24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
CMYB C M Y B 12 ŞUBAT 2010 CUMA CUMHURİYET SAYFA KÜLTÜR 17 ODAK NOKTASI AHMET CEMAL 1923 Devrimi Açısından Süreklilik ve Kalıcılık… 1923 Devrimi’nin, üzerinden henüz bir yüzyıl bile geçmeden bunca yozlaştırılabilmiş olmasının temelinde yine -çoğunlukla kasten oluşturulmuş- bir kavram karMaşası yatıyor: Zaman içersinde ‘devrim’i bir ‘ayaklanma’ ile eşanlamlı kılmak! Toplumbilim ve kitle psikolojisi bağlamında ‘ayaklanma’, yalnızca bir amaç doğrultusunda ‘kitle oluşturma’nın araçlarından biridir. Dünya tarihi, kitle temeline dayanmayan bir hareketin sonunda bir devrime dönüşebildiğini bugüne kadar hiç yazmadı. Yazamaz da. Çünkü ‘devrim’, bütün bir toplumu çoğunlukla en köktenci anlamda değiştirmeyi/dönüştürmeyi, yapılanı da kalıcı kılmayı hedefleyen bir eylemdir. Böyle bir kalıcılık ise ancak devrimin sürekli kılınmasıyla sağlanabilir. Başka deyişle, gerçek anlamda her devrim, ilk somut amaçlarının gerçekleşmesinin ardından kapanacak bir dosya değil, fakat zamanın doğru saptanacak ihtiyaçları doğrultusunda sürekli geliştirilmesi zorunlu olan bir siyasal-toplumsal model’dir. Buna karşılık ayaklanma denen eylem, kitleyi oluşturmakla sınırlıdır; kitle oluştuğu anda ayaklanma da işlevini tamamlamıştır. Öte yandan, bir defa oluşturulması başarılmış kitlenin kitle niteliğiyle korunabilmesi, kalıcılığı amaçlayan devrim stratejilerinin temel hedefidir. Her devrimin bir siyasi-toplumsal model olabilme içgüdüsü, böyle bir hedef saptamadan kaynaklanır. 14 Temmuz 1789 günü, kendisine Bastille saldırısının haber verilmesi üzerine: “Ama bu bir isyan (Revolte)!” diyen Kral XVI. Louis’ye habercinin verdiği, “Hayır Majeste, bu bir ihtilal (Revolution)!” karşılığı, doğru bir durum saptamasının dile getirilişidir. 1923 Devrimi’ne gelince, daha önceki iki büyük devrimin, Fransız Devrimi ile Sovyet Devrimi’nin düşünce babaları’ndan söz edilebilmesine karşılık, 1923 Devrimi’nin tek düşünce babası Mustafa Kemal’dir. Alev Coşkun, Cumhuriyet Kitapları arasında çıkan “Samsun’dan Önce Bilinmeyen 6 Ay - İşgal, Hüzün, Hazırlık” başlıklı kitabında, Mustafa Kemal’in 13 Kasım 1918’de, yani Mondros Ateşkes Antlaşması’ndan iki hafta sonra İstanbul’a gelişi ile, 16 Mayıs 1919’da Samsun’a hareketi arasındaki altı ayda Milli Mücadele’yi, Ulusal Kurtuluş Savaşı’nı hangi boyutlarda planladığını örnek biçimde anlatır. Bu planlama, yalnızca askeri bir savaşa değil, fakat bir toplumu kökünden değiştirecek bütün bir devrime ilişkindir. Çünkü Mustafa Kemal, Birinci Dünya Savaşı’nın galiplerinin Osmanlı İmparatorluğu’na Mondros’ta biçtikleri kaderin üstesinden münferit isyanlarla değil, ama sadece köklü ve kalıcı bir ihtilal ile gelinebileceğinin çok iyi bilincindedir. Mustafa Kemal’in Anadolu’ya geçişinin ve gerçek niyetinin belli oluşunun ardından, gerek işgalci güçlerin, gerekse onların dümen suyundaki İstanbul hükümetinin Anadolu’da olup bitenleri hep ‘ayaklanma’ diye nitelendirmeleri boşuna değildir. Çünkü 1789’da Fransa’da, 1914’te de Rusya’da olanların ardından devrim sözcüğü, Batı’nın korkulu rüyasıdır. Bugün 1923 Devrimi’ni sulandırmak isteyen bütün çevrelerin sözde eleştirilerine, “1923 kendi koşulları içersinde değerlendirilmelidir; bugün koşullar çok farklıdır!” sloganını başlık yapmaları, boşuna değildir. Çünkü hedeflerine erişebilmiş ve süreklilik kazanmış bir 1923 Devrimi, gerek dışarıdaki emperyalist güçlerin, gerekse içerdeki çağdaşlaşma düşmanlarının ve ‘aymaz aydınların’ bütün amaçlarını engelleyebilecek güçtedir. O nedenle, bu çevrelerin Milli Mücadele’yi devrim niteliğinden yoksun kılıp sadece ‘o günkü koşulların zorunlu kıldığı’ bir ayaklanma ya da şahlanma diye tanıtma çabaları, kendileri açısından son derece tutarlıdır! Asıl soru ise bu ülkede kendilerine ‘aydın olma’yı ya da ‘çağdaş’lığı yakıştıranların bu oyuna ne ölçüde geldikleri ya da gelmedikleridir! acem20@hotmail.com kultur@cumhuriyet.com.tr K imi zaman yaşamõ zenginleştir- mek, hayatõ dönüştürmek, dün- yalarõ çoğaltmak için bir, ya da iki, ya da üç kadõnõn çabasõ yeterli olabi- liyor… İşte yine böyle bir durumla karşõ karşõyayõz: Eğer ressam Su Yücel, sahip olduğu ki- şiliğe, vicdana, yeteneğe, dünya görüşüne sahip olmasa… Eğer proje koordinatörü Neşe Erdilek, Su Yücel’e inanõp destek- lemese… Eğer Maçka Sanat Galerisi’nin sanatla yaşamõ her daim “yeni”yle buluş- turan azimli yönetici Rabia Çapa, bu ça- lõşmayõ fark edip “farkındalık” yarat- mak istemese… “Su’yun İçinden” başlõklõ bu sergi olmayacaktõ.. (Bu sergiyi 13 Mart’a dek Maçka Sanat Galerisi’nde iz- leyebilirsiniz.) Artõk en başa dönebilirim: KADIN OLMANIN ORTAK PAYDASI Su Yücel, fildişi kulesine kapanõp ça- lõşan ressamlardan değil. Onun kadõnlarla birlikte çalõşmasõna daha önce İzmir Karaburun’un köylerinde tanõk olmuş- tum. Hayõr yazlõkçõlarõn doldurduğu Karaburun’un kõyõ kasaba ve köylerin- de değil, dağ köylerinde… Burada WIN- PEACE yani Tükiye - Yunanistan Ka- dõn Barõş Girişimi olarak, üç köyün ka- dõnlarõnõ alternatif turizme açarken Su Yücel’in onlarla çalõşmasõ sonucunda ni- ce mucizeler yaratõldõğõnõ görmüştüm. Su Yücel, önce Mardin Kõzõltepe’de, sonra Diyarbakõr, Batman ve Kars’ta ka- dõnlarla çalõştõ. Sonra İstanbul’un orta ye- rinde Sulukule’de Roman kadõnlarla… Bun- larõn tümünde o bölgenin özelliklerini taşõyan, o bölgenin gelenekleriyle yetişmiş kadõnlar vardõ. Oysa bu kez farklõydõ. Tarlabaşõ Top- lumunu Destekleme Derneği aracõlõğõyla bu- luştuğu kadõnlar, Romanõ, Türk’ü, Kürt’ü, Af- rikalõsõ, farklõ yerlerden göç etmiş kadõnlar bir arada yaşõyorlardõ. Bu kez yine “Beni nasıl karşılayacaklar? Ortaya nasıl bir şey çıkacak? İletişim ku- rabilecek miyim? Resim yapmaya yanaşa- caklar mı?” gibi birçok soruyla yola çõktõ… Tarlabaşõ İstanbul’un sorunlu bölgelerinden biri. Yoksulluk ağõr basõyor. Toplumdan dõş- lanmõş, eğitimsiz kadõnlar çoğunlukta… Tarlabaşõ Toplum Merkezi aracõlõğõyla İs- tanbul 2010 Projesi olarak, geçen sonbahar ev- lerin önüne seyyar atölyeler kuruldu, çalõşmaya başlandõ… Sonra yavaş yavaş sõnõrlar yok ol- du ve kadõn olmanõn ortak paydasõnda bulu- şuldu. Ve bu buluşma, resim sanatõ aracõlõğõyla 65 kadõnõn içlerini, düşlerini, ruhlarõnõ ve umutlarõnõ dõşavurmasõyla taçlandõ. SADECE FIRÇA DARBESİ DEĞİL Şimdi sözü Su Yücel’e bõrakõyorum: “Bir sanatçı, bir ressam olarak, boyala- rımı fırçalarımı önlerine serdiğimde gör- düm ki, hiç de öyle hayattan beklentisi kal- mamış bireyler değiller. Tam aksine, tica- ret yapmayı kafasına koymuş kadınlar da var; 80 yaşında aşk özlemi çeken kadınlar da… Nerede ve ne koşulda yaşıyor olursa olsun, hayata, geleceğe dair umutları ya- şatıyorlardı. Her bölgenin koşullarına bağ- lı olarak farklı beklentileri taşısa da, kadın olmanın ortak kaygı ve isteklerini görü- yordum… Bu çalışmaların hem beni hem de resmi- mi beslediğini belirtmek isterim. Ben, bo- yalarım ve fırçalarım, kadınların duygu- larını dile getirmede sadece bir aracıyız. On- ların yaptıkları resimlere, kullandıkları renklere bakarak dünyalarını anlamak ise sizlere düşüyor.” O dünyalarõ görmek, tanõmaya çalõşmak, anlamak zorundayõz! Mecburuz buna! Baş- ka yolu yok. Su Yücel’in dediği gibi: “Çün- kü, yaşam birbirimizin dünyası hakkın- da fikir sahibi olunca anlam kazanıyor, tıpkı bir resimdeki bütün renklerin iç içe geçmesi gibi…” TEFLER ÜZERİNDEKİ DÜNYALAR Maçka Sanat Galerisi’nde tefler üzerinde binlerce ağaç, binlerce çiçek açõyor. Ren- gârenk evler açõyor. Umutlar açõyor. “Ne renk olursa olsun, yeter ki evim olsun”lar açõyor… “Tarlabaşı’nın çamaşırı bitmez” sözüyle “En sevdiğim şarkı: Seni sevmeyen ölsün” buluşurken teflerden çocuk kahkahalarõ, kuş- larõn kanat çõrpõşõ yansõyor. “Çok doluyum, resim yaparak biraz olsun rahatladım” ya da “Ellerim titredi istediğim gibi yapama- dım” arasõnda gidip gelirken olanak verildi- ğinde her kadõnõn yaratõcõ olabileceğini gö- rüyorum… Hayatõ nasõl da zenginleştirdikle- rini, çoğalttõklarõnõ görüyorum. Tarlabaşõ’nda yaşayan kadõnlarõn tefler üze- rine yaptõklarõ resimler daha önce Tarlaba- şõ’nda sokak sergisinde izleyiciyle buluş- muştu. Orada kaçõranlara önerim, gidin Maç- ka Sanat’ta görün. Ve çalõşma sürecini anla- tan videoyu da izleyin. Görün ve izleyin ki, farklõ dünyalarõ, farklõ yaşamlarõ anlayabile- siniz… Emeği geçen herkese teşekkürler. zeynep@zeyneporal.com faks: 0212. 257 16 50 Tarlabaşõ’ndaki kadõnlarõn iç dünyalarõ, umutlarõ Maçka Sanat Galerisi’nde Hayatõçoğaltankadõnlar Kültür Servisi - Beşiktaş Belediye- si’nin Levent Kültür Merkezi Onat Kutlar Sinema Salonu’nda, Bel- gesel Sinemacõlar Birliği ve Tür- kiye Gazeteciler Cemiyeti işbirli- ği ile düzenlediği “Bir Belgesel Bir Gazeteci Çay ve Simit” gün- leri önceki akşam “Nâzım Hikmet Şarkıları” belgeseliyle açõldõ. Ru- hi Su, Sümeyra, Cem Karaca, Mesut Cemil gibi Nâzõm Hik- met’ten beslenen müzisyenleri ko- nu alan belgeselin gösteriminin ar- dõndan yönetmen Mehmet Er- yılmaz, Tarık Akan ve yazarõmõz Zeynep Oral izleyicilerle söyleş- ti. Akan, Mehmet Aksoy’un Kü- ba’ya hediye ettiği Nâzõm heyke- li serüvenini ve “Nâzım Hikmet Şarkıları” belgeselinin geri pla- nõnda yaşananlarõ izleyicilerle pay- laşõrken; Oral, Nâzõm Hikmet’i ‘bütünlük’, ‘yaratıcılık’, ‘dire- niş’, ‘aşk’, ‘cesaret’ kavramlarõ et- rafõnda hayranlõkla andõ. Hasan Özgen’in düzenleyip sunduğu et- kinliğe Beşiktaş Belediye Başka- nõ İsmail Ünal ve Türkiye Gaze- teciler Cemiyeti Başkanõ, yazarõ- mõz Orhan Erinç de katõldõ. Bir Belgesel Bir Gazeteci Çay ve Simit NÂZIM ŞARKILARI KONUŞULDU Damar’ın 85. yaşı kutlandı Kültür Servisi - Türkiye Yazarlar Sendikasõ önceki gün şair Arif Damar’õn 85. yaş gününü kutlamak için Caddebostan Kültür Merkezi’nde bir etkinlik düzenledi. Yaşar Kemal, Mehmet Başaran, Kadõköy Belediye Başkanõ Selami Öztürk, tarihçi Halil Berktay, Aydõn Ilgaz, şairler Tekin Gönenç, Metin Cengiz ve Metin Üstündağ’õn katõldõğõ coşkulu gecede, Damar’dan şiirler okundu, şarkõlar, türküler söylendi. Yaşar Kemal konuşmasõnda şiirde de farklõlõk yaratanõn kalõcõlõk olduğunu; bugün Arif Damar’õn şiirlerinin hâlâ okunuyor olmasõnõn şiire yaptõğõ yenilikten ileri geldiğini söyledi.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear