24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 23 AĞUSTOS 2009 PAZAR 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Eruh’ta bir bayram yaşandı. 1984 yılında PKK’nin ilk baskı- nı kutlandı! On binlerce insanla, DTP’nin milletvekilleriyle... Hem de Türkiye Cumhuriye- ti’nin yetkili kişilerinin önünde!.. En küçük bir olayda kolu ba- cağı kıran Türk polisi, sorumlu- su, yöneticisi, bakanı, başba- kanı, cumhurbaşkanı, muhale- feti, aydınları, seyirci! Bir dehşet çetesi geliyor, bir baskın yapıyor, insanları öldü- rüyor, Eruh’u bir süre işgal edip çekiliyor... Sonra 2000’lere ka- dar sürdürüyor irili ufaklı bas- kınları, cinayetleri, bombala- maları!.. Sayısız şehit veriyo- ruz, sayısız cenaze kaldırıyoruz, “Şehitler ölmez vatan bölün- mez” bağrışmalarıyla, anaların, bacıların, babaların, kardeşlerin gözyaşlarıyla... Açılım bu mu?.. Azerilerin bir sözü var, derler ki biz tek bir milletiz, ama iki dev- let olarak yaşıyoruz. Yani “Bir millet iki devlet”. Şimdi kimileri barış diye, dostluk diye, eşitlik, uygarlık diye tam tersini tuttur- muşlar: “Bir devlet iki millet”... Kürt ve Türk milleti binlerce yıl- dır tek bir devlet olarak yaşa- mamış gibi!.. Türkiye’yi Kürt kökünden gelen nice valiler, bakanlar, başbakanlar, cum- hurbaşkanları yönetmemiş gibi!.. Kürt diye bilinen güçlü sanayi- ciler, bankacılar, büyük işa- damları olmamış gibi!.. Ben Şehzadebaşı’nda doğ- dum. Mahallemizde pek çok arkadaşım vardı. Cami avlusu futbol oynadığımız yerdi. Kimse bilmezdi, sormazdı. “Sen Kürt müsün, Türk müsün?” diye... Türkiye’yi parçalamak isteyen dış güçler yarattı bu ikiliği!.. Ki- mi kendi adamlarımız da özel hesaplarıyla büyüttükçe büyüt- tü bu ayrılığı... Geldik bugünle- re... “Türkiye bizden özür dilesin” diyorlar... Kimler mi? On binler- ce insanın önünde konuşanlar! Bağımsız bir Kürt devleti iste- miyorlarmış, federasyon iste- miyorlarmış. İstedikleri Türki- ye’nin bir çeşit Kürdiye olması... Anayasasıyla, tüm varlığıyla!.. Açılım mı, kapanım mı? Lozan Antlaşması’yla gerçekleşen Tür- kiye Cumhuriyeti’nin sonu mu geldi? Milletin yüzde kırkının oyuyla iktidara gelmiş bir parti kendi milletine ihanet yolunda mı? Türkiye’nin bölünmesini, parçalanmasını mı istiyor? Yok- sa bütünleşmesini mi, zengin- leşmesini mi, büyük bir devlet olmasını mı? AKP’liler önce bu sorunun yanıtını vermelidirler? Emirler büyük yerden geli- yormuş, öyle diyorlar! Öyle gö- rünüyor! ABD’nin isteği, Kürtler, Ermeniler, “Gürcüler, Lazlar, Boşnaklar vb.” derken, Anado- lu halkları birbirine girsin, iç kav- galar, savaşlar milleti kanlı çık- mazlara götürsün, Sevr’de ba- şarılamayan bölünme 2009’da gerçekleştirilsin!.. “Bizden özür dilesin Türki- ye.” Bu sözü duymuyor mu Baş- bakan? Kulakları mı sağır, göz- leri mi kör? Yoksa, Atatürk Türkiyesi’ni bir türlü ılımlı İslam devleti ya- pamamanın sıkıntısını mı yaşı- yor? Nedir bütün bu açılım sa- çılım oyunu? T oplumumuzun sosyo-psi- kolojik anket ve etütlerinin yapõlmamasõ, pek çok so- runlarõmõzõ çözme imkânõ yerine, demagojik ve para- doksal işlemlerin oluşumuna yol açõyor. Şimdi sizlere pek yakõndan tanõmanõz la- zõm gelen bizim toplumumuzda adeta öncesiz ve sonsuz mevcut diyebilece- ğimiz bir insan tipini tanõtmak istiyorum. Bu tipin “sosyo-psikolojik” ne- denlerini maalesef bilmiyoruz. Psikoa- nalitik bilgilerimize göre: “Kötü iden- tifikasyon: Reaksiyon formation, sub- mision” gibi ruhi mekanizmalarla açõklamak mümkünse de, sosyal zo- runluluklarõ bugün için bilinmezdir. Fransõzlar bu tip insanlara “primai- re” derler. Lügat anlamõna göre: Ka- fasõnõ ilköğrenimin tel örgüsü içine hapsetmiş adam demektir. Fakat bu tanõmlama o deyimin ilk ve en yüzey- sel anlamõdõr. Bugün aydõn bir Batõlõ “primai- re” denen adamõ şöyle anlar: Dün- yanõn gidişine üstünkörü ve temelsiz bilgilerin penceresinden bakarak, olaylarõ mutlaka yalan yanlõş yazan ve kendi yorumlarõna körü körüne bağ- lõ kalan kimse. Biz böylesine pekâ- lâ “aydın taslağı” da diyebiliriz. Uzaktan bakarsanõz “aydın tasla- ğı” size şirin görünür. Çünkü dürüst adamdõr. Hali ve tavrõ ciddidir. İnandõklarõna içtenlikle inanõr. Bağlandõğõ insanlara, fikirlere, cere- yanlara ömrü boyunca sadõk kalõr. San- ki yaşamõnõn başõnda, kendi kendisiy- le sözleşmiş, ant içmiş gibidir. Görüş ve anlayõş sõnõrõnõn dõşõna çõkmayacağõnõ, tutturduğu yolu bõrakmayacağõnõ, olay- larõn yalanlamasõna uğrasa bile daima kendisini haklõ bulacağõnõ bilir. Bu onun metanetidir. İlk bakõşta böyle bir kaya sertliği sizin de hoşunuza gider. İçi- nizden hayranlõk duyarsõnõz. Fakat yakõndan bakarsanõz iş değişir, önce o kaya sertliği yerine, her parçasõ ile yattõğõ zemine sõkõ sõkõya bağlanmõş gülünç ve kötü kõsmetli cücenin çocukça yetersizliği yerleşir. Hayranlõğõnõz da- ha o anda merhamete dönüşür. Bu ken- di iradesiyle kendisini kõsõr hayallere bağlamõş olan zavallõ “Promethe”ye acõmaya başlarsõnõz. İnsan zekâsõnõn na- sõl olup da birkaç dar kalõba tõkõlabil- diğine şaşarsõnõz. Bu kalõplar, onun daha ilkokul ça- ğõnda kafasõna nereden girmişse girmiş; fakat zamanla büsbütün taşlaşmõş öyle bilgi edinme ve muhakeme biçimleridir ki, onu dolap beygiri gibi hep aynõ dai- re içinde döndürür. Karşõsõna çõkan her gerçek, o kalõplara uyduğu ve dolayõ- sõyla bostan dolabõna eklenebilecek bir kova olduğu oranda geçerlidir. Çünkü aydõn taslağõnda gerçeğin tek kaynağõ kendisidir. O kafaya belki emir girer ama dara- cõk bir sistem yaratõr. Korku girer ve mevcut sistemi bir an bastõrõr gibi olur. Fakat şüphe giremez, gerçek peşinde koşmanõn tek gereği olan şüphe, o ka- faya sõzmaz. “Primaire”lik bir öğrenim ve diplo- ma problemi değildir. Bir çeşit kafa tem- belliğidir ki, nedenini çok zaman çev- rede biraz da yaratõlõşta aramak doğru- dur. Nice öğrenim görmemişler, diplo- masõzlar vardõr ki “ilkel”lerin kafa ya- põsõna has çarpõklõklarõndan kendileri- ni kurtarabilmişlerdir. Buna karşõ, öy- le diplomalõlar vardõr ki kendilerini se- ven geniş bir cahil çevresi içinde çalõ- şarak “primaire” olmanõn o darlõk içindeki rahatlõğõna kavuşurlar. “Primaire” yalnõz kendi gözlemle- rinin doğruluğuna inanõr, onlarõ başka- larõyla karşõlaştõrmaya dahi tenezzül etmez. Etrafõnda cereyan eden olayla- rõn tek nedenli olaylar olduğuna inan- dõğõ için de açõklamalarõnõn basit oldu- ğu ölçüde “doğru” olduğunu zanneder. Görüş ve anlayõş sõnõrõ daima şüphelerle delinip, arkasõndan yeni ufuklar ortaya çõkmadõğõ için de hep aynõ nedenlerle birbirinden farklõ olaylara açõklõk ver- meye kalkõşõr. Kendi açõklamalarõ kendisince doğa- yõ, insanõ ve toplumu düzenleyen yasalar kadar kesindir, hatta o yasalarõn kendi- sidir. Şayet olaylar ve insanlar bir gün bu kurallara yani kendi yasalarõna uy- mazsa bunu istisnalarõn çoğalmasõna hamleder ve bir gün her şeyin tekrar yo- luna gireceğini umar. Zanneder ki, kendi yaşamlarõna uy- mayan her olay bir garabet (şaşõlacak şey), her insan bir garibedir (tuhaf), in- sanlarõ olduğu gibi değil de kendi ka- fasõna göre olmasõ gerektiği gibi gören “Primaire”in kendi kafa akranlarõndan başkasõyla anlaşmasõna olanak yoktur. Kurdukları klik ve ideoloji “Primaire”ler, kendi dar dünyalarõ- nõ yõkan düşünceler ve insanlar karşõ- sõnda derhal birbirlerini tutarlar, birle- şirler. Düşünce kuvvetine karşõ his ve heyecanla, o da yetmezse zor ve şiddetle karşõ koymaya çalõşõrlar. Bunlarõn kendi aralarõnda anlaşmalarõ gerçek bir düşünce planõnda değil, dü- İlkel Tip: ‘Primaire’ Dr. Mustafa Kemal TOLGA Nöro-Psikiyatr “Primaire”ler, kendi dar dünyalarõnõ yõkan düşünceler ve insanlar karşõsõnda derhal birbirlerini tutarlar, birleşirler. Düşünce kuvvetine karşõ his ve heyecanla, o da yetmezse zor ve şiddetle karşõ koymaya çalõşõrlar. Bunlarõn kendi aralarõnda anlaşmalarõ, gerçek bir düşünce planõnda değil, düşünce (fikir) kõyafetine bürünmüş belirsiz duygu ve meyiller planõnda olur. EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Gözler Kör Kulaklar Sağır mı? şünce (fikir) kõyafetine bürünmüş belirsiz duygu ve meyiller planõnda olur. Bu nedenledir ki kurduk- larõ klik’e daima bir söz- de ideoloji arayõp bulurlar. O da klik’in perçin mad- desi olan bir belirsiz duy- gu, meyil ve emellere gü- ya bir insani doktrin manzarasõ vermeye çalõ- şõr. Akõl ve mantõk per- tavsõzõ ile bakõlõrsa dikiş yerleri sõrõtan bu yama bohçasõ, ideolojisi, onlar- da hemen bir parola bir te- mel esas olur. Öyle ki en haklõ bir tenkit karşõsõnda bütün klik yekpare bir te- lin merdanesi halinde, önüne çõkanõ derhal yam- yassõ etmeye çalõşõr. Dogmatizm, topyekûn- cu akideler, niha- yet “mistiklik”, terakki- ye (ilerlemeye) karşõ ayak direme ve hoşgörüye kar- şõ vurdumduymazlõk, in- sanlarõ fabrika ürünleri gibi birbirine kafaca eş görmek özlemi, bireylerin kendi yetenekleriyle değil kitlelerin sõrtõnda yüksel- mesini hoş karşõlama alõş- kanlõğõ; hep “primai- re”ler arasõnda çabucak yayõlan ve kök salan huy- lardõr. Sonuç “Primaire”ler ancak aydõnlarõn ağõr bastõğõ ül- kelerde sinerler ve gü- lünç olmak korkusu ile or- taya çõkmaktan çekinirler. Anlamõn ağõr bastõğõ ül- kelerde ise aydõnlar, saf- satanõn kurbanõ olmamak ve zulme uğramamak için susarlar. Aydõn “pri- maire”i soytarõya çevi- rerek susturur. Fa- kat “primaire” fõrsat bulunca aydõnõ mutlaka çarmõha gerer. Toplum- lar “primaire”lerin şer- rinden ancak aydõnlarõn hür ve hasbi eleştirileri sa- yesinde kurtulur. Şu veya bu nedenle aydõnlarõn se- si duyulmazsa“primai- re”lerin eline kalacak dünyada artõk ne insanlõk haysiyeti ne de yaşamak zevki kalõr. Her olay bir garabet (şaşõlacak şey) her insan bir garibedir (tuhaf), insanlarõ olduğu gibi değil de kendi kafa- sõna göre olmasõ gerekti- ği gibi gören “primai- re”nin kendi kafa akran- larõndan başkasõyla an- laşmasõna olanak yoktur. 1) Prof. Sabri Esat Si- yavuşgil. 2) Prof. Dr. Rasim Ada- sal. PENCERE Bak Sen Kerataya, Liderini Tanımıyor... Bizim Başbakan Recep Tayyip Erdoğan (RTE) çok yaman... Ne diyordu: “Minareler süngümüz/camiler kışlamız/kubbeler miğferimiz/ müminler askerimiz...” Bu sevdadan vazgeçti mi?.. Sanmıyorum... Peki, şimdi ne diyor: “- Ben Ergenekon savcısıyım...” Daha dün ne dedi: “- Ergenekon’un peşini bırakmayacağım...” Ne demek bu?.. Demek ki RTE benim peşimi bırakmayacak... Çünkü ben Ergenekon sanığıyım... Hem de Ergenekon’un ikincil savcısı Zekeriya Öz’ün iddianamesine göre örgüt lideriyim... Ne var ki iş bu kadarla bitmiyor... Başbakan Recep Tayyip ve ben, Bedirhan Şimşek ile Ergenekon’da buluşuyoruz... Bedirhan Şimşek kim?.. Ergenekoncu tutuklu... Cezaevinden bana yolladığı mektuba savcılık el koymuş... Bedirhan Şimşek mektubunda ne yazıyor: “İlhan Selçuk, Gazeteye bomba atıp seni öldürmem gereki- yordu... İsteseydim kolaylıkla seni öldürürdüm... Be- nim seni öldürmemem, öldürülmeyeceğin anlamına gelmiyor. Sana çok yakınız. Düğmeye basıldığın- da öldürüleceksin...” Bu da yetmemiş, Bedirhan Şimşek içerden ar- kadaşı Tufan Yücel’e yazdığı mektupta demiş ki: “Bana bu işi (İlhan Selçuk’u öldürme işini) veren ağabeylerin canı sıkkın. Sana güveniyorum. İlhan Selçuk’u öldür. Verdiğim numarayı ara. Aradığın şa- hıs konuyu detaylı olarak anlatacak...” Bak sen kerataya... Neden kerata?.. Çünkü hem Ergenekoncu, hem de benim bu ör- gütün liderlerinden olduğumu bilmiyor... Ben hem lider.. Hem kurban.. Öyle mi?.. Şimşek haddini iyice bilsin ki ben onun bildiği li- derlerden değilim... Beni tanımayanın gözünü patlatırım... Beni öldüreceklermiş... Nah öldürürler... Peki, ben bu yazıyı neden yazdım?.. Ergenekon savcısı Zekeriya Öz ve yardımcıla- rına delil olsun diye... Çünkü Öz ve yardımcılarının birinci iddianame- de tecessüm eden zekâ düzeylerine göre böyle ya- zılar mizah, şaka, matrak, gırgır sayılmıyor; ciddi- yetle delil yerine konuyor... Al sana delil... Sonuçta bu Ergenekon tertibi dört başı mamur bir acıklı güldürüye dönüştü... Tertip günden güne rezil kepaze olmakta, kar- galara kahkaha attıracak güdümlü bir soytarılık ya- laka medya tarafından ülkeye pazarlanmakta... Ama, ne gam... Sen bas evleri.. Al onurlu insanları gözaltına, tutukla... İçerde gün saysınlar.. İddianameye ne gerek var?.. RTE arkanda.. Hukuk nerende?.. (24 Şubat 2009 tarihli yazısı.)
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear