Catalog
                    Publication
                
                - Anneler Günü
 - Atatürk Kitapları
 - Babalar Günü
 - Bilgisayar
 - Bilim Teknik
 - Cumhuriyet
 - Cumhuriyet 19 Mayıs
 - Cumhuriyet 23 Nisan
 - Cumhuriyet Akademi
 - Cumhuriyet Akdeniz
 - Cumhuriyet Alışveriş
 - Cumhuriyet Almanya
 - Cumhuriyet Anadolu
 - Cumhuriyet Ankara
 - Cumhuriyet Büyük Taaruz
 - Cumhuriyet Cumartesi
 - Cumhuriyet Çevre
 - Cumhuriyet Ege
 - Cumhuriyet Eğitim
 - Cumhuriyet Emlak
 - Cumhuriyet Enerji
 - Cumhuriyet Festival
 - Cumhuriyet Gezi
 - Cumhuriyet Gurme
 - Cumhuriyet Haftasonu
 - Cumhuriyet İzmir
 - Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
 - Cumhuriyet Marmara
 - Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
 - Cumhuriyet Oto
 - Cumhuriyet Özel Ekler
 - Cumhuriyet Pazar
 - Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
 - Cumhuriyet Sokak
 - Cumhuriyet Spor
 - Cumhuriyet Strateji
 - Cumhuriyet Tarım
 - Cumhuriyet Yılbaşı
 - Çerçeve Eki
 - Çocuk Kitap
 - Dergi Eki
 - Ekonomi Eki
 - Eskişehir
 - Evleniyoruz
 - Güney Dogu
 - Kitap Eki
 - Özel Ekler
 - Özel Okullar
 - Sevgililer Günü
 - Siyaset Eki
 - Sürdürülebilir yaşam
 - Turizm Eki
 - Yerel Yönetimler
 
                        Years
                    
                    - 2025
 - 2024
 - 2023
 - 2022
 - 2021
 - 2020
 - 2019
 - 2018
 - 2017
 - 2016
 - 2015
 - 2014
 - 2013
 - 2012
 - 2011
 - 2010
 - 2009
 - 2008
 - 2007
 - 2006
 - 2005
 - 2004
 - 2003
 - 2002
 - 2001
 - 2000
 - 1999
 - 1998
 - 1997
 - 1996
 - 1995
 - 1994
 - 1993
 - 1992
 - 1991
 - 1990
 - 1989
 - 1988
 - 1987
 - 1986
 - 1985
 - 1984
 - 1983
 - 1982
 - 1981
 - 1980
 - 1979
 - 1978
 - 1977
 - 1976
 - 1975
 - 1974
 - 1973
 - 1972
 - 1971
 - 1970
 - 1969
 - 1968
 - 1967
 - 1966
 - 1965
 - 1964
 - 1963
 - 1962
 - 1961
 - 1960
 - 1959
 - 1958
 - 1957
 - 1956
 - 1955
 - 1954
 - 1953
 - 1952
 - 1951
 - 1950
 - 1949
 - 1948
 - 1947
 - 1946
 - 1945
 - 1944
 - 1943
 - 1942
 - 1941
 - 1940
 - 1939
 - 1938
 - 1937
 - 1936
 - 1935
 - 1934
 - 1933
 - 1932
 - 1931
 - 1930
 
                    Our Subscribers Can Login And Read Original Page
                    I Want To Register And Read The Whole Archive
                    I Want To Buy The Page
                
            
                CMYB  C M Y B  ÇİZGİLİK K MİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com  HARBİ SEMİH POROY  OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ kurgenc yahoo.com  HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com  BULUT BEBEK NURAY ÇİFTÇİ bulutbebek@hotmail.com  SAYFA CUMHUR YET 5 EK M 2010 SALI  16  MAVİ SÜRGÜN  SERDAR KIZIK  GDO lu Domates,  Milletin Felaketi...  YÖK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan,  Nevşehir Üniversitesi nin yeni akademik yıl açılış  konuşmasında domates örneğini verirken genetiği  değiştirilmiş organizmalara  GDO  değindi.  İlginç bir konuşmaydı...  Türkiye de yetiştirilen domates ve buğdayın  tohumlarının büyük bir kısmının Amerika ve  İsrail den geldiğini söyledi.  Ardından da bir tehlikeyi dile getirdi:   Bu domates tohumunu alıyorsunuz, artık  genetik programlama diye bir şey var, içine bir  genetik mekanizma yerleştirirler. Hiç bilmediğimiz  hastalıklara kapılabiliriz. Böyle şeylerle, zamanla bir  milleti yok edebilirsiniz...   Bu sözler medyada farklı değerlendirmelere yol  açtı.  Kimileri  şoke  edici buldu. Kimileri garipsedi.  Öte yandan ciddiye almayanlar, geçiştirenler,  üstüne gitmeyenler daha çoktu.  Sokaktan ya da muhalefetten değil, YÖK ün  tepesinden yapılan bu saptamaya karşı Tarım  Bakanı Mehdi Eker in tek bir söz etmemesi çok  dikkat çekici.  Oysa söyledikleri önemli Özcan ın. En azından  dünya ölçeğinde tartışma konusu. Yazılan  yüzlerce makale, araştırma ve komplo teorisi  ortada.  Bizde konunun ciddiyetle ele alınmaması  neden?  Büyük olasılıkla iktidar kanadından  gerekli  uyarılar  gelmiş, YÖK ün başına getirilirken   Sıkıysa istediklerimizi yapmasın  diye küçük  düşürülen Özcan a, bu kez ABD yi hedef aldığı için   dikkatli olması  söylenmiştir!  Türk tarımını gerileten, küresel güçlerin istediği  yasaları çıkaran, GDO lu ürünlerin Türkiye ye  girmesine izin veren, Tohumculuk Yasası ya Türk  çiftçisinin tohum satmasını engelleyen Tarım  Bakanlığı ndan ayrı bir uyarı da yapılmış olabilir...  Şimdi konunun özüne gelelim...  Yediğimiz içtiğimiz GDO lu besinlerin çevresinde  nasıl bir fırtına dönüyor?  Dünya tarımının egemenleri küresel şirketler  GDO ya özel önem veriyor. Daha çok verim daha  çok k r uğruna bitkilerin genleriyle oynanıyor. Öyle  ki tarım dışı çokuluslu şirketler bile bu alanda  değişik genetik çalışmalar yürütüyor.  Bu şirketlere göre, eski ABD Dışişleri Bakanı  Kissinger in dediği gibi,  Petrolle ulusları kontrol  edersin, yiyecekle insanı...   Amerikalı araştırmacı gazeteci F. William  Engdahl, GDO devlerinin insanlık için gerçek bir  kıyamet yaratacağını savunuyor.  Ölüm  Tohumları  adıyla yayımlanan kitabında, küresel  güçlerin Kuzey Kutbu na yakın bir bölgede,  Norveç te kurduğu  Svalbard  tohum deposuyla  ilgili ürkütücü savlar ileri sürüyor.  Askeri bir üs gibi korunan merkez için   Amaçlanan Ari üstün ırk yaratmak mı, yoksa  istenmeyen ırkları yiyeceklerle kısırlaştırmak mı   diye soruyor.  İşte bu soru, YÖK Başkanı nın sözleriyle  örtüşüyor.  Küresel Tohum Deposu nun yöneticileri ve  finansörleri çok ilginç isimler.  BillMelinda Gates Vakfı aracılığıyla kendini  Asya ve Afrika daki çiftçilere yardıma adayacağını  beyan eden Microsoft un kurucusu Bill Gates!  Dünyanın en büyük patentli GDO tohum ve  tarım kimyasalları devi ABD li DuPont   Pioneer Hi  Bred!  ABD li GDO devi Monsanto.  İsviçre menşeli GDO tohum ve tarım  kimyasalları şirketi Syngenta.   Yeşil Devrim  diye bilinen tohumda gen  devrimini başlatan ve tarımsal değişim ile ideal  genetik saflığı sağlama çalışmalarını yürütmek için  dünyanın en büyük vakıflarından birisini kuran  petrol devi Rockefeller.  Tarım Bakanı, YÖK Başkanı Özcan ın savlarıyla  ilgili bir açıklama yapmalıdır. GDO lu besinler ve  tohumlar, insanları ve insanların davranışlarını  kontrol etmek için kullanılıyorsa vay halimize!  Geçen hafta  Tophane  Baskını  nedeniyle ara  verdiğim CHP analizine  bıraktığım yerden devam  etmek istiyorum.  Kılıçdaroğlu nun 81 il  başkanından  Tüzük Kurultayı  istemiyoruz  senedini alması,  tabii ki birçok tarafa çekilebilir  bir karar. Öncelikle yeni  başkandan yana alınan bu  tavır, Baykal ekibine yönetime  dönüş yollarını kapayan bir kilit  asma operasyonu. İkincisi,  Baykal ın kendi döneminde  yaptırdığı Tüzük Kurultayı nın  sonuçlarını iki yıl boyunca  devreye sokmayıp, Sav ekibine  karşı elinde silah olarak tutma  taktiğinin kendisine karşı bir  duvar haline dönüşmesinin  dramını düşünüyorum: Bu  resmen tarih kitaplarına  geçecek bir çelişki  Yeni  yönetimin bu kararının anlamı,  2011 seçimlerine CHP nin eski  tüzüğü ile gideceğini  gösteriyor. 2003 te benim aday  olduğum Kurultay da son anda  devreye sokularak Türkiye yi  şoke eden bu tüzüğü, aslında  CHP hiç hak etmiyor. Baykal ve  ekibinin şimdi yaşama  geçirmek istedikleri tüzük de  toplumun demokrasi taleplerini  karşılamaktan uzak. İl  başkanlarının aldığı karar,  Kılıçdaroğlu nun hazırlıklarından  en başından beri haberi olduğu  ve 10 ay önce örgüte ve  topluma açıklanan ve çeşitli  arkadaşlarla beraber  yönlendirdiğimiz tüzük  çalışmasının da şimdilik  raflarda bekleyeceğini  gösteriyor.  Son referandumdaki CHP  oylarının yüzde 30 civarında  olduğunu hatırlatmıştım.  Önümüzde ise farklı bir durum  var: CHP 2011 seçimlerini  kazanmaya mecbur.   Aksi bir alternatif,  demokrasimize geri dönülmez  kayıplar verdirecek  dediğimiz  zaman bu sözler çok hafif  kalıyor. Peki CHP, Türkiye de  korku filmi tünellerinde sürat  yapan bu kara tren  devredeyken, nasıl kalkıp yeni  kuşaklara güven verecek ve  oylarını kazanacak? Her gün  AKP nin bıkmadan yarattığı  gündemlere yanıt yetiştirirken,  kendi söylemini nasıl  yayabilecek?  Öncelikle hemen söylemek  lazım: Enerjisi ve kararlılığıyla  Genel Başkanlık imajını altüst  eden Kılıçdaroğlu nun  yurtdışına açılıp AB yi  ülkemizde yaşanan anti  demokratik sansürcü ve hukuk  dışı konularda bilgilendirmeye  başlaması çok büyük bir  kazanç. Böylece bizlerin  bireysel çabaları dışında  kurumsal olarak dünyaya   Türkiye de neler yaşandığını   anlatan bir CHP, AKP nin  yarattığı sahte demokrat havayı  dağıtabilir. Çünkü artık herkesin  anlaması gereken, hep  tekrarladığım bir gerçek var:   Kahrolsun ABABD  emperyalizmi  diye slogan  atarak siyah bulutları  dağıtamıyorsunuz! Bu ülkelerle  siyasi temasta olmaya,  hoşlarına gitmese bile onları  gerçeklerle yüzleştirmeye  mecbursunuz.  CHP ve Kılıçdaroğlu nun bazı  kritik konularda çok dikkatli  olmaları lazım. Örneğin  Laiklik  tehlikededir diyemem  gibi  demeçlerin gerçeği hiç  yansıtmamasının ötesinde,  Avrupa ya anlatılan doğruların  bile anlaşılamamasını  sağlayacak buna benzer  hatalara dikkat etmek lazım.  Çünkü laiklik bugün Türkiye de  boğazına kadar batağa  saplanmış durumda ve malum  kesimler  Taşlama ne zaman  başlıyor?  diye ellerini  ovuşturmakla meşguller.  Laiklik ve demokrasinin  tarikat kuşatması altında  nefesinin kesildiği, Hanefi  Avcı olayında tekrar ortaya  çıktı. Diyanet İşleri Başkanı  Bardakoğlu nun bu ortamda  kalkıp  dan söz  edebilmesinin basına  yansıyan karşılığı  olamaz. Bu antilaik saldırı, o  makamı işgal eden kişinin  derhal istifasını gerektirir ve  CHP nin yarından tezi yok bunu  gündeme taşıması şarttır.  Ahtapot sarmalının farklı  kollarını görmezden gelerek  veya daha önce ANAP ve  DYP nin yaptığı hataları  tekrarlayarak, yani dinci  partilerin yönlendirmelerine  benzer  açılımları ,  diyerek ne  AKP ne de Saadet Partisi  durdurulabilir!  Bu doğrultuda  Kılıçdaroğlu nun türban  başörtüsü ayrımını dile  getirmesi doğru. Tekrar  soralım: Yeni bir peygamber  gelip bir baş bağlama tekniği  öğretti de bizim mi haberimiz  olmadı? Böyle bir şey  olmadığına göre tüm bu   sıkmabaş  operasyonunun  siyasal İslamın bir dayatması ve  üniforması olduğu ortada! Her  yerde olayı çözümsüzlüğe  taşıyan zaten bu kanıtlı din  istismarı. Türban ve kamu  alanları konusu gerek Anayasa  Mahkemesi nin gerek AİHM nin  nihai kararlarıyla  sonuçlandırılmış olduğuna  göre, CHP nin artık Erdoğan ın  tüm anayasa değişikliği  projelerini seçimlerden önce  elinin tersiyle ittiği bir ortamda,  bu konuyu bırakıp demokrasiye  yönelik ağır tehditler ve seçim  stratejisi üzerine yoğunlaşması  lazım.  bedri.baykam@gmail.com  www.bedribaykam.com  YAKAMOZ  BEDRİ BAYKAM  CHP nin Kırmızı Çizgileri  2   serdarkizik@cumhuriyet.com.tr  BULMACA SEDAT YAŞAYAN  SOLDAN SAĞA:  1  Bir cins iri  yengeç. 2   Ayak direme...  Marmara De  nizi nde turistik  bir ada. 3   Slavların batı  kolundan olan  bir ulus... Bir  şeyin ön tarafı;  cephe. 4  Yıl  maz Güney in  bir filmi... Hint  müziğine özgü telli  bir çalgı. 5  Gümüş  hane nin Şiran ilçe  sinde bir şelale... Ke  miklerin yuvarlak  ucu. 6  Bağışlama...  Direkler üzerine ve  yüksekte kurulmuş  tahıl ambarı. 7  Do  nuk renkli otomobil  boyaları için kulla  nılan sözcük... Tibet sığırı. 8  Aşırı şişman... Sığ su  larda ağır yükleri taşımak için kullanılan, altı düz  bir tür tekne. 9  Türk müziğinde bir makam.  YUKARIDAN AŞAĞIYA:  1  Palamut balığının iri bir türü...  Güzelliğin   par etmez Bu bendeki aşk olmasa   şık Veysel .  2  Rüzg r korkusu. 3  İçinde madde bulunmayan boş  ortam... Kimi giysilerin bol olması için yanlarına ek  lenen kumaş parçası. 4  Utanma duygusu... Azar  lama, serzeniş. 5  Satrançta özel bir hareket. 6  Pey  gamber... Pasta hamuru. 7  Fatih Sultan Mehmet in  şiirlerinde kullandığı mahlas... Uygun, denk. 8  Ti  yatroda sahne... Dinsel inançları olmayan. 9  Mısır  unuyla yapılan yağlı bir yemek.  1 2 3 4 5 6 7 8 9  1  2  3  4  5  6  7  8  9  F A H R İ Y E A  A L A K O T A N  N A R K O M A N İ  D İ F A N A E M  A Y R A E M İ  N E B İ A Z İ Z  G E D E B İ M  O F S E T N Ü  B İ S D E N K  1 2 3 4 5 6 7 8 9  1  2  3  4  5  6  7  8  9  UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com  SEVGİ ÖZEL  Ülkenin en yaşamsal konu ve  sorunları genellikle TV lerde  tartışılıyor. Kuşkusuz herkes ülke  sorunlarıyla ilgilenecek;   medya  değil, basın yayın da  birikim ve deneyimi olan  herkesten yararlanacak.  Bugünlerde birçok kanalın  tartışma konusu  ortak  resmi   dil  ile  anadilde eğitim  oldu.  Kimi kanallarda hep aynı, ara ara  da yeni yüzleri görüyoruz; konu  dil ama Milli Eğitim  Bakanı ndan, bakanlık  uzmanlarından ya da  üniversitelerden ses çıkmıyor.  TV lerde tartışanların da kafası  karışık; çoklukla konuya  köken  ayrılığı  penceresinden  bakılıyor. Oysa birlikte  yaşıyoruz; hepimizi birleştiren  ortak bir kimliğimiz var: Türkiye  Cumhuriyeti yurttaşı olmak   Bir kanalda, yine dilcilerin  çağrılmadığı tartışmayı yöneten  ve durmadan  Türkçe dili,  Kürtçe dili  diyerek yanlış  yaptığının ayrımında olmayan  sunucu, kendisi gibi konuya  uzaktan bakanını da bakmayanı  da susturarak sık sık  Sözlerinizi  şöyle mi anlamalıyız  diye  soruyor. Abuk sabuk sorularla  ortalığı iyice karıştırdığının  ayrımında olarak ya da olmadan  çok  önemli  açıklamalar  yapıyor. Böylesi tartışmaların  çoğu havanda su dövmekle  başlayıp bitiyor. Yazık ki  ortak   resmi  dil  ile  anadilde  eğitim  konusu, bilimsel akıldan  uzak, duygusal çıkışlarla sürüp  gideceğe benziyor.  Bir yazar,  Kürtçenin  eğitimine karşı duranlar,  yabancı dille öğretime, yabancı  adlandırmaya tepkisiz  kalıyorlar  dedi. Bunları başka  ağızlardan da duyduk. Bu tür  açıklamalar birbirimizle, ülkede  olup bitenlerle ne denli ilgili  olduğumuzun kanıtıdır.  İlköğretim bebeleri bile ülkeyi  saran yabancı adlandırmaya tepki  öbekleri oluşturuyor,  üniversitelerin Türkçe  toplulukları  çırpınıyor; Dil  Derneği çeyrek  yüzyıldır haykırıyor.  Salt tabela kirliliği  için değil; yabancı  dille öğretimin ne  anlama geldiğini  anlatan kitaplar,  binlerce yazı, onlarca  kampanya da demek kimi  aydınların gözüne çarpmıyor.  Merkezi ve yerel yönetimler de  bu konularda bu aydınlar kadar  duyarlı; özellikle MEB hiç  duymuyor. Başbakanlığa bağlı  Kenan Evren in Türk Dil  Kurumu, işyerine Türkçe ad  verenleri ödüllendiriyor; yabancı  dille öğretime elle tutulur tepki  vermiyor. Üniversiteler mi; onlar  MEB den ve TDK den beter   Türk dili ve edebiyatı  bölümlerinin çoğu Osmanlıca ve  eski yazı derdiyle burnunun  ucunu görmüyor.  1980 li ve 90 lı yıllarda   Kürtçe diye bir dil yoktur   diyenleri, Türk ya da Kürt;  aydınların çoğu duymazdan  gelirken biz susmadık; ama Türk  Dil Kurumu kapatılırken, Türkçe  sözcükler yasaklanırken yalnız  kaldık. Kürtçe konuşmak da  Türkçeye sahip çıkmak da aynı  sıfatlarla değerlendirildi. Dil  Derneği kurulması yasak dernek  sayılıp yargılandı. Şimdi  üzüntümüz şu: 12 Eylül ün bilim  ve hukuk tanımaz işgüzarları  Türk İslam sentezini özellikle  eğitim kurumlarına indirirken  Türk, Kürt; her kökenden aydın,  ortak akılla ortak tepki  veremedik. Türkiye  Cumhuriyeti nin eşit ve onurlu  yurttaşıyız; bizleri inancımıza ve  kökenimize bakarak  sınıflandıramazsınız, diyemedik.  İnancımız ve kökenimiz  acımasızca sömürüldü.  Kürtçenin eğitim ve öğretimi  için hiçbir altyapı hazırlığı  olmayan bir MEB varken  önümüzde, bir iki üniversitenin  öznel girişimlerinin ayrıntılarını  da bilmeden, bu denli yaşamsal  bir konuyu TV lerde bağrış çığrış  tartışmak, TV lere çok izlenme  notu kazandırmaktan öte  gitmiyor.  Devlet Kürtçe kanal açtı; niye?  Peşine Arapça kanalı takmak  için  Birileri abeceye harf  eklensin diyor; niye? Arap  abecesinden harf almak için;  devlet yabancı dille öğretime  suskun; ama Arapça sessizce  seçmeli ders oldu.  Kimi liselere Osmanlıca  kondu; Osmanlıca ve Arapça  bilene çok gereksinim varsa  üniversitelerde ve imam  hatiplerde okutuluyor  zaten. Türk ve Kürt  aydınları, kendilerini  uzaktan izleyen  iktidarın ve MEB nin  ağzından, Kürtçenin  eğitim ve öğretimine  ilişkin tek söz  duymadan tartışıp  duruyorlar. Acı ama  Türkçenin herkesin  uzlaşacağı bir temel dilbilgisi  yok. Yazım kuralları resmi  TDK ce, yani devlet eliyle  bozuldu. Üniversite suskun;  sözde uzmanlar üçüncü  uykusunda. Ortak diline sahip  çıkamayan bir ülkenin  yurttaşları, ortak dil bilinci  oluşturamadıkları için Türkçeyi  ve Kürtçeyi yanlış alanlarda  yanlış ağızlarda tartışıyorlar.  Türkçe ve Kürtçe aynı dil  ailesinden değil; bu nedenle bu  iki dilin ses, biçim ve anlam  özellikleri de aynı değil. Bütün  diller gibi bu iki dil de sağlıklı  metinlere dayalı kurallarla bilim  ve sanat dili olmak için emek  ister. Yanlış önermelerle yanlışa  emek vermenin iki dile de yararı  yok. İki dili aynı abeceyle  yazmak; başka başka olan  özelliklerini göz ardı ederek iki  dili karşılaştırmak, iki dile de  hem saygısızlık hem haksızlıktır.   Yazılır  diyenler  ki çoğu yerli  ve yabancı gazeteci ya da  politikacı , yalan söylüyorlar.  Bizler yalanlarla avutulurken  TürkKürt bütün Türkiye  Cumhuriyeti yurttaşları,  İngilizceyle düşünmeye,  konuşmaya, ürünlerini  İngilizceyle adlandırmaya  alıştırılıyor.  Bütün aydınların bu tuzağı  görmesi; Kürtçenin eğitim ve  öğretimi yapılacaksa bu eylemin  yöntemi, kurul ve kurumları  üniversitede bilimsel akılla  tasarlanmalıdır. Her dalda  öğretmen yetiştireceksiniz, her  dalda ders aracı gereci  oluşturacaksınız. Bilimsellikten  uzak adımların geriye dönüşü  olmaz; bedelini yine çocuk ve  gençler öder. Bunları düşünürken  Türkçenin eğitim ve  öğretimindeki yanlışların, çağdışı  yöntemlerin nelere mal olduğunu  da görelim. Ortak dilini  sevmeyen, öğretemeyen; yabancı  dille öğretimi ortak dilin önüne  geçiren, halkına hep  uçaktan   bakıp yüksekten atan  iktidarlardan söz ediyorum. Ne  olur; birbirimizi doğru anlamak  için biraz çaba harcayalım!  Dil Konusu da TV lere Kaldı...  Türkçe ve Kürtçe aynı dil ailesinden değil;  bu nedenle bu iki dilin ses, biçim ve anlam  özellikleri de aynı değil. Bütün diller gibi bu  iki dil de sağlıklı metinlere dayalı kurallarla  bilim ve sanat dili olmak için emek ister.   CMYB  C M Y B  ÇİZGİLİK K MİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com  HARBİ SEMİH POROY  OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ kurgenc yahoo.com  HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com  BULUT BEBEK NURAY ÇİFTÇİ bulutbebek@hotmail.com  SAYFA CUMHUR YET 5 EK M 2010 SALI  16  MAVİ SÜRGÜN  SERDAR KIZIK  GDO lu Domates,  Milletin Felaketi...  YÖK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan,  Nevşehir Üniversitesi nin yeni akademik yıl açılış  konuşmasında domates örneğini verirken genetiği  değiştirilmiş organizmalara  GDO  değindi.  İlginç bir konuşmaydı...  Türkiye de yetiştirilen domates ve buğdayın  tohumlarının büyük bir kısmının Amerika ve  İsrail den geldiğini söyledi.  Ardından da bir tehlikeyi dile getirdi:   Bu domates tohumunu alıyorsunuz, artık  genetik programlama diye bir şey var, içine bir  genetik mekanizma yerleştirirler. Hiç bilmediğimiz  hastalıklara kapılabiliriz. Böyle şeylerle, zamanla bir  milleti yok edebilirsiniz...   Bu sözler medyada farklı değerlendirmelere yol  açtı.  Kimileri  şoke  edici buldu. Kimileri garipsedi.  Öte yandan ciddiye almayanlar, geçiştirenler,  üstüne gitmeyenler daha çoktu.  Sokaktan ya da muhalefetten değil, YÖK ün  tepesinden yapılan bu saptamaya karşı Tarım  Bakanı Mehdi Eker in tek bir söz etmemesi çok  dikkat çekici.  Oysa söyledikleri önemli Özcan ın. En azından  dünya ölçeğinde tartışma konusu. Yazılan  yüzlerce makale, araştırma ve komplo teorisi  ortada.  Bizde konunun ciddiyetle ele alınmaması  neden?  Büyük olasılıkla iktidar kanadından  gerekli  uyarılar  gelmiş, YÖK ün başına getirilirken   Sıkıysa istediklerimizi yapmasın  diye küçük  düşürülen Özcan a, bu kez ABD yi hedef aldığı için   dikkatli olması  söylenmiştir!  Türk tarımını gerileten, kür
            
    
