõ... Buna rağmen, “iş ola- nakları”nõ bile reddederek, mesleki onurunu toplum çõka- rõyla bütünleştiren meslektaşla- rõmõza ateş püsküren başbakan türü, dünyada herhalde sadece bize nasip oluyor... Dikmen Vadisi’nde... Peki, “kentsel yağma”nõn yeni türü olan bu “dönüşüm” projelerine, mimar, mühendis ve şehircilerle birlikte kimi STK’ler ile bazõ semt sakinlerinin dõşõn- da neden kimse yeterince tepki göstermiyor? Kanal B’de bunu da tartõştõ- ğõmõz İmar Dosyasõ’nda Mi- marlar Odasõ Ankara Şube Başkanõ Fatih Söyler dedi ki; “Artık yalnız değiliz; Ankara Tabip Odası’nın (ATO) Dik- men Vadisi’yle ilgili çok önemli bir araştırması var.” Dikmen Vadisi, kentsel dö- nüşüm uygulamalarõnõn yo- ğunlaştõğõ; yani semtin eski sa- kinlerinin yõkõm yoluyla “ko- vularak”, boşalan arazilerde yeni konut pazarõ yaratõlan böl- gelerinden biri... ATO’nun “Yıkım Tehdidi- nin Dikmen Vadisi Halkı Üze- rindeki Ruhsal Etkileri” baş- lõklõ bilimsel çalõşmasõ ise bu “soyguncu dönüşüm”ün, “mi- mari felaket”in yanõ sõra “top- lumsal çöküntü”ye de neden olduğunu kanõtlõyor. Örneğin 1 Şubat 2007’de Yukarı Dik- men Vadisi’nde çok sayõda po- lis ve zabõta eşliğinde gerçek- leştirilen yõkõm operasyonunun “yörede yaşayan bireyler” ve toplum nezdinde açtõğõ yaralar hâlâ kapanmõş değil... Özellik- le çocuk ve kadõnlar üzerinde oluşan etkiler, son derece ağõr ve yõkõcõ. ATO diyor ki: ‘‘Zor’ yoluy- la yıkım, tahliye gibi ‘şiddet’ içeren yöntemler, yol açacağı bireysel ve toplumsal mağ- duriyetler nedeniyle hiçbir koşulda tercih edilmemesi ge- reken, her durumda akla ve vicdana, aynı zamanda çağdaş demokratik ilkelere, hukuk ve insan hakları değerlerine aykırı, ilkel ve gayri insani bir yaklaşım biçimidir. Herhan- gi bir yurttaşın, hele ki bir ço- cuğun, ‘yuva- sõnõ kaybetme korkusu’nu yaşama ‘kor- ku’su dahi, onun düşün- sel ve ruhsal dünyasında telafisi güç kayıpları doğuracaktır.” Oysa yöre sakinleri, yalnõzca yaşamlarõnõ sürdürecek, özel- likle barõnma haklarõnõ gözete- cek akõlcõ ve toplumcu bir çö- zümün, bir uzlaşmanõn arayõ- şõndalar... Bu nedenle kentsel dönüşüm projelerine gösterilen tepkinin temel nedeni de insan odaklõ olmalarõ gerekirken rant odaklõ olmalarõ... Çalõşmanõn diğer önemli bir sonucu da yöre sakinlerinin özellikle “yerinde ıslah” ve “yerinde barındırılma” hak- kõnõ gözeten bir yaklaşõmõn ka- çõnõlmazlõğõ… Raporda deniyor ki; “Yaklaşık 20 yıldır aynı mahallede/bölgede, aynı in- san topluluğu içinde yaşayan bir bireyi, şimdi ‘başka bir yerde yeni bir yaşam’a zorla- mak, adil olmadığı gibi bi- limsel ve akılcı da değil. Bu açıdan kentsel dönüşüm pro- jeleri, birer ‘sürgün, zorla göç ettirme’ projeleri olmamalı- dır.” Bu çalõşmayõ yapan Dr. Ba- yazıt İlhan başkanlõğõndaki ATO yönetimini ve hekimleri- mizi kutluyor; kentsel dönü- şüm uygulamalarõnda böylesine yaşamsal gerçekleri gözetme- yenleri ise kõnõyoruz... SAYFA CUMHURİYET 5 EYLÜL 2010 PAZAR 16 Kültür Bakanı’ndan Çevre Bakanı’na: Yakalarsam mucuk mucuk! Basket Avni Kurtuldu: “Ponpon kızlara yasak olayının siyasi değil stratejik olduğunu iddia eden Basketbol Federasyonu Başkanı’na: Barbi bebekten tahrik olan zihniyet için olay seksolojiktir!” Evetçiler Can Söğüt: “Anlaşılan o ki 12 Eylül anayasasına evet diyenler, 12 Eylül’deki anayasa referandumunda da faşizme evet diyecek!” Sızıntı Hamza Saykan: “Milli Eğitim Bakanı Nimet Abla, öğretmen yeterliliği sınavının ÖSYM değil bakanlığı tarafından yapılmasını istemiş. Soruların dışarıya sızdırılması haberinin kamuoyuna sızdırılmaması içindir!” YağmurDeniz Tony Blair’in kitabından TONY BLAIR adı ne zaman geçse bende hep “kucak köpeği” karikatürünü anımsatır. Irak Savaşı sırasında sanırım bir İngiliz sanatçı çizmişti. Suratı, dönemin İngiltere Başbakanı Tony Blair’e benzeyen küçük bir köpek, koltukta oturan dönemin ABD Başkanı George W. Bush’un kucağına oturmuş, bütün şirinliği ile yalanıyordu. Tony Blair anılarını yazmış; dünyada en takdir ettiği ve en beğendiği politikacıların listesini yapmış. Bizim Recep ve Recep’in Çankaya’daki biraderi Abdullah “top 10”daymış. Bizim yalaka medya, “kucak köpeğinin top 10”una girmeyi uluslararası büyük bir başarı olarak halkımıza yedirmekte tabii ki gecikmedi. Fakat halkımızdan da bir tepki gelmedi. Irak’taki savaşta öldürülen 1.5 milyon Müslümanın en az dörtte birinin katledilmesinden İngiltere’nin sorumlu olmasına rağmen “öldürün” emrini veren Tony Blair’in açıkladığı Türkiye’deki Müslüman işbirlikçilerine karşı bile kimse sesini çıkartmadı. Tony Blair’in kitabında Recep ve Abdullah’ı yere göğe sığdıramamasının bir başka nedeni ise, İngiliz şirketlerinin Türkiye’nin yağmasında kullanılan özelleştirme operasyonundan okkalı paylar alması olmalı. Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” “KARARSIZ MISINIZ, ‘Referandumda neyi oylayacağımı bilmiyorum, her kafadan bir ses çıkıyor, aklım karıştı’ mı diyorsunuz” diyen Reşit Çağın, “Kısa ve öz olarak şunları sormak/hatırlatmak istiyorum” diyor: “Meydanlardan ve ekranlardan sabah-akşam haykıran siyasi işportacılar, sekiz yıl boyunca ne zaman, hangi konuda sana karşı samimi ve dürüst oldular, doğruları söylediler? Çalışan, üreten, vergisini veren, elektrik, su, doğalgaz borcunu, sosyal güvenlik primini zamanında ödeyen, devletin arazisini, ormanını işgal etmeyen namuslu vatandaş yararına hangi kararı alıp, hangi yasayı çıkardılar? Seni seçim/referandum dışında ne zaman adam yerine koyup da, sesine kulak verdiler? Sekiz yıl önceki; demokratik, laik, sosyal devlet yapımızı, eğitim birliğimizi, ekonomik varlıklarımızı, tarımımızı, doğal yapımızı, ulusal bütünlüğümüzü, basın-yayından meydanlara uzanan özgürlüğümüzü, terörle mücadeledeki kararlılığımızı, devlet ve millet olarak uluslararası saygınlığımızı, kırmızı çizgilerimizi, caydırıcılığımızı bir hatırla bakalım! Bir de bugüne bak! Nereden nereye geldik? Bunlar kimlerin emriyle hareket ediyor, kimlerin çıkarına hizmet ediyor ve ülkeyi nereye götürmek istiyorlar halâ anlayamadın mı? Bunları içerden ve dışardan kimler destekliyor? Hedef birliği yaparak, hangi kurumlara ve kişilere karşı düşmanlık besliyor, iftiralar atıyor, davalar açıyor, tutukluyor farkında değil misin? Sen bırak, ‘12 Eylül’le hesaplaşma’ masallarını, sekiz yıllık geçmişi ortada olan bir partinin ‘sen istediğin için’ hazırladığını söylediği böyle bir anayasa değişikliğine, nasıl olur da güvenip ‘evet’ dersin. Lütfen biraz aklını kullan! Sakın unutma: Biri sizi bir kez aldatıyorsa suç onundur; ikinci kez aldanırsanız suç sizindir! Bütün bu hatırlatmalara rağmen hâlâ bilmem ki diyorsan, ne halin varsa gör diyeceğim ama diyemiyorum çünkü aynı teknede bulunuyoruz ve birlikte batacağız! Üstelik ben yüzme bildiğim halde, sen boynuma sarılacağın için birlikte boğulacağız! Buna ne hakkın var, söyler misin? Dönülmez akşamın ufkundayız vakit çok geç şarkısından, sabah oldu uyansana türküsüne geçmek basiretini sekiz yılda yaşadıklarımıza, bunca tecrübeye ve uyarıya rağmen hâlâ gösteremeyecek miyiz?” Kararsızlara KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com HARBİ SEMİH POROY HAYVANLAR İSMAİL GÜLGEÇ UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com ekinci@cumhuriyet.com.tr BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Antalya’nõn Akseki ilçesin- de, Türkiye’nin en derin mağa- ralarõndan biri. 2/ Cerahat... Ka- bartma bir figür oluşturacak bi- çimde yontul- muş değerli taş. 3/ Pamuk ipli- ğinden yapõlan kalõnca kilim... Doku teli. 4/ Horoz, hindi gibi hayvanlarõn tepesinde bulunan kõr- mõzõ deri uzantõsõ... Germanyum elemen- tinin simgesi. 5/ Din- lenmek için çalõşmaya ara verme... Asya’da bir ülke. 6/ Satrançta bir taş... Büyük ün ka- zanmõş sinema ya da müzik sanatçõsõ. 7/ Demet durumundaki ekinler... Yüksek bir makama sunulan mektup ya da dilekçe. 8/ İvedi, tez... “Fiiller, eylemler” anlamõnda eski sözcük. 9/ Konya’nõn Seydişehir ilçesinde bir mağara. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Bir müzik parçasõnõn, dinleyicilerin isteği üzerine bir kez daha çalõnmasõ... Bõçak bilemeye yarayan, çubuk biçiminde çelik araç. 2/ Sõnõr nişanõ... Bitkilerden ilaç yaparak hastalõklarõ iyileştiren kimse. 3/ Erzurum’a öz- gü bir cins tel peynir... Kümes. 4/ Akarsu kõyõsõndaki çalõ ve ağaççõklarõn üzerinde de yaşayabilen bir balõk... Bir nota. 5/ Nikel elementinin simgesi... Uzaklõk işa- reti. 6/ Bir renk... Trakya’da yetişen ve beyaz şarap üre- timinde kullanõlan bir üzüm cinsi. 7/ Parlak kõrmõzõ renk- te bir süs taşõ... Dinsel bayramlardan bir önceki gün. 8/ Çoğunlukla spor karşõlaşmalarõnda seyircileri coş- turan kimse... Doğu Anadolu’da bir õrmak. 9/ Tekke ede- biyatõ şiir türlerinden biri... İngiltere’de çok sevilen bir cins bira. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 D İ S L E K S İ A D A T E N T E R A K K A S A R D L İ P İ T K A K I Ş K E S E N A K İ L R O T E K E A N A N E L A N O L İ N C O T A Ş E V İ 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear