22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 12 MART 2010 CUMA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Yararsız Oyalanmalar REFERANDUM sözcüğü yine ortalıkta dolaşmakta. Anayasa değişikliğinin halkın oyuna başvurmadan gerçekleşemeyecek olmasını bilenler halk yığınlarını yeniden sandık başına gelmeye çağırıyorlar. Sandığı sevmenin kötü bir tutku olduğunu söyleyen pek çıkmaz. Tersine bunun iyi bir alışkanlık olacağını, insanların gitgide demokrasiyi günlük yaşamın gereklerinden biri olarak görmekle daha uygar, daha yurtsever, daha aydınlaşmış olacağını söyleyenler çok olur. Bir bakıma, kişiyi yücelten, yaptıklarının önemli olduğuna inandıran bir yanı da vardır işin. Sandığa giden kişi iyi bir şey yaptığını düşünür, kendini beğenmeye ve önemsemeye başlar. Böyle düşündükçe, sandığa en fiyakalı gidişin devlet başkanını seçmek olduğu da düşünülür hep. Seçen böyle düşünür de, seçilen başka türlü mü düşünecektir? Arkasında milyonlarca kişinin bulunduğunu bilmek herhalde çok yüceltici bir duygu olmalıdır. Böylelikle, farkına varılmadan, herkes kendini önemseye önemseye, hep birlikte demokrasiden uzaklaşılır, geriye dönülmesi çok zor bir diktatörlüğe gidilir. Bir bakarsınız, en demokratik olduğu sanılan bir yöntem birdenbire ürkütücü bir zorbalık doğuruvermiş olur. Son yılların Türkiye’si galiba nereye gitmekte olduğunu bir türlü kestiremeyen şaşkın bir toplum oldu. Günlük yaşantının küçük sıkıntıları arttıkça, insanlar büyük çözümler aramaya, devlet sistemini değiştirmekten başka şey düşünemez olmaya yöneliyorlar galiba. Bir anayasa tartışmasıdır gidiyor örneğin. Herkes bununla meşgul. Oysa, herkesi böyle konularla meşgul edenler, aslında kendi küçük hesaplarını gerçekleştirme peşindeler. Örneğin “milli iradenin önündeki engeller”den söz edenler, başkaları bu büyük kavram kalabalığında yollarını şaşırmışken kendileri bencil hedeflerine daha kolay yaklaşabiliyorlar. Ne tuhaf, böylesine şaşkınlıklar ortamında bocalayan toplumların imdadına yetişen doğa olayları hiç eksik olmuyor. Tufan yağmurları, korkunç seller, birdenbire gelip her şeyi sarsan depremler. Büyük konuları tartışırken küçük önlemleri ihmal etmiş toplumları uyarıveriyor doğal afetler. Caddelerin altındaki su kanallarının tıkanıklığını, evlerimizin entipüftenliğini öyle durumlarda fark ediyoruz. mumtazsoysal@gmail.com Çevremizi saran üç boyutun ötesinde, dördüncünün varlığını duyumsamadığımız yıllardı... Uzunluğu, genişliği, derinliği biliyorduk... Zamanı tanımıyorduk... Geçmiş yoktu... Geleceği iple çekiyorduk... Yaşadığımız an’ın bilincine uzaktık... Bilya oynarken, meşin topun peşinden koşarken, okula giderken, gezip tozarken, avarelik ederken, hızla akan zamanın dışındaydık... Ta içimizde, yüreğimizde, beynimizin gizli bir köşesinde, geleceğimizin gizemine adamıştık hırsımızı... Ulaşılamaz yıldızlara gidecektik; bilmediğimiz ülkelerde görülmemiş serüvenler bizi bekliyorlardı; göz kamaştırıcı hayatlara ışınlanmıştık... Yakınımızdaki hiçbir olay, ailemizdeki hiçbir bağ, çevremizdeki hiçbir kişi, ülkemizdeki hiçbir gerçek, yaşadığımız kent veya kasabadaki hiçbir koşul, bizim yarınlara şartlanmış yaşam tasarımlarımızı engelleyemezdi... Yaşayacaktık; ama, daha sonra, ilerde, gelecekte, hayat kollarını bize açacaktı... Özlemlerimizin anlamı, sıradanlaşmanın sınırlarını ruhumuzda çiğneyip geçmişti... Yaz sıcağını emen geceler, pırıl pırıl gökte kayan yıldızları ciğerlerimize çekiyorduk; o yıldızlar gökte bizim için kayıyorlardı... İki Çocuğun Devr-i Âlemi’ni, Tarzan’ı, Baytekin’ı, Üç Silahşörler’i aşıp La Dam o Kamelya’ya geçmek güç olmadı; Çocuk Sesi’ni Afacan’ı geride bırakırken üzülmedik; bunlardan çok daha uzakta, gizemli ve görkemli bir yerde, hayat kollarını açmış bizi bekliyordu. Çok küçük yaştayken, İstanbul’da elektrik düğmesini çevirdiğimiz zaman ortalığın aydınlanması, bize doğal gelmişti. Anadolu’nun uzak kasabalarında, fitilli petrol lambasının soluk ışığında kitap sayfalarını çevirmek de ne kolaydı!.. Çünkü hayat, çok ötede, gelecekte, bilinmeyen kentlerde, balta girmemiş ormanlarda, uzak gezegenlerde yaşanacak apayrı bir şeydi. Bilincimizin gölgesinde, geleceğin bilinmezliğine yayılıyordu umutlarımız... Çocuklukta yaşadığımız yıllar, ilerde yaşayacağımız güzel zamanlardan ödünç alınmıştı. Schubert’i, Gorki’yi, Zola’yı, Gogol’ü tanıdığımızda, kendimize yakıştırdığımız dünyanın insanlarını bulmuş gibiydik; ama, sanki hepsi de üç boyutun kapsamı içindeydi... Dördüncü boyutun bize hazırladığı tuzaktan habersizdik... Zamanı duyumsamaya başladığımız gün, yaşam değişti, dördüncü boyut ikimizi de uçurumuna çekmeye başladı... Turhan’la kardeşliğin ötesinde bir ikili oluşturuyorduk, yaşımız büyüdükçe düşüncelerimiz de birlikte büyüyor, düşlemlerimize karışıyordu, gece gözlerimizi kapadığımızda gördüğümüz rüyaların birbirine benzemesi doğaldı... Ya Ülfet?.. O ‘bizim’ kızkardeşimizdi... Benim ya da Turhan’ın değil, ‘bizim’ kardeşimiz... Uzun sandığım bir çocukluk evresinde ‘ben’ ile ‘biz’i düşüncelerimde karıştırdığımı sanıyorum. Gerçek ile düşü ayrımsamak çok zor oldu. Çocukluğumuzun uçsuz bucaksız evreninden kopup ayaklarımızın toprağa değdiği anda, ben çok korktum... Turhan’ın ürktüğünü sanıyorum. Dünyalarımız yıkılıyor muydu? Yıldızlara gidemeyecek miydik? Evrenin bilinmeyen güzelliklerini, adına hayat denen süreçte keşfedemeyecek miydik? İlkgençlik yılları aşılıp da ‘zaman boyutu’ yaşamda devreye girdikçe, üç boyutun yetersizliği, kısırlığı, bağlayıcılığı ortaya çıkıyordu. İnsanın durduğu, oturduğu, hele geceleyin yattığı yerde düşünceleriyle devinebilen bir yaratık olduğunu küçükken keşfeden bizler, hayatın gerçekliği karşısında, ellerimizin ayaklarımızın bağlandığını mı görecektik?.. Büyüyorduk, hayata atılmak, meslek sahibi olmak, para kazanmak, bir evin sorumluluğunu taşımak gibi zorunlukların oldubittisiyle karşı karşıyaydık. Kuralların bukağısı, ayak bileklerimize vuruluyordu. Gerçekler, hışımla üstümüze geliyordu. Dünyalarımızın yıkılmasına, gezegenlerimizin yok olmasına, yıldızlarımızın ellerimizden kaymasına seyirci mi kalacaktık?.. Kıyamet günü yaklaşıyordu... O sırada Turhan bir şey keşfetti. Alaeddin’in lambasından çıkan dev, Turhan’a bir çizginin gizeminde bütün dünyaları, yıldızları, gezegenleri, galaksileri, insanları, duyguları, sevdaları, dostlukları, düşmanlıkları, ağlamayı, gülmeyi, geçmişi, geleceği ve an’ı -tek sözcükle yaşamı- yakalamasını öğretti. Oh, ne büyük mutluluk!.. Turhan, evrendeki her şeyi çizgiye dönüştürmenin ilm-i simyasında benliğini buldu... Yaratacağı evrenin allahıydı artık... Baytekin gibi yıldızlara gitmiyor, yıldızları ayağına çağırıyordu, Doktor Faust’un gücü artık ne yazardı!.. Güliver’in devleri ve cüceleri, çizginin büyüsünde bir büyüyüp bir küçülüyorlardı, Şekspir’in tiyatrosu, çizgi dünyasının egemenliğinde perdelerini açıp kapıyorlardı. Molyer’in mizahı, çini mürekkebiyle beyaz kâğıt üzerine dökülüyordu. Donkişot ya da Kazanova, Turhan’ın yanında yaya kalırlardı. Turhan’ın dünyası, yaşadığımız gerçek dünyanın eleştirisiyle oluştu... Alternatif bir dünyadır bu... Coğrafyası dördüncü boyuta yayılır... Turhan’da zaman korkusu kalmadı... Zaman, artık Turhan’a çalışıyor. İlhan Selçuk’un Gül Diken dergisindeki yazısı/1994 D ünkü yazõmda belirtti- ğim nedenlere bağlõ ola- rak hazõrlandõğõnõ dü- şündüğüm anayasa de- ğişikliği paketinde medyada yer alan haberlere göre, HSYK ile ilgili yeni düzenlemeler yapõlacağõna kesin gözü ile bakõlmaktadõr. Kõrk bir yõl yargõda hizmet etmiş emekli bir yargõç olarak HSYK’nin yeniden yapõlandõrõlmasõna ilişkin görüşlerimi ve önerilerimi, ana çiz- gileri ile sunmak istiyorum. Bu görüşlerin temelinde bir yandan anayasanõn öngördüğü “mahke- melerin bağımsızlığı” ilkesi, öte yandan yirmi dokuz yõldan bu ya- na yargõnõn ana kuruluşlarõndan biri olarak faaliyette bulunan HSYK’nin bugünkü yapõsõndan, görev ve yetkilerinden, işleyişinden kaynaklanan sorunlar, bunlar için oluşturulan çözüm önerileri ve yar- gõnõn bu kurumdan beklentileri bu- lunmaktadõr. İki ayrı kurul oluşturulmalı 1- İdari yargõ düzeni içindeki ilk derece mahkemelerinin, bölge ida- re mahkemelerinin ve Danõştay’õn örgütlenmesi, görev alanlarõ, işleyiş ve yargõlama usulleri, mensuplarõ- nõn yetiştiği kaynaklar ile kanunun bunlar için öngördüğü nitelikler ve nihayet yargõsal kararlarõna ege- men olan ilkeler adli yargõ düze- nindekilerden çok farklõdõr. Bu ne- denlerle ayrõ yargõ düzeninde ye- tişmiş olan yargõçlarõn, diğer yargõ düzeninde görevli yargõ mensupla- rõ için alõnan bireysel kararlara ka- tõlmalarõ, çoğu zaman isabetli so- nuçlara ulaşõlmasõnõ engellemekte- dir. Bu durum dikkate alõnarak “Adli Yargı Hâkimler ve Savcı- lar Kurulu” ve “İdari Yargı Hâ- kimler ve Savcılar Kurulu” isim- leri ile iki ayrõ kurul oluşturulmalõ- dõr. 2- HSYK’nin anayasanõn 159’un- cu maddesinde sayõlan görevleri ay- nen korunmalõ; hâkim ve savcõ adaylõğõna atama ve bununla ilgili alt işlemleri yapmak kurulun gö- revleri içine alõnmalõdõr. 3- Anayasa ile tanõmlanan yetki ve görevleri çerçevesinde, hâkim ve savcõlarõn bütün özlük işleri ile il- gili bireysel kararlar ilgili kurul ta- rafõndan verilmeli; yargõ bağõm- sõzlõğõnõn gereği olarak bu kurullar sadece hâkimlerden oluşturulmalõ, yürütme organõndan hiç kimse bu kurullara katõlmamalõdõr. Kurul üyelerinin çoğunluğu, ilgisine gö- re Yargõtay veya Danõştay genel ku- rullarõ tarafõndan kendi başkan ve üyeleri arasõndan; kalan üyeler de birinci sõnõfa ayrõlmõş hâkim ve sav- cõlarca kendi aralarõnda seçilmeli- dir. Her iki kurul, kendi üyeleri ara- sõndan başkanlarõnõ seçmelidir. 4- Ülkede hukukun eşit biçimde ve doğru olarak uygulanmasõ yük- sek mahkemelerin içtihatlarõ ile mümkün olur. Adaletin gerçekle- şebilmesi, temyiz mahkemesi gör- evini üstlenen bu mahkemelerin gücü ile doğru orantõlõdõr. Güçlü yargõ; güçlü, nitelikli ve yansõz yargõçlardan oluşur. Bu nedenle yüksek mahkemelere üye seçimi ay- rõ bir önem taşõmaktadõr. Yüksek mahkeme üyelerinin seçimlerinin olabildiğince nesnel ölçüler içinde yapõlabilmesi için sadece bu se- çimlerle sõnõrlõ olarak görev yapmak üzere yeni bir kurul oluşturulmalõ- dõr. Kurullar, bulunduklarõ görevler itibarõyla ileriye dönük kişisel bek- lentileri kalmamõş veya bunlarõ bir yana bõrakabilecek olgunluğa eriş- miş olan, meslekte kõdemli ve de- neyimli hâkimlerin katõlõmõ ile ge- nişletilmeli ve güçlendirilmelidir. Bu sonuca ulaşabilmek için Yargõ- tay ve Danõştay üyelerinin seçim- lerinin yapõlacağõ toplantõlar, ilgili yüksek mahkeme başkanõ, başsav- cõsõ, iki başkanvekili ve en kõdem- li dört daire başkanõnõn ilgili hâkim ve savcõlar kuruluna katõlõmõ ile ya- põlmalõ, bu toplantõlarda kurullarõn başkanlõğõnõ yüksek mahkeme baş- kanõ üstlenmelidir. Üye seçilebil- mek için nitelikli çoğunluk öngö- rülebilir. 5- İki kurul için müştereken ve- ya her kurul için ayrõ ayrõ, hâkim ve savcõlarõ denetlemek, gerektiğinde haklarõnda araştõrma, inceleme ve soruşturma yapmak üzere hâkim statüsünde müfettişlerden oluşan bir teftiş kurulu; özlük işleri ile ilgili ha- zõrlõk işlemlerini yapmak ve diğer sekreterya hizmetlerini yürütmek üzere bir personel dairesi kurul- malõdõr. İnceleme ve soruşturma iz- ni ilgili kurul tarafõndan verilmeli- dir. Muğlak ve yoruma açık Bu konu ile ilgili olarak 2009 yar- gõ reformu stratejisinde “Çağdaş hukuk sistemlerinde iddia ve ka- rar makamları, gerek usul hü- kümleri gerekse yapısal olarak birbirinden ayrılmıştır. Bu ilke göz önüne alınarak denetim sis- temi HSYK’nin yeniden yapı- landırılmasına paralel olarak id- dia ve karar makamlarının tek el- de birleşmesini engelleyecek şe- kilde kurul bünyesinde yeniden yapılandırılacaktır” ifadesi yer almõştõr. Bu ifade muğlak ve yoruma muhtaçtõr. Eğer iddia makamõn- dan maksat, kurul dõşõndaki bir idari makam, örneğin Adalet Bakanõ ve buna bağlõ olarak soruşturma iz- ni de bakana ait olacaksa denetim ve soruşturma yönünden bugün- künden farklõ bir sonuca ulaşõlma- sõ mümkün değildir. Soruşturma iz- ni yine bakanõn keyfine bõrakõlacak, eşit olmayan uygulamalar ve hu- zursuzluk sürdürülecek demektir. 6- İki kurulun başkanlarõnõn, eşit sayõda üyelerinin ve Adalet Baka- nõ’nõn katõlõmõ ile “Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu” oluş- turulmalõ; bu kurul iki yargõ alanõ- nõ ilgilendiren genel ilkeleri belir- lemek, adalet hizmetleri ve yargõyla ilgili düzenleyici kararlar almak, yargõnõn ve kurullarõn sorunlarõnõ hükümete iletmek görevini üstlen- melidir. Hâkim ve savcõlarõn özlük işleri ile ilgili bireysel kararlarõn alõndõ- ğõ ve yüksek mahkeme üyelerinin seçildiği kurullara katõlmayan Ada- let Bakanõ’nõn yüksek kurula üye veya başkan olarak katõlmasõ ve ge- nel düzenleyici kararlarda oy hak- kõna sahip olmasõ “hâkimlik ve savcılık” teminatõ ilkesi ile çatõş- mayacak; yargõnõn sorunlarõnõn ko- nu ile ilgili ve yetkili bakan olarak hükümete ve gerektiğinde yasama organõna ulaştõrõlmasõ ve çözüme kavuşturulmasõ bakõmõndan yarar- lõ olabilecektir. 7- Yüksek kurulun ve kurullarõn kararlarõna karşõ yargõ yolunun ka- patõlmõş olmasõ, hukuk devleti kav- ramõ ile bağdaşmasõ mümkün ol- mayan bir sõnõrlamadõr. Özlük işleri ile ilgili idari işlem ve eylemlere kar- şõ kamu görevlilerine tanõnmõş olan idari dava yolunun yargõç ve sav- cõlardan esirgenmesi, kanun önün- de eşitlik ilkesi ile çelişir ve hak ara- ma özgürlüğüne aykõrõ düşer. İdari yetki verilen her makam ve- ya kurulun kararlarõnõn yargõsal denetimi yapõlabilmelidir. Sonuç: Bu yazõda önerdiğim HSYK mo- delinin ana ilkeleri büyük ölçüde, AKP henüz iktidara gelmeden ön- ce, 10 Mayõs 2002 tarihinde “Da- nıştay ve İdari Yargı Günü”nde yaptõğõm konuşmadaki önerilerim- le örtüşmektedir. Modelin vazgeçilmez ilkesi, hâ- kim ve savcõlarõn özlük işleri ile il- gili bireysel kararlarõn sadece yar- gõçlardan oluşan bir kurul tarafõn- dan alõnmasõdõr. Hâkimler ve Sav- cõlar Yüksek Kurulu, 1982 Anaya- sasõ’ndan önce, 14.05.1981 tarihli Resmi Gazete’de yayõmlanarak yü- rürlüğe giren 2461 sayõlõ kanunla kurulmuş; eleştiriler o tarihte baş- lamõş, her iktidar döneminde yine- lenmiştir. 1982 Anayasasõ’nõ, bu arada HSYK’nin yapõsõnõ eleşti- renler ve daha demokratik düzen- lemeler isteyenler, “Dimyat’a pi- rince giderken evdeki bulgur- dan olma” endişesi içinde AKP’nin dayattõğõ anayasa önerilerine sõcak bakmamaktadõrlar. Nuri ALAN Emekli Danõştay Başkanõ PENCERE Turhan... HSYK’nin Yeniden Yapõlandõrõlmasõ
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear