25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Orta Anadolu ve Eksik Demokrasi Ülkemizin İç/Orta Anadolu diye tanımlanan coğrafi bölgesi 13 ili kapsıyor: Aksaray, Ankara, Çankırı, Eskişehir, Karaman, Kayseri, Kırıkkale, Kırşehir, Konya, Nevşehir, Niğde, Sivas ve Yozgat. Bu illerimizin siyasal açıdan ortak özellikleri ise tümünün “İslami muhafazakâr” ya da “milliyetçi muhafazakâr” eğilimde olmaları. 2007 genel seçimleri bu eğilimi somut olarak ortaya koyuyor. Bu coğrafi bölgede bulunan illerdeki seçmenlerin kullandığı toplam oy sayısı 6.214.358. Bu oyların yüzde 53.5’i (3.326.345) “İslami muhafazakâr” Adalet ve Kalkınma Partisi’ne, yüzde 15.2’si (946.698) “milliyetçi muhafazakâr” Milliyetçi Hareket Partisi’ne, yüzde 18.6’sı da (1.157.803) Cumhuriyet Halk Partisi’ne gitmiş; AKP 64, MHP 15, CHP 14 milletvekili çıkarmış, Büyük Birlik Partisi de Sivas’ta 37.743 oy alarak TBMM’ye bir milletvekili göndermiş. Bu dağılıma göre AKP, bölgedeki 13 ilin tümünde milletvekili çıkarmayı başarırken MHP 11 ilde, CHP ise yalnızca 5 ilde milletvekili çıkarmayı başarabilmiş. Bu tablo bölgenin sosyo-kültürel geleceği açısından “demokratik irade” denip geçiştirilemeyecek ölçüde vahimdir. Çünkü bölgede işleyen “demokrasi” Ankara, Eskişehir gibi illerin dışında büyük ölçüde ya da yalnızca parlamentarizm ile sınırlıdır. Anadolu kapitalizmi, gelişmiş kapitalist ülkelerdekinden farklı olarak feodal üstyapı kurumlarını koruyup yeniden üreterek, aynı zamanda da bireyin ve toplumun her alanına ilişkin katı kurallar/düzenlemeler getiren İslam ile özdeşleşerek/bütünleşerek gelişmektedir. Bu durum bölgedeki egemen güçlerin konumlarını güçlendirmekte, siyaseti tekilleştirmektedir. Bir iki kentin dışında Orta Anadolu’da siyasal, toplumsal ve kültürel süreçler otoriter/otokratik yapılanmalar doğrultusunda işlemekte, “demokrasi”, “özgürlük”, “çoğulculuk” gibi kavramlar kâğıt üzerinde kalmaktadır. Ülkemizin öbür bölgelerinde olduğu gibi Orta Anadolu’da da gelişmenin motoru toprak rantından sağlanan gelirin anaparaya dönüştürülerek kurulan sanayidir. Kentlerin gelişmesi ve nüfusun yapılanması sanayideki büyümeye doğrudan bağlıdır. Sanayi geliştikçe kentler modernleşmekte, nüfusun ortalama eğitim düzeyi yükselmektedir. Ne var ki sosyo-kültürel açıdan değerlendirildiğinde bu gelişmenin “uygarlaşma” bağlamında aldatıcı olduğu görülmektedir. Örnek vermek gerekirse… Bölgede Eskişehir dışında tüm yerel yönetimler ile ekonomik zeminde örgütlenen Ticaret Odaları, Sanayi Odaları, Esnaf ve Sanatkârlar Odaları vb. kuruluşların tümü ve işadamlarının örgütlendiği birliklerin/derneklerin çok büyük çoğunluğu “İslami muhafazakâr” kesimin elindedir. Bu somut durumda “İslami kesim” dışından bir girişimcinin ekonomik yaşama katılarak başarı göstermesi neredeyse olası değildir. Çoğu daha doğarken boğulmaktadır. Bölgedeki yazılı, işitsel ve görsel medya için de durum farklı değildir. Dolayısıyla sanayi geliştikçe muhafazakârlığın kendini yeniden üretme süreci de hızlanmaktadır. Ankara ve Eskişehir dışında sendikal örgütlenme gibi toplumsal muhalefet düzeyinin de sıfıra yakın olduğu düşünülecek olursa Orta Anadolu’da demokratikleşme bir hayaldir. Demokrasi, çoğunluğa karşı azınlığın haklarını güvence altına alan bir rejimdir, bunun için vardır. Güvenceden yoksun azınlıklara ait bireylerin özgürleşmesine ise olanak yoktur, otokrasi kendinden farklı düşünene özgürlük hakkı da, örgütlenme hakkı da tanımaz. Hakkını yemeyelim; bu yapının sorumlusu AKP değildir, yapı son 50 yılın muhafazakâr iktidarlarının ortak eseridir. AKP’nin yaptığı kendisine altın tepsi içinde sunulmuş bu koşulları pekiştirmektir. Koşullar pekiştikçe beslendiği damarlar genişlemekte, taze kan dolaşımı hızlanmaktadır. Bu yazı bir durum saptamasıdır. Çözüm var mıdır? Varsa nedir? Bu soruların yanıtını başka bir yazıda vermeye çalışacağız. dkavukcuoglu@superonline.com www.denizkavukcuogluyazilari.blogspot.com Ülke gündemini “darbe planları”na kilitleyenlerin amacõ gerçekten “demokrasi” midir? Bu merakõnõzõ gider- mek için, Sevgili Aydın Boy- san’õn, artõk her gün anõmsa- dõğõm “Demokrasiyi dolan- dırıcılığa çevirdiler” sözünü düşünmeniz yeterli. Manşetleri ve yorumlarõ kap- layan “darbe” haberlerinden “gerçek ülke sorunları”na ne yer, ne de zaman kalõyor... Her darbe senaryosu, en “ya- şamsal” konularõmõzõ bile gün- dem dõşõna itmeye yetiyor. Hangi sorun artõk “akla gel- miyor”sa, onu yaratanlar ve “nemalananlar”õn ellerini ovuşturduklarõndan eminim... Darbe haberlerinin en çok, o “ellerini ovuşturanlar”a ya- radõğõnõ “bana göre” açõkça gösteren kanõt ise şu son “Bal- yoz” senaryosundaki “Fatih Camisi’nin bombalanacağı” iddiasõ... Gerçi Genelkurmay Başka- nõ Org. İlker Başbuğ, düş- manla “Allah Allah…” diye- rek savaşan bir orduya böyle- si “insafsız” bir yakõştõrmayõ yeterince “lanetledi”; ancak benim yaşadõklarõm, bu gibi senaryolarõn asõl “niyet”ini de kavramaya yetiyor... ‘İlk namaz’ım... Çocukluğumda ilk bayram namazõmõ o “bombalanacağı” söylenen Fatih Camisi’nde kõl- mõştõm. Evimiz tarihi Zeyrek semtinin kenarõndaydõ. Per- tevniyal Lisesi’nin ilk sõnõ- fõndayken, “Şeker Bayramı” sabahõnda “Haydi artık yaşın geldi” deyip elimden tutarak namaza götüren ise rahmetli “babam”dõ… Bayramlõklarõmõ giydim; ön- ce Fatih Sultan Mehmet’in türbesini ziyaret ettik; “Her zaman önce buraya gel, dua et” dedi; sonra da avluda saf tutan kalabalõğõn arasõnda yer bulup yan yana namazõmõzõ kõldõk; mahalleye döndüğü- müzde de eve girmeden es- nafla ve komşularla bayram- laşmõştõk... Dedemin ölüm yõldönümle- rinde de yine Fatih Cami- si’nden tanõdõğõ ve yakasõndan Atatürk rozetini eksik etme- yen “aydın” bir imam arka- daşõnõ eve davet ederek “Ku- ran okutan” babam, o yõllar- da “Rami Kışlası”nda “bin- başı”ydõ... Beşiktaş-Yõldõz’da, şimdi- ki YTÜ’nün yanõnda bulunan “Kurmay Mektebi”ni (Harp Akademisini) bitirmesinin ar- dõndan “27 Mayıs Devrimi”ni gerçekleştiren “İnkılap Su- bayları”ndan olduğu için de ilerleyen yõllarda “general ol- madan” emekliye ayõrdõlar... Aynõ “ihtilal”in lideri Org. Cemal Gürsel’i öylesine se- verdi ki “Cemal Ağa”nõn res- mi, Atatürk’ün resmiyle yan yana ve ölünceye dek evinde asõlõ kaldõ... hem de “Ku- ran’dan ayetler”le birlikte... Bir ‘darbe’ anısı 27 Mayõs 1960’ta Erzin- can’daydõk. Babam “Kurmay Albay” olarak alay komuta- nõydõ; ben İnönü İlkokulu 2. sõnõf öğrencisi, ablam orta- okulda, annem de ev kadõnõy- dõ... “Devrim” sabahõ kör ka- ranlõkta eve bazõ subaylar gel- di; hepimiz uyandõk. Meğer babam gece boyu “kışla”day- mõş... Birbirlerine sarõldõlar; annem hem ağlõyor hem çay demliyor; kapõda askeri cip hazõr bekliyor... Derken babam hepimizi al- nõmõzdan öptü ve gün õşõmadan ciplere binip gittiler; radyonun başõnda kalakaldõk; “darbe” haberlerini dinledik... Ertesi gün artõk “valinin oğlu”ydum. Çünkü alay komutanlarõ bu- lunduklarõ ilin “askeri valisi” olmuşlardõ. Yõllar sonra babam anõlarõ- nõ anlatõrken demişti ki; “Bir gün camilerin bombalana- cağı söylentisi çıktı… İna- nanlar da vardı. Bir köy imamının uydurduğunu tes- pit ettik. Hatta ‘dinsiz’ ol- duğumuzu bile söylemiş... Gittim; köy kahvesine ça- ğırdım; ‘iftira’nın günah ol- duğunu anlattım; hatasını anladı, özür diledi...” Kendi deyimiyle “devrim”i yapan kadrolar arasõnda yer alan, şimdi ise “darbeci” sa- yõlan emekli Topçu Kurmay Albay Süleyman Ekinci’yi 2003’te sonsuzluğa uğurladõk. Arkadaşlarõnõn deyimiyle “Karslı Komutan” bugün ya- şasaydõ, “Darbeciler Fatih Camisini bombalayacaktı” haberi karşõsõnda kim bilir da- ha neler anlatõrdõ... ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ FatihCamisiveAskerBabam... HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com ekinci@cumhuriyet.com.tr KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com HARBİ SEMİH POROY 3 ŞUBAT 2010 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA 15 Ertuğrul Günay: “27 Mayıs’ta kütüphaneler yağmalandı.” Kanıtlamayan yağmacı olsun mu! İtiraf Sadi Yak: “Başmüzakereci Egemen Bağış ‘Bu anayasa ile AB hayal’ demiş. Sekiz yıldır millete hayal kurdurduklarını itiraf etmiş!” Gaz Gülfatma Carlık: “Bundan böyle gaz zammını Recep açıklayacakmış. Duyduk duymadık demeyin soğanla ekmek yemeyin!” Zekât Cafer Karaaslan: “Binali Yıldırım, ‘Bankalar zekâtlarını vermeliler’ demiş. Faizle kazanılan haram malın zekâtı olur mu?” YağmurDeniz Üniversitede İslamcı yasaklar SAMSUN’DAKİ Ondokuz Mayıs Üniversitesi’nde Rektör Prof. Dr. Ferit Bernay’ı Ergenekon dalgasından Silivri Toplama Kampı’na gönderen ve yerine Çankaya’daki AKP’linin yardımıyla Hüseyin Akan adında birini rektör atayan İslamcı kafa bakın kısa sürede neler başarmış! Öğrencilerin 2001 yılından beri her 10 Kasım’da Ankara’ya düzenledikleri Anıtkabir ziyareti yasaklandı. Öğrencilerin her 18 Mart’ta Gelibolu’ya düzenledikleri Çanakkale Şehitlikleri ziyareti yasaklandı. Öğrencilerin her 26 Ağustos’ta düzenlediği Şuhut’tan Kocatepe’ye Zafer Yürüyüşü ve Afyon çevresindeki şehitlikleri ziyareti yasaklandı. Atatürkçü Düşünce Kulübü üyesi Eğitim Fakültesi öğrencilerinin 2005 yılından beri ilköğretim okulları müdürleri ile birlikte saptadığı ve ailelerinden de izin alarak yoksul öğrencilere verdiği ücretsiz Seviye Belirleme Sınavı’na hazırlık kursları yasaklandı. Öğrencilerin Samsun Yetiştirme Yurdu’nu ziyaret etmesi ve yurttaki öğrencileri üniversiteye davet etmesi yasaklandı. Atatürkçü Düşünce Kulübü üyesi öğrencilerin üniversiteye yeni kayıt olacak öğrencilere yardımcı olması yasaklandı. Öğrencilerin, üniversitede Atatürk’ün Medeni Bilgiler kitabını dağıtması yasaklandı. Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” “HER devrin kadını olabilmek hiç de kolay değil” diyor Ceyhun Balcı. 12 Mart cuntacılarıyla yanak yanağa dans et, kontrgerilla ile işbirliği yap, 12 Eylül darbecilerini destekle fakat generallerden beklediğin avantaları alamayınca “demokrat” kesil. Ardından din ticaretine soyun. Ve sonra medyada her devrin kadını olarak nazlı nazlı dolaş. Ceyhun Balcı’nın dediği gibi kolay olmasa gerek: “Darbeci ile darbeci, demokratla demokrat olmak; basında promosyon savaşları kızıştığında en üst perdeden ses çıkartmak, yetinmeyip bu yolda insanları kandırabilmek, dolandırabilmek! Tüm bu süreçlerin sonunda hiçbir şey olmamış gibi halkın huzurunda olmayı sürdürebilmek! Herhalde ‘dünden bugüne tercüman’ olmaktadır hep yaptığı gibi. Tanrı eksikliğini göstermesin; her sözü, her saptaması başlı başına bir olay! Yine, gündeme oturması gereken bir önemli bilgi paylaşmış geçen akşam özgürlüğümüzün simgesi saymamız gereken televizyon kanallarından birinde! Oysa bizler bu konuyu hiç mi hiç bilmemekteydik. Her ne kadar Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD) Başkanı Türkan Saylan’ın Başbakanın uçağını füze saldırısı ile düşürme girişimi içinde olduğunu duymuş olsak da bu kadarından haberdar değildik. Meğer başka marifetleri de varmış rahmetli Türkan Saylan’ın ve elbette derneğin! Yoksul kızlarımıza odaklanıp onları okutmak, topluma kazandırmak etkinliğinin ardında başka işler yapmaktaymışlar! Basınımızın bu seçkin ve nazlı hanımefendisinin verdiği bilgiye göre; ÇYDD yoksul kızlarımızı okutup, topluma kazandırma kisvesi ardında bu kızları denizci subaylarımızla buluşturmaktaymış! Bu seçkin ve nazlı hanımefendiden böyle bir alıntı yapmak bile tiksindirici ve mide bulandırıcı. Yazılacak ve söyleneceklerin hızla tükendiği günümüzde, böylesi iğrençliklerin sergilendiği ortamda bulunmak her geçen gün ağır gelir oldu bana! Bu iğrençliğin kaynağıyla aynı dili paylaşıyor olmak, aynı havayı soluyor, aynı sudan içiyor olmak bile rahatsızlık konusu değil midir aklı başındaki yurttaşlar için! İster ayrımcılık, ister kin ve nefret, isterseniz önü alınamayan öç alma duygularının öne çıkışı diyelim; bu ruh haline sahip insanlarla paylaştığımız bu yurtta birlik ve dirlik içinde yaşamak olanaklı olabilecek midir?” Seçkin ve nazlı SESSİZ SEDASIZ (!) HAYVANLAR İSMAİL GÜLGEÇ TARAF-20 Ocak 2010... BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Şeyhülislamlõk unvanõ ya da ma- kamõ. 2/ İçe doğ- mayla akla gelen yaratõcõ duygu... “Süsen” de deni- len, kokulu bir süs bitkisi. 3/ Uzun, sa- rõ ve yumuşak saç. 4/ İlaç... Örülerek dokunmuş bir tür yün kumaş. 5/ Bü- yüme, gelişme... Pazar ya da panayõr kuru- lan gün. 6/ Kõvõrcõk bir saç biçimi... Kalõn bükülmüş sicim. 7/ Uluslararasõ Ba- sõn Enstitüsü’nün simge- si... Tõrnak boyasõ. 8/ Hak- kâri’nin eski adõ. 9/ İslam inancõna göre, ölüleri me- zarõnda sorguya çekecek olan iki melekten biri... Sodyum elementinin sim- gesi. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Çitlembik ağacõna verilen bir başka ad. 2/ Mantõk... Roma ve Kartaca’yõ karşõ karşõya getiren üç savaşõn adõ. 3/ Ülkemiz sularõnda yaşayan ve “biz” de denilen mer- sinbalõğõ türü... Sularõnõ bir denize ya da göle gönderen bölge. 4/ Yönelme, dönme... İlave. 5/ Stronsiyum ele- mentinin simgesi... İskambillerle oynanan bir tür oyun. 6/ Japon kökenli bir dövüş sporu... Rütbesiz asker. 7/ Soluk borusu... Siper, hendek. 8/ Bir şeyin çõkõş yeri, kaynak, köken. 9/ Hatay ilinde bir õrmak... “Altınkö- kü” de denilen kusturucu bir kök. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 K A L T A B A N A L A N A D A S N E K T A R Y A C L İ M U Z İ N I R A U T A H K O K E R H A T B A S F İ A S E İ M A R E T İ R O N İ E K O 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear