23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
- “Türkiye’nin açık da- marları, emperyalizmin emrindeki politik İslam- cılar yüzünden 2002’den beri benzer bir şekilde sömürülüyor. Ülkemiz- de dinsel söylemler, va- hiy kültürü arttı. Hititler- den beri verimini hiç yi- tirmeyen Anadolu top- rakları, hükümetin yan- lış politikaları yüzünden milyonlarca çiftçimiz borç içinde kaldı. İşsiz- lik oranı % 14 arttı. İş- sizlikte dünya dördün- cüsüyüz. Yabancı GDO’lu ürünler, ölüm tohumları her yeri kap- ladı. Ülkemiz bir zaman- lar tahıl ihraç eder, ken- dini beslerken şimdi ye- nilen bir ülke haline gel- di. Anti emperyalist bir yazar olarak bu konuda neler söyleyeceksiniz?” GALEANO - Yemek için üretmek yerine, yen- mek için üretmek örneğini veriyorsunuz. Hindistan ve benzeri ülkeler de olduğu gibi. Günümüzde kendi kendine yeten toprağını üreten pek çok kültürü yok etmeye yönelik küre- sel bir saldırı var. Eskiden kendi ulusunu beslemek için tarımcılık yapan bir- çok ülke bugün uluslar- arası yiyecek şirketlerine hizmet etmek için kendi tarımını ve halkını kurban etmiştir. Yemek için üre- tirken şimdi yenmek için üretir hale gelmiş ve inti- har etmiş sayısız çiftçi vardır. Ne yediğine değil ne yemesi gerektiğine ka- rar verilen bu ülkelerden en trajik ve yoksullaştırıl- miş ülke Haiti’dir. Fransız krallığının incisi ve zengin kolonisiydi Hai- ti. Her şey şeker üzerine odaklanmıştı. Şeker eko- nomisi zenginlik demekti. Toprak ağaları, köle gücü- nü çalıştıran yabancılar, Fransızlar şekerin kutsal sunağına insanları kurban ediyorlardı. Şeker toprağı mahvediyor, yok ediyor- du. Sonsuz şeker tarlaları ve çiftliklerin monokültür- lülüğü ülkeyi gölgesizliğe ve sınırsızlığa terk ediyor- du. Çünkü sadece şekere odaklanan ekonomi, or- manları ve su kaynaklarını öldürdü. Amerika kıtasının özgürlüğe kavuşmuş, kö- leliğe son vermiş, ilk kez kolonyal özgürlüğünü ilan etmiş tek ülkesiydi Haiti. ABD değildir. ABD İngiliz kolonyal gücünden çok sonra kurtulmuştur. CMYB C M Y B 14 TEMMUZ 2010 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA DİZİ 9 - Son kitabınız ‘Aynalar’da dünya uy- garlık tarihini kısa ve sorgulayıcı bir dil- le anlatıyorsunuz. Baştan beri günahlar- la lekelenen dünyamızda işlenen yeni günahları listeleyerek, sınıflı toplumun Asya’dan Avrupa’ya oradan yeni dün- yaya uzanan modern görünümlerini Tevrat ya da İncil gibi öyküleştiriyorsu- nuz. Unutturulan uzak ve yakın tarihi- mizin destansı bir anlatımı bu. Herkesin kendinden hikâyeler bulabileceği bu ki- tapta ben de kendime ait çok şeyler bul- dum... Kitabınız için John Berger ‘Suç- larımızı unutturmadığı için Galeano’ya minnettarız. Onun gerçeği öfkelidir’ di- ye yazarken, yakın dostunuz Isabel Al- lende ise ‘Onun idealist gücü ve şama- nist lirizmi okuyucuyu büyülüyor’ di- yor. Latin Amerika’nın Kesik Damarla- rı adlı yapıtınız yayımlandığından bu yana 40 yıl geçti. Latin Amerika’daki son seçim sonuç- ları Amerikan emperyalizmine karşı bir direnişi gösteriyor. Bu damarların ni- hayet birbirine ulandığını söyle- yebilir miyiz? Latin Ameri- ka’nõn Kesik Da- marlarõ’nõ yazmak, benim için kişisel bir görevdi, bir başlangõçtõ. Bir son değil, bir şeyin başlangõcõydõ. Yaşamõn anlamlarõnõ kalemimle keşfe çõkmaktõ bu, gerçeğin de- rinine inmekti. Latin Amerika’nõn gerçeği. Şimdiyse tüm insanlõğõn. Dünyamõz ayna- lar gibidir. Sõnõrlarõn, haritalarõn olmadõğõ yarõ bir ayna… İmkânsõzõ yazmaktõ benim- kisi. Denemeye değerdi. Farklõ zamanlara, farklõ yerlere gitmekti. Para gibi değil de normal insan gi- bi olursanõz, farklõ yüzyõllar- da yaşamõş in- sanlarla kardeş olabileceğinizi anlarsõnõz. Para- nõn sõnõrõ vardõr, ama insanõn in- sanlõğõn sõnõrõ yoktur. Diyelim ki binlerce yõl önce Alaska’da doğmuş bi- risiydim diye düşünürseniz, kendinizi di- ğerleri gibi görebilirsiniz. Bu bağlamda ki- tabõmõ cömert bir tavõrla Obama’ya sunan Chavez’e gerçekten müteşekkirim. Evet, kitap 35-40 baskõ birden yaptõğõ için en çok satanlar listesine girdi, ama Latin Amerika’da önemli olan okunma umudu- dur... Sistem dünyamõzda cezalandõrma ve ödüllendirme dengesizliği yarattõ. Değer ve fiyat tek kavram haline geldi. Bir şe- yin değerini anla- mak için fiyatõnõ so- rar hale geldik. Fiyatõnõ söyle değerini söyleyeyim gibi. Günümüzde her şey tepe- taklak. Değer fiyat tarafõndan belirleniyor, fiyat değerine göre belirleneceği yerde! Gerçekten tepetaklak bir dünyadayõz. Ve ben şahsen, çok satan kitaplara bir anlam veremiyorum. - Bizde de yayıncılık bir pazarlama durumuna dönüştü. Hatta kapak rengi değiştiren, sırtını tarikatlara dayayan yazarlar çıktı.” Çok üzücü. Oysa, 20. yüzyõlõn yazarõ Franz Kafka hiç basõlmamõş, başarõsõz bir yazar gibi öldü. 19. yüzyõlõn ressamõ Van Gogh bir tane tablosunu satabildi yaşar- ken. Satõp satamamak o kadar önemli de- ğil ama... Galeano: Para gibi değil de normal insan gibi olursanõz, farklõ yüzyõllarda yaşamõş insanlarla kardeş olabilirsiniz Obama,MartinLutherKing’inrüyasõnõmõ,CondoleezzaRice’ınkâbusunumugerçekleştirecek? ‘Sözlerini umarõm unutmaz’ Yenmekiçin üretmek ‘Paranın sınırı var ama insanlığın sınırı yok’ - Araya giriyorum ve “Türkiye’de de terorizme karşı bütçenin önemli bir kısmı ayrılıyor” diyorum. GALEANO - Yeterince korkunç ve fazla. Birçok ülkede bütçenin yüzde 50’si savaşa ayrõlõyor. Tarihin bir tek- rarõ bu. ABD bugün savaşla beslenen, savaşsõz yaşayamayan bir ülke. Ayrõca savaş bütçesini savunma bütçesi ola- rak adlandõrmalarõ benim için anlaşõl- maz, gizemli bir yalandõr. Savaş baka- nõna savunma bakanõ demeleri gibi. Kime karşõ savunma? ABD tarihinde sadece bir kere, o da bir Meksikalõ ge- rilla savaşçõsõ Panço Villa tarafõndan işgal edilmiştir. Güney sõnõrõndaki Co- lumbus şehrini sadece iki gün işgal et- miş sonra Meksika’ya geri dönmüş- tür. İki yüz yõllõk tarihinde karşõ- laştõklarõ tek işgal bu iki günlük işgaldir. Şimdi soruyorum, ki- me karşõ savunma? Dünyada hemen her ülkeyi işgal ettiği halde işgal edilmeyen tek ülkedir ABD. Gerçekler ve ifadeler arasõnda bü- yük bir ayrõm var. Ki- me karşõ savunma bütçesi? Yenmekiçin üretmek GLOBALPOLİTİKÜLTÜR ERGİN YILDIZOĞLU Yükselen Şizofreni Anlamlar zinciri kırılınca, insanda şizofreniyi andıran bir akıl istikrarsızlığı oluşur, uzlaşmaz söylemler arasında gidip gelmeler başlar. Siyasal İslamın, laikliği ve “1923 olayını” hedef alan yükselme süreci, Türkiye entelektüelleri arasında tam da böyle bir duruma yol açtı. Darbe fantezileri ve ‘derin devlet’in ‘gerçeği’ Kimi sosyalistler, siyasal İslamın yükselen dalgasına takılmak, AKP gemisine atlayabilmek için, liberalizmin siyaset paradigmasını benimseye başladılar. Bunlar, “askeri darbeleri kim yapar, arkalarında hangi sınıf ilişkileri vardır, neden ve ne zaman gündeme gelirler?” gibi sorulara ilişkin tartışmaları, sosyalist geleneğin teorik kazanımlarını unuttular. Askeri darbeleri birtakım kötü subayların komplolarına indirgediler. Böylece, sermayeyi, emperyalizmi devreden çıkartarak aklamış, Nazizmi Hitler’in sapıklığına bağlayan muhafazakâr- liberal dünya görüşüyle buluşmuş oldular. Şimdi hem sosyalizmden söz ediyorlar hem de liberal -reaksiyoner- görüşleri birlikte savunuyorlar… Artık, doktor, ne yerse yesin demiş türünden bir durum söz konusu… Benzer bir şizofreniye liberal entelektüeller içinde de rastlıyoruz. Bunlar siyasal İslamın gerçek derinliğini ve kültürel mirasını küçümsediler, “değişim” trenine atlayıp, akıllarınca, ülkeyi liberal demokrat bir yere taşımak için AKP’nin iç ve dış politikalarını yönlendirme sorumluluğunu üstendiler. Bunlar, kısa sürede siyasal İslam ve emperyalizm arasında, ne dediklerini bilemez hale geldiler. Örneğin bu “demokratlardan” birine göre eğer, Öcalan’a bu terörü bitirmezsen, seni asarız, denseydi bu olayların hepsi, hemen biterdi. Bu zırvalık yüzünden başı belaya girince de aklı karıştı, “Türkiye’de ne PKK sorunu ne Alperenler açmazı ne de Ergenekon problemi vardır. Olan yalnızca derin devletin vesayet sorunudur” deyiverdi. Kapitalist demokrasinin, sosyalist alternatifinin şekillenmesine paralel olarak tüm devletlerin içinde, halkın iradesinin, seçilmiş hükümetlerin, rejimi değiştirmesini engellemekle, kendince uzun dönemli tarihsel bir çizgiyi savunmakla görevli teknokrat ve bürokratlardan oluşan bir çekirdek oluştu. Bu çekirdek (derin devlet) üç beş manyağın yaşam alanı değil, ülkenin sınıflar matrisi içindeki egemenlik ilişkilerinin, emperyalizmin egemenlik ilişkileriyle kesiştiği noktada oluşan ekonomik, ideolojik ve siyasi iktidarın kristalleşmiş ifadesidir. Diğer bir deyişle bu “derinlik” tüm kapitalist ülkelerin devletlerine ait, olmazsa olmaz, yapısal bir zorunluluktur. Günümüzde, devletin “derin olmayan” kısmı, “derin devlet” sayesinde var olmaya devam eder! “Derin devlet”, modern kapitalist devletin özüdür! Liberal dünya görüşünün devlet anlayışını benimsiyorsanız, hükümetlerle derin devleti karşı karşıya koyabilir, derin devletin denetlenebileceğine ilişkin fanteziler üretebilirsiniz. Ama her kritik noktada sermayenin “gerçeği”, bu fanteziyi delerek sizi “düş” kırıklığına uğratmaya devam eder. Aklınız sürekli karışır… Yükselen Türkiye filan… AKP dış politikasının fantezileri çökerken “yükselen şizofreni” giderek komikleşen örnekler üretmeye başladı. “ABD tek süper güç, onun bölge politikalarına uyum sağlamak gerekir”, varsayımıyla yola çıkanlar pratikte, ABD-AKP ilişkilerinin, ABD çıkarını kollayan bekçisi oldular. Ancak AKP ve siyasal İslamın Türkiye’yi değiştirme süreci hızlanırken ABD hegemonyası gerilerken, bunların kafaları karıştı. Birden görüşlerini değiştirip, çokkutuplulaşan dünyada ABD’nin gerilemekte, Türkiye’nin bölgede yükselmekte olduğu sonucuna ulaştılar. Ancak Türkiye’nin bölgedeki, “Yeni -sıfır sorun- Osmanlı barışı”, “Müslüman dünyasının liderliği” gibi fantezileri çok yaşamadı. Arap dünyası, AKP’ye, kimi zaman kibarca, kimi zaman açıkça, liderlik aramadıklarını anımsattı. Hamas, arabulucu olarak Mısır’ı seçtiğini, Suriye, İsrail-Türkiye arasındaki yeni dinamiğin, Türkiye’nin arabuluculuk şansını azalttığını açıkladı. Bölgede, İran karşıtı bir blok şekillenirken yorumcular, AKP-İran ilişkilerinin Türkiye’nin ayağına dolaşacağını vurgulamaya başladılar… Son ABD ziyaretlerinde, Erdoğan’ın, Obama hükümetince değersizleştirilmesi, buna karşılık Natenyahu’nun Beyaz Saray’da misafir edilmesi karşısında kafaları karışan liberal entelektüellerin şizofrenisi had safhaya ulaştı… Bunlardan biri, geçen hafta, bir taraftan Türkiye’nin yükselen güç olduğunu anlatmaya çabalıyordu. Öbür taraftan, “Obama’nın (…) Türkiye için söyledikleri, Türkiye’nin ve bu arada Başbakan Tayyip Erdoğan ve hükümetinin yakın geleceği açısından, Anayasa Mahkemesi’nin referanduma yolu açan kararından daha bile önemlidir.”… Bunun “nedenini tartışmak gereksizdir” saptamasıyla, Türkiye hükümetinin geleceğinin, aslında ABD Devlet Başkanı’nın iki dudağının arasında olduğuna inandığını itiraf etmiş oluyordu. “Tartışılması gereksiz” olanlar ise Türkiye’nin “yükselen” değil, ‘bağımlı ülke’, ekonomisinin ve devletinin de buna göre şekillenmiş bir yapısı olmasıyla ilgiliydi… erginy@tr.net http://erginyildizoglu.blogspot.com S Ü R E C E K Her ülkeyi işgal ettiği halde işgal edilmeyen tek ülke ABD derini riske eden bir avuç kişinin tehlikeli yaşam tarzlarõnõn istika- metini değiştirebilecek mi? Umarõm evet; ama korkarõm öy- le olmayacak. Obama, Amerika Birleşik Devletleri tarihinin ilk siyah başkanõ, Martin Luther King’in rüyasõnõ mõ, Condole- ezza Rice’õn kâbusunu mu ger- çekleştirecek? Şimdi onun evi olan Beyaz Saray, siyah köleler tarafõndan inşa edilmişti. Uma- rõm bunu hiçbir zaman unut- maz!” diye yazmıştınız. Hâlâ umutlu musunuz? Carlos Quijeno’dan öğrendikleri GALEANO - Henüz 14 ya- şõmda toy bir delikanlõ gazete- ciyken Uruguay’õn en önemli ga- zetecisiyle tanõştõm: Carlos Qui- jano. Yaşamõmõn en önemli dili- minde onunla çalõştõm. Kendi- sinden değerli dersler öğrendim. Ders vermeye çalõşmazdõ hiç. Yaşam hakkõnda yorumlar ya- pardõ yalnõzca. Bana çağõn ta ötesinden gelmiş birisi gibi gö- rünürdü hep. Bazõ cümleleri ba- zen bana geri kalmõş gibi ve saç- ma gelirdi. O zamanlar deneyim- sizdim. Sözlerinin gerçek değeri- ni ancak zaman geçtikçe anla- dõm. Örneğin şöyle: “Eduardo, senden hiç umudum yok, bes- belli günahkâr olacaksın, bu senin seçimin, senin hayatın tabii ama sana tek söyleyece- ğim, senden tek isteyeceğim şey, lütfen asla ama asla umu- da karşı bir günah işleme, umuda karşı gelme! Sakın! Her günah affedilebilir ama umuda karşı işlenen günahlar asla affedilemez!” Obama’nõn Nobel Barõş Ödülü konuşmasõnõ dinlediğim zaman ustam Quija- no’nun bu sözlerini anõmsadõm. Çünkü savaşõ göklere çõkaran, öven bir konuşmaydõ. Evrensel umuda karşõ işlenen bir ihanetin sözleriydi. Çok iyi biliyorum ki Obama yarõm saatlik konuşma- sõnda ABD gibi emperyalist bir ülkenin arkasõnda yatan gerçeği değiştiremezdi. Bütün enerjisini savaştan alan ve şiddete prog- ramlanmõş bir dünyada o da ölü- me âşõktõ. Özel durumlar için bi- le savaşõ övmek aslõnda savaşõ yüceltmektir. Ve böylece organi- ze suça evet diyerek sisteme or- tak oluyorsunuz. Dünyamõzda her dakikada 15 çocuk açlõktan, hastalõklardan ölmektedir ve bu bir suçtur. Aynõ sistem tarafõndan işlenen bir suç. Her dakika üç milyon dolar savaşa harcayan bir suç. Üç milyon dolarlõk askeri harca- malar ölüm için sunulan bir ver- gi, bir hediyedir. Bu bir suç ya- põlanmasõdõr. Obama’nõn iktida- ra gelir gelmez Irak ve Afganis- tan’a ayõrdõğõ savaş bütçesi, gü- nümüzde, ABD toplam bütçesi- nin yarõsõna eşittir. “Kitaplarınızın bütün devlet başkanları ile dünyamızı yöne- ten CEO’larca da okunmasını dilerdim” diyorum. Galeano de- vam ediyor: 70 yaşõndayõm ve 40 yõl önce yazmõştõm “Latin Amerika’nın Kesik Damarla- rı”nõ. Kendim için değil başkala- rõ için yazdõm. Genç yaşlarda ta- nõştõğõm diğer bir ustam, Carlos Onetti’ydi... Karanlõk bir dâhi, üstün bir yazardõ. Uzun zaman önce de öldü. Cervantes ödülünü kazandõ. Beni küçük yaşlarda et- kiledi, yardõmcõ oldu. Karanlõk bir mizah anlayõşõ vardõ. Büyük bir yalancõydõ. James Joyce gi- bi. “Ben kendim için yazıyo- rum” deyince bana, 18 yaşõnda genç bir terörist olarak “Ta- mam, madem ki kendin için yazıyorsun, ver bana müsved- delerini, postaneye gidip zarfa koyarak senin adına postalaya- yım, yollayan sen, alıcı sen, çünkü kendin için yazıyor- sun!” dedim. Sinirlendi, beni kovdu, birkaç gün sonra da “Ta- mam, söylediğin yeterince ap- talcaydı” dedi, itiraz ettim: “Aptalca değildi, doğruyu söy- ledim, kendin için yazıyorsan niçin yayınlatıyorsun? Kendin için günlük yazabilirsin, kimse bir şey diyemez, ama yazdığını yayınlatırsan başkalarıyla ileti- şime geçiyorsun, başkalarını etkilemek istiyorsun, anlatı- yorsun, böyle bir amacın olma- saydı yayınlatmazdın!” dedim. “Haklısın” dedi. Umarım Siz “Pek çok umut kaynağı var. Eğer umudun içecek suyu olmasa susuzluktan ölürdü. Zapatistalar ve topraksız köy- lüler gibi... Tek olası dünya bu değil. Gerçeklik her sabah ye- niden doğan bir çarpışma. Bu dünya tepetaklak ve bakalım onu ters çevirebilecek miyiz, onu deniyoruz!” diyorsunuz. Yeni dünya düzeninin makaslarõ arasõnda sõkõşõp kalan Oba- ma’nõn seçim zaferi sonrasõ ka- leme aldõğõnõz ve “Umarım” adõnõ verdiğiniz yazõnõzda: ‘Obama verdiği sözleri unutmamalı’ - Siz, “Umarõm, bir an bile, George W. Bush’un giriştiği maceralarõ tekrarlama gibi bir yanõlgõya düşmez. Umarõm, em- peryal temelleri sarsan mevcut kriz, yeni yönetime, bir gerçeklik ve alçakgönüllülük dersi verir. Umarõm, Guantanamo kampõnõ kapatma sözünü yerine getirir ve Küba ablukasõnõ da sona erdirir. Kyoto Protokolü’nü imzalayõp buna riayet edecek mi? Yoksa, gezegeni en fazla zehirleyen ulu- sa, dokunulmazlõk imtiyazõ tanõ- mayõ mõ sürdürecek? İnsanlar için mi yoksa arabalar için mi hükümet edecek? Hepimizin ka-
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear