28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 21 AĞUSTOS 2010 CUMARTESİ 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER PENCERE Nârına Yan!.. Kaygılı mıydı, öfkeli miydi, ikircikli miydi, tepkili miydi, edilgin miydi, anlayamadım? Durgundu, ama içinde bir şeyler kaynaşıyordu. Sigarasını sol elinde tutuyordu. Sağ elinde bir tespih vardı. Şakur şukur çekiyordu. Sordum: - Neyin var? - Neyim olacak? - Öyle görünüyor ki bir şeyler düşünüyorsun... - Evet. - Derdini anlatmayan derman bulamaz. - Bak anlatayım. Biliyorsun son günlerde geçim derdine düştük. Benim aylık, üç çocuğa bir de bize yetmiyor. Çocuklardan birisi ortada, biri lisede... Kitap, defter, üstbaş, harçlık, dünyanın parası.. Belli bir gelirimiz var. Harcamalar artıyor, gelir yerinde sayıyor. Ne yapalım, diye kara kara düşünürken radyolarda, televizyonlarda, gazetelerde reklamlar başladı: “Yüzde elli faiz, 10 koy 5 al, bir yılda paranı yarı yarıya çoğalt, sıkıntıyı bırak yaşamaya bak..” Reklamları dinlerken kafamda bir şimşek çaktı. Yahu hanım, dedim, senin şu rahmetli annenden kalan gümüşler duruyor mu? Kadıncağız şaşırdı. Ne yapacaksın gümüşleri? Keh, keh güldüm.. Nerede onlar? Sandığın dibinde. Benim de Yalova’nın ötesinde babadan kalma küçük bir tarla var ki, ihtiyarlık günlerine saklıyordum. Bir de salondaki dededen kalma değerli bir ayna.. Hepsini okuttum, parayı faize yatırdım. Her ay gidip aylık gelirimi alıyorum. Oooh!.. Bunca yıllık devlet memuruyum, maaşımın iki katı elime geçiyor: Ama içimde bir kurt durmadan yüreğimi kemiriyor; ulan “Bunca yıllık ben, faizcilik mi yapacaktım?” diye.. Sonra efendim, aradan çok geçmedi, şimdi gazetelerde okuyorum: Faiz oranları düşürülecekmiş. Peki, ben ne haltedeceğim? Sordum: - Gümüşleri, aynayı, tarlayı kaça sattın? - Sorma.. Alıcılar çok nazlıydılar, yarı yarıya gitti... - Kime gitti? - Ne bileyim yahu? Şuna, buna... - Hangi şuna buna? - Söyletme beni... - Bak kardeşim! Kapitalizmin bunalıma girdiği dönemlerde olur böyle şeyler... Herkes malını, mülkünü satışa çıkarır. Hani “Paranın maldan kaçışı” dedikleri var ya, işte o süreç yaşanır. Yalnız sen mi yapıyorsun bu akıllılığı? Darda kalan orta ve küçük işadamı da çiftini, çubuğunu, atelyesini, makinesini, fabrikasını, şirketini satıyor. Bu satılanlar büyük sermayenin daha açık deyişle para-babalarının eline geçiyor. Hem paralar, hem mallar, birkaç odağın elinin altında toplanıyor. “Sermaye temerküzü” dediğimiz olayın bir çeşididir bu... - Peki, sonra ne olacak?... - Ne mi olacak? Toz duman dağılıp, ortalık durulunca bakacaksın ki büyük daha büyümüş, küçük daha küçülmüş... - Bizim gümüşler, babadan kalma tarla, dede yadigârı ayna?.. - Hepsinin nârına yan... Tespihini cebine koydu, sigarasını söndürdü: - Bari, dedi, faiz oranlarını hemen düşürmeseler keratalar.. Olayları çok hızlı yaşıyoruz. Bir ekonomi el kitabının satırları gibi günlük yaşantımız.. Ne var ki sermayeciliğin bu türlüsü ve bu ivmesi başka ülkelerde pek görülmedi. Ekonomik düzen bu hıza dayanır mı, çatlar mı, bilemem?.. (27 Temmuz 1981 tarihli yazısı) mumtazsoysal@gmail.com AÇI MÜMTAZ SOYSAL Kese, Kelle ve Oy DEFTERDAR Sarı Mehmet Paşa da idam edilip kesik başı bal çuvalına konarak Payitaht’a yollanan ünlü Osmanlılardandır. İstenen kellenin uzak eyaletlerden günlerce süren at yolculuğuyla kokmadan ve bozulmadan başkente taşınabilmesi için böyle bir yöntem kullanılırmış. Ama Sarı Mehmet Paşa’nın ünü, bu vahşi yurtiçi kargo akıbetinden değil, devlet adamları için dünya yönetim bilimi tarihinin en güzel kitaplarından birini yazmış olmasından gelir. “Nesâyıhü’l Vüzera ve’l Ümera veya Güldeste” adını taşıyan ve çağımız Türkçesine “Devlet Adamlarına Öğütler” başlığıyla çevrilerek en son Fikri Sağlar döneminde Kültür Bakanlığı’nca yayımlanan bu kitap on sekizinci yüzyıl başlarında, yani 1720’lerde Osmanlı devlet yapısının çürüme nedenlerini ele alır ve kamu görevlilerinin zayıflıkları üzerinde durur. Yapıt, bu nitelikleriyle, uzun süre ayakta kalabilen Osmanlı devlet yönetimini merak eden yabancı tarihçilerin de dikkatini çekti ve Amerika’nın Princeton Üniversitesi Türk Tarihi ve Dili Profesörü Livingstone Wright Jr’ın İngilizce çevirisiyle yayımlanarak üniversitelerde sık kullanılan bir kitap oldu. Defterdar Paşa, çöküntü başlangıcını rüşvetin olağanüstü yaygınlaşmış olmasında bulur ve hastalığın önlenmesi için adalete, çalışkanlığa, doğruluğa ilişkin öğütler sıralar. Görev başında olduğu sürece Hazine’nin dürüst yönetilmesine örnek olmuş, Kanuni’den sonraki bozukluğu kamu görevlilerine hizmet içinde sağlam eğitim verilmeyişine ve görev karşılığı hak edilen paralarla cülus bahşişi keselerinin düzgün dağıtılmayışına bağlamıştır. Ne yazık ki, o da öyle dönemlerin kıskançlık furyasından kendini koruyamamış, “Padişah hakkında kötü sözler etmiş olma” gammazlığına kelle vermekten kurtulamamıştır... Türkiye’nin bugünkü iktidarı, sendikalılaşmış memurları pek sevmiyor. Nitekim, son ücret ya da maaş görüşmelerinde ileri sürülen artış istekleri aşırı bulunarak tartışmalar halkoylaması sonrasına ertelendi. Gerçekleştirilecek anayasa değişikliğinin kamu görevlilerine “görüşme” yerine tanıyacağı söylenen “sözleşme pazarlığı” yönteminin geçim koşullarına daha iyi çözümler getireceği söyleniyorsa da, öbür değişiklik vaatleri gibi yine önemli bir eksikle: Sözleşme hakkı olacak; ama grev hakkı yok. Yirmi birinci yüzyılda hâlâ Sarı Mehmet Paşa’nın sağduyusuna erişilememiş olması hüzün vericidir. Kamu görevlilerini yolsuzluk ya da rüşvet gibi hastalıklardan korumanın en sağlıklı çaresi, geçim koşullarını düzeltip maaş düzeylerini olabildiğince yükseltmek değil midir? Laftan ibaret öğüt yerine, emeği değerlendirmede pintilikten vazgeçme yolu denenemez mi? Kese kapışma çekişmeleri artık kelle kaybetmelerle sonuçlanmıyor. Ama emeğin hakkını vermekte nobranlığın oy kaybettirmeyeceği söylenebilir mi? H er yõl ağustos başõnda gerçekleş- tirilen Yüksek Askeri Şûra (YAŞ) toplantõlarõ önemlidir. Çünkü bu toplantõlarda, TSK’nin komuta kademesi oluşur. Bu yõlki YAŞ toplantõlarõ, askeri gelenekleri altüst etti ama ileriye dönük büyük etkiler ya- ratacaktõr. Yasal gerekçe olmadan kimi subaylar emek- li edildiler, kimileri de terfi ettirilmedi, kimi yüksek rütbeli subaylar da kõdemleri eksik ol- sa da önemli makamlara getirildiler. İleride, bugünlerin siyasal tarihini yazacak olanlar, kuşkusuz 2010 YAŞ kararlarõ üzerin- de önemle duracaklar, olan biteni siyasal açõ- dan çözümlemeye çalõşacaklardõr. Bu olağan dõşõ YAŞ toplantõlarõnda olan bi- tenleri topluca vererek tarihe kayõt düşmek is- tiyoruz. Bu yõlki olağan terfi durumuna göre, Org. Işık Koşaner’in Genelkurmaybaşkanlõğõ’na, I. Ordu Komutanõ Org. Hasan Iğsız’õn da Ka- ra Kuvvetleri Komutanlõğõna gelmesi gereki- yordu. Ancak siyasal iktidar özellikle Org. Hasan Iğsõz’õn KKK olmasõnõ engellemek istiyordu. Bu amaç için bir yõl öncesinden yandaş basõnda (Taraf, Zaman, Yeni Şafak, Star vb.) planlõ bir biçimde Org. Iğsõz konusunda sürekli olumsuz yayõnlar yer aldõ. Tutuklama mühendisliği Temmuz ayõnõn son haftasõnda, İstanbul 10. Ağõr Ceza Mahkemesi, beş ay sonra Ara- lõk 2010’da başlayacak olan “Balyoz” isimli dava için 102 muvazzaf ve emekli subay hakkõnda tutuklama kararõ verdi. Müthiş bir zamanlama, özenli bir “tutuklama mühen- disliği”... YAŞ toplantõlarõnõn başlamasõna birkaç gün kala verilen bu karar üzerine yan- daş gazeteler hemen harekete geçtiler... Mah- kemenin yakalama emrine karşõn Balyoz sa- nõklarõnõn adliyeye gelmedikleri belirtiliyor ve yine bir mühendislik yapõlarak “Generaller Hukuk Tanımıyor” manşeti atõlõyordu. (27 Temmuz 2010, Zaman) Tutuklanmasõ istenen 102 subaydan 77’si ge- neral, amiral, albay, yarbay ve binbaşõ rütbe- sinde ve çoğu Güneydoğu’da terörle gün- gün fiilen savaşan muvazzaf subaylardõ. Ge- riye kalan 25’i de yine general, amiral dahil çe- şitli rütbelerdeki emekli subaylardõ. Karar nedir? Üzerinde duralõm: 1. Ordu Komutanõ Org. Hasan Iğsõz’õn KKK’ye, 6. Kolordu Kom. Korg. Nejat Bek’in orgeneralliğe, Kuzey Deniz Saha Komutanõ Koramiral Mehmet Otuzbiroğlu’nun orami- ralliğe, 9 tümgeneral ve amiralin bir üst rütbeye terfi etmelerinin beklendiği günlerde, bu so- ruşturma ve yakalama kararõ açõklanõyordu. YAŞ toplantõsõ günü, geleneksel olarak Çankaya’da verilen yemekte, yüzler gergindi... İşte bu noktada sorulmasõ gereken çok cid- di 2 sorunun alt alta getirilmesi gerekir: 1- Özellikle terörle savaşan bu muvazzaf su- baylar hakkõnda kaçma kuşkusu var mõdõr? 2- Delilleri karartabilirler mi? Bu sorulara verilecek yanõt “hayır”dõr. Öy- leyse neden yasal olmayan tutuklama kararlarõ veriliyor? Peki, savunma alõnmadan verilen bu yaka- lama kararlarõ AİHM kararlarõna ve insan haklarõ kurallarõna aykõrõ mõdõr? Buna da verilecek yanõt ise “evet”tir. Öyleyse karar kõsaca hukuksal değildir. O zaman, bugün dahil, on yõl sonra, elli yõl sonra, bu kararlarõ irdeleyecek olan siyaset bi- limci açõsõndan böylesi zamanlamasõ çok ilginç bir karar, daima akõllarda bir soru işareti ola- rak kalacaktõr. Birkez daha vurgulanmalõdõr ki, 1 Ağustos 2010 günü başlayan YAŞ toplantõsõnda hak- larõnda yakalama kararõ alõnan 11 muvazzaf su- bay, terfi sõrasõnda bulunuyorlardõ. İşte kuşkusuz bu nedenle Cüneyt Arcayü- rek Ankara’daki gelişmeleri değerlendiren yazõsõna “Nasıl Bir Hukuksal Tezgâh” adõ- nõ koyuyordu. (3 Ağustos 2010 Cumhuriyet) Bu mahkeme kararõ olanaklarõnõ kulanarak, YAŞ’ta siyasal iktidar 11 generalin terfilerine karşõ çõkõyor, “Ankara Emniyet Müdürlüğü nasıl açığa alındıysa, bu generallerin de açı- ğa alınmasını” istiyordu. YAŞ öncesi gece yarõsõ Çankaya-hükümet- Genelkurmay arasõnda birbirini izleyen zirve toplantõlarõ yapõlõyordu. Oktay Ekşi, Ergenekon suçlamalarõna, medyaya sõzdõrõlan belge ve bilgilere, ku- rumlarõ ve kişileri hedef alan iftira kampan- yalarõna rağmen gözümüz bağlõydõ, ama 1. Or- du Komutanõ Org. Hasan Iğsõz’õn başõna ge- len gözümüzü açtõ diye yazdõ (Hürriyet, 4.8.2010). Çünkü Org. Iğsõz tam da KKK’ye atamasõ- nõn konuşulacağõ gün “ifade vermek üzere acele savcılığa başvurun” biçiminde, savcõ Zekeriya Öz imzalõ bir tebligat almõştõ. Düşününüz ki, 45 yõl askerliğin çeşitli ka- demelerinden süzülerek ve yükselerek gelmiş olan bir komutan kariyerinin en üst makamõ- na çõkacağõ bir noktada ne bir hafta önce, ne bir hafta sonra, çok yaman bir zamanlama dü- zeneğiyle savcõlõğa ifade vermeye çağrõlõyor. Böylece “hakkında savcılık tarafından so- ruşturma açılan bir kişi” olarak terfisi dur- duruluyordu. Demokrasilerde kuşkusuz siyasal iktidar yüksek komuta kademesinin oluşumunda söz sahibidir. Ancak bütün görev yerlerinde üstün hizmet ödülleri alarak yükselmiş olan bir ko- mutanõn sõrf KKK’ye atanmamasõ için böyle bir mekanizmanõn harekete geçirilmesi adalet duygusunu zedelemekte ve soru işareti olarak kafalarda yerini almaktadõr. Çelişki yaratmak Siyasal iktidar Org. Hasan Iğsõz’õ dõşlamak adõna Jandarma Genel Komutanõ Org. Atila Işık’õn KKK’ye atamasõnõ yapmak istedi. Do- ğal koşullarda, emekliliği gelmiş olan Işõk Pa- şa’ya böyle bir makam sunularak komuta ka- demesi içerisinde çelişki ve sürtüşme ortamõ yaratmak istediler. Org. Atila Işõk bu çatõşma ve arkadaşlar ara- sõnda nifak sokma çabasõnõ, girişimini, emek- liliğini isteyerek bozdu. Bu onurlu davranõş tüm TSK içerisinde Işõk Paşa’ya KKK’nin daha üs- tünde saygõn bir makam kazandõrmõş oldu. Siyasal iktidar, bu kez açmaza düştü; KKK’ye en kõdemli Orgeneral olan Necdet Özel’in ge- tirilmesi gerekiyordu. Ancak onun da Jandar- ma Komutanlõğõ’na tayini yapõlmõştõ. Bu çelişkiyi gidermek için Necdet Özel’den daha az kõdemli olan Orgeneral Erdal Cey- lanoğlu Kara Kuvvetleri Komutanlõğõ’na atan- dõ. Erzurum’da tarikat soruşturmalarõnõ izledi- ği için hakkõnda davalar açõlan 3. Ordu Ko- mutanõ Org. Saldıray Berk, daha az kõdemli bir orgeneralin atanmasõ gereken EDOK Ko- mutanlõğõ’na getirildi. Necdet Özel’den daha az kõdemli olan Org. Ceylanoğlu, Özel’in önüne geçti. Normal ko- şullarda 1. Ordu Komutanlõğõ’na getirilmesi ge- reken Genelkurmay 2. Başkanõ Hasan Gü- ner’in yerine daha az kõdemli olan Org. Hay- ri Kıvrıkoğlu getirildi. Böylece TSK’de gelenekler altüst oldu. Yandaş basõn koro halinde bu durumu çok büyük bir başarõ olarak alkõşlõyordu. Onlara gö- re demokrasi gelmişti... Siyasal iktidarõn TSK’de değişiklikler ya- parak ordunun temel niteliklerini değiştirme- si mümkün müdür? Bu yakõcõ soruya, yazarlar çeşitli yorumlarla yanõt aramaya çalõştõlar. Ertuğrul Özkök de, Özal’õn Genelkurmay Başkanlõğõ’na getirdi- ği Org. Torumtay örneğinden yola çõkarak önemli bir yargõda bulundu ve “Türk ordu- sunun bir subayını değiştirdiğiniz zaman or- dunun karakterini değiştiremiyorsunuz. Tam aksine, getirdiğiniz insanın üzerine kal- dırması güç manevi bir yük yıkıyorsunuz” diye yazdõ. (Hürriyet 12.8.2010) YAŞ kararlarõnda, bu derece “pervasız” ha- reketlerin bir altyapõsõ olmasõ gerekir. Bu karmaşa sadece Org. Iğsõz’õn KKK olmama- sõ için mi yapõldõ? Şükran Soner’in belirttiği gibi “Gözümü- zün içine bakıla bakıla, toptan aptal yerine konularak... Yargı kararlarına itirazlar, incelemeler, yakalama emirlerinin verilmesi, kaldırılması süreçlerinin YAŞ’ta istenilen kararların alınabilmesi paralelinde, saat sa- at uyumlu olarak her aşamada kullanıldı- ğına tanıklık ettik.” (Cumhuriyet 12.8.2010) Olasılıklar Bu sadece siyasal iktidarõn istekleri doğrul- tusunda bir TSK yaratma modeli midir? Yok- sa ABD’nin Kuzey Irak’tan çekilmeye hazõr- landõğõ bu dönemde istenmeyen komutanlarõn saf dõşõ edilmesi operasyonu mudur? Yoksa TSK’nin 2003’te Irak’a girmesini ve TSK’nin Afganistan’da muharip güç olarak sa- vaşmasõnõ isteyen ABD’nin bu isteklerine karşõ çõkan; savaş gemilerinin Karadeniz’e gir- mesini engelleyen general ve amirallerin ce- zalandõrõlmasõ mõdõr? Böylesi niteliklere sahip ulusalcõ subaylarõn TSK’den temizlenmesi midir? İşte bütün bunlar bir soru işaretinin çenge- li gibi akõllara takõlmõş bulunuyor. TSK’ye karşõ yapõlan asimetrik saldõrõlar ku- rumun yapõsõnõ kuşkusuz sarsabilir ama kök- ten değiştiremez. Tersine, aşağõdan gelenlerin daha bilenmesine yol açar. Hatta yeni ma- kamlara gelenlerin omuzlarõ üzerine büyük manevi yükler oluşturur. Zaman her şeyi bir bir ortaya koymaya muk- tedirdir... TutuklamaMühendisliği-TariheDüşülenNot Alev COŞKUN TSK’ye karşõ yapõlan asimetrik saldõrõlar kurumun yapõsõnõ kuşkusuz sarsabilir ama kökten değiştiremez. Tersine, aşağõdan gelenlerin daha bilenmesine yol açar. Hatta yeni makamlara gelenlerin omuzlarõ üzerine büyük manevi yükler oluşturur. Zaman her şeyi bir bir ortaya koymaya muktedirdir...
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear