23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B 13 HAZİRAN 2010 PAZAR CUMHURİYET SAYFA DİZİ 9 SÜRECEK G ürler o gün sonun başlangõcõn- daydõ. Başbakan Melen’le görüş- tüğümde bana “Hesabı kendile- ri yaptı ve kararı bizzat kendisi verdi” de- di. Cumhurbaşkanõ Sunay da emekliğine ve adaylõğõna karşõydõ. Fakat Gürler, kendisine verilen, oy vere- cek milletvekili ve senatörler listesini Su- nay’a göstermiş, Cumhurbaşkanõ’ndan kon- tenjandan parlamentoya atanmasõnõ iste- miş ve bu isteğini kabul ettirmişti. Hava Kuvvetleri Komutanõ Batur ger- çekçi idi. Listeye bakmõş “Bu isimler sana oy vermez” demişti. Ama Gürler (İkinci Başkan Sunalp de) lis- teye inanõyordu. Ne var ki ordu içinden Gürler’in adaylõ- ğõna karşõ çõkan sesler duyuluyordu. Örne- ğin 1. Ordu Komutanõ Faik Türün. Asker dayatmasõna karşõydõ. Parlamentonun hür iradesiyle cumhur- başkanõ seçmesinden yanaydõ. 13 Mart’a yakõn bir pazar günü Başbakan Melen’e “Ya seçilemezse?” dedim “Bir Genelkurmay Başkanı soyunmuş ve Senato’ya gelmiş. Ordu onurunu çiğ- netmez. Seçilecektir” dedi. Gürler’e oy vermesi için örneğin Demi- rel telefon tehditleri alõyordu. Herhalde Ecevit de. Şöyle yaparõz, böy- le yaparõz! Gürler’in sivilleri giydiği, Genelkurmay Başkanlõğõ’na Kara Kuvvetleri Komutanõ Se- mih Sancar’õn, Kara Kuvvetleri Komu- tanlõğõ’na Eşref Akıncı’nõn atandõğõ gün… CHP lideri Ecevit uyarõ niteliğinde bir açõklama yaptõ. “…İş işten geçmedi ise…Parlamento iradesinin nasıl belirleneceğine teşhis ko- nulmadan sakıncalı olabilecek girişimler durmalıdır” diyordu. Bu arada Ecvet Güresin’le Yõlmaz Çeti- ner, Gürler’den özel bir demeç aldõlar. Hürriyet’e geçmeden okudum demeci; bir AP adayõ yazsa ancak bu kadar AP’li gö- rüşler, düşünceler öne sürebilirdi. Gürler artõk bir politikacõ idi. Gazeteci se- çilme şansõnõ soruyordu. Yeni senatör, cumhurbaşkanõ adayõ; “TBMM’nin muhterem üyeleri isterse se- çilirim” diyor ve ekliyordu: “Ya nasip!” Askersel kaynaklardan haber almõştõk. Örneğin yeni Kara Kuvvetleri Komutanõ Eş- ref Akõncõ (oğlu Hürriyet’te çalõşõyordu) Gürler’in seçilmemesi durumunda darbe ya- pacaklarõna ilişkin sorularõ “Türk ordusu Yeniçeri Ocağı değildir” diye yanõtlamõş- tõ. Gürler seçilmeyebilirdi. Bu bir olasõlõktõ. Ama Gürler seçilmezse darbe olmayacak- tõ! Üstelik Hava Kuvvetleri Komutanõ Gür- ler’e desteğini çekmişti. Seçim günü heyecan doruktaydõ. İlk tur se- çimin sonucunu açõklandõ: AP adayõ eski Hava Kuvvetleri Komuta- nõ, Yassõada’dan geçmiş. Şimdi AP Senatörü Tekin Arıburun 292 oy. Gürler ise.. ancak 175 oy almõştõ. DP ada- yõ Bozbeyli’ye de 45 oy çõkmõştõ. Gürler genel kurul salonunun sol tarafõn- da oturuyordu. Sağdan, AP sõralarõndan alkõş sesleri yük- seldi. Genel kurul salonu yavaş yavaş boşaldõ. Gürler tek başõna boş salonda oturuyordu Turlar devam etti ve Gürler hiçbir turda seçimi kazanacak oya ulaşamadõ. Gürler yitirmemişti seçimi. Ulusal irade kazanmõştõ! Nihayet Gürler kalktõ, ağõr adõmlarla koridora yürüdü. Koridora çõkar- ken, “... Bana söz verenlere bakınız” di- ye mõrõldandõ. Hemen aynõ gün hemen her çevrede “şim- di ne olacak” sorusu soruluyordu. Komutanlar, o gece “yukarı çıktılar”. Saat 01.30’da Demirel’in telefonu çaldõ. Arayan Cumhurbaşkanlõğõ Genel Sekreteri Fuat Bayra- moğlu idi. AP liderine rahatsõz et- mekteki nedenini söyledi: “Komutan Paşalar, bu ge- ce Sayın Cumhurbaşka- nı ile görüştüler. Sizinle görüşmeye de beni gö- revlendirdiler. Acaba sabah?” Buyurmasõnõ söyledi AP lideri ve 14 Mart 1973 sabahõ saat 10.00’da Bayramoğlu. AP liderini evinde zi- yaret etti. “Dün gece 4. turdan sonra Sa- yın Komutanlar Çankaya’ya geldi- ler ve Sayın Sunay ile görüştüler. Var- dıkları sonuç odur ki, Sayın Gürler’in cumhurbaşkanı se- çilmesi olanağı ar- tık kalmamıştır. Komutanlar Sayın Sunay’ın görev sü- resinin uzatılma- sında birleşmişler- dir” dedi. Demirel’den de hayret edeceği bir yanõt aldõ: AP lideri saha önce Su- nay’õn görev süresinin uzatõl- masõna karşõ çõkmõştõ ama “bu- gün şartlar değişmişti”. Bu kez açmazdan çõkmanõn yolu Sunay’õn görev süresini uzat- maktan geçiyordu Bir iki kazanõlacak ve sonra Köşk sorunu çözülecekti. Siyasette evdeki hesap çar- şõya uymuyordu. Sunay’õn görev süresini uzatan anayasa tasarõsõ tek bir oy eksikliği nedeniyle Millet Meclisi’nde reddedildi. Tek oyun sahibi AP’li Ali Rı- za Septioğlu idi. Oylama sõra- sõnda eşiyle telefonda konuş- maya dalmõştõ. Oylamadan son- ra koridorda karşõlaştõğõ Demi- rel’e “Ne oldu” diye sorunca li- derinden “Olan oldu” karşõlõğõnõ al- mõştõ. Millet Meclisi’nde reddedilen yasa için bir umut daha var- dõ: Senato! Burada kabul edililir- se yasa, yeniden görü- şülmek üzere Millet Meclisi’ne gelecek ve sorun çözümlenecekti. Fakat Senato’da bir başka, ama ağõrlõğõ yad- sõnamaz bir isim uzatmaya karşõ çõktõ: İsmet İnönü! “Bunu yapmayınız” diyordu: “Süresini doldurmuş insan, bu görevi yerine getir- miş olur. Bunu ‘bir tertip’le çözmek iste- mesi siyasal yaşamın en büyük zehrini teş- kil eder. Anayasayı değiştirecek olursa- nız bu takdirde bugüne kadar olanlar sü- recektir.” Sunay formülünün Senato’dan geçmesi için olumlu oylar 23 eksikti. Bu açõk ancak İnönü’ye bağlõ birkaç ba- ğõmsõz senatörle kontenjan senatörlerinin toplu olarak anayasa değişikliğine oy vermeleriyle kapatõlabilirdi. Uzatma Senato’dan da geçmedi. Bunalõm giderek yoğunlaşõyordu. Parti- ler, özellikle AP ve CHP, parlamentoda bir cumhurbaşkanõ adayõ bulamazlarsa olasõ ge- lişmelerin nereye varacağõnõ biliyordu. İki parti arasõnda gizliden gizliye sürdü- rülen görüşmelerden ortaya bir cumhur- başkanõ adayõ çõktõ. CHP lideri Ecevit ve AP lideri saptadõğõ adayõ söyledi: “Vakit yitirmeden anayasal hukuk ku- ruluşlarından birinin başkanını aday gösterelim. Cumhurbaşkanı Sunay’dan adayımızı kontenjan senatörlüğüne ata- masını rica edelim.” Öyle ya; dõşarõdan birisini parlamenter yapmanõn yolu bir değil iki kez açõlmõştõ. Sunay ve Gürler, Genelkurmay Başkan- lõğõ’ndan bir günde parlamentoya girme- mişler miydi? İki parti genel başkanõ; üç başkan ara- sõndan -Ecevit’in önerdiği- Anayasa Mahkemesi Başkanõ Muhittin Taylan’õ cumhurbaşkanõ adayõ seçtiler. Sõra Taylan’õn Cumhuriyet Senato- su’na cumhurbaşkanõ kontenjanõndan Senato’ya atanmasõ işlemine gel- mişti. Demirel, Çankaya nezdinde yapõlacak girişimde de cumhur- başkanõ seçiminde de Turhan Feyzioğlu’nun Güven Par- tisi’nin de bulunmasõnõ istiyordu. Feyzioğlu’nun De- mirel’le konuşma- ya gittiğini öğre- nince CHP lideri fe- na halde bozuldu, sinirlendi. “Olumlu bir noktaya gelen işi şimdi Feyzioğlu bo- zacak” diyordu. Bir kulis bilgisine göre Gü- ven Partisi lideri Başbakanlõk’tan (Me- len’den) aldõğõ bilgiler üzerine AP liderine gelmişti. Sinirler hayli gergindi. Tam bu sõrada o sabah ordu komutanla- rõyla görüşen Başbakan Melen, AP ve CHP liderleriyle yarõm saatlik bir konuşma yap- tõ. Fakat Feyzioğlu da Taylan’õ destekleye- ceğini açõkladõ. Üç parti bir karara vardõlar. Birlikte Köşk’e çõkacaklar ve Cumhurbaşkanõ’na adaylarõnõn Anayasa Mahkemesi Başkanõ Muhittin Taylan olduğunu, cumhurbaşkan- lõğõ kontenjanõndan senatoya üye yapacağõ Taylan’õn üç partinin oylarõ ile cumhur- başkanõ seçileceğini, Çankaya sorununun da böylece çözümlenmiş olacağõnõ söyleye- ceklerdi. S aat 19.30. Üç parti lideri Çankaya’ya çõktõlar. Üç lideri bekleyen Cum- hurbaşkanõ Sunay o sõrada çalõşma odasõnda bir aşağõ bir yukarõ dolaşõyordu. Si- nirliydi. Demirel’i sağõna, Ecevit’i soluna, Feyzi- oğlu’nu karşõsõna oturttu. Piposundan derin nefesler çekiyor, üflüyor ve liderlere bakõ- yordu. Üç lider adõna Demirel konuştu: “Cum- huriyet neslinin üç lideri olarak huzuru- nuzda önemli bir devlet sorununun çö- zümü için bulunuyoruz” diye başladõ ko- nuşmaya. Vardõklarõ kararõ gerekçesiyle anlattõ. Konuşmasõ bitince o dakikaya kadar su- san Cevdet Sunay, birden patladõ: “Ben” dedi. “Senato’da anlatılan adam mıyım?” Kõrõlmõş, üzülmüştü. Partiler aralarõnda anlaşmaya vardõklarõ için uzatma formülünü onaylamõştõ. “Artık her şey bitmişti. 28 Mart günü Çankaya Köşkü’nü terk edecekti!” Söz sõrasõ Taylan’õn adaylõğõna ve parti- lerin isteğine gelince Sunay: “İki gün sonra ayrılacağım bu ma- kamdan, iki gün sonrası için önemli bir karar vermem doğru olmaz” dedi. Taylan’õn kontenjan senatörlüğünü reddetti ve bir de tavsiyede bulundu: “Benden sonra Senato Başkanı Tekin Arıburun cumhurbaşkanlığına vekâlet edecek. Dilerse önerinizi yerine getirebi- lir” dedi. Demirel durumu özetledi: “Çankaya’ya girdiğimizde karşımızda bir sinirli insan vardı. Çankaya’dan çı- karken dört sinirli insandık!” Partilerin güvendikleri formül yatmõştõ. Cumhurbaşkanõ seçimi parlamentoya bõra- kõlmõştõ, ama parlamentoyu oluşturan par- tiler bir aday saptayamõyordu. Genelkurmay Başkanõ Semih Sancar ABD’de olduğu için başkanlõğa vekâlet eden KK Komutanõ Akõncõ yanõnda İkinci Başkan Sunalp Paşa ile Başbakanlõk’a gel- miş; davet ettikleri AP lideri ile bir görüş- me yapmõştõ. Başbakanlõk’tan ayrõlõrken Eşref Paşa sorularõ yanõtladõ: “Demirel’e Silahlı Kuv- vetlerin bir ‘isteğini’ iletmemişti. Cum- hurbaşkanının bir an önce seçilmesi par- lamentonun bileceği işti. Cumhurbaş- kanlığı seçiminde Silahlı Kuvvetler ‘ren- cide’ olmamıştı.” Nitekim görüşmede Akõncõ Paşa “Sizi zor- lamıyoruz” demişti. Ancak “orduya ters düşmeyecek birini bulmalarını” istemiş, bu sözünün ordunun vizesi olarak yorum- lanmamasõnõ da belirtmişti. Yine iki parti arasõnda gelgitler…ve bir- den (zaten bir süredir kulislerde adõndan söz edilen) emekli Oramiral, eski Moskova Büyükelçisi Fahri Korutürk ismi üzerin- de mutabakat sağlandõ. Adaylõğõ, İstanbul’da olan Fahri Koru- türk’e İhsan Sabri Çağlayangil bildirdi. Havaalanõnda kendisini karşõlayan Çağ- layangil’e Korutürk, “Seçime AP adayı ola- rak girmeyeceğini, iki parti hatta öteki- ler aralarında anlaşmışlarsa görevi kabul edeceğini” söyledi. TBMM’de Korutürk’e üç partinin imza- ladõğõ adaylõk önerisi gösterildi. Fraklarõnõ giymek için konutuna gitti. Günlerden 6 Nisan’dõ. O gün TBMM, ye- di yõl süreyle görevde kalacak Türkiye Cumhuriyeti’nin 6. Cumhurbaşkanõ’nõ seç- ti: Fahri Korutürk. CUMHURBAŞKANI CEVDET SUNAY’IN DARBESİ... IŞIL ÖZGENTÜRK Hakkârili Çocukların ‘Dilek Ablası’ Baktım ki, dostlarımdan birçoğu gazete okumuyor, hatta haber bile izlemiyor. Genel bir soğuma hali bu, insanlar haklı, hep aynı konular özellikle de televizyonlarda birkaçı hariç kahve sohbeti kıvamında konuşulup duruyor. Bildik bilmedik her konuda akıl veren pek bol. Gazetelerde ise iç açıcı bir haber bulmak için dolaş dur. Gazeteleri hafifletmek için ilave edilen magazin ekleri ana gazetelerden daha fazla ilgi görüyor. En azından kim nerede, ne yapmış oyalanıyorsun. Yani kısaca durumumuz saldım çayıra mevlam kayıra… Bütün bu hengâme devam ederken bazıları rotasını çoktan çizmiş ve inatla bu rotanın yolunda ilerliyor. Bunlar kişisel olarak girdikleri her yeri ve her şeyi güzelden yana değiştirmeye çalışan insanlar. Rahmetli Türkan Saylan bunların piriydi. Onun bıraktığı izden ilerleyenlerin sayıları şimdilik çok az, ama varlar ve bu ülkede bir şeyler iyiden yana değişiyorsa inanın onların hünerli ellerinin ve yılmak bilmeyen inatlarının payı oldukça fazladır. Onlardan biri Hakkâri’de yaşıyor. Hakkârili çocukların “Dilek Ablası.” Hakkâri’yi bilenler bilir, dört tarafı dağlarla çevrili bir vadidir. Bir süre sonra kendinizi adeta kıstırılmış hissedersiniz. Ve kısacık Cumhuriyet Caddesi’nde dolaşırken kimi çevirip sorsanız, en büyük istediğinin “şu dağları aşıp ötesinde yaşamak olduğunu” söyler. Sümbül Dağı’nın tepesinden parlayan ay bile, buna engel olamaz. Bu kez aya ulaşmak isterler. İşte Hakkâri öyle bir yerdir. Günlerden bir gün Hakkâri Devlet Hastanesi’ne gencecik bir kız mecburi hizmeti için çıkıp gelir. Kimliğindeki adı Dilek Yeşilbaş’tır. Hastaneye yolu düşenler Dilek doktoru pek bir severler, adeta kendilerinden biridir. Özellikle de çocuklar, Dilek Abla iyileşmek için çaba gösterenlere hediyeler alır, en çok da top alır. Bu arada yıllar çabucak geçer Dilek Abla’nın mecburi hizmeti biter ama o Hakkâri’de kalır ve Dilek Abla bu kapalı vadiden her an gitmeyi düşleyen çocukları, yani “taş atanları” bir gün dağları aşırıp dünyanın başka yerlerine götürmeyi kendine iş edinir. Dilek Abla çocuklardan bir futbol takımı kurar. Takım azimlidir, Almanya’da turnuva vardır, deliler gibi çalışırlar ve gün gelir, hepsi üstlerinde takım elbise Almanya’ya uçmak için uçağa binerler ve Sümbül Dağı’nı aşıp dünyanın ne kadar büyük olduğuna şaşarak bir mucize gibi Almanya’ya inerler ve turnuvada ikinci olurlar. Dünyalar artık onların olmuştur. Memlekete her biri birer kahraman gibi döner. Ve hemen çalışmalara başlarlar. Hikâye buraya kadar güzel, ama işte şimdi gerçeklerle karşılaşma zamanı, bu kadim topraklarda Dilek Yeşilbaş gibi idealist insanlar her zaman, her yerde olacak, önemli olan, devletin idealist olması. Devlet idealist olur mu? Bal gibi olur. Cumhuriyet sonrası devlet idealist bir devletti. Kendi gücüne, kendi insanına inanan bir devletti ve Cumhuriyet sonrası böyle bir idealist devlet anlayışı binlerce insanın idealist birer insan olarak yetişmesine neden oldu. Bugün bir yerlerdeysek, idealist öğretmenlere, doktorlara, arkeologlara, dil bilimcilerine, jeologlara, daha pek çok meslekten pek çok insana çok şey borçluyuz. Tek tek insanlara çok şey borçluyuz ama tek tek insanlar yetmez, öyle bir devlet idaresi olmalı ki, tek tek insanlara ülke bu denli borçlanmamalı. Örneğimize bakalım, koskoca bir futbol federasyonu var, bir minikler futbol takımı yok. Bir çocuklar kayak takımı var mı? Sonra bu çocuklar neden taş atıyor, atarlar çünkü enerjilerini boşaltacak, onlara kendilerini kıymetli hissettirecek bir devlet yok! Ne yazık ki yok! Sadece onları hapse atıp ömür boyu hapis cezası veren bir devlet var? Dağa çıkmayıp da hapislerde mi çürüsünler? Bir insanın daha hayatının başlangıcında önüne böyle iki seçim konur mu, bu ülkede konur. Yapılan da tam budur. Yeter artık, Amerika’ya gösteriş olsun diye hava atmak kolay, ama orada her mahallede en azından bir basket potası var. isilozgenturk gmail.com
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear