Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
CMYB
C M Y B
SAYFA CUMHURİYET 9 ŞUBAT 2010 SALI
6 HABERLER
BİLİM ve SİYASET
ORHAN BURSALI
Polisin İflası mı
Becerisi mi?..
Hapishanelerde bulunan nüfusun beşte birini
uyuşturucudan mahkûmun /tutuklunun
oluşturduğunu belirtmiştik dünkü “Toplumsal
Entegrasyon” yazımızda; 10 ayda 10 bin kişi daha
yakalanmış ve 23 bin kişiye ulaşılmıştı... Uyuşturucu
artışı için, bu polisin iflası mı diye sormuştuk...
Emniyet Genel Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize
Suçlarla Mücadele Daire Başkanı Ahmet Pek aradı,
“Polisin iflası değil, becerisi” dedi.
Anlattığı tabloya bakınca, haklı.
Pek, bu göreve geldikten sonra, 2006’da,
stratejide değişiklik yaptırmış. Uyuşturucu ile
ağırlıklı mücadele politikası, “transit geçişlere
denetim ve yüklü miktarda uyuşturucu yakalama”ya
yönelik iken, iç piyasada uyuşturucu satışına karşı
mücadeleye de öncelik ve önem vermişler. Sonuçta
81 il ve 33 ilçede uyuşturucu çetelerine karşı
operasyon yapabilecek bir örgütlenme
gerçekleştirmişler. “Çünkü” diyor, “transit geçişlere
karşı başarı iyi de, bizim çocuklarımız, insanlarımız
da çok önemli, özetle iç pazara satışa yöneldik…”
2009 yılı bu mücadelede kırılma noktası olmuş.
10 ayda 10 bin uyuşturucudan tutuklamanın nedeni
bu. “60 kişilik uyuşturucu şebekeleri bile yakaladık”
diyor Pek. Geçen yıl 12.5 tonu polis, geri kalanı
gümrük-sınır ve jandarma tarafından olmak üzere
toplam 16 ton uyuşturucu (eroin) ele geçirilmiş.
Esrar miktarı 80 ton! AB ülkelerinde toplam
yakalanan miktarın iki katı..
İç pazara yönelik gelişen bu operasyonlar
sonucu, uyuşturucudan hapishanede bulunan kişi
sayısı da 2005’te 5 bin iken, yıldan yıla artarak 8
bine, 10 bine, 15 bine ve 23 bine ulaşmış. Şüphesiz
bunlar arasında kullanıcı sayısı çok az, daha çok
getirici, taşıyıcı, sürücü ve satıcı, üretici, şebeke
elemanları ağırlıkta.
“81 il tam saha pres”ten bahsediyor Pek: “Arz ile
mücadeleyi biz yapıyoruz, taleple mücadele de
Sağlık Bakanlığı’nın, Milli Eğitim Bakanlığı ve
ailelerin, ilgili sivil toplum örgütlerinin işi.”
Gerçek şu ki, ülkemizde büyük bir yeraltı
uyuşturucu organizasyonu var. 2006’dan önce,
anlaşılıyor ki, uyuşturucu şebekeleri çok daha rahat
çalışıyor, pazarlarını genişletiyor, uyuşturucu
alışkanlığını yaygınlaştırıyor ve eleman sayılarını
durmadan arttırıyorlardı!
“İçerideki” 23 bin kişi, aileleriyle birlikte yaklaşık
en az 100 bin kişi “ekmeğini” uyuşturucu satışından
sağlıyordu demek ki! Dışarıda bu işi sürdüren belki
de en az iki katı, 46 bin kişi daha vardır!
Şüphesiz her zaman bir yeraltı ekonomisi olur...
Hele uyuşturucunun kazandırdığı iyi ve kolay para
nedeniyle, “Bir yaparım, vurgunu vururum, bir daha
bu işe girmem” gibi, kendilerini kandırıcı bir
düşünceyle bu işe girenler hep olacak… Herhalde,
ekonomik kriz ve işsiz artışı, uyuşturucu işine
girenlerin sayısını da arttırıyor!
Polis görevini yapıyorsa da, önemli olan,
Türkiye’nin sosyal-ekonomik yapısının uyuşturucu
ticaretine verdiği destek... Belki de bir 23 bin kişi
daha tutuklansa, geride, bu işe soyunacak yüz
binlerce kişinin olması…
Tabii, yurttaşların ekonomik ve sosyal yapıya
entegrasyonu zorlaştıkça, büyüdükçe, sadece
uyuşturucu değil, bütün alanlarda “suç trafiği”nde
de büyük artışlar oluyor...
Şüphesiz ki bu işin özü polisin değil, siyasi
iktidarın sorunu!
Ekonomik ve sosyal entegrasyonun
gerçekleşmesini neredeyse tamamen serbest
piyasa ekonomisine bırakan bir siyasi anlayışın,
polisin görevini de arttırdığı/zorlaştırdığı açık... O
zaman da “suçu engellemek” için polisi durmadan
güçlendirir, yeni hapishaneler inşa eder, dolunca da
af çıkarırsınız...
Son af ile çıkanların yüzde kaçı geriye döndü?
Bu ekonomik ve sosyal yapıya, entegrasyon
konusundaki en büyük açmazın Güneydoğu
Anadolu - Doğu Anadolu’da yaşandığını biliyoruz..
Bu eksiklik, karşımıza ağırlaşmış bir Kürt
sorunu olarak çıkıyor...
Sorun sanki salt Kürt kimliği/kültürü sorunu imiş
gibi bir algılamaya yol açıyor... Mesele salt Kürt
kimliği meselesine indirgeniyor...
Ve salt siyasi çözümlere odaklanıyor. Ki bu ayrı
bir yazı konusu...
obursali@cumhuriyet.com.tr
TERÖR VE TOPLUM / MEHMET FARAÇ mfarac@cumhuriyet.com.tr - www.mehmetfarac.com
PKK’nin askeri kanadı
1984 yılından bu yana
Kuzey Irak ve Güneydoğu
kırsalında eylemler yapıyor.
Terör grupları oluşturulurken
adı “Arteşa Rızgariya Gele
Kürdistan - ARGK” yani
“Kürdistan Halk Kurtuluş
Ordusu” olarak saptanmıştı.
Bu yapılanma son yıllarda
“Hezen Parastına Gel -
HPG” yani “Halk Savunma
Güçleri” olarak faaliyet
gösteriyor. HPG çeşitli
eylem birimlerini kapsıyor.
Bu birimlerin başında
kırsalda 10 ile 20 yıl
arasında faaliyet gösteren
Nurettin Sofi, Zozan
Çevlik, Şahin Cilo, Zaho
Zagros, Tekoşer
Şemzinan, Ali Haydar
Dersim ve Rızgar Ersi gibi
üst düzey PKK’liler de
bulunuyor.
Bu kişiler Güneydoğu
kırsalı ile Kuzey Irak, İran ve
Suriye’deki silahlı militanları
yönlendiriyor. PKK’nin 6 bin
civarındaki militanını
bünyesinde barındıran
HPG’nin başında ise
“Anakarargâh komutanı”
olarak nitelendirilen Suriyeli
Nurettin Sofi bulunuyor.
Bu militan, PKK’ye silah
bıraktırılmasının tartışıldığı
bir süreçte çok ilginç
açıklamalar yaptı. Sofi,
örgütün ajansına verdiği
demeçte bırakın silah
bırakmayı, “direniş hazırlığı”
içinde olduklarını bile itiraf
etti!
İşte AKP’liler “Kürt
açılımı” tartışmalarında
havanda su dövmeye
devam ederken binlerce
teröristi yöneten Sofi’nin
tehdit içeren açıklamaları:
“Biz 13 Nisan’dan (2009)
bu yana eylemsizlik içinde
olduk. İyi niyetimizi
göstermek için dağdan
arkadaşlarımızı gönderdik.
Peki, Türkiye nasıl yaklaştı?
PKK’nin tasfiyesi... Bu
zihniyet var olmasına
rağmen biz silah mı
bırakacağız? Bu mümkün
değildir. Tersini söylemek
daha doğru olur; bu
zihniyete karşı amansız bir
direniş içerisine girmek
gerekiyor ve biz bunun
hazırlığı içindeyiz.”
Direniş!.. Deklarasyon!.. Ayrışma!.. Ve Hedef!..
Nurettin Sofi’nin “direniş” hazırlığı
açıklamasından üç gün önce Kürt
hareketinin çatı örgütü (Koma Civaken
Kurdistan - KCK) yani “Kürdistan Topluluklar
Birliği” bir deklarasyon açıklamıştı.
“Demokratik Çözüm ve Barış
Deklarasyonu”yla ilgili açıklamayı KCK’yi
yöneten Murat Karayılan yapmıştı.
Karayılan, “Kürt sorununda kalıcı çözümün
gelişmesi, toplumsal uzlaşmanın sağlanması
için üç temel ilkenin esas alınmasını bir
çözüm anahtarı olarak” açıklamış, “ilke”leri
ise şöyle sıralamıştı:
“Hiçbir kimliğin egemen ve ayrıcalıklı
olmadığı ‘demokratik ulus’, hiçbir toplumun
yaşadığı ülke yok sayılmadan bütün
toplulukların üstünde yaşadığı ‘demokratik
vatan’ ve toplumların ulusal ve siyasal
haklarının demokrasi içinde tanındığı
‘demokratik’ Cumhuriyet.”
Peki, bu “ilkeler”in yaşama geçirilmesi için
ne yapılması gerekiyormuş?.. KCK yöneticisi
Karayılan bu kapsamda dört isteği de şöyle
duyurmuştu:
“Askeri ve siyasi operasyonlara son
verilmesi. Tüm Kürt siyasetçilerin hemen
serbest bırakılması. Öcalan’ın ilk adım olarak
‘ev hapsi’ gibi bir statüde kalmasının
sağlanması. Demokratik çözüm için taraflar
arasında müzakerelere başlanması.”
Karayılan dün yaptığı açıklamada ise
deklarasyona yanıt verilmemesinin “savaş
kararı” anlamına geleceğini söyledi!..
PKK cephesinde bunlar
yaşanırken, Kürt siyasetinin legal
kanadı ise örgütle masaya
oturulması konusunda Avrupa
ülkelerinde lobi faaliyetleri
yapıyor.
Bu çalışmaların etkisi 3
Şubat’ta Avrupa
Parlamentosu’nda düzenlenen
6. Kürt Konferansı’nın açılışında
da dışavurdu. Avrupa Birliği
Türkiye Yurttaş Komisyonu
(EUTCC) Başkanı Kariane
Westrheim, “PKK ile masaya
oturulması” gerektiğini söyledi.
Westrheim’in bu konuşmayı
yapmasından üç gün sonra BDP
Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş,
Reuters haber ajansına bir
demeç verdi. Demirtaş, “Kürt
sorununun çözüm sürecine dahil
olabileceklerini, ancak silah
bırakmayla ilgili konuların
hükümet ile PKK arasında
görüşülmesi gerektiğini”
açıkladı.
Demirtaş’ın bundan sonraki
sözleri ise daha da dikkat
çekiciydi. “PKK halktır, dikkate
alınmalıdır, irademiz Öcalan’dır”
diyen BDP tabanının aksine
Demirtaş, “PKK bizden ayrı bir
yönetim mekanizmasına sahip.
Söyleyecek bir sözleri varsa,
söylerler. Biz eğer bir şeylerin
sesi olacaksak, BDP’nin sesi
oluruz” demişti! Demirtaş,
Reuters muhabirine “partisi ile
PKK arasına mesafe
koyacağını”da ifade etmişti.
Peki, BDP lideri durup
dururken PKK’den niçin
uzaklaşmıştı?.. Sorunun yanıtı
için Öcalan’ın 27 Ocak’ta
avukatlarına söylediği talimat
niteliğindeki şu sözlerini okumak
yetiyor:
“Daha önce birçok parti
kapatıldı. Bu yenisi olmamalıdır.
Tekrar uyarıyorum; ‘PKK’nin
sözcüsü olmak’ falan deyip
partiyi kapatıyorlar. PKK yasadışı
silahlı bir örgüttür. Ama BDP der
ki, ‘Biz sorunlarımızı Meclis
aracılığıyla çözmek istiyoruz’. Bu
ayrımı iyi koymak gerekir.
PKK’nin sözcülüğü söz konusu
değildir. Eğer gerekli görülürse
BDP aracılık üstlenebilir. Ancak
şimdiden bu biçimiyle kimsenin
sözcüsü değildirler. Sonuçta
PKK ile BDP arasında bir bağ
olması mümkün de değil,
mantıklı da değil. BDP’nin
örgütlenmesi de bu çerçevede
düşünülmelidir.”
PKK, BDP ve Öcalan üçgeninde işte bunlar
yaşanıyor... Tüm bu gelişmeleri yorumlarken
de ortaya şöyle bir tablo çıkıyor:
Kürt hareketinin legal ve illegal kanadı
“Kürt açılımı” tartışmalarını bir yana bırakıp
tek bir hedefe kilitlenmiştir. Üstelik bu nihai
hedefe ulaşabilmek için “direniş” hazırlığı da
sessizce yürütülmektedir.
PKK bir yandan şiddeti dayatma yöntemi
olarak kullanma stratejisinde kararlı
olduğunu belirtirken diğer yandan da
devletle masaya oturmak konusunda ısrar
etmeye başlamıştır.
Üstelik örgüt masanın bir ucuna kesinlikle
Öcalan’ın oturması için de uluslararası
düzeyde altyapı oluşturmaktadır. Öcalan’ın
iki aşamalı bir planla serbest bırakılması
hedefinin ilk etabı Karayılan’ın da açıkladığı
“ev hapsi” seçeneğidir!..
Üçüncü yazıda da vurgulandığı gibi,
Öcalan’ın PKK ve BDP üzerindeki etkisi
giderek artmaktadır. Öcalan bir yandan örgütle
BDP arasına mesafe koyulmasını isterken
diğer yandan BDP’yi çeşitli etnik gruplar ve
fraksiyonları bir arada tutacak bir “çatı
partisi”ne dönüştürmeyi tasarlamaktadır.
Tüm bu satırların özüne gelince; PKK de
Öcalan da devletle masaya oturma
konusunda BDP’yi “aracı” ilan etmiştir. Kürt
siyasetinin tüm unsurlarına göre masadaki
“muhatap” Öcalan’dır!.. “Çatı partisi” de “ev
hapsi”nden sonra siyasete girmeyi düşleyen
Öcalan’a hazırlanmaktadır!..
MEHMET MENEKŞE
AMASYA - Alevi derneklerinin
temsilcileri 27-30 Ocak’ta gerçek-
leştirilen Alevi çalõştayõnõn ön ra-
poruna sert tepki gösterdi. Alevi ör-
gütleri, Alevi dedelerinin hizmet içi
eğitime tabi tutulmasõ, Madõmak’õn
müze olmamasõ gibi öngörülerin
yer aldõğõ raporu, “Alevilere yö-
nelik zihniyetin değişmediğinin
somut göstergesi ve asimilasyon”
olarak değerlendirdi.
Başbakan Recep Tayyip Erdo-
ğan’a sunulan raporu değerlendiren
Alevi Bektaşi Federasyonu (ABF)
Genel Başkanõ Ali Balkız, raporun
Alevilerin asimile edilmesine yöne-
lik olduğunu belirtti. Balkõz, “Ça-
lıştayın sonucundan asimilasyon
çıkmıştır. AKP’nin kendi gizli
ajandasındaki programı bizim ta-
leplerimiz üzerinden gerçekleştir-
meye çalıştığını görüyoruz” dedi.
Pir Sultan Abdal Kültür Dernekleri
Genel Başkanõ Fevzi Gümüş, açõlõ-
mõn bir aldatmaca ve AKP’nin ta-
kõyyesine döndüğünü ifade etti. Gü-
müş, “Bir bütün olarak baktığı-
mızda raporla amaçlanan şey ta-
mamen Alevileri AKP’ye yedek-
lemek. Kamuoyuna ‘Aleviler ile il-
gili çalõşmalar yapõyoruz’, Alevile-
re ‘Sorunlarõnõzõ çözüyoruz’ izleni-
mini vermeyi amaçlayan ikiyüz-
lüce bir politika” diye konuştu.
Alevi Kültür Dernekleri Genel
Başkanõ Tekin Özdil de raporun bek-
lentilerini karşõlamadõğõnõ belirtti.
Hacõ Bektaş Veli Anadolu Kültür
Vakfõ Genel Başkanõ Ercan Geçmez
ise Alevilerin talepleri ile hüküme-
tin açõklamalarõ arasõnda dağlar ka-
dar fark olduğunu söyledi.
‘Hükümetin engeli yok’
Alevi Çalõştayõ Koordinatörü Nec-
det Subaşı ise Madõmak’õn müze ol-
masõ konusunda hükümetin bir engeli
olmadõğõnõ savundu. Rapora destek
veren Cem Vakfõ Başkanõ İzzetin
Doğan, “Müze yapıldığı takdirde
kin ve nefreti canlı tutmak gibi bir
sonuçla karşılaşırsınız” dedi.
‘Açõlõm aldatmacaya döndü’
Çalõştaylarõn ardõndan hazõrlanan raporu değerlendiren Aleviler, asimilasyon politikasõnõn sürdüğünü belirtti
Alevi Bektaşi Federasyonu Başkanõ Balkõz, raporun
Alevilerin asimile edilmesine yönelik olduğunu belirtti. Pir
Sultan Abdal Kültür Dernekleri Genel Başkanõ Gümüş, açõlõmõn
bir aldatmaca ve AKP’nin takõyyesine dönüştüğünü ifade etti.
4 SAAT SÜREN EYLEM - Yatağan Termik Santralı’na talip olan City Group, Oyak Yatırım, Master Da-
nışmanlık ve Socain firmalarının oluşturduğu konsorsiyumun temsilcileri, santralı görmek için Yatağan’a ge-
lince işçiler barikat kurdu. Temsilcilerin santrala girmeleri engellenirken, işçiler 4 saat protesto eylemi yaptı.
ÖZCAN ÖZGÜR
MUĞLA - Yatağan Termik Santra-
lõ’nõn özelleştirilmesi, yõllar sonra
yine gündeme geldi. Dün sabah sa-
atlerinde Özelleştirme İdaresi Baş-
kanlõğõ’nõn talimatõyla termik sant-
ralda fizibilite raporu hazõrlayõp
Enerji Bakanlõğõ’na sunmak için
Yatağan’a gelen City Group, Oyak
Yatõrõm, Master Danõşmanlõk ve So-
cain firmasõ yetkilileri santral önüne
geldi. Santralda çalõşan işçiler ve
sendika yöneticileri, şirket yetkilile-
rinin santrala girişini engellemek
için barikat oluşturdu. Sendikacõlar-
la şirket yöneticileri arasõnda yaşa-
nan tartõşma üzerine santral önünde
toplanan bin kişilik enerji işçisinin
yanõ sõra GELİ’den de 1000 kişilik
maden işçisi santral önüne geldi ve
eyleme katõldõ. Sendika temsilcileri,
bundan sonra özelleştirmeye karşõ
daha dikkatli olacaklarõnõ açõkladõ.
İŞÇİLER ÖZELLEŞTİRMEYE DİRENİYOR
Çelebi’ye
saldırı için
30 yıl istendi
İstanbul Haber Servisi-
DİSK Genel Başkanõ Süley-
man Çelebi’ye yönelik silahlõ
saldõrõya ilişkin tutuklu bulunan
Rıza Tunçbilek hakkõnda, 30
yõla kadar hapis cezasõ istemiy-
le iddianame hazõrlandõ.
Savcõlõkça hazõrlanan iddia-
namede, 5 Kasõm 2009 tarihin-
de Tunçbilek’in Çelebi’ye 9 el
ateş ettiği belirtildi. Şüphelinin
1995 yõlõnda Çelebi’ye borç
verdiğini ve bu nedenle kendi-
siyle görüştüğünü söylediği be-
lirtilen iddianamede, Tunçbi-
lek’in alacağõ olduğuna dair
herhangi bir belge ibraz edeme-
diği kaydedildi. İddianamede,
bir borç bulunmasõ halinde kişi-
nin bunu 14 yõl boyunca iste-
memiş olmasõnõn hayatõn ola-
ğan akõşõna aykõrõ bulunduğu
vurgulandõ. İddianamede,
Tunçbilek’in “Öldürmeye te-
şebbüs”, “Yağmaya teşebbüs”
ve “Yaralama” suçlarõndan 22
ile 30 yõl arasõnda hapis cezasõ-
na çarptõrõlmasõ istendi.
? İddianame hazırlandı
Prof. İlhan
Arsel’i yitirdik
İstanbul Haber Servisi -
Türkiye’nin yetiştirdiği önemli
düşünürlerden, akademisyen,
öğretim görevlisi ve yazar
Prof. Dr. İlhan Arsel (89),
uzun süredir yaşadõğõ ABD’de
önceki gün yaşamõnõ yitirdi.
1921’de İstanbul’da doğan Ar-
sel, 1942’de Ankara Üniversitesi
Hukuk Fakültesi’nden mezun ol-
du. 1949’da Cenevre Üniversite-
si’nde Hukuk Doktorasõ’nõ ta-
mamladõ. Aynõ yõl Ankara Üni-
versitesi Hukuk Fakültesi’nde
asistan olarak göreve başladõ.
1960 ihtilalinden sonra kurulan
10 kişilik Anayasa Komisyo-
nu’nda, daha sonra da “Kurucu
Meclis” ön tasarõsõnõ hazõrlayan
komisyonda görev aldõ. 1971 yõ-
lõnda New York’ta yerleşik In-
ter-University Association adlõ
kuruma danõşman ve araştõrmacõ
olarak katõldõ. “Dünyada Ülke-
lerinin Anayasaları” adlõ yayõ-
nõn hazõrlanmasõnda görev aldõ.
1975’te Ankara Polis Enstitü-
sü’nden, 1977’de ise Ankara
Hukuk Fakültesi’nden, özgür
düşüncenin önüne getirilen en-
gelleri prosto ederek istifa etti.
? ABD’de yaşıyordu
Validebağ’da sıkıntı sürüyor
İki hastanenin Üsküdar Devlet Hastanesi adõ
altõnda birleştirilmesi yurttaşlarõ mağdur etti
ŞULE KÖKTÜRK
Validebağ Öğretmenler Hastanesi
ile Üsküdar Polis Hastanesi’nin Üskü-
dar Devlet Hastanesi adõ altõnda bir-
leştirilerek, Validebağ’daki hastane-
nin bir ek bina olarak kullanõlmaya baş-
lamasõnõn ardõndan başlayan yurttaş
mağduriyeti bir araştõrmaya yansõdõ.
İki hastane arasõnda mekik dokumak zo-
runda kalan hastalarla görüşen Koşuyo-
lu Gönüllülerinin araştõrmasõna göre,
yurttaşlarõn yüzde 96’sõ hastaneler bir-
leştikten sonra Validebağ’da her branşta
doktora ulaşamadõğõnõ belirtiyor. Hasta-
lar ve çevre sakinleri, bu uygulamalarla
hastanenin işlevsizleştirilerek zamanla
kapatõlmasõ ve Validabağ Korusu’nda
gözü olan rantiyenin araziye sahip ol-
masõnõn amaçlandõğõnõ düşünüyor.
İki hastane geçen yõl Ağustos ayõnda ve-
rimliliğin arttõrõlmasõ amacõyla birleşti-
rilmiş ancak bu birleşmeden, verimlilik
bekleyen hastalar mağdur olmuştu. Bir-
leşmenin ardõndan Validebağ’daki ek
hizmet binasõndan acil servis, dahiliye ve
cerrahi gibi branşlar kaldõrõlmõştõ.
‘Servis değil, hastane istiyoruz’
Bugün de hekimlerin iki hastane ara-
sõnda dönüşümlü olarak çalõşmasõ ne-
deniyle, hastalar bir kez muayene ol-
duklarõ hekimi ikinci kez yerinde bula-
mõyor, bu da yaptõrdõğõ tetkiklerini gös-
termek, ya da reçetedeki yanlõşõ düzelt-
mek için doktorunu, Üsküdar Devlet
Hastanesi’nde ya da ona bağlõ olan Do-
ğancõlar Sağlõk Merkezi’nde aramak
zorunda kalmasõna neden oluyor.
Hastane yönetimi, hastalarõn yararlan-
masõ için iki hastane arasõnda bir servis
otobüsü bulunduruyor. Ancak, hastalar
servis değil, Validebağ hastanesinin eski
statüsüne kavuşturulmasõnõ istiyorlar.
‘ENGELLİLERE KARŞI MEVCUT
ALGIYI DEĞİŞTİRECEĞİZ’
İstanbul Haber Servisi -
Türkiye Değişim Hareketi
(TDH) İstanbul İl Yönetim
Kurulu Üyesi ve Beşiktaş
İlçe Başkanlõğõ Engelliler
Komisyonu Başkanõ Ahmet
Murat Seyhun, Türkiye nü-
fusunun yaklaşõk yüzde
12.5’unu oluşturan engelli-
lerin “toplumsal ayrımcılık,
istihdam, dışlanma, eğitim,
şehir altyapılarının engel-
lilere uygun olmaması” gi-
bi sorunlarla karşõ karşõya
kaldõklarõnõ söyledi.
Seyhun, Türkiye’deki en-
gellilerin yaşadõklarõ en
önemli sorunlarõn başõnda
“ayrımcılık ve iş bulma
zorluğu” sorunlarõnõn gel-
diğini ifade etti. Seyhun, fõr-
sat eşitliğinin olmamasõn-
dan yakõnarak “Ben de bir
engelliler okulunda çalı-
şıyorum. Yalnızca 350 TL
maaş alıyorum, sigortam
da yok” dedi.
TDH lideri Mustafa Sarı-
gül’ün engellilere büyük des-
tek verdiğinin altõnõ çizen
Seyhun, “Bizim amacımız
Türkiye’deki bütün engel-
lilere daha iyi bir hizmet
vermek, iş imkanı sağla-
mak, okullarda engelliler
için asgari fiziki şartları
sağlamak, engelli ailelerine
yardım yapmak ve engelli-
lere karşı mevcut algıyı de-
ğiştirmek” diye konuştu.