Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
CMYB
C M Y B
SAYFA CUMHURİYET 21 AĞUSTOS 2010 CUMARTESİ
2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER
PENCERE
Nârına Yan!..
Kaygılı mıydı, öfkeli miydi, ikircikli miydi,
tepkili miydi, edilgin miydi, anlayamadım?
Durgundu, ama içinde bir şeyler kaynaşıyordu.
Sigarasını sol elinde tutuyordu. Sağ elinde bir
tespih vardı. Şakur şukur çekiyordu. Sordum:
- Neyin var?
- Neyim olacak?
- Öyle görünüyor ki bir şeyler
düşünüyorsun...
- Evet.
- Derdini anlatmayan derman bulamaz.
- Bak anlatayım. Biliyorsun son günlerde
geçim derdine düştük. Benim aylık, üç çocuğa
bir de bize yetmiyor. Çocuklardan birisi ortada,
biri lisede... Kitap, defter, üstbaş, harçlık,
dünyanın parası.. Belli bir gelirimiz var.
Harcamalar artıyor, gelir yerinde sayıyor. Ne
yapalım, diye kara kara düşünürken
radyolarda, televizyonlarda, gazetelerde
reklamlar başladı: “Yüzde elli faiz, 10 koy 5 al,
bir yılda paranı yarı yarıya çoğalt, sıkıntıyı bırak
yaşamaya bak..” Reklamları dinlerken kafamda
bir şimşek çaktı. Yahu hanım, dedim, senin şu
rahmetli annenden kalan gümüşler duruyor
mu? Kadıncağız şaşırdı. Ne yapacaksın
gümüşleri? Keh, keh güldüm.. Nerede onlar?
Sandığın dibinde. Benim de Yalova’nın
ötesinde babadan kalma küçük bir tarla var ki,
ihtiyarlık günlerine saklıyordum. Bir de
salondaki dededen kalma değerli bir ayna..
Hepsini okuttum, parayı faize yatırdım. Her ay
gidip aylık gelirimi alıyorum. Oooh!.. Bunca
yıllık devlet memuruyum, maaşımın iki katı
elime geçiyor: Ama içimde bir kurt durmadan
yüreğimi kemiriyor; ulan “Bunca yıllık ben,
faizcilik mi yapacaktım?” diye.. Sonra efendim,
aradan çok geçmedi, şimdi gazetelerde
okuyorum: Faiz oranları düşürülecekmiş. Peki,
ben ne haltedeceğim?
Sordum:
- Gümüşleri, aynayı, tarlayı kaça sattın?
- Sorma.. Alıcılar çok nazlıydılar, yarı yarıya
gitti...
- Kime gitti?
- Ne bileyim yahu? Şuna, buna...
- Hangi şuna buna?
- Söyletme beni...
- Bak kardeşim! Kapitalizmin bunalıma girdiği
dönemlerde olur böyle şeyler... Herkes malını,
mülkünü satışa çıkarır. Hani “Paranın maldan
kaçışı” dedikleri var ya, işte o süreç yaşanır.
Yalnız sen mi yapıyorsun bu akıllılığı? Darda
kalan orta ve küçük işadamı da çiftini,
çubuğunu, atelyesini, makinesini, fabrikasını,
şirketini satıyor. Bu satılanlar büyük
sermayenin daha açık deyişle para-babalarının
eline geçiyor. Hem paralar, hem mallar, birkaç
odağın elinin altında toplanıyor. “Sermaye
temerküzü” dediğimiz olayın bir çeşididir bu...
- Peki, sonra ne olacak?...
- Ne mi olacak? Toz duman dağılıp, ortalık
durulunca bakacaksın ki büyük daha büyümüş,
küçük daha küçülmüş...
- Bizim gümüşler, babadan kalma tarla, dede
yadigârı ayna?..
- Hepsinin nârına yan...
Tespihini cebine koydu, sigarasını söndürdü:
- Bari, dedi, faiz oranlarını hemen
düşürmeseler keratalar..
Olayları çok hızlı yaşıyoruz. Bir ekonomi el
kitabının satırları gibi günlük yaşantımız.. Ne
var ki sermayeciliğin bu türlüsü ve bu ivmesi
başka ülkelerde pek görülmedi. Ekonomik
düzen bu hıza dayanır mı, çatlar mı, bilemem?..
(27 Temmuz 1981 tarihli yazısı)
mumtazsoysal@gmail.com
AÇI
MÜMTAZ SOYSAL
Kese, Kelle ve Oy
DEFTERDAR Sarı Mehmet Paşa da
idam edilip kesik başı bal çuvalına konarak
Payitaht’a yollanan ünlü Osmanlılardandır.
İstenen kellenin uzak eyaletlerden günlerce
süren at yolculuğuyla kokmadan ve
bozulmadan başkente taşınabilmesi için
böyle bir yöntem kullanılırmış. Ama Sarı
Mehmet Paşa’nın ünü, bu vahşi yurtiçi
kargo akıbetinden değil, devlet adamları
için dünya yönetim bilimi tarihinin en güzel
kitaplarından birini yazmış olmasından gelir.
“Nesâyıhü’l Vüzera ve’l Ümera veya
Güldeste” adını taşıyan ve çağımız
Türkçesine “Devlet Adamlarına Öğütler”
başlığıyla çevrilerek en son Fikri Sağlar
döneminde Kültür Bakanlığı’nca
yayımlanan bu kitap on sekizinci yüzyıl
başlarında, yani 1720’lerde Osmanlı devlet
yapısının çürüme nedenlerini ele alır ve
kamu görevlilerinin zayıflıkları üzerinde
durur.
Yapıt, bu nitelikleriyle, uzun süre ayakta
kalabilen Osmanlı devlet yönetimini merak
eden yabancı tarihçilerin de dikkatini çekti
ve Amerika’nın Princeton Üniversitesi Türk
Tarihi ve Dili Profesörü Livingstone Wright
Jr’ın İngilizce çevirisiyle yayımlanarak
üniversitelerde sık kullanılan bir kitap oldu.
Defterdar Paşa, çöküntü başlangıcını
rüşvetin olağanüstü yaygınlaşmış
olmasında bulur ve hastalığın önlenmesi
için adalete, çalışkanlığa, doğruluğa ilişkin
öğütler sıralar. Görev başında olduğu
sürece Hazine’nin dürüst yönetilmesine
örnek olmuş, Kanuni’den sonraki
bozukluğu kamu görevlilerine hizmet içinde
sağlam eğitim verilmeyişine ve görev
karşılığı hak edilen paralarla cülus bahşişi
keselerinin düzgün dağıtılmayışına
bağlamıştır.
Ne yazık ki, o da öyle dönemlerin
kıskançlık furyasından kendini
koruyamamış, “Padişah hakkında kötü
sözler etmiş olma” gammazlığına kelle
vermekten kurtulamamıştır...
Türkiye’nin bugünkü iktidarı,
sendikalılaşmış memurları pek sevmiyor.
Nitekim, son ücret ya da maaş
görüşmelerinde ileri sürülen artış istekleri
aşırı bulunarak tartışmalar halkoylaması
sonrasına ertelendi. Gerçekleştirilecek
anayasa değişikliğinin kamu görevlilerine
“görüşme” yerine tanıyacağı söylenen
“sözleşme pazarlığı” yönteminin geçim
koşullarına daha iyi çözümler getireceği
söyleniyorsa da, öbür değişiklik vaatleri gibi
yine önemli bir eksikle: Sözleşme hakkı
olacak; ama grev hakkı yok.
Yirmi birinci yüzyılda hâlâ Sarı Mehmet
Paşa’nın sağduyusuna erişilememiş olması
hüzün vericidir. Kamu görevlilerini yolsuzluk
ya da rüşvet gibi hastalıklardan korumanın
en sağlıklı çaresi, geçim koşullarını düzeltip
maaş düzeylerini olabildiğince yükseltmek
değil midir? Laftan ibaret öğüt yerine,
emeği değerlendirmede pintilikten
vazgeçme yolu denenemez mi?
Kese kapışma çekişmeleri artık kelle
kaybetmelerle sonuçlanmıyor. Ama emeğin
hakkını vermekte nobranlığın oy
kaybettirmeyeceği söylenebilir mi?
H
er yõl ağustos başõnda gerçekleş-
tirilen Yüksek Askeri Şûra (YAŞ)
toplantõlarõ önemlidir. Çünkü bu
toplantõlarda, TSK’nin komuta
kademesi oluşur.
Bu yõlki YAŞ toplantõlarõ, askeri gelenekleri
altüst etti ama ileriye dönük büyük etkiler ya-
ratacaktõr.
Yasal gerekçe olmadan kimi subaylar emek-
li edildiler, kimileri de terfi ettirilmedi, kimi
yüksek rütbeli subaylar da kõdemleri eksik ol-
sa da önemli makamlara getirildiler.
İleride, bugünlerin siyasal tarihini yazacak
olanlar, kuşkusuz 2010 YAŞ kararlarõ üzerin-
de önemle duracaklar, olan biteni siyasal açõ-
dan çözümlemeye çalõşacaklardõr.
Bu olağan dõşõ YAŞ toplantõlarõnda olan bi-
tenleri topluca vererek tarihe kayõt düşmek is-
tiyoruz.
Bu yõlki olağan terfi durumuna göre, Org.
Işık Koşaner’in Genelkurmaybaşkanlõğõ’na,
I. Ordu Komutanõ Org. Hasan Iğsız’õn da Ka-
ra Kuvvetleri Komutanlõğõna gelmesi gereki-
yordu.
Ancak siyasal iktidar özellikle Org. Hasan
Iğsõz’õn KKK olmasõnõ engellemek istiyordu.
Bu amaç için bir yõl öncesinden yandaş basõnda
(Taraf, Zaman, Yeni Şafak, Star vb.) planlõ bir
biçimde Org. Iğsõz konusunda sürekli olumsuz
yayõnlar yer aldõ.
Tutuklama mühendisliği
Temmuz ayõnõn son haftasõnda, İstanbul
10. Ağõr Ceza Mahkemesi, beş ay sonra Ara-
lõk 2010’da başlayacak olan “Balyoz” isimli
dava için 102 muvazzaf ve emekli subay
hakkõnda tutuklama kararõ verdi. Müthiş bir
zamanlama, özenli bir “tutuklama mühen-
disliği”... YAŞ toplantõlarõnõn başlamasõna
birkaç gün kala verilen bu karar üzerine yan-
daş gazeteler hemen harekete geçtiler... Mah-
kemenin yakalama emrine karşõn Balyoz sa-
nõklarõnõn adliyeye gelmedikleri belirtiliyor ve
yine bir mühendislik yapõlarak “Generaller
Hukuk Tanımıyor” manşeti atõlõyordu. (27
Temmuz 2010, Zaman)
Tutuklanmasõ istenen 102 subaydan 77’si ge-
neral, amiral, albay, yarbay ve binbaşõ rütbe-
sinde ve çoğu Güneydoğu’da terörle gün-
gün fiilen savaşan muvazzaf subaylardõ. Ge-
riye kalan 25’i de yine general, amiral dahil çe-
şitli rütbelerdeki emekli subaylardõ.
Karar nedir? Üzerinde duralõm:
1. Ordu Komutanõ Org. Hasan Iğsõz’õn
KKK’ye, 6. Kolordu Kom. Korg. Nejat Bek’in
orgeneralliğe, Kuzey Deniz Saha Komutanõ
Koramiral Mehmet Otuzbiroğlu’nun orami-
ralliğe, 9 tümgeneral ve amiralin bir üst rütbeye
terfi etmelerinin beklendiği günlerde, bu so-
ruşturma ve yakalama kararõ açõklanõyordu.
YAŞ toplantõsõ günü, geleneksel olarak
Çankaya’da verilen yemekte, yüzler gergindi...
İşte bu noktada sorulmasõ gereken çok cid-
di 2 sorunun alt alta getirilmesi gerekir:
1- Özellikle terörle savaşan bu muvazzaf su-
baylar hakkõnda kaçma kuşkusu var mõdõr?
2- Delilleri karartabilirler mi?
Bu sorulara verilecek yanõt “hayır”dõr. Öy-
leyse neden yasal olmayan tutuklama kararlarõ
veriliyor?
Peki, savunma alõnmadan verilen bu yaka-
lama kararlarõ AİHM kararlarõna ve insan
haklarõ kurallarõna aykõrõ mõdõr?
Buna da verilecek yanõt ise “evet”tir. Öyleyse
karar kõsaca hukuksal değildir.
O zaman, bugün dahil, on yõl sonra, elli yõl
sonra, bu kararlarõ irdeleyecek olan siyaset bi-
limci açõsõndan böylesi zamanlamasõ çok ilginç
bir karar, daima akõllarda bir soru işareti ola-
rak kalacaktõr.
Birkez daha vurgulanmalõdõr ki, 1 Ağustos
2010 günü başlayan YAŞ toplantõsõnda hak-
larõnda yakalama kararõ alõnan 11 muvazzaf su-
bay, terfi sõrasõnda bulunuyorlardõ.
İşte kuşkusuz bu nedenle Cüneyt Arcayü-
rek Ankara’daki gelişmeleri değerlendiren
yazõsõna “Nasıl Bir Hukuksal Tezgâh” adõ-
nõ koyuyordu. (3 Ağustos 2010 Cumhuriyet)
Bu mahkeme kararõ olanaklarõnõ kulanarak,
YAŞ’ta siyasal iktidar 11 generalin terfilerine
karşõ çõkõyor, “Ankara Emniyet Müdürlüğü
nasıl açığa alındıysa, bu generallerin de açı-
ğa alınmasını” istiyordu.
YAŞ öncesi gece yarõsõ Çankaya-hükümet-
Genelkurmay arasõnda birbirini izleyen zirve
toplantõlarõ yapõlõyordu.
Oktay Ekşi, Ergenekon suçlamalarõna,
medyaya sõzdõrõlan belge ve bilgilere, ku-
rumlarõ ve kişileri hedef alan iftira kampan-
yalarõna rağmen gözümüz bağlõydõ, ama 1. Or-
du Komutanõ Org. Hasan Iğsõz’õn başõna ge-
len gözümüzü açtõ diye yazdõ (Hürriyet,
4.8.2010).
Çünkü Org. Iğsõz tam da KKK’ye atamasõ-
nõn konuşulacağõ gün “ifade vermek üzere
acele savcılığa başvurun” biçiminde, savcõ
Zekeriya Öz imzalõ bir tebligat almõştõ.
Düşününüz ki, 45 yõl askerliğin çeşitli ka-
demelerinden süzülerek ve yükselerek gelmiş
olan bir komutan kariyerinin en üst makamõ-
na çõkacağõ bir noktada ne bir hafta önce, ne
bir hafta sonra, çok yaman bir zamanlama dü-
zeneğiyle savcõlõğa ifade vermeye çağrõlõyor.
Böylece “hakkında savcılık tarafından so-
ruşturma açılan bir kişi” olarak terfisi dur-
duruluyordu.
Demokrasilerde kuşkusuz siyasal iktidar
yüksek komuta kademesinin oluşumunda söz
sahibidir. Ancak bütün görev yerlerinde üstün
hizmet ödülleri alarak yükselmiş olan bir ko-
mutanõn sõrf KKK’ye atanmamasõ için böyle
bir mekanizmanõn harekete geçirilmesi adalet
duygusunu zedelemekte ve soru işareti olarak
kafalarda yerini almaktadõr.
Çelişki yaratmak
Siyasal iktidar Org. Hasan Iğsõz’õ dõşlamak
adõna Jandarma Genel Komutanõ Org. Atila
Işık’õn KKK’ye atamasõnõ yapmak istedi. Do-
ğal koşullarda, emekliliği gelmiş olan Işõk Pa-
şa’ya böyle bir makam sunularak komuta ka-
demesi içerisinde çelişki ve sürtüşme ortamõ
yaratmak istediler.
Org. Atila Işõk bu çatõşma ve arkadaşlar ara-
sõnda nifak sokma çabasõnõ, girişimini, emek-
liliğini isteyerek bozdu. Bu onurlu davranõş tüm
TSK içerisinde Işõk Paşa’ya KKK’nin daha üs-
tünde saygõn bir makam kazandõrmõş oldu.
Siyasal iktidar, bu kez açmaza düştü; KKK’ye
en kõdemli Orgeneral olan Necdet Özel’in ge-
tirilmesi gerekiyordu. Ancak onun da Jandar-
ma Komutanlõğõ’na tayini yapõlmõştõ.
Bu çelişkiyi gidermek için Necdet Özel’den
daha az kõdemli olan Orgeneral Erdal Cey-
lanoğlu Kara Kuvvetleri Komutanlõğõ’na atan-
dõ.
Erzurum’da tarikat soruşturmalarõnõ izledi-
ği için hakkõnda davalar açõlan 3. Ordu Ko-
mutanõ Org. Saldıray Berk, daha az kõdemli
bir orgeneralin atanmasõ gereken EDOK Ko-
mutanlõğõ’na getirildi.
Necdet Özel’den daha az kõdemli olan Org.
Ceylanoğlu, Özel’in önüne geçti. Normal ko-
şullarda 1. Ordu Komutanlõğõ’na getirilmesi ge-
reken Genelkurmay 2. Başkanõ Hasan Gü-
ner’in yerine daha az kõdemli olan Org. Hay-
ri Kıvrıkoğlu getirildi.
Böylece TSK’de gelenekler altüst oldu.
Yandaş basõn koro halinde bu durumu çok
büyük bir başarõ olarak alkõşlõyordu. Onlara gö-
re demokrasi gelmişti...
Siyasal iktidarõn TSK’de değişiklikler ya-
parak ordunun temel niteliklerini değiştirme-
si mümkün müdür?
Bu yakõcõ soruya, yazarlar çeşitli yorumlarla
yanõt aramaya çalõştõlar. Ertuğrul Özkök de,
Özal’õn Genelkurmay Başkanlõğõ’na getirdi-
ği Org. Torumtay örneğinden yola çõkarak
önemli bir yargõda bulundu ve “Türk ordu-
sunun bir subayını değiştirdiğiniz zaman or-
dunun karakterini değiştiremiyorsunuz.
Tam aksine, getirdiğiniz insanın üzerine kal-
dırması güç manevi bir yük yıkıyorsunuz”
diye yazdõ. (Hürriyet 12.8.2010)
YAŞ kararlarõnda, bu derece “pervasız” ha-
reketlerin bir altyapõsõ olmasõ gerekir. Bu
karmaşa sadece Org. Iğsõz’õn KKK olmama-
sõ için mi yapõldõ?
Şükran Soner’in belirttiği gibi “Gözümü-
zün içine bakıla bakıla, toptan aptal yerine
konularak... Yargı kararlarına itirazlar,
incelemeler, yakalama emirlerinin verilmesi,
kaldırılması süreçlerinin YAŞ’ta istenilen
kararların alınabilmesi paralelinde, saat sa-
at uyumlu olarak her aşamada kullanıldı-
ğına tanıklık ettik.” (Cumhuriyet 12.8.2010)
Olasılıklar
Bu sadece siyasal iktidarõn istekleri doğrul-
tusunda bir TSK yaratma modeli midir? Yok-
sa ABD’nin Kuzey Irak’tan çekilmeye hazõr-
landõğõ bu dönemde istenmeyen komutanlarõn
saf dõşõ edilmesi operasyonu mudur?
Yoksa TSK’nin 2003’te Irak’a girmesini ve
TSK’nin Afganistan’da muharip güç olarak sa-
vaşmasõnõ isteyen ABD’nin bu isteklerine
karşõ çõkan; savaş gemilerinin Karadeniz’e gir-
mesini engelleyen general ve amirallerin ce-
zalandõrõlmasõ mõdõr?
Böylesi niteliklere sahip ulusalcõ subaylarõn
TSK’den temizlenmesi midir?
İşte bütün bunlar bir soru işaretinin çenge-
li gibi akõllara takõlmõş bulunuyor.
TSK’ye karşõ yapõlan asimetrik saldõrõlar ku-
rumun yapõsõnõ kuşkusuz sarsabilir ama kök-
ten değiştiremez. Tersine, aşağõdan gelenlerin
daha bilenmesine yol açar. Hatta yeni ma-
kamlara gelenlerin omuzlarõ üzerine büyük
manevi yükler oluşturur.
Zaman her şeyi bir bir ortaya koymaya muk-
tedirdir...
TutuklamaMühendisliği-TariheDüşülenNot
Alev COŞKUN
TSK’ye karşõ yapõlan asimetrik saldõrõlar kurumun yapõsõnõ kuşkusuz sarsabilir
ama kökten değiştiremez. Tersine, aşağõdan gelenlerin daha bilenmesine yol
açar. Hatta yeni makamlara gelenlerin omuzlarõ üzerine büyük manevi yükler
oluşturur. Zaman her şeyi bir bir ortaya koymaya muktedirdir...