Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
CMYB
C M Y B
GÖRÜŞ
AHMET TAN
Asgari Simit İktidarı
“5 kişilik bir ailenin sadece çay ve simit
yemek için bile ayda 270 liraya ihtiyacı var.
Asgari ücret ise 163 milyon lira. Bu hükümet,
benim vatandaşıma bir çay ve simidi layık
görmüyor. Bunlar duymaz, görmez ve
gerçekleri konuşmaz. Bunların saygısı da yok.”
(Bu sözler Tayyip Erdoğan’ın, 3 Kasım 2002
öncesindeki bir konuşmasından - OdaTV)
2010 yılı TBMM’de bütçe görüşmeleri…
CHP İstanbul Milletvekili İlhan Kesici,
Başbakan Erdoğan’ın iktidara gelmeden önceki
bu sözlerini anımsatarak:
“Başbakan’ın çay-simit hesabı yaptığı
dönemde 5 kişilik bir aile üç öğün bir çay ve
simit yerse, bu ayda 180 milyon lira tutuyordu.
Asgari ücret ise 184 milyon liraydı. Şimdi ise
aynı ailenin aynı hesapla aylık harcaması 900
TL, asgari ücret ise 546 TL” diyor.
Kesici’ye simit yanıtını Başbakan Yardımcısı
Cemil Çiçek veriyor:
“Simit ve çayın hesabını Çankaya’ya göre
yapıyor. 1 lira nereden çıktı? Simit konforlu,
hijyenik şartlarda da satılıyor. Ama ortalama
satısı 50 krş. Tezgâhta kalmasın diye, akşama
doğru ‘4 simit 100 krş. olur’ dediler. (Yani 1
simit 25 kuruşa da düşüyor!) Bir simit 50 krş,
çay 50 krş, toplam 1 lira yapar. 5 nüfuslu ailede
günde 5 lira, ayda 450 lira yapar. Siz çıkardınız,
900 liraya!)
Gariplik sürüyor.
2010 yılı bütçesini çay ve simit fiyatına göre
açıklayan hükümet, vatandaşın sadece 1 tek
bardak çay ve 1 adet simit ile doymayı başarsa
bile ancak 450 TL’ye beslenebileceğini kabul
ediyor. Ama meydanlarda “yok öyle 25 kuruşa
simit edebiyatı” yaparken şu anda 599 lira olan
asgari ücretten geriye kalan 149 lira ile bir ayı
nasıl geçireceğini anlatamıyor…
Hükümet sözcüsü Çiçek, İlhan Kesici’nin
hesap hatasını sözde düzeltmeye kalkarken...
Ama geçen ay zamlanan 599 TL’lik asgari
ücretin sadece çay ve simit için yeteceğini itiraf
etmiş ve kanıtlamış oluyor.
Kanıtlanan bir başka konu daha var.
Bunu da dün CHP Grup Başkanvekili
Muharrem İnce anımsattı:
“Başbakan meydanlarda yok öyle 25 kuruşa
simit, deyip duruyor. Başbakan bir şey için var
diyorsa o mutlaka yoktur, yok diyorsa mutlaka
vardır!.. Bu, bir kural oldu artık. Bu kuralın
geçerliliğini sınamak üzere bir araştırma
yaptırdım. CHP’li Susurluk Belediyesi’nin simidi
25 kuruşa sattığını tespit ettim. Sayın Başbakan
artık miting meydanlarında ‘Yok öyle 25 kuruşa
simit’ falan demesin!”
Başbakan aklı sıra bıçkın laf edecek. “Yok
öyle 25’e simit!” falan diyerek Kasımpaşa
raconu kesecek.
Ama simit üzerinden bıçkın edebiyatı
yaparken, farkında olmadan asgari ücretli
kesimi simit/çaya mahkûm ettiğini kanıtlamış
oluyor.
Daha da önemlisi kendi geçmişindeki bir
ayıbı da anımsatmış oluyor:
Tayyip Bey, yeni başbakan olduğu günlerde
şahsi internet sitesinde övünçle anlattığı
“Ucuza bayat simit alıyordum. Soba üstünde
buhardan geçirdikten sonra taze diye satarak
daha çok kâr etme” marifetini sonradan
kaldırttı.
“Bayat simitleri taze diye satma” marifeti belli
ki Başbakan’ın aklının gerisinde iyi yer etmiş.
Meydanlarda yerli yersiz “Yok öyle 25 kuruşa
simit!” deyip durmasının başka izahı olamaz!
Böyle dedikçe de geçmişteki bayat simitleri
soba üstünde kaynayan suyun buharından
geçirerek sattığını hatırlatıyor.
Eskiler bu tür övünmelere, “Şecaat arz
ederken sirkatin söylemek” yani “kendini
överken ayıbını söylemek” derlerdi.
Acaba Başbakan’ın çocukları ve
referandumda “evet” diyecekler ne diyor?
MERİÇ VELİDEDEOĞLU
14 Temmuz’da “1789
Devrimi”nin 221. yılı kutlandı
Fransa’da.
Demek, Paris halkının ünlü
“Bastille” tutukevini yerlebir
edişinin üzerinden 221 yıl
geçmiş.
Tarihteki en ünlü tutukevleri
olarak genelde “Londra Kulesi”
ve Bastil’den söz edilir; kimi
zaman bunlara “Yedikule
Zindanı” da eklenir.
Bunlar kendi tarihsel
dönemlerinin adeta “ceza ve
infaz” kurumlarıdır; bir bakıma
günümüzün, örneğin, “Silivri
Ceza ve İnfaz Kurumu” gibi.
Her üçü de tutukevi, zindan
olarak yapılmamış; sonradan
dönüştürülmüşlerdir.
Her üçünün de konukları;
devleti yönetenler, soylular,
politikacılar, -özellikle Londra
Kulesi ve Bastil’in- bilim
adamları, düşünürler, yazarlar,
avukatlar, kimi meslek
loncalarının başkanları v.ö’ler.
Peki, bu tutukevlerinde
işkence gören, öldürülen,
yaşam boyu ya da yıllarca
özgürlükleri ellerinden alınan bu
insanların suçları neydi?
Kısaca söylersek;
ülkelerindeki iktidarlara karşı
gelmek, eleştirmek, yönetimin
yanlışlarını, gizli kapaklı işlerini
açığa çıkarmak, bir bakıma
hesap sormak, nasıl
sömürüldüklerini halka
anlatmak.
Dolaysiyle iktidarın başı olan
kral, kraliçe, sultan, senyör
v.ö’ler tarafından, çoğunlukla,
yönetimi devirmek -zamanın
moda deyimiyle- “Coup d’Etat”
yani “darbe” yapmak isteyenler,
kısacası, “darbeci”ler olarak
görülüyorlardı.
Öte yanda, bu üç tarihsel
tutukevinin, zindanın bugünkü
durumlarına bakarsak; “Londra
Kulesi”nde, kraliyet
mücevherleri, elmasları
sergileniyormuş; “Yedikule
Zindanı” ise gösteri, eğlence
dünyasına hizmet veriyor.
“Bastil”e gelince; 14 Temmuz
1789’dan bu yana yaşamıyor,
“yok”, yerinde göğe uzanan
“Bastil Sütunu” var yalnızca.
Ama görülüyor ki, “Bastil”i
bambaşka bir “anlam”la
günümüze dek yaşatan, daha
da yaşatacak olan bu ayrımlı
(farklı) durumudur; açıkçası
“yok” oluşudur.
Ve bu yok edilişin
“nedeni”dir.
14 Temmuz’da Fransa’nın
başında olan 16. Lui kendinden
öncekiler gibi, tüm “erk”leri
(yasama, yürütme, yargı)
kendinde toplamıştı. Bir bakıma,
“Kanun benim!” yani “Canlı
kanun” anlayışını sürdürüyordu,
“meclis” varlığından söz edilse
de.
Ekonomik yaşamdaki çöküntü
ise, Kral’ın keyfiliğinin,
baskısının artmasına dolaysiyle -
çok az da olsa- var olan
“adalet”in büsbütün “yok”
olmasına neden olmuştu.
Kendine, yönetimine karşı,
“düşün” boyutundaki en küçük
bir eleştirinin bile “yargısız”
infazlarla susturulduğu düzeni
sürdürmeye kararlıydı 16. Lui.
Böyle bir infaz sonunda, genç
Voltaire’in de yolu düşer
Bastil’e. Aylar geçtiği halde ne
bir sorgulama ne bir yargılama
vardır; bekler durur.
Kral’a değil de “naib”ine
dokundurduğu yazısı dolaysiyle
suçlandığını kabul etmek
istemez. Zaten kendine de neyle
suçlandığı söylenmez.(*)
On birinci ayın sonunda
salıverilir; “suçsuz”
bulunmuştur. Peki, Bastil’de
geçen “on bir ay” ne olacaktır?
Yönetim kendine aylık
bağlarsa da, Voltaire
yaşamından çalınan bu
“sürec”in acısını unutmaz. Bu
“adaletsizliği” ne boyutta
duyumsadığını da: “Bir suçsuzu
mahkûm etmek, bir suçluyu
bırakmış olmaktan daha ağırdır!”
diyerek ortaya koyar.
Bilindiği gibi, daha sonra bu
konuda yazdıklarının, 14
Temmuz günü Paris halkının
Bastil’e karşı harekete
geçmesinde kuşkusuz payı
olacaktır.
14 Temmuz günü, Bastil’in
bulunduğu Saint-Antoine
Mahallesi halkının başını çektiği
Parisliler “muhafız”lardan
sağladıkları beş topla birlikte
tutukevinin önüne gelirler.
Onlar için “Bastil” Kral ve
yönetiminin kendilerine yaptığı
ağır baskının, acımasızlığın,
adaletsizliğin bir “simge”siydi.
Çünkü, Bastil’de yıllarca,
tutuklulara uygulananlar da
bunlardı.
Voltaire’den çok daha uzun
süre Bastil’de tutuldukları halde,
suçlarının ne olduğunu
bilmeyenler mi vardı?
Adeta bir “koyun”, bir “dana”
gibi sonunda boğazlanmak için
mi tutuluyorlardı Bastil’de?
Yargılanan Bastil mahkûmları,
Kral’ın isteği doğrultusunda,
bin bir ustalıkla hazırlanan
“delil”lerle mi suçlanırlardı?
Bastil iddianameleri, birinde
yazılanı öbüründe değiştiren,
yüzlerce, binlerce sayfadan mı
oluşuyordu?
Mahkemelerde davalar,
Moliere’in kimi yapıtları gibi
“komedi” ile “trajedi” arasında
mı gidip geliyordu?
Bastil’in önünde toplanan
“halk” bu soruların yanıtını
biliyordu; dolaysiyle uygulanan
adaletsizliğin, acımasızlığın
ayrımındaydı; “zulme karşı
gelme hakkı”nı kullanacaktı.
Kullanır; Bastil yıkılır.
Bu “hak”, 45 gün sonra kabul
edilen “İnsan ve Yurttaş Hakları”
bildirgesinin “ikinci” maddesini
oluşturacaktır.
İşte böyle bir “yok oluş”,
“Bastil”e Londra Kulesi ve
Yedikule Zindanı’ndan çok daha
başka bir “anlam” kazandırdı.
Bu gidişle “Silivri” de tarihe
geçecek gibi görünüyor. Yazgısı
bu “üçlü”den hangisine
benzeyecek dersiniz?
12 Eylül’de “Hayır”
oylarımızla Bastil’e
benzetebiliriz...
Not (*): Albert Soboul, 1789
Fransız İnkılabı Tarihi, Cem
Yayınevi, 1969.
Neden Bastil?
m.velidedeoglu@hotmail.com
20 AĞUSTOS 2010 CUMA CUMHURİYET SAYFA
17
HSYK
kilitlenmiş.
Kozmik
odaya mı!
Huzur
Sadi Yak: “Recep,
‘TOBB’a
‘Huzurumuza
geldiğinizde biz de
sessiz oluruz’ demiş.
Demek ki Recep’in
padişahlığı garanti!”
Kalpazan
Hamza Saykan: “İki
Türk, Azerbaycan’da
kalpazanlıktan
tutuklanmış.
Üretim fazlası
kalpazanları
ihraç etmeye mi
başladık!”
Soyka
Muhsin Salman:
“Bundan böyle soy
ağaçları üçe
ayrılacakmış;
boylular, soylular
ve de soykalar.
Kim üçünü alır kim
üçün birini alır
Recep bilir!”
YağmurDeniz
Türk Eczacıları Birliği’nin sessizliği
ECZACILARIN her düşünceden
geniş bir tabana sahip olduğunu
söylüyor eczacı Yahya Kemal
Kaya ve bu bakımdan eczacılara
siyasi baskı yapılmasının
zorluğundan söz ediyor:
“Ancak unutulmaması gereken
bir acı gerçek vardır ki; o da
eczacıların ve özgür eczanelerin
üzerinde bu iktidar döneminde hiç
bir küme, topluluk ve meslek için
uygulanmayan, ezici, baskıcı, yok
edici yöntemler sergilenmiştir,
sergilenmektedir. Eczacılar tüm
bunların ışığında nasıl oy vermeleri
gerektiğini değerlendirip yerine
getireceklerdir. Bu bağlamda etki
altında kalmaları söz konusu
değildir. Değildir de Türk Eczacıları
Birliği Merkez Heyeti olarak tüm
eczacıların hak ve çıkarlarını
korumak, kollamak görevindeki
kişilerin görüş ve düşünceleri
nedir? Bu uygulamalara
‘karşımızda devlet var’ pısırıklığıyla
razı gelen, benimseyen tutumlar
sergilerken, arada sırada
tabanı okşamak amacıyla
göstermelik eylemler
düzenleyen ve hiç bir sonuç
alamayan Türk Eczacıları
Birliği bu yakıcı gündemin
neresindedir? Yoksa her zamanki
edilgenliklerini mi
sürdüreceklerdir? Bu konuda
Eczacı tabanı mutlaka bir açıklama
beklemekte haklıdır. Çünkü olay
bir evet- hayır ikileminden çok,
İslamcı iktidarın bir tür güven
oylamasına dönüşmüştür.”
Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in
günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar,
sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist
değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi
çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra
Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü
Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler;
benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.”
1987 yılı. İzmir’de toplanan tutuklu ve hükümlü
yakınları Konak Meydanı’nda oturma eylemi
yapıyor. Siyasi iktidar cezaevlerini birer işkence
merkezine dönüştürmüş. İktidardaki ANAP,
yandaşlarını beslemek için ekonomide kendine
göre “reform”lar yapıyor ve 12 Eylül faşizmini
aynen sürdürüyor!
Konak Meydanı’nda toplanan halk, sivil giysili
polisler ve resmi giysili polisler tarafından çember
içinde çembere alınmış; coplar, tekmeler,
tokatlar, yumruklar havada uçuşuyor. İzmir Valisi
emir vermiş, polis kimsenin gözünün yaşına
bakmıyor. Polisin elinden birkaç tekme-tokatla
kurtulan şanslı sayılıyor çünkü gözaltına alınanları
“merkez”de valinin işkencecileri bekliyor.
Bu arada daha sonra Balıkesir’den CHP
milletvekili seçilecek Necati Cebe de olayların
içinde kalmış canını kurtarmaya çalışıyor:
“O günü tümüyle unutsam bile, ‘Çocuğum
orada kaldı, izin verin alayım’ diye yalvaran orta
yaşlı bir kadının ‘Yürü orospu, bir daha
doğurursun’ diyerek tekmelenmesini asla
unutamam. Unutamadığım bir başka gerçek ise
orta yaşlı kadını tekmeleten polisin valisi Vecdi
Gönül’ün sonraki yıllarda AKP’ye geçerek dış
destekli ümmetçi iktidarın Milli Savunma Bakanı
olması ve ‘demokrasi havarisi’ geçinmesiydi. Bu
katıksız demokrat(!) ‘Bu referandum bildiğiniz gibi
bir seçim değildir; bir idealin gerçekleşmesi veya
gerçekleşmemesi olabilir’ diyor. Acaba iktidarın
yüksek yargıyı ele geçirmeyi amaçlayan Anayasa
değişikliğini topluma dayatırken, gerçekleştirmek
istediği ideal ne olabilir? Demokrasi mi, dikta mı?
Aklı başında ve dürüst olan kime sorarsanız
sorun size ‘üç erkin (yasama, yürütme ve yargı)
üçünün de tek elde toplandığı düzenin adı
diktadır’ diyecektir. 1987’nin İzmir Valisi’nin bir
‘ülkü’ diye nitelediği girişimin, diktaya gidiş
olduğu kuşkusuzdur.
Vecdi Gönül’ün, diktaya gidişi demokrasiye
gidiş olarak yutturmaya çalışan dikta özlemcileri
korosuna katılması, hiçbir şeyi
değiştirmeyecektir.
12 Eylül’de devlet gücü ve hile ile sonuca
ulaşsalar bile, ideallerini yaşama
geçiremeyeceklerdir.
Zira insanlığın yürüyüşü, bazı ileri geri gidişler
olsa da geriye değil ileriye doğrudur.
Son kararı verecek olan ise özel yetkili savcı ya
da yargıçlar değil, tarih baba olacaktır.”
Dikta ülküsü
KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr
ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com
OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ k_urgenc@yahoo.com
HAYVANLAR İSMAİL GÜLGEÇ
BULMACA SEDAT YAŞAYAN
SOLDAN SAĞA:
1/ Marmaris il-
çesinde, doğal
güzelliğiyle ta-
nõnmõş bir
koy... Baryum
elementinin
simgesi. 2/ As-
ya’da bir ülke...
Argoda çok ça-
lõşan öğrenciye
verilen ad. 3/
Türk müziğin-
de bir makam.
4/ Akõm, õsõ, ses gibi
şeyleri geçiren mad-
de. 5/ Ay takviminin
sekizinci ayõ. 6/ Gü-
reşte bir oyun... Bir
şeyin özünü oluşturan
ana öğe. 7/ “Biz de -
-- oynatõrõz dur hele
meydan olsun” (Sait
Paşa)... El ya da yüz
hareketleriyle göster-
me. 8/ Dağcõlõk. 9/ İstanbul’daki Bizans kiliseleri-
nin en tanõnmõşlarõndan biri.
YUKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ “Uydurma söz, yalan” anlamõnda argo sözcük.
2/ Sõnõr nişanõ... İçinde Türkçenin de yer aldõğõ dil
grubu. 3/ Kadõn rahip... Bir nota. 4/ Bilgiçlik tas-
layan kimse... Uluslararasõ Basõn Enstitüsü’nün sim-
gesi. 5/ Ölü yõkanan kerevet. 6/ Toprağõ sürmek için
birlikte koşulan iki hayvan... “İkinci” anlamõnda es-
ki sözcük. 7/ “Tüysüz şeftali” de denilen bir
meyve. 8/ Yumurta akõ ve pudra şekeriyle yapõlan
bir tür kuru pasta... Sezme yeteneği. 9/ Eski Türk-
lerde deniz tanrõçasõ... Türkmenistan’õn plaka imi.
1 2 3 4 5 6 7 8 9
1
2
3
4
5
6
7
8
9
L E V İ R A T S
İ K A M E T N O
P Ü R H A S A R
O R İ G A M İ O
G İ D İ A T A R
R A R A N K A
A N T İ L P O T
M E D E M İ R
T R A V E S T İ
1 2 3 4 5 6 7 8 9
1
2
3
4
5
6
7
8
9
T.C. BAKIRKÖY 10. İCRA MÜDÜRLÜĞÜ TAŞINIRIN AÇIK ARTIRMA İLANI
2010/1815 TAL
Bir borçtan dolayõ REHİNLİ bulunan ve aşağõda cins, miktar ve kõymetleri yazõlõ mallar satõşa çõkarõlmõştõr.
Birinci artõrma; 26.08.2010 saat 11.00-11.10 arasõnda MAHMUTBEY YOLU YENİBOSNA KARAYOLU CAD NO 7 ROYEL OTO PARKI
YENİBOSNA adresinde yapõlacak ve o gün kõymetlerinin % 60’õna istekli bulunmadõğõ takdirde 31.08.2010 günü aynõ yer ve saatte 2. arttõrmanõn
yapõlarak satõlacağõ; şu kadar ki, arttõrma bedelinin malõn tahmin edilen kõymetinin %40’õnõ bulmasõnõn ve satõş isteyenin alacağõna rüçhanõ olan
alacaklarõn toplamõndan fazla olmasõnõn ve bundan başka paraya çevirme ve paylarõn paylaştõrma giderlerini geçmesinin şart olduğu; mahcuzun
satõş bedeli üzerinden alõnacak oranõnda KDV’nin alõcõya ait olacağõ ve satõş şartnamesinin İcra dosyasõndan görülebileceği, gideri verildiği tak-
dirde şartnamenin bir örneğinin isteyene gönderilebileceği fazla bilgi almak isteyenlerin yukarõda yazõlõ dosya numarasõyla Müdürlüğümüze
başvurmalarõ ilan olunur. TELALLİYE BORÇLUYA AİT OLACAKTIR. 23/07/2010
Takdir Edilen Değeri
Lira Krş Adedi CİNSİ (Önemli nitelik ve özellikleri)
14.000 TL 1 34 EJ 1451 PLAKALI CITROEN BERLİNGO 1.9 TİPLİ MOTOR NO: 10DXGF6008811 MOTOR NO’LU ŞA-
Sİ VF7GJWJYB93360727 NOLU EZİK VE ÇİZİĞİ OLMAYAN YEDEK TEKERLEĞİ OLAN TEYBİ MEVCUT, RUHSATI BULUNMA-
YAN ANAHTARI OLAN İÇİ BOŞ SIRA KOLTUKLU ARAÇ. (Basõn: 57251)