25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 14 AĞUSTOS 2010 CUMARTESİ 18 GÖRÜŞ Prof. Dr. MUSTAFA AYSAN Harcama Kontrolünün Önemi “Mali Kural Kanun Tasarısı” başlıklı 24 Temmuz tarihli yazımız, tasarının, TBMM’nin yaz tatiline girmeden kanunlaşması dileğiyle bitmişti. Gerçekleşmeyeceği, yazı yazılırken de belli olduğu halde, böyle bir dilekte bulunmanın amacı, konunun göründüğünden önemli olduğuna dikkatleri çekmekti. Sonraki gelişmeler, devlet bütçesi harcamalarına daha sıkı disiplin getirmesi öngörülen tasarının, 2011 seçimlerinden sonraya kalabileceğini göstermektedir. Geçen yazımız, yayımlandıktan sonra, Millet Meclisi yaz tatiline girmiş, hükümet için güven oylaması özelliği kazanan halkoylaması nedeniyle yapılan siyasal kavgaların, hükümet üzerinde, harcama disiplininin gevşetilmesi yönünde baskılar yaratması önlenememiştir. Konuyla ilgili olarak Maliye Bakanlığı’ndan çelişkili açıklamalar yapılması, tasarının ekimde kanunlaşması konusunda kesin bir kararın bulunmadığını göstermektedir. Ayrıca, Meclis’in yeni dönem hazırlıkları ile 2011 devlet bütçesi tasarısının 17 Ekim’de Meclis’e sunulma zorunluluğu, Mali Kural Tasarısı’nın, 2011 bütçesinden önce kanunlaşmasının ve yeni bütçenin de Mali Kural disiplini içinde kanunlaşması olasılığının da ortadan kalktığını göstermektedir. Konuyla ilgili tartışmalar, uluslararası finansal çevrelerin bu tasarının kanunlaşmasına büyük önem verdiklerini ve tasarının ekimde kanunlaşmaması halinde Türkiye’nin bu çevrelerden kötü not alacağını göstermiştir. Bu tartışmalar içinde, gecikmenin Meclis içindeki görüş ayrılıklarından kaynaklandığı ve son iki ayda ortaya çıkan devlet harcamalarındaki hızlı artışların, konuyla ilgili olarak Meclis’teki çoğunluk görüşünün tasarının kanunlaşması yönünde olmadığı da anlaşılmıştır. Bu yıl başında hazırlanan tasarının öngörüsüne göre, herhangi bir yıl için ekonomimizin, enflasyondan arındırılmış (reel) rakamlarla yüzde 5 oranında büyümesi kararlaştırılmış ise, o yılın kamu kesimi bütçelerinin (ve uygulama sonundaki gerçekleşmiş kesin hesap sonuçlarının) açıklarının toplam tutarının Milli Gelir’in (GSYH’nin) yüzde 1- 2’sini aşmamalıdır; kamu kesimi harcama ödenekleri bu sınırlara göre öngörülmeli ve uygulamada gerçekleşen harcamalar bu sınırlar içinde tutulmalıdır. Aksi halde enflasyonu kontrol etme olanağı bulunamayacaktır. Uygulanmakta olan 2010 mali yılı bütçesinin açığı 50 milyar liradır ve bu tutar o yılın GSYH’nin yaklaşık yüzde 4.5’i dolayındadır. 2010 Mali Yılı Bütçesi hazırlanırken Mali Kural tasarısındaki formüle dayanılarak hazırlansa idi, bütçe açığının Meclis’e sunulan açığının, yaklaşık olarak 11 milyar TL’sinin indirilmesi gerekecekti. Bu rakamlar, böyle bir harcama azaltmasının olanaksızlığını göstermektedir. Şimdi anlaşılmaktadır ki, çok iddialı biçimde açıklanan ve finansal çevrelerde ülkemizde harcama kontrolünün sağlanması yönünde bir güçlü iradenin oluştuğu yönünde büyük ümitler yaratan tasarının ertelenmesinde bu olanaksızlığın da payı vardı. Gelecek yıl içinde buna benzer bir mali disiplin kanunu çıkarılamadığı takdirde, Türkiye’nin finansal güç notu düşebilecek ve ülkemiz bundan zarar görecektir. Nitekim, bir TV kanalında, 11 Ağustos günü yapılan görüş tespiti araştırmasında derecelendirme kuruluşlarının tümü, Mali Kural kanunlaşmasındaki gecikmenin, bu kuruluşları olumsuz etkileyeceğini ve kamu kesiminde gerçekleşecek açıkların artması halinde Türkiye’nin kredi notunda olumsuz etkiler yaratabileceğini açıkça ifade etmişlerdir. Bu gecikme, kamu kesimi açıklarında fiili artışlara neden olursa ve kredi notumuz da bu nedenle azaltılırsa, ondan sonraki borçlanmalarımızda, faizler yükselecek ve borçlanma koşulları ağırlaşacaktır. 1970’lerde ve 1990’larda harcama gevşemeleri sonucunda yaşadığı finansal felaketlerden alınan derslerle aynı yanlış uygulamaları önleyebilmeliyiz. maaysan@superonline.com İkinci Bayrak Şartı Türkiye’nin önemli bir bölümüne Türk bay- rağı dışında bir bayrak dikmeye hevesle- nenler, Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şar- tı’nın yerine getirilmesini istiyorlar. Bu şart, “özel yerel yönetim kavramı”nı 3. maddesi- nin 1 ve 2. fıkralarında şöyle tanımlamış: “1- Özerk yerel yönetim kavramı yerel ma- kamların, kanunlarla belirlenen sınırlar çer- çevesinde, kamu işlerinin önemli bir bölümünü kendi sorumlulukları altında ve yerel nüfusun çıkarları doğrultusunda düzenleme ve yö- netme hakkı ve imkânı anlamını taşır. 2- Bu hak, doğrudan, eşit ve genel oya da- yanan gizli seçim sistemine göre serbestçe seçilmiş üyelerden oluşan ve kendilerine karşı sorumlu yürütme organlarına sahip olabilen meclisler veya kurul toplantıları ta- rafından kullanılacaktır. Bu hüküm, mevzua- tın olanak verdiği durumlarda, vatandaşlardan oluşan meclislere, referandumlara veya va- tandaşların doğrudan katılımına olanak veren öteki yöntemlere başvurulabilmesini hiçbir şe- kilde etkilemeyecektir.” Türkiye, 1991’de Avrupa Yerel Yönetim Özerklik Şartı’nı imzalarken birçok madde- sine çekince koyarak onamış. Onamadığı maddelerin arasında yukarıdaki 3. maddenin 1 ve 2. fıkraları da var. Yani, ikinci bayrakçı- ların “yerel parlamento” kurma istemlerini Tür- kiye uygun görmemiş. Ama, şartı çekincelerle onaylayan yasaya bir madde eklemiş: “Bu şartın diğer maddelerinin veya fıkrala- rının bilahare kabulünü beyana Bakanlar Ku- rulu yetkilidir.” İkinci bayrakçıların asıl hedefi de orası. Di- yorlar ki, “Bakanlar Kurulu çekinceleri kaldırsın, biz devlet içinde devlet olalım.” Bugünkü Bakanlar Kurulu, bu öneriyi ka- bul eder mi? Eder, niye etmesin? AB’nin istemleri doğrultusunda Türkiye’yi 23 ayrı bölgeye ayıran Bölge Kalkınma Ajansları kurulmasına ilişkin yasayı TBMM’ye taşıyıp 2006’da kabul ettiren kabine de AKP kabinesiydi. 2003’te Türkiye’nin merkezi yapısının tü- müyle yerel sermayeye, yerel gruplara ve ye- rel cemaatlere devredilmesini öngören “ka- mu yönetimi reformu”nu tasarlayan, TBMM’ye taşıyan, yasalaştıran, ama döne- min Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in vetosu üzerine büyük bölümünü yaşama ge- çiremeyen de yine AKP kabinesiydi. Bir kenara yazın... 12 Eylül referandu- mundan “evet” alsınlar, ilk işleri Yerel Yöne- timler Özerklik Şartı’nın onaylanmamış bö- lümlerini de kabul etmek olacak. İkinci bay- rağa da “evet” diyecekler... Hayır- Evet Ressam dostumuz Celal Binzet, Picasso’nun bir sözünü anımsattı: “Hayır, evetten önce gelir.” Binzet’e göre, bu söz, Picasso’nun yaşam felsefesini açıklamada önemli bir işleve sahip: “Picasso’nun vurgulamak istediği düşünce, insanın yaratıcı olabilmesi için kendisine sunulan hazır kalıplara, açıklaması olmayan dogmatik reçetelere karşı çıkarak körü körüne boyun eğmesini önlemektir. İnsanlığın ilerlemesi ancak kör inançlara hayır diyerek gerçekleşebilmiştir. Ne kadar güncel bir özdeyiş!” İnfaz Kalemi Silivri’de -pek işe yaramasa da- savunma yazacaksın, kalem istiyorsun. Kalem geliyor, başlıyorsun yazmaya, 20 sayfa sonra bitiyor. Kalem, öyle kalem. Sil baştan, işlemler yeniden başlıyor. Kalem istiyorsun, geliyor, bir tane! 20 sayfa daha yazıyorsun, bitiyor yine... Daktilo yok. Yerine bilgisayar vermişler. Bir oda ayırmışlar, savunmanı yazmak için bütün belgeleri filan oraya taşıyorsun. Savunmayı yazıyorsun, bilgisayarı kapatıyorsun, tüm yazdıkların bir daha gelmemek üzere siliniyor. Hani aklına bir şey geldi, ekleyeceksin. Ekleyemiyorsun... Öte yanda, polislerin, savcıların kalemi de, daktilosu da, hiç silinmeyen bilgisayarı da bol. İstediklerini ekliyorlar, istediklerini çıkarıyorlar. İstemediklerini içeri atıyorlar. İddia özgür, savunma tutuklu. Silivri’dekiler infazevi içinde yargılanıyorlar. Yargılama değil bu artık, herkesin gözlerinin içine baka baka infaz... AKP kaynaklarından alınan bilgiye göre, gelecek 30 Ağustos’a değin generallerin rütbe adlarında da değişiklik yapılacak. Buna göre, generallerin rütbeleri ve atanma gerekçeleri şöyle düzenlenecek: Uygeneral: Haklarında soruşturma açılmamış, tutuklanmamış albay kaldıysa eğer, bunların en uysallarından ve AKP ile efendi cemaatine en yakın düşenleri, açılımlara uyum sağlamak üzere uygeneral olarak atanırlar. Yatgeneral: Başbakanımızın “Askerler yan gelip yatıyorlar” özlü sözünü uygulamaya geçirmekte kararlı, uykusu düzenli uygeneraller arasından cımbızla ayıklanarak göreve getirilirler. Fesgeneral: Devlet büyüklerimizi ve onların eş, çocuk ve yakın akrabalarını her an karşılamak, ellerini sıkmak, onlara sevgi ve saygı gösterileri düzenlemeyi bilinçli bir görev anlayışı ile yürütecek disiplinli yatgeneraller arasından seçilirler. VIP salonlarından ayrılmayacak olan bu generallerin omzunda rütbe işareti bulunmaz, onun yerine başlarına fes giydirilir. Yesgeneral: Stratejik ortağımızın ve devlet büyüklerimizin her dediklerine koşulsuz “evet” diyecek nitelikte çok değerli fesgeneraller arasından kıdem sırası değil, başeğme becerisi göz önüne alınarak atanırlar. Rütbe Değişiklikleri Türkiye’nin HES Gerçeği - II SADIK ÇELİK 24 Nisan 2010’da bu köşede “Türkiye’nin HES Gerçeği” başlıklı yazımızla son bir yıldır başta Doğu Karadeniz olmak üzere küçük dereler üzerine kurulan HES’leri gündeme taşımıştık. Aradan geçen üç ay içinde yenilenebilir enerji kaynaklarıyla ilgili tasarı Meclis’te hâlâ bekletilirken; 2 Temmuz 2010’da nükleer enerji santrallarının kurulması ve işletilmesi ile ilgili yasa tasarısının, ne hikmetse, TBMM’den hemen apar topar geçmesi akıllarda soru işareti bıraktı. Öbür tarafta da doğal yaşamı yok edecek küçük dereler üzerine kurulan hidroelektrik santralları izinleri de durmak bilmemektedir. Turizm Bakanı Günay’ın; ‘‘HES’ler Karadeniz’i tahrip ediyor’’ açıklamasına; EPDK Başkanı Hasan Köktaş; HES’lerin çevreye tahribatının olabileceğini ifade ederken, bu yatırımlar sayesinde bölge halkına istihdam ve gelir yaratılacağına dikkat çekmekte. Diğer tarafta da sivil toplum örgütleri, bilim insanları, halk, hatta zaman zaman Tarkan gibi doğaya duyarlı sanatçılarımız da konserlerinde ‘‘HES’lere hayır’’ çağrılarında bulunmaktalar. Neredeyse her gün ülkenin farklı bir köşesinden -daha çok da Doğu Karadeniz’den- HES’lere karşı çevre eylemi haberlerini gazete ve televizyonlar tek taraflı yayımlamakta. Bunlardan biri 7 Ağustos 2010’da, 5 bakanın katılımıyla Rize’nin İkizdere ilçesinde yapılan Doğu Karadeniz Turizm Odaklı Kalkınma Planı 5’inci toplantısı öncesinde yöre halkı hidroelektrik santral (HES) tehdidi altındaki İkizdere Vadisi boyunca santrallara tepki pankartları astı. Deneme üretimine geçmesiyle İkizdere’nin kurumasına yol açan Cevizlik HES’te, bakanların gelişinin öncesinde kapaklar açılarak derenin su oranı arttırılmaya çalışıldı. Kuruyan derenin eski halini alması, yöre halkı tarafından ‘‘Bakanlar geldi, kapaklar açıldı’’ pankartının açılmasına ve protestolara neden oldu. Bir başka renkli HES protestosu Loç Vadisi Koruma Platformu üyeleri tarafından gerçekleşti. Küre Dağları Milli Parkı alanına giren Cide Loç Vadisi’ne yapılmak istenen hidroelektrik santralını davul zurna çalarak Taksim’de toplanıp protesto eden platform üyeleri, ‘‘Toprağını satanı biz beleşe veririz’’ dövizleri taşıyıp; ‘‘Siz yapın, biz yıkarız’’ sloganları attılar. Grup adına açıklama yapan Erdinç Ay; HES faaliyetlerinin başlamasıyla ağaçların kesildiğini belirterek, ‘‘Tapulu tarlalarımıza el konmak isteniyor’’ dedi. Ay, sözlerini şöyle sürdürdü: ‘‘Loç Vadisi’nde bulunan dört köyün halkı günlerdir aralıksız olarak gece gündüz, aç susuz nöbet tutuyor. Biz burada, orada yaşananları fotoğrafların tanıklığında da muhteşem vadinin dünü ile bugünü arasındaki farkı göstermek istiyoruz.’’ Türkiye’de yaklaşık 2000 civarında HES projesinden sadece 700’ü Karadeniz’de. Peki bunlar, devletin ve ihaleyi alan şirketlerin söylediği gibi ülkeyi kalkındıracak, istihdam yaratacak, Türkiye’ye tahmin edildiği gibi yüksek gelir getirecek projeler mi? Enerji üretimi için HES olmazsa olmaz mı? TEMA konuya ilişkin raporunda: ‘‘İnşaat çalışmalarında da işletmeye geçmesiyle de büyük istihdam yaratılacağı söylenen HES projelerinde; arazinin açılması ve inşaat aşamasında 50-60 kişi çalışmaktadır. İşletme aşamasında da 8-10 kişi. Kaldı ki inşaat ve işletme aşamasında çalışmak için teknik ve kalifiye personel gerekmektedir. Bu personel de daha önce benzer projelerde çalışmış olan ve çoğunlukla dışarıdan gelecek kişilerdir’’ diyor. HES projelerine karşı çıkanlar, Orman ve Çevre Bakanı Veysel Eroğlu’nun söylediği gibi ‘‘vatan haini’’ mi ya da ‘‘Karadeniz’deki HES gerçeklerinin farkında olmayan’’, kendisi de Rizeli olan Sayın Başbakan’ın dediği gibi; ‘‘çevreci tipler’’ mi bunlar? Gerçekten derelerin başında nöbet bekleyen, horon çekerek tepkisini dile getiren, ‘‘Bizim hayatımız dere, elimizden almayın’’ diyen insanlar kimler? Sinop’tan Senoz’a, Loç Vadisi’nden Fındıklı’ya, Reşadiye’den Taksim’e kadar sağcısıyla, solcusuyla, dindarıyla… Karadenizlinin dalga dalga yayılan direnişlerinin nedeni ne? Bunları buluşturan ortak nokta ne? Bu soruların cevapları, yapılması planlanan yaklaşık 2 bin hidroelektrik santralının (HES) ekolojik dengeyi bozacak olması ve suların ticarileştirilerek el konulacak olmasında yatar. Anayasamızın 56. maddesinde; ‘‘Herkes dengeli ve sağlıklı bir çevrede yaşama hakkına sahiptir’’ denmektedir. Birçoğu mahkemelik olan HES’lerden sadece birinin, 11 Ağustos 2010’da Rize’nin İkizdere Vadisi’nde yapılan Cevizlik HES projesinin Rize İdare Mahkemesi’nde ve Danıştay’da davaların sürmesine karşın yargı yok sayılarak Başbakan Erdoğan tarafından açılışının yapılması, adalet duygusunu zedeleyerek halkın vicdanında şüphelerin oluşmasına, mülkün temelinin sarsılmasına yol açmıştır... KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com HARBİ SEMİH POROY UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com HAYVANLAR İSMAİL GÜLGEÇ sadik.celik@keyveni.com.tr BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Duvar kaplama- larõnda kullanõlan bir tür ince tahta. 2/ Tek sõra elmastan ya da inciden ger- danlõk... Bir nota. 3/ Bir meyve... Ak- deniz yöresinde ye- tişen bir ağaççõk. 4/ Bir akademik un- vanõn kõsa yazõlõ- şõ... Mezopotam- ya’da kurulmuş en büyük sitelerden biri... Gü- zel kadõn. 5/ Fõrõnda ek- mek, börek, çörek çevir- meye yarayan bir tür kü- rek... Bir renk. 6/ Yaban- cõ ülkelerden tutsak olarak getirilen köle ya da kara- vaş... Ortaçağda açõk de- nizlerde kullanõlmõş yel- kenli büyük gemi. 7/ Gür- cistan’õn plaka imi... Bir komuta altõnda bulunan savaş gemilerinin ya da uçaklarõ- nõn tümü. 8/ Kastamonu’nun Põnarbaşõ ilçesinde bir şela- le... Letonya’nõn para birimi. 9/ Etkileyici ve az bilinen bir olayõn kõsa ve özlü anlatõmõ. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Eskiden süs için kullanõlan bir çeşit altõn para. 2/ Bir ya- tak içinde akan doğal su kütlesi... Lantan elementinin sim- gesi. 3/ Ateş... Konya’nõn, kaplõcasõyla tanõnmõş bir ilçe- si. 4/ Yunanistan’õn “Avro”dan önceki para birimi drahminin kõsa yazõlõşõ... Tümör... Kraliçe. 5/ Teknelerdeki hamuru ka- zõmaya yarayan araç... Halk dilinde ayrana verilen ad. 6/ Tanrõ’ya göre insan... Mimarlõkta “sahõn” anlamõnda kul- lanõlan sözcük. 7/ Germanyum elementinin simgesi... Ar- goda bit. 8/ İzmir’in Çeşme ilçesinde turistik bir yöre... İs- lamlõktan önce Kâbe’de duran üç puttan biri. 9/ Çok eski bir yazarõn eserlerinden yapõlan ilk baskõ. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 G İ N S E N G U A Y A S E R İ M R E V İ R E L A N İ N A L E R İ M T R Ö S T T İ P İ V A İ Z Ü S B O E R O R İ Y A D P İ M S A H P A L A 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear