Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
- “Türkiye’nin açık da-
marları, emperyalizmin
emrindeki politik İslam-
cılar yüzünden 2002’den
beri benzer bir şekilde
sömürülüyor. Ülkemiz-
de dinsel söylemler, va-
hiy kültürü arttı. Hititler-
den beri verimini hiç yi-
tirmeyen Anadolu top-
rakları, hükümetin yan-
lış politikaları yüzünden
milyonlarca çiftçimiz
borç içinde kaldı. İşsiz-
lik oranı % 14 arttı. İş-
sizlikte dünya dördün-
cüsüyüz. Yabancı
GDO’lu ürünler, ölüm
tohumları her yeri kap-
ladı. Ülkemiz bir zaman-
lar tahıl ihraç eder, ken-
dini beslerken şimdi ye-
nilen bir ülke haline gel-
di. Anti emperyalist bir
yazar olarak bu konuda
neler söyleyeceksiniz?”
GALEANO - Yemek
için üretmek yerine, yen-
mek için üretmek örneğini
veriyorsunuz. Hindistan ve
benzeri ülkeler de olduğu
gibi. Günümüzde kendi
kendine yeten toprağını
üreten pek çok kültürü
yok etmeye yönelik küre-
sel bir saldırı var. Eskiden
kendi ulusunu beslemek
için tarımcılık yapan bir-
çok ülke bugün uluslar-
arası yiyecek şirketlerine
hizmet etmek için kendi
tarımını ve halkını kurban
etmiştir. Yemek için üre-
tirken şimdi yenmek için
üretir hale gelmiş ve inti-
har etmiş sayısız çiftçi
vardır. Ne yediğine değil
ne yemesi gerektiğine ka-
rar verilen bu ülkelerden
en trajik ve yoksullaştırıl-
miş ülke Haiti’dir.
Fransız krallığının incisi
ve zengin kolonisiydi Hai-
ti. Her şey şeker üzerine
odaklanmıştı. Şeker eko-
nomisi zenginlik demekti.
Toprak ağaları, köle gücü-
nü çalıştıran yabancılar,
Fransızlar şekerin kutsal
sunağına insanları kurban
ediyorlardı. Şeker toprağı
mahvediyor, yok ediyor-
du. Sonsuz şeker tarlaları
ve çiftliklerin monokültür-
lülüğü ülkeyi gölgesizliğe
ve sınırsızlığa terk ediyor-
du. Çünkü sadece şekere
odaklanan ekonomi, or-
manları ve su kaynaklarını
öldürdü. Amerika kıtasının
özgürlüğe kavuşmuş, kö-
leliğe son vermiş, ilk kez
kolonyal özgürlüğünü ilan
etmiş tek ülkesiydi Haiti.
ABD değildir. ABD İngiliz
kolonyal gücünden çok
sonra kurtulmuştur.
CMYB
C M Y B
14 TEMMUZ 2010 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA
DİZİ 9
- Son kitabınız ‘Aynalar’da dünya uy-
garlık tarihini kısa ve sorgulayıcı bir dil-
le anlatıyorsunuz. Baştan beri günahlar-
la lekelenen dünyamızda işlenen yeni
günahları listeleyerek, sınıflı toplumun
Asya’dan Avrupa’ya oradan yeni dün-
yaya uzanan modern görünümlerini
Tevrat ya da İncil gibi öyküleştiriyorsu-
nuz. Unutturulan uzak ve yakın tarihi-
mizin destansı bir anlatımı bu. Herkesin
kendinden hikâyeler bulabileceği bu ki-
tapta ben de kendime ait çok şeyler bul-
dum... Kitabınız için John Berger ‘Suç-
larımızı unutturmadığı için Galeano’ya
minnettarız. Onun gerçeği öfkelidir’ di-
ye yazarken, yakın dostunuz Isabel Al-
lende ise ‘Onun idealist gücü ve şama-
nist lirizmi okuyucuyu büyülüyor’ di-
yor. Latin Amerika’nın Kesik Damarla-
rı adlı yapıtınız yayımlandığından bu
yana 40 yıl geçti. Latin Amerika’daki
son seçim sonuç-
ları Amerikan
emperyalizmine
karşı bir direnişi
gösteriyor. Bu
damarların ni-
hayet birbirine
ulandığını söyle-
yebilir miyiz?
Latin Ameri-
ka’nõn Kesik Da-
marlarõ’nõ yazmak, benim için kişisel bir
görevdi, bir başlangõçtõ. Bir son değil, bir
şeyin başlangõcõydõ. Yaşamõn anlamlarõnõ
kalemimle keşfe çõkmaktõ bu, gerçeğin de-
rinine inmekti. Latin Amerika’nõn gerçeği.
Şimdiyse tüm insanlõğõn. Dünyamõz ayna-
lar gibidir. Sõnõrlarõn, haritalarõn olmadõğõ
yarõ bir ayna… İmkânsõzõ yazmaktõ benim-
kisi. Denemeye değerdi. Farklõ zamanlara,
farklõ yerlere gitmekti. Para gibi değil de
normal insan gi-
bi olursanõz,
farklõ yüzyõllar-
da yaşamõş in-
sanlarla kardeş
olabileceğinizi
anlarsõnõz. Para-
nõn sõnõrõ vardõr,
ama insanõn in-
sanlõğõn sõnõrõ
yoktur. Diyelim
ki binlerce yõl önce Alaska’da doğmuş bi-
risiydim diye düşünürseniz, kendinizi di-
ğerleri gibi görebilirsiniz. Bu bağlamda ki-
tabõmõ cömert bir tavõrla Obama’ya sunan
Chavez’e gerçekten müteşekkirim. Evet,
kitap 35-40 baskõ birden yaptõğõ için en
çok satanlar listesine girdi, ama Latin
Amerika’da önemli olan okunma umudu-
dur... Sistem dünyamõzda cezalandõrma ve
ödüllendirme dengesizliği yarattõ. Değer
ve fiyat tek kavram
haline geldi. Bir şe-
yin değerini anla-
mak için fiyatõnõ so-
rar hale geldik. Fiyatõnõ söyle değerini
söyleyeyim gibi. Günümüzde her şey tepe-
taklak. Değer fiyat tarafõndan belirleniyor,
fiyat değerine göre belirleneceği yerde!
Gerçekten tepetaklak bir dünyadayõz. Ve
ben şahsen, çok satan kitaplara bir anlam
veremiyorum.
- Bizde de yayıncılık bir pazarlama
durumuna dönüştü. Hatta kapak rengi
değiştiren, sırtını tarikatlara dayayan
yazarlar çıktı.”
Çok üzücü. Oysa, 20. yüzyõlõn yazarõ
Franz Kafka hiç basõlmamõş, başarõsõz bir
yazar gibi öldü. 19. yüzyõlõn ressamõ Van
Gogh bir tane tablosunu satabildi yaşar-
ken. Satõp satamamak o kadar önemli de-
ğil ama...
Galeano: Para gibi değil de normal insan gibi olursanõz, farklõ yüzyõllarda yaşamõş insanlarla kardeş olabilirsiniz
Obama,MartinLutherKing’inrüyasõnõmõ,CondoleezzaRice’ınkâbusunumugerçekleştirecek?
‘Sözlerini umarõm unutmaz’
Yenmekiçin
üretmek
‘Paranın sınırı var ama
insanlığın sınırı yok’
- Araya giriyorum ve “Türkiye’de
de terorizme karşı bütçenin önemli
bir kısmı ayrılıyor” diyorum.
GALEANO - Yeterince korkunç ve
fazla. Birçok ülkede bütçenin yüzde
50’si savaşa ayrõlõyor. Tarihin bir tek-
rarõ bu. ABD bugün savaşla beslenen,
savaşsõz yaşayamayan bir ülke. Ayrõca
savaş bütçesini savunma bütçesi ola-
rak adlandõrmalarõ benim için anlaşõl-
maz, gizemli bir yalandõr. Savaş baka-
nõna savunma bakanõ demeleri gibi.
Kime karşõ savunma? ABD tarihinde
sadece bir kere, o da bir Meksikalõ ge-
rilla savaşçõsõ Panço Villa tarafõndan
işgal edilmiştir. Güney sõnõrõndaki Co-
lumbus şehrini sadece iki gün işgal et-
miş sonra Meksika’ya geri dönmüş-
tür.
İki yüz yõllõk tarihinde karşõ-
laştõklarõ tek işgal bu iki günlük
işgaldir. Şimdi soruyorum, ki-
me karşõ savunma? Dünyada
hemen her ülkeyi işgal ettiği
halde işgal edilmeyen tek
ülkedir ABD. Gerçekler
ve ifadeler arasõnda bü-
yük bir ayrõm var. Ki-
me karşõ savunma
bütçesi?
Yenmekiçin
üretmek
GLOBALPOLİTİKÜLTÜR
ERGİN YILDIZOĞLU
Yükselen Şizofreni
Anlamlar zinciri kırılınca, insanda şizofreniyi
andıran bir akıl istikrarsızlığı oluşur, uzlaşmaz
söylemler arasında gidip gelmeler başlar.
Siyasal İslamın, laikliği ve “1923 olayını”
hedef alan yükselme süreci, Türkiye
entelektüelleri arasında tam da böyle bir
duruma yol açtı.
Darbe fantezileri ve ‘derin
devlet’in ‘gerçeği’
Kimi sosyalistler, siyasal İslamın yükselen
dalgasına takılmak, AKP gemisine
atlayabilmek için, liberalizmin siyaset
paradigmasını benimseye başladılar. Bunlar,
“askeri darbeleri kim yapar, arkalarında
hangi sınıf ilişkileri vardır, neden ve ne zaman
gündeme gelirler?” gibi sorulara ilişkin
tartışmaları, sosyalist geleneğin teorik
kazanımlarını unuttular. Askeri darbeleri
birtakım kötü subayların komplolarına
indirgediler.
Böylece, sermayeyi, emperyalizmi
devreden çıkartarak aklamış, Nazizmi
Hitler’in sapıklığına bağlayan muhafazakâr-
liberal dünya görüşüyle buluşmuş oldular.
Şimdi hem sosyalizmden söz ediyorlar hem
de liberal -reaksiyoner- görüşleri birlikte
savunuyorlar… Artık, doktor, ne yerse yesin
demiş türünden bir durum söz konusu…
Benzer bir şizofreniye liberal entelektüeller
içinde de rastlıyoruz. Bunlar siyasal İslamın
gerçek derinliğini ve kültürel mirasını
küçümsediler, “değişim” trenine atlayıp,
akıllarınca, ülkeyi liberal demokrat bir yere
taşımak için AKP’nin iç ve dış politikalarını
yönlendirme sorumluluğunu üstendiler.
Bunlar, kısa sürede siyasal İslam ve
emperyalizm arasında, ne dediklerini bilemez
hale geldiler.
Örneğin bu “demokratlardan” birine göre
eğer, Öcalan’a bu terörü bitirmezsen, seni
asarız, denseydi bu olayların hepsi, hemen
biterdi. Bu zırvalık yüzünden başı belaya
girince de aklı karıştı, “Türkiye’de ne PKK
sorunu ne Alperenler açmazı ne de
Ergenekon problemi vardır. Olan yalnızca
derin devletin vesayet sorunudur” deyiverdi.
Kapitalist demokrasinin, sosyalist
alternatifinin şekillenmesine paralel olarak
tüm devletlerin içinde, halkın iradesinin,
seçilmiş hükümetlerin, rejimi değiştirmesini
engellemekle, kendince uzun dönemli
tarihsel bir çizgiyi savunmakla görevli
teknokrat ve bürokratlardan oluşan bir
çekirdek oluştu.
Bu çekirdek (derin devlet) üç beş
manyağın yaşam alanı değil, ülkenin sınıflar
matrisi içindeki egemenlik ilişkilerinin,
emperyalizmin egemenlik ilişkileriyle kesiştiği
noktada oluşan ekonomik, ideolojik ve siyasi
iktidarın kristalleşmiş ifadesidir. Diğer bir
deyişle bu “derinlik” tüm kapitalist ülkelerin
devletlerine ait, olmazsa olmaz, yapısal bir
zorunluluktur. Günümüzde, devletin “derin
olmayan” kısmı, “derin devlet” sayesinde var
olmaya devam eder! “Derin devlet”, modern
kapitalist devletin özüdür!
Liberal dünya görüşünün devlet anlayışını
benimsiyorsanız, hükümetlerle derin devleti
karşı karşıya koyabilir, derin devletin
denetlenebileceğine ilişkin fanteziler
üretebilirsiniz. Ama her kritik noktada
sermayenin “gerçeği”, bu fanteziyi delerek
sizi “düş” kırıklığına uğratmaya devam eder.
Aklınız sürekli karışır…
Yükselen Türkiye filan…
AKP dış politikasının fantezileri çökerken
“yükselen şizofreni” giderek komikleşen
örnekler üretmeye başladı.
“ABD tek süper güç, onun bölge
politikalarına uyum sağlamak gerekir”,
varsayımıyla yola çıkanlar pratikte, ABD-AKP
ilişkilerinin, ABD çıkarını kollayan bekçisi
oldular. Ancak AKP ve siyasal İslamın
Türkiye’yi değiştirme süreci hızlanırken ABD
hegemonyası gerilerken, bunların kafaları
karıştı. Birden görüşlerini değiştirip,
çokkutuplulaşan dünyada ABD’nin
gerilemekte, Türkiye’nin bölgede
yükselmekte olduğu sonucuna ulaştılar.
Ancak Türkiye’nin bölgedeki, “Yeni -sıfır
sorun- Osmanlı barışı”, “Müslüman
dünyasının liderliği” gibi fantezileri çok
yaşamadı. Arap dünyası, AKP’ye, kimi
zaman kibarca, kimi zaman açıkça, liderlik
aramadıklarını anımsattı. Hamas, arabulucu
olarak Mısır’ı seçtiğini, Suriye, İsrail-Türkiye
arasındaki yeni dinamiğin, Türkiye’nin
arabuluculuk şansını azalttığını açıkladı.
Bölgede, İran karşıtı bir blok şekillenirken
yorumcular, AKP-İran ilişkilerinin Türkiye’nin
ayağına dolaşacağını vurgulamaya
başladılar…
Son ABD ziyaretlerinde, Erdoğan’ın,
Obama hükümetince değersizleştirilmesi,
buna karşılık Natenyahu’nun Beyaz
Saray’da misafir edilmesi karşısında kafaları
karışan liberal entelektüellerin şizofrenisi had
safhaya ulaştı… Bunlardan biri, geçen hafta,
bir taraftan Türkiye’nin yükselen güç
olduğunu anlatmaya çabalıyordu. Öbür
taraftan, “Obama’nın (…) Türkiye için
söyledikleri, Türkiye’nin ve bu arada
Başbakan Tayyip Erdoğan ve hükümetinin
yakın geleceği açısından, Anayasa
Mahkemesi’nin referanduma yolu açan
kararından daha bile önemlidir.”… Bunun
“nedenini tartışmak gereksizdir”
saptamasıyla, Türkiye hükümetinin
geleceğinin, aslında ABD Devlet Başkanı’nın
iki dudağının arasında olduğuna inandığını
itiraf etmiş oluyordu.
“Tartışılması gereksiz” olanlar ise
Türkiye’nin “yükselen” değil, ‘bağımlı ülke’,
ekonomisinin ve devletinin de buna göre
şekillenmiş bir yapısı olmasıyla ilgiliydi…
erginy@tr.net
http://erginyildizoglu.blogspot.com
S Ü R E C E K
Her ülkeyi işgal ettiği halde
işgal edilmeyen tek ülke ABD
derini riske eden bir avuç kişinin
tehlikeli yaşam tarzlarõnõn istika-
metini değiştirebilecek mi?
Umarõm evet; ama korkarõm öy-
le olmayacak. Obama, Amerika
Birleşik Devletleri tarihinin ilk
siyah başkanõ, Martin Luther
King’in rüyasõnõ mõ, Condole-
ezza Rice’õn kâbusunu mu ger-
çekleştirecek? Şimdi onun evi
olan Beyaz Saray, siyah köleler
tarafõndan inşa edilmişti. Uma-
rõm bunu hiçbir zaman unut-
maz!” diye yazmıştınız. Hâlâ
umutlu musunuz?
Carlos Quijeno’dan
öğrendikleri
GALEANO - Henüz 14 ya-
şõmda toy bir delikanlõ gazete-
ciyken Uruguay’õn en önemli ga-
zetecisiyle tanõştõm: Carlos Qui-
jano. Yaşamõmõn en önemli dili-
minde onunla çalõştõm. Kendi-
sinden değerli dersler öğrendim.
Ders vermeye çalõşmazdõ hiç.
Yaşam hakkõnda yorumlar ya-
pardõ yalnõzca. Bana çağõn ta
ötesinden gelmiş birisi gibi gö-
rünürdü hep. Bazõ cümleleri ba-
zen bana geri kalmõş gibi ve saç-
ma gelirdi. O zamanlar deneyim-
sizdim. Sözlerinin gerçek değeri-
ni ancak zaman geçtikçe anla-
dõm. Örneğin şöyle: “Eduardo,
senden hiç umudum yok, bes-
belli günahkâr olacaksın, bu
senin seçimin, senin hayatın
tabii ama sana tek söyleyece-
ğim, senden tek isteyeceğim
şey, lütfen asla ama asla umu-
da karşı bir günah işleme,
umuda karşı gelme! Sakın!
Her günah affedilebilir ama
umuda karşı işlenen günahlar
asla affedilemez!” Obama’nõn
Nobel Barõş Ödülü konuşmasõnõ
dinlediğim zaman ustam Quija-
no’nun bu sözlerini anõmsadõm.
Çünkü savaşõ göklere çõkaran,
öven bir konuşmaydõ. Evrensel
umuda karşõ işlenen bir ihanetin
sözleriydi. Çok iyi biliyorum ki
Obama yarõm saatlik konuşma-
sõnda ABD gibi emperyalist bir
ülkenin arkasõnda yatan gerçeği
değiştiremezdi. Bütün enerjisini
savaştan alan ve şiddete prog-
ramlanmõş bir dünyada o da ölü-
me âşõktõ. Özel durumlar için bi-
le savaşõ övmek aslõnda savaşõ
yüceltmektir. Ve böylece organi-
ze suça evet diyerek sisteme or-
tak oluyorsunuz. Dünyamõzda
her dakikada 15 çocuk açlõktan,
hastalõklardan ölmektedir ve bu
bir suçtur.
Aynõ sistem tarafõndan işlenen
bir suç. Her dakika üç milyon
dolar savaşa harcayan bir suç.
Üç milyon dolarlõk askeri harca-
malar ölüm için sunulan bir ver-
gi, bir hediyedir. Bu bir suç ya-
põlanmasõdõr. Obama’nõn iktida-
ra gelir gelmez Irak ve Afganis-
tan’a ayõrdõğõ savaş bütçesi, gü-
nümüzde, ABD toplam bütçesi-
nin yarõsõna eşittir.
“Kitaplarınızın bütün devlet
başkanları ile dünyamızı yöne-
ten CEO’larca da okunmasını
dilerdim” diyorum. Galeano de-
vam ediyor: 70 yaşõndayõm ve
40 yõl önce yazmõştõm “Latin
Amerika’nın Kesik Damarla-
rı”nõ. Kendim için değil başkala-
rõ için yazdõm. Genç yaşlarda ta-
nõştõğõm diğer bir ustam, Carlos
Onetti’ydi... Karanlõk bir dâhi,
üstün bir yazardõ. Uzun zaman
önce de öldü. Cervantes ödülünü
kazandõ. Beni küçük yaşlarda et-
kiledi, yardõmcõ oldu. Karanlõk
bir mizah anlayõşõ vardõ. Büyük
bir yalancõydõ. James Joyce gi-
bi. “Ben kendim için yazıyo-
rum” deyince bana, 18 yaşõnda
genç bir terörist olarak “Ta-
mam, madem ki kendin için
yazıyorsun, ver bana müsved-
delerini, postaneye gidip zarfa
koyarak senin adına postalaya-
yım, yollayan sen, alıcı sen,
çünkü kendin için yazıyor-
sun!” dedim. Sinirlendi, beni
kovdu, birkaç gün sonra da “Ta-
mam, söylediğin yeterince ap-
talcaydı” dedi, itiraz ettim:
“Aptalca değildi, doğruyu söy-
ledim, kendin için yazıyorsan
niçin yayınlatıyorsun? Kendin
için günlük yazabilirsin, kimse
bir şey diyemez, ama yazdığını
yayınlatırsan başkalarıyla ileti-
şime geçiyorsun, başkalarını
etkilemek istiyorsun, anlatı-
yorsun, böyle bir amacın olma-
saydı yayınlatmazdın!” dedim.
“Haklısın” dedi.
Umarım
Siz “Pek çok umut kaynağı
var. Eğer umudun içecek suyu
olmasa susuzluktan ölürdü.
Zapatistalar ve topraksız köy-
lüler gibi... Tek olası dünya bu
değil. Gerçeklik her sabah ye-
niden doğan bir çarpışma. Bu
dünya tepetaklak ve bakalım
onu ters çevirebilecek miyiz,
onu deniyoruz!” diyorsunuz.
Yeni dünya düzeninin makaslarõ
arasõnda sõkõşõp kalan Oba-
ma’nõn seçim zaferi sonrasõ ka-
leme aldõğõnõz ve “Umarım”
adõnõ verdiğiniz yazõnõzda:
‘Obama verdiği
sözleri unutmamalı’
- Siz, “Umarõm, bir an bile,
George W. Bush’un giriştiği
maceralarõ tekrarlama gibi bir
yanõlgõya düşmez. Umarõm, em-
peryal temelleri sarsan mevcut
kriz, yeni yönetime, bir gerçeklik
ve alçakgönüllülük dersi verir.
Umarõm, Guantanamo kampõnõ
kapatma sözünü yerine getirir ve
Küba ablukasõnõ da sona erdirir.
Kyoto Protokolü’nü imzalayõp
buna riayet edecek mi? Yoksa,
gezegeni en fazla zehirleyen ulu-
sa, dokunulmazlõk imtiyazõ tanõ-
mayõ mõ sürdürecek? İnsanlar
için mi yoksa arabalar için mi
hükümet edecek? Hepimizin ka-