25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CEREN ÇIPLAK Eski Yunan’õn ünlü tragedya ya- zarõ Aiskhylos 2500 yõl kadar önce ne demişti: “Dizginlenemeyen dil başı belaya sokar!” Eski Yunan’õn da bir RTÜK’ü mü vardõ, bilmiyo- ruz. Ama Show TV’de yayõmlanan “Türk Malı” adlõ dizinin “dizgin- leyemediği!” dili yüzünden Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) ile başõ belaya girdi... Bir mizah dizisi olan “Türk Ma- lı” dizisinde özellikle Şafak Se- zer’in oynadõğõ Erman Kuzu ka- rakteri ile Binnur Kaya’nõn can- landõrdõğõ Abiye karakterinin kul- landõklarõ sözcük oyunlarõndan “ra- hatsız” olan RTÜK, Show TV’den bu konuda savunma istedi. Üst Kurul, Show TV’nin 15 gün içerisinde vereceği savunmayõ ye- terli bulmazsa, “Gençlerin ve ço- cukların fiziksel, zihinsel ve ahlaki gelişimini zedeleyecek türden programların, bunların seyrede- bileceği zaman ve saatlerde ya- yımlanmaması”na ilişkin yayõn il- kesinin çiğnendiği gerekçesiyle, kanala program durdurma cezasõ ve- rebilecek. Bu arada, dizinin yeni çe- kimleri önümüzdeki hafta başla- yacak ve eylülün ilk haftasõ göste- rime girecek. RTÜK’ün söz konusu yaklaşõmõ dil ve mizah açõsõndan bir tehlike mi? Böylesi katõ yaklaşõmlar sanatta mizah duyarlõğõnõ köstekler mi? Filmlerde, dizilerde, karikatürlerde başvurulan sözcük oyunlarõ, farklõ dil kullanõmlarõ “gençler ve ço- cukların fiziksel, zihinsel ve ahlaki gelişimini zedeler” mi? Doğan Hızlan 12 Ağustos 2010 günlü Hürriyet gazetesinde “‘Türk Malı’na Türk usulü soruşturma” başlõklõ yazõsõnda konuyu şöyle de- ğerlendirmişti: “Gırgır’dan bu ya- na gülmece dergilerinin dilini bil- miyorsanız, doğrusu şaşırırım. Yaşadığımız toplumda mizah kül- türünden yoksun bir kişi, ancak bir mizah kahramanı olabilir. Şi- ve taklitleri de bu yasaklama an- layışının içine girer mi? Gerek- çeye göre girmesi lazım.” Dizinin senaristi ve yönetmeni Tayfun Güneyer konuya ilişkin “Kelime oyunu bir mizah yönte- midir, biz o kelimeleri yanlış kul- lanmıyoruz! Kayseri’de pazarda bir adamın ‘aşortman’ diye ba- ğırdığını duymuştum. Yani bazı şeyleri duyunca yazıyoruz” di- yor ve ekliyor: “Kelime oyunuyla mizah yapmayı icat eden ben de- ğilim. Onların mantığına göre mesela Ferhan Şensoy’un, Metin Üstündağ’ın olmaması gerekir. 110 dakikalık bir diziyi sadece ke- lime oyununa indirgemeye çalış- mak da haksızlık.” Senarist, mizah yazarõ Fatih Sol- maz da “Karikatürde de birebir aynısını çizmiyoruz, bu mizah yazarı için de geçerli. Recep Tay- yip Erdoğan’ı çizerken birebir benzetme kaygısı yaşamıyoruz mesela. Mizahta deformasyon ya- pılır; olmazsa, niye gülsünler o za- man? ‘Elbette’ gibi kitabi konuşan insanlara kolay kolay güler misi- niz?” diyor ve ekliyor: “Meclis TV diye bir kanal var, arada RTÜK oraya da baksın, her mil- letvekili düzgün konuşuyor mu di- ye. Ben, o kanalı komedi kanalı di- ye izliyorum.” Tiyatro sanatçõsõ Cüneyt Türel ise dünyadaki bütün dillerde ken- dince mizahi anlamda dil saptõr- malarõ, sözcük oyunlarõnõn asõrlar- dõr yapõlan bir şey olduğunu ve bunun bir sakõncasõ olmadõğõnõ vur- guluyor, ancak “Bunu tehlikeli görmek, kendi diline fazla gü- venmemek anlamını taşır” diyor. 14 AĞUSTOS 2010 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA KÜLTÜR 17kultur@cumhuriyet.com.tr CMYB C M Y B SELAM OLSUN ÜLKÜ TAMER Sanalsanat Eskiden yazarın tek aracısı vardı: Kalem. Edebiyatçı, kafasından, yüreğinden kopanı onunla aktarırdı kâğıda. Doğrusu, daktilo denen “makine” bile durumu pek değiştirmedi. Çoğu yazarlar, elle yazdıklarını “temize çekmek” için kullandılar daktiloyu. Kimileri de, benim gibi, kendi özel daktilosunu bedeninin ayrılmaz bir parçası bildi, onunla arasında içtenlikli, sıcak bir bağ kurdu. Ama bilgisayar icat oldu ya, kimi şeyler değişti. Teknolojinin egemenliği “yazarlık” denilen şeyi altüst etmese de epey karıştırdı. “Geri al”lar, “ileri al”lar, “delete”ler, “insert”ler, “scroll”lar, içtenliği de sarstı. Yazarla ürünü arasına girdi. Yapıtı yazarla birlikte yaratır oldu sanki. Yazarın bilgisayarı, başkalarının bilgisayarlarıyla sürekli iletişim kurabilen, neredeyse “ortaklaşa” bir araç olarak belirdi. Bilgisayarın yarattığı kolaylıklar ve “şablon”lar, yazarlığın o eşsiz çilesini de hafifletti. Adeta bir “bilgisayar-yazar” türü çıktı ortaya. Kişiliklerin renkleri birleşti, tek renge dönüştü. Bunları bütün yazarlar için söylemiyorum elbet. Neyse ki, kendi kişiliklerini koruyan yazarlar günümüzde de var. Sinemacılar olduğu gibi. Ninemin sık sık anlattığı bir öyküydü... Adamın biri padişahın huzuruna çıkmış, “Ben kırk dikiş iğnesini arka arkaya dizer, ipliği de bir fırlatışta kırkının birden deliğinden geçiririm” demiş. Ustalığını padişahın karşısında da göstermiş. Padişah, “Şu adama kırk altın verin, kırk da sopa çekin” demiş. Adamın şaşırdığını görünce eklemiş: “Kırk altın ustalığın, kırk sopa da böyle bir şeye yıllarını harcadığın için.” Ne zaman görsel efektlerin egemenliğinde yaratılmış bir film görsem, bu geliyor aklıma. “Final Fantasy” filminin yapım öyküsünü hatırlıyorum. “Oyuncuları ve gerçek mekânları devre dışı bırakan bir hiper gerçekçi animasyon tekniği kurabilmek için” Honolulu’da 40 milyon dolar harcanarak dev bir stüdyo yapılmış. Özel yazılımın geliştirilmesi için 1.5 yıl, animasyon süreci için 1 yıl, bunun “kompozisyonu” için 1.5 yıl harcanmış. Sonunda derilerinden saç tellerine kadar gerçek oyuncuları hiç aratmayan, seyirciyi “Ne kadar da insana benziyor” diye şaşırtan sanal kişiler yaratılmış. Neden? Niçin? Ne uğruna? Çocukluğumuzda bizi şaşırtan, “Acaba bunlar nasıl yapılıyor?” diye düşündüren filmler vardı. İlk King Kong sözgelimi… Dev gorilin Fay Wray’i avucunun içine nasıl aldığının sırrını çözmeye çalışırdık. Sonra “Dev Adam”…Kaptan Marvel’in nasıl olup da uçabildiğini uzun uzun tartışırdık. “Film hileleri” üstüne kafa yorardık. Ama o filmlerin hepsinde her şeyden önce “insan” vardı. O hileler, filmi eğlenceli kılmak için kullanılan “araç”lardı. “Amaç” değildiler. İyi- kötü bir öyküyü renklendiren ayrıntılardı. Öykünün temelini oluşturmuyorlardı. Şimdi öyle mi ya? Artık “insan”ı yansıtan filmlere özlem duyar hale geldik neredeyse. “Matrix”lerle, “Örümcek Adam”larla kuşatıldık. Eskiden kahramanımız elini kılıcına attığında soluklarımızı tutardık. O insandı çünkü. Şimdi ise kırk canavar, elli uzaylı, yetmiş android tarafından saldırıya uğrasa bile kılımız kıpırdamıyor. Çünkü kahramanımız da insanlığını yitirdi, onlar gibi bir yaratık oldu. Bilgisayarların yazdığı romanları kimler okuyacak, bestelediği müzikleri kimler dinleyecek, çizdiği resimleri kimler seyredecek? Şimdilik sinema başı çekiyor. Alçakgönüllü efektlerle başlayan bir yaklaşım, sonunda zırvalığın doruklarına ulaşıyor. Sanal derken gerçeği, insanı unutmaya başladık. Bir zamanlar beyazperdede varolan insan, oradan yok olup salona indi, sadece seyirci olarak koltukta yerini aldı. Bu gidişle oradan da çekip gidecek, yerini sanal seyirciye bırakacak. RTÜK, ‘Türk Malõ’ dizisinde kullanõlan dil yüzünden Show TV’den savunma istedi Yiter artõk, bu kadan olmaz TOPLUM GÖNÜLLÜLERİ VAKFI’NDAN Genç müzisyenlere demokrasi atölyesi Kültür Servisi - Sabancõ Vakfõ’nõn desteklediği Cem Mansur liderliğinde 2007 yõlõnda kurulan Ulusal Gençlik Senfoni Orkestrası (UGSO), Sabancõ Üniversitesi’nde gerçekleştirilen ve 20 Ağustos’ta son bulacak eğitim kampõna girdi. Adana, Ankara, Antalya, Bursa, Edirne, Eskişehir, İzmir, İstanbul ve Mersin’de kurulu konservatuvarlardan seçilmiş 16-22 yaşlarõ arasõndaki 97 genç müzisyenden oluşan orkestra, bugün Toplum Gönüllüleri Vakfõ’nõn (TOG) genç eğitmenleri ile “Demokrasi Laboratuvarı”nda bir araya gelecek. Ardõndan 18 Ağustos’ta İstanbul’daki 1. Uluslararasõ Gençlik Orkestralarõ Festivali kapsamõnda Aya İrini’de konser verecek orkestra, 21 Ağustos’ta da Berlin’deki Young Euro Classic Festivali’ne katõlacak. Genç müzisyenler, bugünkü Demokrasi Laboratuvarõ’nda, “Liderliğin Doğası”, “Yöneten/Yönetilen İlişkisi”, “Sorumluluk Alma ve Paylaşma”, “Öteki’nin Sesine Saygı Gösterme”, “Birlikte Yaşama ve Karar Verme” mekanizmalarõnõ Mansur yönetiminde işleyecekler. Demokrasi Laboratuvarõ’nõn ardõndan, TOG’un eğitmenleri, Genç Alan projesi kapsamõnda yer alan “Ayrımcılık”, “Toplumsal Cinsiyet”, “Yurttaşlık ve Demokrasi” ve “Birlikte Yaşam” temalõ atölye çalõşmalarõnda genç müzisyenlerle bir araya gelecek. Notos, Hüseyin Cevahir’in unutulmuş bir yazõsõnõ yayõmladõ Kültür Servisi - Notos ede- biyat dergisi, Ağustos-Eylül 2010 tarihli 23. sayõsõnda, 12 Mart döneminde bir çatõşmada yaşamõnõ yitiren Hüseyin Cevahir’in, Fazıl Hüsnü Dağlarca üstüne bir ince- lemesine yer verdi. 19. sa- yõsõnda da Cevahir’in “Ka- lın Çizgilerle Edebiyatı- mızın Dünü” başlõklõ bir yazõsõnõ yayõmlayan Notos, bu kez okurlarõna, Cevahir’in 1969’da 22 yaşõndayken Yor- dam dergisinde yayõmlanmõş olan “Çocuk ve Allah’ta Sim- geler, Görüntüler, Çelişme- ler” başlõklõ eleştirisini sundu. Notos dergisi, yazõyla ilgili açõklamasõnda, “68 Kuşağı’nın unutamadığımız siyasal kişi- likleri arasında ilk akla ge- lenlerden olan Hüseyin Ceva- hir’in bugüne dek pek çokla- rının bilmediği, bilen pek çok- larının da herhalde göz önünde tutmadığı yanlarından biri de edebiyatçılığıydı” di- yerek, Cevahir’in ilgi çeken öy- küler yazdõğõnõ, dönemin ede- biyatõ üstüne eleştiri yazõlarõnõn yayõmlandõğõnõ vurguladõ. Hüseyin Cevahir, Dağlarca ve başyapõtõ “Çocuk ve Al- lah”õ eleştirel bir yaklaşõmla ele alõrken, “Hep canlanan maddedir şiir. Tatlı, buruk bir hüzün bırakmakta, kendisiy- le birlikte okuyucuyu da ço- cukluk havasına sokmakta- dır. (...) Değişen durumunu bi- le ozan, her seslenişinde, yü- reğini ağzına her getiri- şinde baştan sona öz- lem ve acı kesilmektedir” diyor. Türkiye Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi’nin (THKP- C) kurucularõ arasõnda yer alan Hüseyin Cevahir, 1947’de Tunceli (Dersim) Mazgirt’te doğmuştu. Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde oku- duğu dönemde Fikir Kulü- bü’ne, ardõndan Dev-Genç’e katõlan Cevahir, THKP-C’nin ilk genel komitesinde yer alarak Doğu Anadolu bölge sorumlu- luğunu üstlenmişti. Cevahir, 1 Haziran 1971 günü İstanbul Maltepe’de güvenlik güçlerince düzenlenen bir operasyonda ya- şamõnõ yitirmişti. Cevahir’in sa- nat ve kültür üstüne yayõmlan- mõş çeşitleri yazõlarõnõn yanõ sõ- ra Küba Devrimi üstüne de bir incelemesi bulunuyor. Kültür Servisi - Orhan Pamuk’un farklõ dönem- lere tarihlenen düzyazõlarõndan ve kendisiyle ya- põlmõş söyleşilerden oluşan “Manzaradan Parçalar - Hayat, Sokaklar, Edebiyat” adlõ kitap 27 Ağustos’ta İletişim Yayõnlarõ’ndan çõkõyor. 641 sayfalõk kitap, “Hayat”, “İstanbul”, “Kitaplar ve Edebiyat”, “Be- nim Kitaplarõm”, “Sanat”, “Siyaset ve Diğer Va- tandaşlõk Dertleri” başlõklõ bölümlerden oluşuyor. Kitapta, Pamuk’un Dostoyevski, Nabokov gibi dün- ya yazarlarõ üzerine yazdõğõ yazõlarõ ve kendi ki- taplarõnõ anlattõğõ bölümlerin yanõ sõra çizimlerle des- teklenmiş farklõ denemeleri de yer alõyor. 19. sayõsõnda da Cevahir’in “Kalõn Çizgilerle Edebiyatõmõzõn Dünü” başlõklõ bir yazõsõnõ yayõmlayan Notos, bu kez okurlarõna, Cevahir’in 1969’da 22 yaşõndayken Yordam dergisinde yayõmlanmõş olan “Çocuk ve Allah’ta Simgeler, Görüntüler, Çelişmeler” başlõklõ eleştirisini sundu. Cevahir’den Dağlarca incelemesi Doğan Hõzlan: Mizah kültüründen yoksun bir kişi ancak bir mizah kahramanõ olabilir. Senarist ve yönetmen Tayfun Güneyer: Onlarõn mantõğõna göre Ferhan Şensoy’un, Metin Üstündağ’õn olmamasõ gerekir. Mizah yazarõ Fatih Solmaz: Meclis TV diye bir kanal var. Arada RTÜK oraya da baksõn. O kanalõ komedi kanalõ diye izliyorum. Cüneyt Türel: Bunu tehlikeli görmek, kendine, diline güvenmemek anlamõnõ taşõr. “KUZU SÖZLÜĞÜ” RTÜK uzmanlarõnõn ha- zõrladõğõ “Kuzu Sözlü- ğü”nden örnekler: Aşortman: Eşofman Bu kadan: Bu kadar İvet: Evet Liften: Lütfen Mikemmel:Mükemmel Ne kadan: Ne kadar Tebrik koyuyorum: Teb- rik ediyorum Yiter: Yeter Uzun lafın sopası: Uzun lafõn kõsasõ Aykut testi: IQ testi Boy Frenk: Boy friend Yürüşen merdiven: Yü- rüyen merdiven Zaman hışımı: Zaman aşõmõ “Türk Malı” dizisinin Abiye ve Erman Kuzu’sunu Binnur Kaya ve Şafak Sezer canlandırıyor. ‘Cenk Erdoğan Trio’ Apollon’da Kültür Servisi - Caz kompozisyon ve klasik Türk müziği alanlarõnda çalõşmalar yapan “Cenk Erdoğan Trio”, bugün “Side Uluslararasõ Kültür Sanat Festivali” kapsamõnda Apollon Tapõnağõ’nda konser verecek. Özellikle perdesiz gitar üzerine çalõşmalar yapan Erdoğan’a basta Okan Kaya, davulda Gökçe Gürçay eşlik edecek. Pamuk’tan ‘Manzaradan Parçalar’
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear