23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Canım Ailem Doğrusu, bir televizyon dizisinin ardından oturup bir övgü yazısı yazacağımı düşünemezdim. Bir yıl kadar önce kanallar arasında dolaşırken karşıma çıkmıştı “Canım Ailem” ve ilk anda öne çıkan farklılığıyla yakalamıştı beni. Dizi merakım hiç olmadı. 1989-2002 yılları arasında yayımlanan ve ünlü tiyatro oyuncularının bir apartmandaki yedi farklı aileyi canlandırdıkları “Bizimkiler” ile Türkan Şoray-Şener Şen-Tarık Pabuççuoğlu üçlüsünün oynadığı “İkinci Bahar”dan (1999-2001) bu yana saatime bakıp bekleme ölçüsünde bir tek Erdal Özyağcılar’ın başını çekip götürdüğü “Yabancı Damat” (2004-2007) dizisi çekmişti ilgimi. Bu dizilerin üçü de insan odaklıydı ve çoğunlukla “iyi” insanların günlük hayatlarından, komşuluk ilişkilerinden, birbirleriyle dayanışmalarından kareler sunuyordu izleyicilere. Hayatlarına müdahale eden, etmek isteyen “kötüler”e karşı birlik olarak, omuz omuza savunuyorlardı kendilerini. Kentte ya da kırda erki, gücü, şiddeti senaryolarının merkezine koyan, “iyi” insanların ezilip kötülerin üstünlüklerini perçinledikleri dizilere hiç sıcak bakamadım. Sürdüğümüz hayatlarda öne çıkanlar, sivrilenler, üzerimizde egemenlik kuranlar da zaten onlar, o kötüler değil miydi? Eğer televizyon dizileri de “7. Sanat” olarak kabul edilen sinemanın bir türevi ise yapımcıların insana ve hayata sanatın gerektirdiği duyarlılıkla bakıp izleyicilere sundukları filmlerde yok olmaya yüz tutan olumlu toplumsal ilişkilerin yeniden canlanması yolunda çaba göstermeleri gerekmez mi? Yukarıda sözünü ettiğim diziler gibi “Canım Ailem”in de farklılığı, yapımcı Erol Avcı, senarist Selin Tunç ve yönetmen Sadettin Celen’in gösterdikleri bu ortak çabadan ileri geliyordu. Dizide, bir dayının (Uğur Yücel) bir trafik kazası sonucu öksüz ve evsiz kalmış üç küçük yeğenine (Alpay Şayhan, Deniz Denker, Sezgi Mengi) nasıl sahip çıktığını, hayatı haylazlıklarla geçmiş bir adamın ağır sorumluluklar yüklenerek nasıl “babalaştığını” izledik. İki arkadaşın öz kardeşten öte kardeşleştiklerini (Uğur Yücel, Ozan Güven), 20 yıl önce terk edilmiş bir genç kızın (Şebnem Bozoklu) uzun yıllar boyunca o “hayırsız”a olan aşkını koruduğunu, koruyabildiğini gördük. Üç kız kardeşin (Şebnem Bozoklu, Ezgi Mola, Funda Eryiğit) dayanışmalarını, babalarına (Arif Erkin) karşı duydukları sevgi ve saygıyı, lokantacı bir delikanlının (İlker Aksum) içinde üç kız kardeşten ortancasına karşı beslediği umutsuz aşkın nasıl umuda dönüştüğünü, o umudu paylaşarak, imrenerek izledik. Dizinin en önemli mesajı sevginin insanı yücelttiği, insan istencini güçlendirdiği, ona “yapabilirim”, “başarabilirim” duygu ve yürekliliğini kazandırmasıydı. 63 bölümlük dizinin hemen her bölümünde bu mesajı aldı izleyiciler. 1990’lı yıllarla birlikte toplumlara küresel ölçekte egemenler tarafından “küçük insanların çaresizliği” düşüncesi değişmez, değiştirilemez bir gerçekmiş gibi şırınga edilmeye başlandı. İnsanlara “paranın en yüksek değer”, “varsıllığın toplumsal saygınlığın temeli” olduğu anlatılırken, “emek” sürekli küçümsendi, emeğin sermayeye kiralanmaktan öte bir anlamı olmadığı vurgulandı, vurgulanıyor. Egemen güçler tarafından şırınga edilen, anlatılan, vurgulanan bu düşünceler toplumu ve bireyleri “çaresizlik”, “yapamazlık” döngüsünde sıkıştırıyor, tutsaklaştırıyor. Oysa bizim bugün her zamankinden daha fazla özgüvene gereksinimimiz var. Kendimize layık gördüğümüz, emeklerimizin hakkı olan onurlu, erdemli hayatları eğer gerekli istenci ve çabayı gösterdiğimizde kurabiliriz duygusunu yeniden kazanmamız gerekiyor. Hayatlarımız, varsıllara peşkeş çekilerek, egemenlerin ellerine, buyruklarına teslim edilerek sürdürülecek kadar ucuz değil. “Canım Ailem” insana ve hayata dair umut ışıkları saçan bir diziydi. Emeği geçen herkese bir izleyici olarak teşekkür ediyorum. dkavukcuoglu@superonline.com www.denizkavukcuogluyazilari.blogspot.com ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ Büyükşehir Nasõl Yönetilir? İçişleri Bakanlõğõ, Türkiye Be- lediyeler Birliği (TBB) ve Mar- mara Belediyeler Birliği’nce (MBB) düzenlenen “25. Yılında Büyükşehir Yönetimi Kongresi” dün ve bugün Ankara’da ger- çekleşiyor. Önderleri “Turgut Özal-Bed- rettin Dalan” ikilisi olan Büyük- şehir Yasasõ’nõn 25. yõlõ nedeniy- le yayõmlanan kongre duyuru- sunda deniyordu ki; “Başbakan’ın yoğun programı dolayısıyla ka- tılamayacağı etkinlikte ‘Büyük- şehir Nasõl Yönetilir’ sorusuna, büyükşehir belediye başkanları ve konusunda uzman birbirin- den seçkin akademisyenler ta- rafından cevap verilecek.” Oysa bu soru, yine İçişleri Ba- kanlõğõ ve MBB’nin 2001-2002 yõllarõndaki sayõsõz toplantõ ve 10’dan fazla “forum”la gerçek- leşen ortak çalõşmalarõyla ele alõn- mõştõ. Bakanlõkça ayrõlan özel büt- çeyle Tokyo’dan Londra’ya, NewYork’tan Paris’e tüm dünya metropollerinin yönetim yasalarõ tercüme edilmiş, AB ve OECD gi- bi kuruluşlarõn konuyla ilgili ya- yõnlarõ didik didik edilmişti… Dönemin İçişleri Bakanõ Sa- dettin Tantan’õn başlattõğõ, ba- kanlõğõ devralan Rüştü Kazım Yücelen ve Muzaffer Ecemiş’in de destekledikleri; meslek odala- rõyla birlikte tüm ilgili sivil ve aka- demik kurumlarõn görüşleriyle ta- mamlanan çalõşma 2002 Kasõ- mõ’nda İçişleri Bakanlõğõ’na su- nulmuştu. Unutulan ‘emektar’lar Binlerce sayfalõk inceleme ra- porlarõ ve yeni yasa önerilerini içe- ren çalõşmaya sürekli katõlan uz- manlardan bazõlarõ şunlardõ: Dö- nemin MBB Genel Sekreteri Fikret Toksöz, Uluslararasõ Ye- rel Yönetimler Birliği’nden Sadun Emrealp, üniversitelerden Prof. Dr. Çağlar Keyder (BÜ), Prof. Dr. Yıldızhan Yayla (GÜ), Prof. Dr. Ersin Kalaycıoğlu (BÜ), Prof. Dr. Sema Erder (MÜ), Prof. Dr. Nihat Falay (İÜ), Prof. Dr. Yıldız Sey (İTÜ) Yrd. Doç. Dr. Yeşeren Eliçin Arıkan (GÜ), Öğr. Gör. Oktay Ekinci (MSGSÜ), Ar. Gör. Kemal Ber- karda (İÜ) Ar. Gör. Senay Hö- kelek (YTÜ), Mülkiye Müfettiş- leri Fikret Çakır ve Enver Sali- hoğlu ile dönemin Mahalli İdare- ler Genel Müdürü, Vali Zeki Şa- nal... Şimdi, “aynı konu”yu irdeleyen kongrenin katõlõmcõlarõ arasõnda ise Melih Gökçek bile varken bu isimlerin hiçbirisi yok!.. Dahasõ, çalõşmalara doğrudan bakanlõğõn ve MBB’nin temsilcileri olarak ka- tõlan uzmanlar da çağrõlmadõklarõ gibi; 8 yõl önce büyük emek ve masrafla hazõrlanmõş “Büyükşe- hir Yönetiminde Yeniden Ya- pılanma” raporunun ele alõnaca- ğõ bir oturum dahi akla gelme- miş… Hani devlette devamlõlõk vardõ? Hani resmi arşivlerdeki biri- kimler en önemli zenginliğimizdi? Hani kamu kurumlarõmõzõn gü- cü ve yetenekleri “geçmiş çalış- maların deneyim ve değerlendi- rilmesi”nden kaynaklanõyordu? ‘Belleksiz’ yönetim İçişleri Bakanlõğõ kurmaylarõ ile MBB Sekretaryasõ’nõn, Cum- huriyet tarihindeki en geniş kap- samlõ yerel yönetim araştõrmasõnõ, üstelik kendi “kurum büyükleri”nin imza- larõnõ bile umursama- dan yok saymalarõ, ül- ke yönetimindeki “bel- leksiz”liğin doruktaki örneğidir. Arşivlerinde yer alan bir büyük aka- demik çalõşmanõn emektarlarõnõ davet bi- le etmeyenlerin “çö- züm” yerine “göste- riş” peşinde olduklarõ açõk değil midir? Sekiz yõl önce “20 ay süren” ve her cumartesi tatil dahi yapmadan toplanõlan çalõşmanõn öngörüleri- ni bu köşeye sõğdõramam… An- cak, temel ilkeleri “açıklık”, “de- mokratiklik”, “katılımcılık”, “hesap verilebilirlik” ve “kay- nakların tüketilmeden değer- lendirilmesi” olan sonuç rapor- larõnda, şunun vurgulandõğõnõ da anõmsõyorum: “Hizmetlerde sü- reklilik için siyasal tercihlere göre değil, toplumsal ve bilimsel gerekliliklere göre yatırım plan- laması...” Nitekim bugünkü kongrenin katõlõmcõlarõ olan ve 1994’ten beri İstanbul’u yönetenlerin, şu son yağmurlarda açõkça ortaya çõkan “plansız”lõklarõ, 2002’de- ki uyarõnõn haklõlõğõnõ da kanõt- lamõyor mu? Bakalõm “yeni” değerlendir- melerden ne çõkacak? Kendi ku- rumsal kaynaklarõndan yararlan- mayõ akõllarõna bile getiremeyen- lerden ne beklenebilirse... SAYFA CUMHURİYET 13 HAZİRAN 2010 PAZAR 16 Prim Necati Cebe: “Recep, seçim ekonomisine prim vermeyecekmiş. Beyaz eşyadan kara kömüre dağıttıkları seçim rüşvetidir, prim sayılmaz!” Lolo Tarık Emre: “Mavi Marmara’ya binmekten vazgeçen AKP’li Murat Mercan, kolejdeyken ‘co’luk yaparmış. Şimdi ise herkese ‘lolo’ yapıyor!” Arabulucu Yaşar Şengel: “Hükümet, Türkiye’yi bölgesinde arabulucu yapmaya soyundu fakat arabulucuya muhtaç duruma düştü!” TRT Radyo 3 kapatılıyor mu? İSTANBUL’DAN bir klasik Batı müziği ve dolayısıyla TRT Radyo 3 dinleyicisi anlatıyor: “Türkiye’de klasik Batı müziği yayını yapan radyo istasyonu deyince aklımıza ilk TRT 3 gelirdi. Fakat son dönemde programlar kalitesizleşmeye başladı. Klasik müziğin ve cazın yerini gündüz ve akşamüzeri programlarında daha çok popüler müzik alır oldu. Klasik müzik çok geç saatlere hatta gece yarısından sonraya atıldı. İnternette yaptığım küçük bir araştırma ile kaliteli müzik yapan programcıların radyodan uzaklaştırıldığını öğrendim. Son bir aydan beri ise TRT Radyo 3’ün yayını tamamen kesildi. 88.2 frekansını açınca karşınıza birbirini bastırmaya çalışan arabesk bir radyo ile dinci bir radyo çıkıyor. Vericilerin bulunduğu Çamlıca Kule’yi aradım; bir ilgili bakım yapıldığını bir hafta sonra düzeleceğini söyledi ama düzelmedi. Sonra tekrar aradım, bu sefer arıza olduğu ve giderilmesinin bir haftadan fazla süreceği söylendi. İki hafta daha bekledim durum değişmedi. Bu kez, klasik müzik yayınlarından adını bildiğim bir programcıya elektronik posta ile durumu sordum. Gelen yanıt ‘Ben de TRT 3’ü dinleyemiyorum; sistem çökmüş diyorlar, yeniden yapacaklarmış ama bana pek inandırıcı gelmedi’ oldu.” İlahiler varken klasik Batı müziği de ne ola ki! Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” İSLAM âleminin son halife adayı, adeta ikinci peygamber, civanımın padişahı Fatih Sultan Recep buyurdu ki Türk Arapsız yaşayamaz! İşte bu kadar! “Türk Arapsız yaşayamaz; kim ki yaşar der, delidir/ Arap’ın Türk hem sağ gözüdür, hem sağ elidir.” Sultan böyle diyor ama bunu Mehmet Akif Ersoy’un 1913’te yazdığı bir şiirin dizelerine sığınarak söylüyor. Şu işe bakın ki Türkler hakkında ahkâm kesen Mehmet Akif’in etnik kökeni Arnavut! Ve bu arada sultanın etnik kökeninin Laz, karısı Emina’nım ise Arap asıllı olduğu düşünülürse ne dememiz gerekiyor? Laz, Arapsız yaşayamaz! Ne demiş aklı başında insanlar; etnik kimlik üzerinden siyaset yapma demişler. Ama dinleyen kim... Şair ve şairin arkasına saklananlar “Türk Arapsız yaşayamaz” derken etnik kimlikten değil din ortak paydasından söz ediyor derseniz işte o zaman daha vahim bir durum ortaya çıkıyor: Tanrı bazı insanları “mütekâmil varlık” olarak yaratmadı. Örneğin Türkler asalak canlılar gibidir, yanlarında Araplar olmadan yaşayamaz! Tut kelin perçeminden hesabı tut ümmetçi şairin kafiyesinden ama herhangi bir ulusa bu çağda bundan büyük hakaret olamaz! Eğer bütün bunlar Ortadoğu bataklığında İsrail’e karşı kabadayılık yaparak içeride oy toplamak için kullanılan malzeme ise vah Türkiye’nin haline! Sonraki yıllarında cumhuriyeti kabullenememiş ve ulus bilincine ulaşamamış ümmetçi bir şairin sözleriyle dış politika yapmak, bırakın eksen kaymasını akıl kaymasından başka bir şey değildir. Akıl kaymasının ötesinde çok da tehlikedir. Tehlike büyüktür. Türkiye’yi Avrupa Birliği’ne üye yapacağını iddia edenlerin sekiz yılda geldiği noktaya baktığımız zaman karşımıza uygar dünyanın yerine Araplarla kurulan başka bir “âlem” Ortadoğu Birliği çıkmaktadır. Dönelim Arapsız yaşayamayacağını sananlara. Uygar dünyada insan, insansız yaşayamaz! Şaire değil ataların sözüne bak: Ne Şam’ın şekeri ne Arap’ın yalellisi! Yalelli Anayasa Mahkemesi abluka altında. İktidar, İslami yardım yapıyor YağmurDeniz KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com HARBİ SEMİH POROY HAYVANLAR İSMAİL GÜLGEÇ ekinci@cumhuriyet.com.tr Birikimlerin yadsındığı kongre... BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Mobilyalarõn ve otomobil koltuk- larõnõn kaplanma- sõnda kullanõlan bir kumaş cinsi. 2/ Bazen geceleri ufukta çakan pa- rõltõ... Bir işte kul- lanõlan el aracõ. 3/ İngiltere’de çok sevilen bir cins bi- ra... Meyve yap- rak üzerinde yu- murtacõklarõn bitiştiği kõ- sõm. 4/ Bir soru sözü... “Çalma, hõrsõzlõk” anla- mõnda argo sözcük. 5/ Yazõyla bildirme... Ge- nellikle polyesterden ya- põlan gazete satõş kabini. 6/ Gözeten, koruyan kimse... Rey. 7/ Mer- cek... Avuç içi. 8/ Bir mal ya da paranõn emek verilmeden sağladõğõ gelir... Havada oksitlenmeyen bir element. 9/ İçine konan içkiyi buharlaşma yoluyla so- ğutan, gözenekli topraktan yapõlmõş bir tür testi. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ İpekten, sarõmtõrak dallõ nakõşlarla işlenmiş bir tür be- yaz kumaş... Mesafe. 2/ Yezidiler tarafõndan kutsal sa- yõlan, Musul kenti yakõnõndaki vadi... Arka, sõrt. 3/ Gü- reşte bir oyun... “Bir bitmeyecek şevk verirken beste / Bir tel kopar --- ebediyyen kesilir” (Y. K. Beyatlõ). 4/ Bir renk... Çarşõlarda aynõ işi yapan esnafõn bulunduğu bölüm. 5/ Yiğit, kahraman... Kuzu sesi. 6/ Judo, kara- te gibi sporlarda yer minderi olarak kullanõlan ve pirinç saplarõndan örülen kalõn halõ... Akõm şiddeti birimi ki- loamperin kõsa yazõlõşõ. 7/ Rahmaninov’un bir opera- sõ... Bir mal ya da hizmetin piyasaya sürülmesi. 8/ Ev- cil bir geyik... İzmir’e özgü, daha çok kahvaltõda yenen bir tür börek. 9/ Tanrõtanõmaz... Japonlarõn kabuki oyununda kadõn rolünü oynayan erkek oyuncu. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 B U R K A A M A U M U R S A M A Z Z U L A Y A Z I K O K U N T U A F E L İ R S Ş İ R R E T K İ İ R İ M U R A T E N T A R İ İ Ö Z G E A T O L 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear